El-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ecmâin.
Emmâ ba'dü fe-kale Rasûlullahi sallallahu teâlâ aleyhi ve âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ecmâin.
إِنَّ لِكُلِّ شَيْءٍ صَدَاءً وَجِلَاءً، وَإِنَّ جِلَاءَ الْقُلُوبِ الِاسْتِغْفَارُ. الدَّيْلَمِيُّ عَنْ أَنَسٍ.
İnne li-külli şey’in sıdâen/sadâen ve cilâen ve inne cilâe’l-kulûbi’l-istiğfâru.
Bu hadîs-i şerîf’te, Peygamber sallalahu aleyhi vesellem efendimiz buyuruyor ki;
İnne li-külli şey’in sıdâen/sadâen. Kenarda, sadâen okunacak diye yazmış, içerde de sıdâen diye harekelemiş.
Demek ki; ikisi de olabiliyor veyahut birisinde bir harekelemede bir şey var. Her şeyin paslanması ve cilası olur. Paslanan şeyi de cilalamak lazım gelir. Her şeyin paslanması olur. Cilası olur. Demir paslanır, pasını, sökücü vardır. Kor, paslanmasın diye yağlanması vardır. Eskiden aynalar paslanırdı. Paslanınca, cilalaması yapılırdı. Zaman zaman arabaların boyaları bozuluyor, pasta diyorlar, cilalaması oluyor. Zaman zaman ayakkabılar; boyaları dökülüyor, boya yapılıyor. Her şeyin böyle bir paslanması, renginin, sathının bozulması oluyor. Bir de onun cilalanması, tazelenmesi oluyor. Çevremizdeki eşyalarda kullandığımız eşyalarda, hep bu gördüğümüz bir hadise.
Misafir odasındaki dolaptaki gümüşler paslanır, onları cilalarlar filan. Özel gümüş cilalayıcıları filan vardır, hanımlar. Harem-i şerîfte; madenî kısımları hizmetliler gidiyorlar, sile sile sile sile parlatıyorlar, her şeyin cilası, pası, cilası var. Tamam.
Ve cilâen ve inne cilâe’l-kulûbi.
Gönüllerin cilası da, gönüllerde paslanır, insanın gönlü paslanır. Gönüllerin pasının da cilalanması.
E’l-istiğfâru. Ya Rabbi! Beni afv u mağfiret eyle diye tevbe ve istiğfar eylemektir.
Gönül, insanın iç alemidir. İnsanın bu iç alemi çeşitli duygularla dolar. Duygular çarpışır, insanın gönlü kararır, insanın gönlü kırılır, insanın gönlü taşlaşır, insanın gönlü bazen aydın olur, nurlanır, pırıl pırıl olur, gönlü tertemiz pırıl pırıl olduğu zaman Allahu Teâlâ hazretleri kulun gönlüne tecelli eyler. Evliyâullahın gönlüne tecelli eder.
Gönlün kiri, paslanması nedir?
Günahlardır. Günah işledikçe insanın gönlünde kararma olur. Her günah bir köşesini, bir noktasını karartır insanın iç aleminin, zarar verir içinde, bir zarar verir. Tekrarlandıkça günahlar çok yapıldıkça, kara noktalar çoğala çoğala çoğala insanın gönlü pislenir, kararır, daha da ilerler, her tarafı simsiyah olur, katran gibi olur, zift gibi olur, kapkara olur, taş gibi olur, hiç zerre kadar hayır kalmaz.
Çare?
Çare tevbedir, istiğfardır, Cenâb-ı Hakk’a dönmektir. Affet beni Allah’ım, ben hata işledim yapmamam lazımdı, bilemedim, tutamadım kendimi, nefsime mağlup oldum, inşallah bundan sonra mağlup olmamak istiyorum, sağlam durmak istiyorum, şeytan beni bu seferde kandırdı, bundan sonra kanmayacağım vesaire, pişmanlık duydu mu, daha sözü söylemeden Allah günahı affeder. Tevbe istiğfar ettiği zaman da;
Lâ sağîrate ma’a’l-ısrâri ve lâ kebîrate ma’a’l-istiğfâri.
İnsan, istiğfar eyledi mi büyük günahlarını bile Allah siler. Büyük günahları bile siler. Avf u mağfiret eder. Onun için istiğfar edip dururken, büyük günah kalmaz.
Lâ kebîrate, hiçbir büyük günah kalmaz.
Ma’a’l-istiğfâri. Tevbe ederek. Ama sözün bir de baş tarafı var.
Lâ sağîrate ma’a’l-ısrâri. Israr ediliyorsa küçük günahlarda büyük olur, küçük günah diye bir şey yoktur, ısrar ettin mi. Israr olduğu zaman, ısrar ettiğin küçük günahtan dolayı Allah büyük ceza verir, büyük günah gibi. Çünkü devamlı yapıyor, hiç uslanmıyor, basit, önemli değil, küçük. Küçük ama ısrar var, aynı günahı yapmaya devam ediyor.
Onun için, zaten büyüklerden bir tanesi ne demiş?
Yani günahın tabi büyük olanları var, adam öldürmekte, insanın bilmem tesbihini ihmal etmesi aynı değil, tabi derece bakımından farklar var da. Bazısı da edebinden demiş ki, günahın küçüğü mü olur?
Küçük günah mı olur?
Günah; Allah’a isyan olduğuna göre, yani hepsi büyüktür. Öyle demişler yani utançlarından edeplerinden, günahın küçüğünü bile büyük görmüşler, olmaz öyle şey hepsi büyük günahtır hiçbirisini yapmamaya çalışmak lazım. Israr etti mi o zaman berbat oluyor. Tevbe etti mi o zaman siliniyor. İstiğfar eyledi mi, affet beni Allah’ım. Estağfîrullah el'azîm dediği zaman affı mağfiret oluyor.
Allah, bizi evvela haramlara, günahlara bulaşmaktan, onları işlemekten korusun bir.
İkincisi; yapmış olduğumuz bilerek bilmeyerek, şu ana kadar sorumlu olduğumuz buluğa erdiğimiz zamandan şu yaşadığımız ana gelinceye kadar, bilerek bilmeyerek bir hatamız olduysa, bildiklerimizi biliyoruz, bazen de bilmeden insan, hatalı olur. Allah biliyor, görüyor, sevmez, ama kul farkında değildir, yapar durur, farkında olmadan, gayri şuuri olarak yapar durur. Bilerek bilmeyerek; benim hangi azamdan, sorumlu olduğum zamandan, şu ana kadar hangi günah sadır olduysa, vaki olduysa, ben onların hepsine pişman oldum Ya Rabbi!
Nadim oldum Ya Rabbi. Bir daha işlememeye niyetlendim, azmettim, azmimi kuvvetlendirdim, kesin kararlıyım, bir daha işlemeyeceğim, senin yardımınla inşallah Ya Rabbi! diye tevbe ederse, öyle yapıyoruz zaten, tevbe ettiğimiz zaman. Allah tevbeleri kabul edicidir.
وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ
Ve kâle rabbükümü’d-’ûnî estecib leküm. (40/Mü’min 60.) dipnot olarak verilmemiş.
Buyurmuştur ki;
Bana dua eyleyin. Ben sizin duanızı kabul eylerim.
Ve buyurmuştur ki;
لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ
Lâ taknetû min rahmetillâhi. (39/Zümer 53.)
Allah’ın lütfundan, rahmetinden, ümidinizi kesmeyin. Sana da lütfeder, sana da rahmeder. Af yok artık, ben çok kötüyüm, beni affetmez diye ümit kesmek olmaz, ümit kesmek yasaktır,
Lâ taknetû. Ümit kesmeyin, ümitsizliğe düşmeyin, karamsar olmayın, ümitli olun. Allah affeder. Evet onun için hocalarımız Allah razı olsun, bu kitapları okuyan, bu hadîsleri bilen âlim hocalarımız bize, günde en aşağı yüz defa Estağfirullah deyin diye tavsiye buyurmuştur.
Birçok hadîs-i şerîf’lerde de burada geçti okuduk. Onun için dilimizden tevbe ve istiğfar eksik olmamalı. Şuurumuzda, uyanık olmalı daima.
Esas nedir?
Hûş der dem. Farsça bir kelime bu ne demek?
Her nefeste şuurlu olmak, hiçbir nefesi gafil alıp vermemek. Farkına varmadım, farkında değilim, hay Allah, öyle mi yapmışım tuh, öyle mi yemişim ya filan, gafil. Öyle olmayacak.
Her nefeste, her nefes alış verişte aklı başında, şuurlu, ne yaptığını biliyor, yaptığı işi takip ediyor, şeytan bana bir vesvese verebilir, beni aldatabilir, nefsim beni aldatabilir, uyanık. Aman bu fani dünyaya kapılmayayım, aman yanlış bir iş yapmayayım, uyanık.
Çünkü, şeytan çok usta bir mahluk olduğundan, insanı çok çeşitli yollardan aldatır. Âlimi de aldatır, cahili de aldatır, âbidi de atlatır, zâhidi de aldatır.
Eski devirlerde anlatılıyor. Kur’an-ı Kerîm’de de var, bunların maceraları. Dağda, mağarada ibadet ederken, bir gün bir şehre iniyor, tabi herhalde alışveriş için , yiyecek içecek, zaruri malzemeyi almak için iniyor. Bir içki içiyor, içkiden bir şuuru kayboluyor, yani dikkati yanlış iş yapmayayım diye düşüncesi, sarhoş oluyor, sarhoş olunca şunu yapıyor bunu yapıyor, şunu yapıyor bunu yapıyor, günah üzere ölüyor, çok feci bir şekilde ölüyor.
Allah etmesin. Öyle rahip olup da, âbid olup da, zâhid olup da sonradan bir şeytana uyup da, bütün yaptıklarını berbat edenler var. Onun için ibadete güvenmeye de gelmez.
Tamam ibadet iyidir, sevaptır, amma bitti mi imtihan, bitti mi ki güveniyorsun, son nefesini verdin de, imanla ahirete göçtün de, tamam oldu mu imtihan?
Hayır. Bundan sonra bir olayla karşılaşırsın, tepenin tası bir atar, bir yanlışlık yaparsın, elinden bir yanlış iş çıkar filan. Allah saklasın.
Onun için devamlı, uyanık olmak lazım. Devamlı, mütevazi olmak lazım. Allah’a sığınmak lazım. Tevbe ve istiğfar etmek lazım.
إِنَّ لِكُلِّ شَيْءٍ تَوْبَةً إِلَّا صَاحِبَ سُوءِ الْخُلُقِ، فَإِنَّهُ لَا يَتُوبُ مِنْ ذَنْبٍ إِلَّا وَقَعَ فِي شَرٍّ مِنْهُ. الْخَطِيبُ عَنْ عَايِشَةَ.
İnne li-külli şey’in tevbeten illâ sâhibe sûi’l-huluki fe-innehû lâ yetûbü min zenbin illâ vaka’a fî şerrin minhü.
Hazreti Âişe-i Sıddîka validemizden, Hatîb el-Bağdâdî rivayet eylemiş ki;
Her günahtan, her şeyden dönüş, tevbe vardır. Dönülebilir. Adam kumarı bırakır, içkiyi bırakır, yanlış yolu bırakır, gafleti bırakır, hatta yol kesiciliği eşkiyalığı hırsızlığı bırakır, hatta sonunda öyle güzel şeyler yapar ki, evliyâ olur. Tarihte misalleri var. Kur’an’da, hadîste misalleri var. Olabilir böyle şeyler. Her şeyden tevbe vardır, dönüş vardır. Amma herkes tevbe edebilir. Amma. Ancak. Sâhibe sûi’l-huluki. Huyu kötü olanın, dönüşü olmaz.
Feinnehu. Çünkü o.
Lâ yetûbü min zenbin. Bir günahtan tevbe eder etmez, kötü huyundan dolayı, ondan daha kötü olan.
İllâ vaka’a fî şerrin minhü. Ondan daha kötü olan, bir hataya düşer. Başka bir kötülüğü yapar, gene günaha girer. Huy kötü oldu mu, kötü huy günah kaynağıdır. O kaynak kurumadığı için, kötü huyundan dolayı, alışmış kudurmuştan beterdir, yapıverir gene, tevbe eder, gene yapar, tevbe eder gene daha beterine düşer.
Onun için bu kötü huyları edinmemek lazım. Edinilmişse çok şiddetli mücadele ederek, bunları atmak lazım. Edinilmemesi babalara, annelere mürebbilere mürşitlere, şeyhlere ait bir şey. Yani kötü huyları benimsemeden, kötü huylara alışmadan, annesi, babası, mürebbisi çocuğu, iyi huylu yetiştirecek. Merhametli yetiştirecek. Güleç yüzlü, yetiştirecek.
Bizim çocuklar buraya geliyor. Bazısı devamlı mütebessüm, yüzünü gördün mü senin de güleceğin geliyor. Alalım Enes’in, Ahmed’ini mesela. Mütebessim daima, alalım Hâbil’in kızları. Ben oturuyorum gülüyor, geliyor bir el öpüyor, ondan sonra biraz dolaşıyor geziyor, ondan sonra yanıma geliyor, bir daha eli öpüyor, beni de güldürüyor, kendisi de gülüyor, beni de güldürüyor, tatlı. Güzel oldu mu huylar küçükten, öyle gider iyi. Ağaç düz ekildi mi düz gider, yamuk yamukluk yok. Amma çocukta sorun var, problem var, haa bu şimdiden böyle yapıyor, büyüyünce bu delikanlı oldu mu beni bile dinlemez, asar keser, vurup kırar, aman bunun bu huyunun peşine düşeyim, bundan bunu vazgeçireyim.
Nasıl vazgeçireceksin?
Görmüyor musun televizyonda, ayıcıklar, bebecikler, oyuncaklar moyuncaklar, çocukları böyle sevdirip hoşlandırıp, nasıl bağlıyorlar?
Televizyonun başına nasıl geçiyor çocuk?
O çizgi filmleri nasıl takip ediyor?
Nasıl o videoları böyle hemen toplanıyorlar?
Bakıyorsun çocukların sesi soluğu kesildi. Bunlar ya on beş yirmi tane çocuktu bunlar vızır vızır cıvıl cıvıl gürültü patırtı yapıyorlardı ne oldu bunlara?
Bakıyorsun televizyonun başına geçmiş, hepsi bir hoşlarına giden bir şeyi canla başla takip ediyorlar. Ve o sevdirerek orada bir şeyler öğretiyor çocuklara.
Nasıl selam verilir?
Nasıl teşekkür edilir?
Nasıl yemek yenir?
Nasıl arkadaşlık yapılır?
Nasıl kavga etmemek lazım?
Nasıl korkmamak lazım?
Nasıl yılmamak lazım?
Nasıl çalışmak lazım?
Televizyonda terbiyeciler, o filmleri çevirenler düşünüyor ve onları seyrettirip çocuğa onları benimsetiyor. Böyle böyle olur bu işler, yani kolay olmaz, zordur huyları yerleştirmek.
İyi huyları, öğretmek lazım. Kötü huyları da söndürmek lazım. Kökünü kesmek lazım. Dağlamak lazım. Aksi takdirde; o kötü huylar büyüdü mü, kötü huyundan dolayı, bir günah işledi, söylersin bak, günah işledin, yanlış oldu, bundan tevbe et. Tamam. Hakikaten fena oldu der. Ama senin yanından kalkar kalkmaz gider, gene öbür tarafta aynı kötü işi yapar.
Neden?
Şeyi var, kötü huy içine yerleşti, kaynak duramadı, gene gene onun da canını yaktı. Evvelkisinin canını yakmıştı, bunun da canını yaktı, onu dövmüştü, ötekisini de dövdü, berikisini de dövdü.
Onun için, kötü huydan kurtulmak lazım.
Bu nasıl olur?
Küçükten olur.
Büyüyünce nasıl olur?
Hatasını anlarsa, zor olmakla beraber, tasavvufi terbiye ile olur, riyazetle olur. Alırsın terbiyeye, oruç tutturursun, ibadet ettirirsin, zikir yaptırırsın, halvete sokarsın düzelir.
Peygamber Efendimiz sallalahu aleyhi vesellem buyurmuş ki;
إِنَّ لِكُلِّ شَيْءٍ بَابًا، وَبَابُ الْعِبَادَةِ الصِّيَامُ. هَنَّادٌ عَنْ ضَمْرَةَ بْنِ حَبِيبٍ مُرْسَلًا.
İnne li-külli şey’in bâben.
Her şeyin bir kapısı vardır, bir yerinden girilen, bir yeri vardır, açılan bir kapağı vardır, her şeyin efendim.
Ve bâbü’l-‘ıbâdeti. İbadetin kapısı da.
Es-sıyâmü. Oruçtur. Oruç tutturur, itikâfa girer. İtikâfta hakikaten Allah Allah, Ramazan’da ne kadar güzeldim ya, ne iyiydim, işte on gün ibadet, kırk gün ibadet. Hatta her zaman söylüyorum. Eşrefoğlu Rûmî hazretlerinin şeyhi, kırk gün halvete sokmuş, ibadet ibadet ibadet, tefekkür tefekkür tefekkür, zikir filan derken, kırk gün kolay geçmez. Bitmiş, şeyhin karşısına çıkmış, pek güzel olmuşsun evladım, çok âlâ, maşallah çok iyi, hadi bir daha gir, hop kırk gün daha sokmuş halvete, seksen gün, ibadet ibadet ibadet, üç aya yakın, üç aydan on gün eksik. Ondan sonra bir daha gelmiş, şeyhinin huzuruna. Pek güzel olmuşsun evladım, iyi, maşallah ibadet fayda etmiş, kalbin nurlanmış, aklın yerine gelmiş filan hadi bir daha. Kırk gün daha. Üç tane kırk yüz yirmi gün eder, dört ay eder, dört ay bir senenin büyük bir kısmıdır, kolay geçmez, böyle manzaralı bağlık bahçelik yerde değil. Hücrede, hücre mahkumu değil, bu terbiye için oraya girmiş, ondan sonra Eşrefoğlu Rûmî, öyle güzel öyle güzel bir zât olmuş ki, eserlerinden görünüyor. Okuyorsun ısınıyor kalbin. Çok güzel. Şiirlerini okuyorsun, ilahilerini okuyorsun hayran kalıyorsun. Çok güzel. Her şeyi güzel, tesiri. Hatta Kâdiriyye tarikatının Eşrefiyye şubesi oluşmuş, onun terbiye yolu. Kâdirilik içinde belli bir yol olmuş. Eseri, Müzekki'n-Nüfûs. Okunması gereken bir eser.
Müzekki'n-Nüfûs ne demek?
Nefisleri temizleme kitabı. Nefisler kötü huylardan, nasıl temizlenecek?
Allahu Teâlâ hazretleri şu zalim kötü huylara alışmış, tembel, kusurlu nefislerimizi düzeltmeyi bize de nasip eylesin. Güzel huylu, tatlı dilli, mümini kâmil, Allah’ın sevgili kulları olmaya cümlemizi muvaffak eylesin. Cümlemizi, cennetiyle cemaliyle taltif eylesin. Habibi edibine komşu eylesin. Rıdvân-ı ekberine vasıl eylesin.
El Fâtiha.