Bismillâhirrahmânirrahîm.
Elhamdülillâhi Rabbi'l-âlemîn. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Alâ neamihi'z-zahireti'l batineh. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidinâ ve senedinâ ve üsvenite’l haseneti Muhammedini'l-Mustafa ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin zevi’s-sıdkı ve’l-vefâ.
Emma Bad.
Çok aziz ve muhterem kardeşlerim;
Allah’ın celle celalühü selamı, rahmeti, bereketi ihsanı, ikramı üzerinize olsun. Rabbimiz sizleri sevdiklerinizle beraber dünya ve ahiret saadetine nail eylesin. Cennet ve cemaliyle müşerref eylesin. Allahu Teâlâ Hazretleri Kur’an’ı hakîmin de buyuruyor ki;
Bismillâhirrahmânirrahîm.
قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللَّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ
Kul in küntüm tuhibbûnallâhe fettebi’ûnî yuhbibkümullâhü ve yaġfir leküm zünûbeküm vallâhü gafûrun rahîmün. (3/Âl-i İmrân 31.)
Meali şöyle; Ey Resûlüm! Muhataplarına, müminlere, ilgililere söyle. Söyle ki eğer onlar Allah’ı seviyorlarsa, onlara de ki; "siz Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun da Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı afvü mağfiret eylesin."
Allahu Teâlâ hazretleri çok mağfiret edicidir, çok merhamet edicidir, rahmeti çok geniştir. Bu âyet-i kerîme’den ve emsalinden biliyoruz ki, Allah’ın rızasını kazanmanın yolu Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz'e ittiba etmektir. Resûlullah’a uymaktır, Resûlullah’a tabi olmaktır, Resûlullah’ın sözünü tutmaktır, Resûlullah’ın izinden yürümektir, Resûlullah’ın sünneti seniyyesini ihyâ eylemektir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in tavsiyelerini tutmaktır, emirlerini tutmaktır, yasaklarından kaçmaktır. Allah ancak böyle yaparsa bir kulu sever.
Bid’at ehlinin, sünnete uymayanların, dinde kendi başına gidenlerin, burnunun doğrultusuna gidenlerin, kendi kısa aklını, yanlış aklının, yanlış felsefesinin, yanlış düşüncesinin, yanlış hayat görüşünün, yanlış malumatının gösterdiği istikamette, kendi bildiği gibi gidenin, dinde yeni bir şey ortaya çıkaranın, Resûlullah’ın yapmadığı, Resûlullah’ın tavsiye etmediği bir yol, bir çizgi, bir işaret, bir istikamet, takip edenlerin velev ki, ibadet ehli olsalar bile farzını, nafilesini, namazını, orucunu, haccını, zekâtını, sadakasını, hayrını, hasenatını kabul etmez.
Onun için insanın, her seyden önce yaptığı işin Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in sünnetine uygun olup olmadığına dikkat etmesi lazım. Yunus Emre’nin güzel bir sözü var. "Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil." diyor.
Başka milletlerde başka ümmetlerde, başka kavimlerde, başka dinlerin salikleri de, elini yüzünü yıkıyor, abdest alıyor. Başka dinlerin salikleri de namaz kılıyor veya kendine göre eğiliyor, kalkıyor veyahut kendine göre secde ediyor, ibadet ediyor. Kıymeti yok!
Yol, Allah’ın elçisinin gösterdiği yol. Çünkü Allah onu bize yolu göstersin diye göndermiştir. Yanlış yolara insanlar tabi olmasın diye göndermiştir. Dünya üzerinde insanlar ne kadar çoksa, akıllar o kadar çoktur, yollar o kadar çeşitlidir. Ama bir tek yol doğrudur. İslam yolu doğrudur. Allah’ın elçi gönderdiği, kitap indirerek müminlere gösterdiği yol doğrudur. Allah’ın razı olduğu din İslam dinidir.
إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ الْإِسْلَامُ
İnne’d-dîne ‘ındallâhi’l-islâmü. (3/Âl-i İmrân 19.)
Allah indinde makbul olan din İslam dinidir. Bir peygamber tarafından getirilmiş olsa bile, bir kitap tarafından bildirilmiş olsa bile hükmü geçmiştir.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hazretleri buyuruyor ki; "vallahi Musa aleyhisselam sağ olsaydı bana tabi olurdu." İsa aleyhisselam sağ olsaydı Peygamber Efendimize tabi olurdu. Kıyamette, ahir zamanda gelecek ve Peygamber Efendimiz'e tabi olacak.
Onun için biz Müslümanlar, Allah'ın rızasını istiyorsak; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in yolundan yürümek mecburiyetindeyiz. Emeklerimizin zayi olmamasını istiyorsak, kaş yapalım derken göz çıkartmamak istiyorsak, tutalım derken kırmamak istiyorsak mutlaka Rasûlullah Efendimiz'in yolunca gitmeliyiz.
Bir arabayı kullanırken, o fabrikanın arabanın içine koyduğu kullanma talimatnamesini takip etmiyor muyuz?
Bir ülkede yaşarken o ülkenin trafik kanunlarına vesairesine uymak zorunda kalmıyor muyuz?
Allahu Teâlâ Hazretlerinin rızasını kazanmak için de, Resûlullah’ın yolundan yürümek lazım. Allah’ın sevgisi böyle kazanılır. Allah Resûlullah’a tabi olanları sever. Allah’ın sevgili kulu olmanın yolu Peygamber Efendimizin izinden yürümektir, yolunda yürümektir. Hem kendimiz yürüyeceğiz hem de sorumluluğumuz altında olan, yükümlülük, bizim omzumuza yüklenmiş bir takım kimseler var, onları da o yola sevk edeceğiz. Hanımlarımızı da, çocuklarımızı da, torunlarımızı da, sözümüzün geçtiği kimseleri de Resûlullah’ın yoluna sevk edeceğiz.
Bu nasıl olur?
Her gün müslüman bir âyet, bir hadîs öğrenecek. Her gün bilgisine bir bilgi katacak. Yolda gelirken konuştuk ki, İstanbul Erenköy de oturan bir doktor, karşı yakadaki işine sabah akşam gelirken giderken yarım saat tren yolculuğu, yarım saat vapur yolculuğu var. Bu yolculuk esnasında vaktini boş geçirmemek için yanına Kur’an-ı Kerîm’in sayfaları almak ve onları çalışmak suretiyle, işine gelip giderken, doktor olmuş olduktan sonra hafız da olmuş. Doktor olduktan sonra da hafız olmuş. Zamanı değerlendirdiği için.
Büyük İslam meşhuru, tabibi, hekimi İbn Sînâ, her gün iki saat çalışarak muazzam eserlerini meydana getirmiş.
Onun için biz de her gün bir âyet bir hadîs, birkaç hadîs öğreneceğiz. Hem kendimiz okuyacağız hem de daha iyi öğrenmek için bir deftere yazacağız. Bir defterimiz olacak. Olsun. Olsun diye söylüyorum. Belki yok şu anda ama bir defteriniz olsun. O günün tarihini atın. Besmeleyi yazın. Altına bir âyet-i kerîme yazın. Altına bir hadîs-i şerîf yazın; bir senede üç yüz altmış beş âyet öğrenmiş olursunuz. Üç yüz altmış beş hadîs öğrenmiş olursunuz. Eğer iki tane olursa yedi yüz olur. Yedi yüz küsür olur. Üç tane olursa şu kadar olur, dört tane olursa bu kadar olur, beş tane olursa bu kadar olur. Muntazam çalışan kazanır. Zamanını zayi eden kaybeder.
Sözlerin en güzeli Allah’ın kelâmıdır. Ondan daha güzel, daha doğru söz olamaz. En güzel söz Kur’an-ı Kerîm’dir. İlahi kelâmdır. Allah’ın kelamıdır. Esrarının sonu yoktur. O okyanusun dibini kimse bulamadı. Kenarına kimse erişemedi. Öbür kenarına kimse ulaşamadı. Öyle engin bir ummandır ki Kur’an-ı Kerîm, bir deryadır ki, ne öteki kenarını bulan var, ne de dibini bulan var. Ama içi inci dolu, mücevher dolu. Dalan çıkartır, dalan çıkartır ve istifade eder.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem efendimizin beşer sözlerinin en güzelidir. Ûtiytü cevâmiu'l-Kelim buyuruyor Peygamber Efendimiz. "Bana Allahu Teâlâ Hazretleri az söz ile çok mana ifade etme kabiliyeti bahşetti." Hikmetli söz söyleme nasip etti. Her şeyin yerli yerince, her sözün Allahu Teâlâ hazretlerinin ilhamı ile onun rızasına uygun.
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى
Ve mâ yentiku ‘ani’l-hevâ. İn hüve illâ vahyün yûhâ. 53/Necm 3-4)
Resûlullah hevâ-i nefsinden, kendi aklından konuşmaz. Desteksiz, asılsız, kaynaksız, Allah’ın emri işareti olmadan konuşmaz. Onun söyledikleri hep Allahu Teâlâ hazretlerinin vahyine dayanır. Kur’an-ı Kerîm, vahyi metlüvdür. Hadîs-i şerîf, vahy-i gayr-i metlüvdür. Yani birisi ayrılmıştır. Kur’an-ı Kerîm de böyle bildirilmiş Mushaf'da yazılmıştır. Ötekisi de Allah’ın terbiye etmesiyle, eddebenî Rabbî fe ahsene te'dîbî. "Beni rabbim yetiştirdi, terbiye eyledi. Ve ne güzel terbiye eyledi." dediği gibi, ilahi mektepten öğrenmiş olduğu hakikatlerin ifadesidir.
Abdest alırken, sakalının alt tarafına su gitsin diye, avucuna alıp şöyle sakalının içini karıştırıyor da,Hâkeza emerani rabbî diyor. "Rabbim bana böyle yapmamı emretti." diyor. Kur’an-ı Kerîm âyetinde avucun içine su al da, sakalını böyle karıştır diye bir âyet olmadığına göre, anlıyoruz ki öteki şeyleri de Allahu Teâlâ Hazretleri ona öyle emrediyor, bildiriyor. Her sözü, her işi hikmetli.
Sevgili kardeşlerim;
Hatta Resûlullah Efendimiz'in sükutu bile hikmetlidir. Sükutu da takrirî sünnettir.
Ne demek takrirî sünnet?
Resûlullah Efendimiz yanında birisi bir şey yaptığı zaman sükut etmişse, demek ki o işin yapılmasında mahzur yok da ondan sükut etti. Eğer bir mahzur olaydı durur muydu Resûlullah Efendimiz?
Söylerdi. "Yanlış yaptın." derdi. "Yanlış yaptınız, uygun olmadı." derdi, söylerdi, ikaz ederdi, irşad ederdi. O bakımdan sükutu da güzeldir, kelâmı da güzeldir.
Sözlerini sözlerini ciltler almıyor. Ciltlerle, yirmi cilt, otuz cilt, yüz cilt, binlerce binlerce, milyonlarca hadîs-i şerîf. Her birisi de her birisi de ayrı, gül bahçesinden ayrı bir çiçek. Gül bahçesinden bir başka değişik kokulu, bir başka güzel renkte, bir başka güzel görünümde, bir başka hikmet. Her sözü güzel.
Peki üniversitede okumadı, diploması yok, hocası yok. Babası kendisinin doğmasından evvel vefat etmiş. Annesinin yanında, amcasının himayesinde, dedesinin yanında yetişmiş böyle bir yetim bu kadar hikmetli sözleri nerden öğrenmiş?
İlahi mektepten öğrenmiş.
İlahi menşei den olmasa, onlar o söylenmezdi. O ciltler dolusu kitaplar söylenmezdi. Bir insanı bir kürsüye çıkartsanız, 'konuş bakalım'deseniz, bir saat konuşur, iki saat konuşur, üç saat konuşur, sonra sermayesi tükenir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in bir sözünü yazmak için, bir sözünü anlatmak için ciltler dolusu yazar, o kadar öz konuştuğu halde, o kadar kısa konuştuğu halde bitmiyor.
O bakımdan sevgili kardeşlerim, muhterem kardeşlerim;
Söz verin, kendi kendinize söz verin, kendi kararınızı alın. Her gün Allah’ın kelâmından, kitabından bir âyet, iki âyet, üç âyet öğrenin. Her gün Allah’ın Resûlünün mübarek sözlerinden, hadîslerinden, bir hadîs, iki hadîs, üç hadîs öğrenin. Bunu evinizde hanımınızla da müzakere edin. Çocuklarınızla da yemek esnasında, yemekten sonra, çay içerken, toplandığınız zaman müzakere edin. Seneler geçtikçe birikir. Kısa zamanda hakikatli bir âlim olursunuz. Bir bilgin olursunuz. Allah’ın emirlerini yasaklarını bilirsiniz; hata işlemezsiniz. Allah’ın dinini yayanlardan olursunuz. Allah sizi mahşer günü âlimler zümresine alır, âlimlerin arasına alır. Arş-ı âlânın gölgesinde gölgelendirir. Nurdan minberlere çıkartır. O bakımdan söz verelim, söz verin. Peygamber Efendimiz'in hadîslerinden her gün bir miktar öğrenin. Keşke kalemleriniz olsa, defterlerinize yazsanız.
Ebû Saîd hazretlerinden radıyallahuanh rivâyet olunduğuna göre, kura ile size okumak için açtığım sayfadan çıkan hadîs-i şerîfte, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bakalım ne buyurmuş?
Birinci hadîs-i şerîf;
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلى الله عليه وسلم ـ إِنَّ اللهَ لَيَضْحَكُ إِلَى ثَلَاثَةٍ: الصَّفُّ فِي الصَّلَاةِ، وَالرَّجُلُ يُصَلِّي فِي جَوْفِ اللَّيْلِ، وَالرَّجُلُ يُقَاتِلُ خَلْفَ الْكَتِيبَةِ. هـ عَنْ أَبِي سَعِيدٍ.
Gâle rasûlullâhi sallallâhu aleyhi ve selleme innellâhe le-yadhakü ilâ selâsetin es-saffi fi’s-salâhi ve’r-raculi yüsallî fî cevfi’l-leyli ve’r-raculi yükâtilü halfe’l-ketîbeti.
Birinci hadîs-i şerîf bu.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hazretleri buyuruyor ki;
Allah celle celalühü üç kimseye tebessümle bakar, güler. Rıza gözüyle bakar o kuluna. Allah bir kuluna tebessüm etti mi, güldü mü razı olacak demektir. Mükâfat verecek demektir. Lütfuna erdirecek demektir. Rahmetine gark edecek demektir. Seviyor demektir.
Kimdir bunlar?
Es-saffi fi’s-salâhi. "Namazla safta duran kişiye." O safa bakar, memnun olur razı olur, hoşnut olur, tebessüm eder, güler Allahu Teâlâ Hazretleri.
Neden?
Kul, el pençe divan-ı ilahiye durmuş. Rabbinin huzurunda el pençe ayakta duruyor, rükuya varıyor, secdeye varıyor, o temiz alnını yerlere koyuyor. "Ya Rabbi! Sen büyüksün. Ben senin kulunum. Beni sen yarattın. Benim sana kulluk borcum var. Bana sen nimetleri verdin. Benim sana şükretmem lazım." diye ibadetini yapıyor. Yaratanını biliyor. Kendisini rızıklandıranı biliyor. Kendisine nimetleri bahşedeni biliyor. Sahibini biliyor. Kainatın mutasarrıfını biliyor. Güç kuvvet sahibini biliyor. Nimetlerin kaynağını biliyor da ona ibadet ediyor. Allah bu kulu sever.
Allah bizi namazdan, kulluğundan, niyazdan, rızası yolundan, ibadetten, taatten, imandan, İslam’dan ayırmasın. Âmin.
Öbür kardeşlerimiz, anaları babaları müslüman olan kardeşlerimiz, Türkiye’den gelmiş kardeşlerimiz. Bizim camilerimize kayıtlı olan, bizim camilerimize namaza gelen, bizim camilerimizde vaaz dinleyen kardeşlerimizin yekunu, hiç meşreb farkı gözetmekten, yani şu grubun camisi bu grubun camisi diye ayrım yapmadan, ehli kıbledir, Müslümandır, namaz kılıyor, Lâ ilâhe illallah diyor, Allah’ın varlığını birliğini kabul etmiş diye hiç ayrım yapmadan karşımızdaki müslümanlar muhterem kardeşlerim, diyanet camileri dahil öteki camiler dahil Araplarınki dahil, başka kimseler dahil, onda biri değil. Onda biri değil! Onda biri Allah’a ibadeti biliyor, camiye geliyor.
Onda dokuzu nerede?
Onda dokuzu bu kardeşlerimizin nerede?
Bu kardeşlerimizin bir kısmı zaten Türkiye'de de namaz kılmazdı. Ama bir kısmı buraya gelince şaşırdı. Bira, birahanelere alıştı. Almanların âdetlerine bulaştı; dini unuttu, imanı unuttu, İslam’ı unuttu, ahireti unuttu, Allah’ın azabını, gazabını unuttu, hesabı unuttu. Yanlış yolda gidiyor.
Bunlara acımamız lazım. Bunları kurtarmamız lazım. Bunlar ateşe düşecekler. Bunlar cehenneme doğru gidiyorlar.
Onun için biz Allah’ın varlığını bilen, Kur’an’ı bilen, Resûlullah’a tabi olan, Allah’a karşı kulluk borcumuz olduğunu idrak etmiş olan Müslümanlar, onları kurtarmak için çalışmak zorundayız. Eğer bir müslüman onlardan bir tanesine ilgi gösterse, bir tanesine ilgi gösterse, o bir tanesinin doğru yola çekmek ve onu irşat etmek ve onu ikaz etmek ve onu şuurlu Müslüman haline getirmek istese, bir sene çalışsa, çok mu bu hizmet. Zor mu bu hizmet muhterem kardeşlerim?
Bir insancık, sadece bir kişiyi hedef alacaksınız. Namaz kılmayan, camiye gelmeyen, gafillerden, cahillerden, zavallılardan bir kişiyi alacaksınız, bu sizin akrabanız olabilir, bu sizin komşunuz olabilir, bu sizin hemşehriniz olabilir, bir yerden yakınlık duyduğunuz, onun da size yakınlığı olan saygısı olan sevgisi olan bir kimse olabilir.
Bir kimsecikle uğraşamaz mısınız?
Bir sene size müddet versek, bir sene onun üzerinde çalışamaz mısınız?
Çalışılır.
Doğrusu çok değil! Bir kimseyle bir sene uğraşmak yani ağır gelmez bir insana. Hani bir günde bunu doğru yola getir, camiye getir desek; bir günde, bir insanı camiye getirmek zor olur. Ama bir sene içinde camiye getir desek; bir sene içinde sen ona mühlet ver, fırsat ver, gusül abdesti al bu cumaya beraber gideceğiz de. Ben seni bir hocaya getireceğim de. Al şu vaazı evinde dinle de. Bu videoya bir bak de. Gel seni birisiyle tanıştıracağım de. Şu kitabı bir oku de. Sana bir sene müddet. Bir kardeşimizi doğru yola çekemez misiniz?
Bir sene az bir zaman mı?
Bir kişiyle uğraşacaksın. Eğer biz, bir sene uğraşırsak bir senenin sonunda sayımız iki misli olur. Diyelim ki yüz elli biniz şimdi. Almanya'da üç yüz bin oluruz. Onlar da bir sene çalışsalar; ikinci sene altı yüz bin oluruz. Onlar da bir sene çalışsalar; üçüncü sene bir milyon iki yüz bin oluruz. Onlar da bir sene çalışsalar; dördüncü sene iki milyon dört yüz bin oluruz muhterem kardeşlerim.
Demek ki burada bizim yirmi beş sene çalışan kardeşlerimiz var. Otuz sene çalışan kardeşlerimiz var. Daha burada da nice zaman çalışacağız. Siz gitseniz çocuklarınız buraya alıştılar kalacaklar. Siz gitseniz sizin hemşehrilerinizden, arkadaşlarınızdan bazı kimseler burada muhakkak kalacaklar. Herkes birden göç etmeyecek burada. Burada nasıl olsa insanlar kalacak. Bu tarzda çalışırsak onları doğru yola çekebiliriz.
Kendimiz namaz kıldığımız gibi, kendimiz cennetin yolunu tutturduğumuz gibi kardeşlerimizin de doğru yola girmesi için gayret edelim. Her biriniz bu günden tezi yok hemen isterseniz hemen şuracıkta bir yakınınızı aklınıza koyun. Şu kardeşim müsaittir. O babası iyi insandı. Dedesi iyi insandı. Eskiden kendisi de fena değildi. Burada şaşırdı. Ben bu kardeşimi camiye alıştıracağım. Namazlı niyazlı müslüman olmasına çalışacağım diye şey yapın. Hemen seçin ve çalışmaya başlayın. Eğer bir senede iki kişi seçerseniz bu iş daha çabuklaşır. Bir senede üç kişi eğer doğru yola çekebilirseniz daha da fazlalaşır. Dört kişiyi çekerseniz bir senede ortalık güllük gülistanlık olur. Allah ibadet ehli kullarını seviyor. Allah kulları saf bağlayıp divana durduğu zaman onlara tebessüm buyuruyor. Gülüyor Allahu Teâlâ Hazretleri. Bunu unutmayın bir.
Başka kimlere güler?
Ve’r-raculi yüsallî fî cevfi’l-leyli. "Allah bir de gecenin yarısında namaz kılan kişiye tebessüm eder." Güler.
Neden?
Geceleyin herkes istirahatte. Bu âşık-ı sâdık mübarek uykusunu terk etmiş, abdestini almış, kıbleye yönelmiş, seccadesine oturmuş, ılık ılık göz yaşları dökülüyor, secde yerini ıslatıyor. Aman Ya Rabbi! diyor. Tevbe ediyor, istiğfar ediyor, dua ediyor, namaz kılıyor, tesbih çekiyor, zkir yapıyor, salât u selâm getiriyor. Allah o kulu sever. Çünkü rahatını terk etti. Çünkü Allahu Teâlâ Hazretlerinin ibadetlerine yöneldi.
Aziz ve muhterem kardeşlerim;
Kur’an-ı Kerîm âyetlerinin nüzul sırasına göre -inme sırasına, Peygamber Efendimize gelme sırasına göre- incelediğimiz zaman müfessirlerin beyanına göre ilk gelen âyetler İkrâ suresinin başındaki âyetlerdir.
اِقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذ۪ي خَلَقَۚ ﴿١﴾ خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍۚ ﴿٢﴾ اِقْرَأْ وَرَبُّكَ الْاَكْرَمُۙ ﴿٣﴾ اَلَّذ۪ي عَلَّمَ بِالْقَلَمِۙ ﴿٤﴾ عَلَّمَ الْاِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْۜ ﴿٥﴾
İkra’ bi-smi rabbikelleżî ḣalaka. Ḣaleka’l-insâne min ‘alakın. İkra’ ve rabbüke’l-ekramü. Ellezî ‘alleme bi’l-kalemi. Alleme’l-insâne mâ lem ya’lem. (96/Alak 1-5.)
Bu âyetler inmiştir.
İkinci grup âyet-i kerîmelerde, ya Müddessir Suresi'nin başındaki âyetler önce inmiştir, ya Müzzemmil Suresi'nin başındaki âyetler önce inmiştir diye rivâyetler var. Hemen bu ikinci âyet, ikinci veya üçüncü grup inen âyetler de muhterem kardeşlerim; Allahu Teâlâ Hazretleri Peygamber Efendimize ve onun mübarek ashabına gece ibadetini tavsiye ediyor.
قُمِ الَّيْلَ اِلَّا قَل۪يلًاۙ ﴿٢﴾ نِصْفَهُٓ اَوِ انْقُصْ مِنْهُ قَل۪يلًاۙ ﴿٣﴾ اَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْاٰنَ تَرْت۪يلًاۜ ﴿٤﴾
Kumi’l-leyle illâ kalîlen. Nisfehû evi’n-kus minhü kalîlen. Ev zid ‘aleyhi ve rattili’l-kur’âne tertîlen. (73/Müzzemmil 2-4.)
Yani gece namazı kılmayı tavsiye ediyor Allahu Teâlâ Hazretleri. Gece namazı insanı yetiştirir. Gece mübarek bir zamandır. Geceleyin yapılan ibadetlerin tesiri büyük olur. Gece yapılan ibadetlerin sevabı çok olur. Geceleyin Allahu Teâlâ Hazretleri sema-i dünyaya nüzul eyleyip, "Ey Kullarım! Yok mu içinizde benden merhamet isteyen, rahmet isteyen, ihsan edeceğim. Haydi istesin. Yok mu benden affı mağfiret isteyen affedeceğim, mağfiret edeceğim. Haydi istesin. Yok mu benden bir dileği, talebi olan. Haydi istesin vereceğim." dediği zamandır. Geceleyin ibadet edenler çabuk terakki ederler. Çabuk evliyâ olurlar. Çabuk Allah’ın sevgili kulu olurlar. Onun için gece ibadeti çok kıymetlidir,
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyuruyor ki;
Rek’atâni mine’l-leyli hayrun mine’d-dünyâ ve’l-âhirati. [1]
"Geceleyin kılınan iki rekat namaz teheccüd namazı, dünyadan da dünyanın içindeki her şeyden de daha hayırlıdır." O bakımdan gece ibadetini sizlere tavsiye ederim. Akşam erken yatın, gece teheccüd namazına kalkın. İki rekat da olsa şu namazı kılın, şu sevapları kaçırmayın. O manevi pazarın füyuzatından istifade edin. Manevi kazancınız çok olsun.
Hadîs-i Şerîf’te ikincisi bu çıktı.
Üçüncüsü;
Ve’r-raculi yükâtilü halfe’l-ketîbeti.
'Halfel' demesi arkasında demesi öyle anlaşılıyor ki; düşman bastırmış, hücum etmiş, bozmuş orduyu, mücahitleri mücahitler geri çekiliyorlar ama bu mübarek çekilmiyor. Allahu Teâlâ Hazretleri bu kulunu da sevgi nazarıyla bakar, güler ondan hoşnut ve razı olur diye Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bildiriyor.
Muhterem kardeşlerim;
Bir şey, bir problem, İslam’ın karşılaştığı bir problem belki böyle vaazla hallolur. Belki demin söylediğim gibi herkes bir müslümanı doğru yola getirmek için çalışırsa belki hallolur. Ama böyle çalışmazsanız, yani küçük bir gayretle, para bile sarf etmeden, birazcık şuurlu olmakla halledilecekken sonra iş mala gelir. Çok mallar vermek gerekir. Çok fedakârlık yapmak gerekir. Onu da yapmazsanız, bu sefer can vermeye gelir. Canı da vermezseniz iman elden gider. İman da gider. Memlekette elden gider. İman da elden gider
Aziz ve muhterem kardeşlerim;
Ankara da bir kardeşimi anlattılar. Çok memnun oldum. Bir misal olarak size onu vermek istiyorum. Misal olarak, örnek olarak anlatmak istiyorum. Bu kardeşimiz ümmi bir kardeşimiz. Okuması yok, yazması yok, mektep görmemiş, medrese görmemiş, işçi olarak çalışıyor, bir minibüsün şoförü. Bir minibüsün şoförü, zengin ailelerin çocuklarını alıyor, mektebe götürüyor, okul bittikten sonra kolejden alıyor, evlerine dağıtıyor. Sabah ve akşam servis yapan bir şoför. Arkadaşlarımız anlattı. Ben güldüm, dua ettim. Allah razı olsun o kardeşimizden. Bu öğrenciler, bu servis arabasında okula giderken gelirken ne yaparlar?
Şakalaşırlar oynarlar, birbirleriyle konuşurlar, boş zaman geçer. Bu şoför kardeşimiz öyle yaptırtmamış, bu işi bir disipline bağlamış. Kendi servis arabasında okula gelip giden çocukların hepsi namaz surelerinin hepsini bellemişler. Namaz surelerini bellettirmiş. Bir fırsat var. Mecburi bir zaman var. Yarım saat neyse sürüyor belli bir zaman. Onları evlerinden almış, okuldan almış evine getirinceye kadar, yaz aylarında aylarca camiye gelip gidip de yaptırılmayan işi, hani gidiyorsunuz aranızda kardeşleriniz vardır, dostlarınız vardır, belki kendinizde bilirsiniz, bir çok kimse daha namaz surelerinin hepsini bilmez. Bir çok kimse bilmez, doğru okumasınıda bilmez. Ama onlara sırf servis arabasında öğretmiş. İnsan murad etti mi, insan gayretli müslüman oldu mu, şoförken bile İslam’a hizmet eder. Çöpçüyken bile İslam’a hizmet eder. İşçiyken bile hizmet eder. Çiftçiyken bile hizmet eder. Aziz ve muhterem kardeşlerim. Çobanken bile hizmet eder.
O bakımdan hepimizin içinde Allah’ın dinine yardım etmek, gayret etmek, müslümanlara faydalı olmak, azim ve şuur olması lazım. İslam’ı yaymaya çalışmalıyız. İslam’ı öğretmeye çalışmalıyız. Müslümanların adedini çoğaltmaya çalışmalıyız. Kaybolan müslümanları bulmaya çalışmalıyız. Şaşıran kardeşlerimizi kurtarmaya çalışmalıyız. Bunun için hepimizin büyük gayret göstermemiz gerekiyor.
Allahu Teâlâ Hazretleri hepimizi şuurlu müslümanlar eylesin. Allahu Teâlâ Hazretleri bize bizi afetlere uğratmasın. Bizi felaketlere uğratmasın. Bizim hatalarımızdan, kusurlarımızdan dolayı Rabbimiz bizi düşmanlarıyla terbiye etmesin. Düşmanların çizmesi altında bizi inletmesin. Düşmanlarımızın karşısında bizi mağlup etmesin. Bizi kimsenin karşısında mahçup etmesin.
Ama onun çaresi, şimdiden çalışmaktır. "Rahat ve huzur içinde Allah’ın dini için çalışmayan kimse, sıkıntıya düştüğü zaman, elini kaldırıp dua ettiğinde Allah onun duasını kabul etmez." Hadîsi şerîflerde bildiriliyor.
Sen öteki zamanda unuttun "ve kezâlike yevme tünsâ" ahirette de böyle olacak. Ahirette de böyle olacak. "Sen dünyada unuttun benim dinimi. Bende sana ahirette rahmetimi, rahmetimi vermeyeceğim, rahmetime seni erdirmeyeceğim. Sen unutulmuş, kenarda kalmış kimse gibi olacaksın. Sen de Allah’ın rahmetine ulaşamayacaksın. Sen misin dünyada böyle yapan." dediği gibi.
Aziz ve muhterem kardeşlerim;
İyi günlerin kadrini kıymetini bilelim. Rahatın, huzurun kadrini kıymetini bilelim. Âsûde bir hayatın, afiyetin, sıhhatin, selametin, gençliğin, tatilin, boş zamanın kadrini kıymetini bilelim. Zamanları boşa geçirmeyelim. Sen şu anda çalışmazsan sonra Allah’a ne yüzle dua edeceksin. Bu çalışmanın cezası.
Felaket geldiği zaman ne diyeceksin? O ceza olarak geldi.
Demek ki muhterem kardeşlerim;
Uuyanık olacağız. İslam’ın düşmanlarını bileceğiz. İslam’ın karşılaştığı tehlikeleri bileceğiz; onlara önceden tedbir alacağız. Onlar için şimdiden çalışacağız. Rahatlık zamanımızda çalışacağız ki sıkıntıya düşmeyelim. Sıkıntıya düşersek bile Allah yardımcımız olsun. Allah veriyor muhterem kardeşlerim insanlara. Allah insanların duasını kabul ediyor. Küçük büyük demiyor, yüzü kara demiyor, Allahu Teâlâ Hazretleri kullarının istediğini veriyor ama kullar cezalı duruma düşmezlerse.
Allahu Teâlâ Hazretleri hepimizi Allah’ın yolunda gayretli Müslümanlardan eylesin. Gafillerden cahillerden eylemesin. İyi günlerin rahatı içinde gevşeyenlerden eylemesin. Sıhhat eldeyken, gençlik eldeyken, para eldeyken, vücut güçlü kuvvetliyken, imkan varken, seve seve Allah yolunda çalışanlardan eylesin. İran’lı bir şahıs Farsça güzel bir söz söylemiş eski âlimlerden.
Diyor ki; " küçükken oyun oynuyordun. Orta yaşta, delikanlılık zamanında, havai yollarda ömrünü geçirdin.
Neden?
Delikanlıdır, aklı havadadır. İşte ihtiyarladığın zaman da aciz düştün. Be mübarek insan Allah’a ne zaman ibadet edeceksin? Allah’a ne zaman kulluk edeceksin?" diyor.
Küçükken daha çocuktur oyun oynasın. Delikanlılıkta daha gençtir dur bakalım. Yaşlandığı zaman da ihtiyarladı; eli tutmuyor, ayağı tutmuyor.
Şeytan her devrin insanını, her devredeki insanı, her çağdaki insanı bir başka oyunla aldatıyor. Ne çocuklarınızı şeytanın eline bırakın, ne delikanlılarınızı nefsini elde bırakın, ne de ihtiyarlar acizlik göstersinler.
Ebû Eyyûb El-Ensârî hazretleri ihtiyar halinde Kur’an okurken demişler ki; "dede sen ihtiyarsın. Sen zaten Resûlullah zamanında onun sahabesi oldun, yapacağın hizmetleri yaptın; otur rahatına bak."
Demiş ki;
"Burada ihtiyarları istisna tutuyor mu?
İhtiyarlar hariç diyor mu Kur’an-ı Kerîm?"
Demiyor.
Medine-i Münevvere’den kalkmış da İstanbul'da şehit olmuş. İstanbul'da şehit olmuş. O bakımdan her çağda şeytanın bir oyunu vardır. Şeytanın oyununa düşmeyelim. Çocuklarımıza Kur’an öğretelim. Dört yaşında başlarlarmış; dört, dört yıl, dört ay, dört günlükken başlamak diye söylerler. Çocuklarımıza ilmi, Kur’an’ı öğretelim. Öyle âlimler var ki şimdiki çocukların ortaokula gitiği zaman, ilkokulun son sınıflarına gittiği sırada fetva vermeye başlamış. Öyle yetiştirmiş kendisini. Zamanını boş geçirmemiş. Dört, beş yaşında hafız olmuş. Ondan sonra hadîsleri öğrenmiş. Ondan sonra fıkhı öğrenmiş. Ondan sonra ulum-i şer'iyye’nin diğer detayına inmiş. Ondan sonra da on üç-on dört yaşında fetva verecek hale gelmiş. Onun için zamanı boş geçirmeyelim. Allah yoluna hizmet edelim.
Müslümanların ana vazifesi Allah’ın dinine hizmet etmektir.
كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ …
Küntüm ḣayra ümmetin uhricet li’n-nâsi te’mürûne bi’l-ma’rûfi ve tenhevne ani’l-münkeri. (3/Âl-i İmrân 110. )
İnsanların içine gönderilmiş vazifeli bir ümmetiz. Kuntum hayra ummetin. "En hayırlı ümmetsiniz." Uhricet linnâsi. "Şu cihan halkı için siz ortaya koyuldunuz, çıkartıldınız." Numune bir ümmetsiniz. Te'murûne bil' ma’rûfi ve tenhevne ani-l münkeri. "İyi şeyleri emredersiniz, kötü şeyleri engellersiniz." Ve tücâhidûne fî sebîlillah.
اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ
Efehasibtüm ennemâ haleknâküm ‘abeśen ve enneküm ileynâ lâ türce’ûne. (23/Mü’minûn 115.)
"Siz kendinizi, biz sizi boş yere yarattık, abes yere yarattık, boş yere yarattık, bize dönmeyeceğinizi mi sandınız?"
Yaradılışın bir gayesi var. Ümmeti Muhammed'in ayrıca bir vazifesi var.
Ümmeti Muhammedin vazifesi nedir?
Ümmeti Muhammedin vazifesi işçilik yapmak değil, çiftçilik yapmak değil! Ümmeti Muhammedin vazifesi cihan halkına İslam’ı anlatmaktır. Ama herkesin bir geçim mecburiyeti vardır. Bir kazanca ihtiyacı vardır. Eğer Allah’a tevekkül etsen, sırf Allah yolunda çalışsan Allah onu da verir. Neyse hadi bir işçilik yaptın, ondan sonraki geri kalan zamanında Allah’ın dinine hizmet et. Haftanın beş günü dünyaya çalışıyorsun, iki günü ahiret için çalış. Sekizden, akşam altıya kadar çalışıyorsun, altıdan ona kadar Allah’ın dini için hizmet et ki Allahu Teâlâ Hazretleri lütfuna erdirsin. Rahmetine erdirsin, mükâfat versin, cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin. Bu şuurda olmazsa müslümanlar erirler, kaybolurlar. Koca ülkeler ellerinden gider. Milyarlarca nüfus elden çıkar. Malezya'da müslümanlar dinden çıkıyorlarmış. Endonezya'da müslümanlar dinden çıkıyorlarmış. Singapur'da sordum.
"Var mı böyle bir şey?"
"Hocam var ama zaten kabileler cahil kabileler. Onları getiriyorlar, para veriyorlar. İşte onlar da tamam diyorlar. Başka dinlere geçiyorlar." dedi. Zaten cahil.
Olsun!
Ötekisi para vererek, sahte bir şekilde kendi dinine bağlıyor. Ondan sonra da onu eğite eğite, öğrete öğrete kendisinin malı ediyor. Dünyanın her yerine yayılmışlar; Eskimolara öğretiyorlar. Afrikalılara öğretiyorlar. Başkalarına öğretiyorlar.
Biz de Allah’ın dinini yaymaya çalışalım. Ashab-ı kirâmın rıdvanullahi aleyhim ecmain her birisi bir başka diyara dağıldı, orada İslam’ı yaydılar. Her birisi bir başka diyarda İslam’ı yaydılar. Peygamber Efendimiz diyor ki;
"Benim ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine baksanız doğru yolu, doğru yolu bulursunuz, hidâyet bulursunuz." diyor. Peygamber Efendimiz'in ashabı hidâyet yıldızları gibiydi her birisi. Biz Müslümanlar da ashab müslümanlığını yaşamalıyız. Biz de başka insanlara hidâyet yıldızı, yol gösterme, istikamet tayin etme yıldızı gibi olmalıyız. Çalışmalıyız.
İsteyen yapar. Madem ki bir servis şoförü isterse yirmi tane, yirmi beş tane çocuğa namaz surelerini öğretebiliyor, İslam şuuru verebiliyor. O zaman herkes yapabilir. Bir anne evladını müslüman yetiştirebilir. Bir baba evladını müslüman yetiştirebilir. Bu hususta gayretli olmanızı hepinizden rica ederim. Hepinizin bu konuda uyanık olmasını acizane naçizane tavsiye ederim. Etrafınızdaki kimselere de bu şuuru aşılamanız için çalışmanızı tavsiye ederim.
Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi has hakiki müslüman olmaya muvaffak eylesin. İslam'ın özünü duya duya, tadını hissede hissede yaşamayı cümlemize nasip eylesin. Sevdiği, salih amelleri işlemeyi nasip eylesin. Böylece sevdiği kul olmayı nasip eylesin. İmanı kâmil ile yaşayıp, salih ameller işleyip ömrümüz sona erdiği, vâdemiz yettiği zaman sevdiği bir ameli işlerken, sevdiği bir yolda yürürken, sevdiği bir kul halindeyken, günah üzerinde değilken, ibadet ve taatteyken ve gözümüzde cennet bahçeleri, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in cemâli ve dilimizde zikrullah ve ol kelime-i tayyibe-münciye-i mübareke ki buyrun:
"Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühû." diye diye imân-ı kâmil ile göçmeyi, Allahu Teâlâ hazretleri cümlemize nasip eylesin.
Bizi burada, bu diyarı gurbette ibadethanelerinden bir ibadethanede şu mübarek yerde topladığı gibi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in havz-u kevseri başında eksiksiz böylece toplasın.
Rasûlullah Efendimiz'in şefaatine erdirsin. Havz-u kevserden doya doya içmeyi nasip eylesin. Cehenneme düşmeden, azaba uğramadan, hesaba çekilmeden, duhulu evvelin ile Firdevs-i Âlâ'ya girmeyi cümlemize nasip eylesin. Peygamber Efendimiz'e komşu eylesin. Cemâlini görmekle şerefyâb eylesin.
Bi-hürmeti esrâr-ı sûreti’l-Fâtiha.