Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.
el-Hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn. Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve’s-salâtu ve’s-selâmu alâ seyyidi’l-evvelîne ve’l-âhirîn ve şefîi’l-müznibîn Muhammedini’l-Mustafa ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîne.
Emmâ ba’dü;
Fe-kale Rasûlullahi sallallahu aleyhi ve sellem.
مَنِ اسْتَفْتَحَ أَوَّلَ نَهَارِهِ بِخَيْرٍ، وَخَتَمَهُ بِالْخَيْرِ، قَالَ اللهُ لِـمَلَائِكتِهِ «لَا تَكْتُبُوا عَلَيْهِ مَا بَيْنَ ذٰلِكَ مِنَ الذُّنُوبِ». طب ض عَنْ عَبْدِ اللهِ بْنِ بُسْرٍ.
Men istefteha evvele nehârihî bi-hayrin ve hatemehû bi-hayrin kâlellâhu li-melâiketihî lâ tektübû ‘aleyhi mâ beyne zâlike mine’z-zünûbi.
Sadaka Resulullah fi ma kal ev kema kal.
Bu hadîs-i şerîf, sizler bizler için bir müjde.
Buyuruyor ki Peygamber Efendimiz;
Men istefteha evvele nehârihî bi-hayrin. Her kim ki; gününün evvelini hayır ile açarsa, yani güne hayırla başlarsa, yeni başlayan bir güne evvelinden hayırla girerse, hayırla başlarsa.
Ve hatemehû bi-hayrin. Sonunu da hayırla kapatırsa, gündüzün sonunu da hayırla kapatırsa, Kâlellâhu li-melâiketihî Allahu Teâlâ ve tebareke hazretleri meleklerine buyurur ki;
Lâ tektübû ‘aleyhi mâ beyne zâlike mine’z-zünûbi. Bu kuluma; bu iki hayrın arasında yaptığı hataları günahları yazmayın, silin, deftere kaydetmeyin buyurur. Demek ki, o günü günahsız geçirmiş gibi olacak.
Günün başlangıcını hayır ile başlatmak nasıl olur?
Camide olur. Namazla olur. Allah, bizi camiden, cemaatten, namazdan ayırmasın. Peygamber Efendimiz cemaati çok tavsiye buyuruyor ve topluluğa bağlı olmayı çok tavsiye ediyor. Kızıp, küsüp, darılıp kenara çekilmeyi tavsiye etmiyor. E kalabalığa giriyorum bir sürü eza cefa sıkıntı, en iyisi ben de kaçıyorum, kenarda başımı dinliyorum. Kalabalığa girip, halkın ezasını cefasını çekip, tahammül edip sabretmek; kenara çekilip, esen kalmaktan daha hayırlı. Peygamber Efendimiz öyle buyuruyor. Hayırlı insan kalabalığın içine girer, sabreder, onları da doğru yola çekmeye gayret eder.
İyiler kenara kaçarsa, bu toplumu kim düzeltecek?
İyiler dışa kaçarsa, bu toplumun hali ne olacak?
Onun için emr-i mâruf var, nehy-i münker var; iyi olan şeyleri tavsiye etmek var, kötü olan şeyleride görünce yaptırmamak var, nasihat var, hayrı yaptırmak, şerri engellemek, vazifesi var. İlim öğrenmek öğretmek vazifesi var. Birilerine iyilik yapmak vazifesi var.
Abdullah İbn Ömer birisine demiş ki; gel çarşıya gidelim. Hadi gel takıl yanıma, arkadaş ol bana, çarşıya gidelim. Pazar yerine gidelim. Şöyle kuşkulu kuşkulu bakmış, Hz. Ömer’in oğluna radıyallahu anh ecmaîn. Demiş;
Ey Ömer’in oğlu Abdullah!
Ben senin halini, huyunu, kafanı, zihniyetini, niyetini bilirim. Sen kalabalığı, çarşıyı, pazarı sevmezsin aslında.
Neden sevmez?
Çünkü çarşıda hile yapılıyor, eksik tartılıyor, yalan söyleniyor, aldatmacalar yapılıyor, şeytanın çok olduğu bir yer. Sen demiş, sevmezsin ama niye sen kendin gidiyorsun, bir de beni takıyorsun, gel beraber gidelim diyorsun?
Maksadın ne demiş?
Söyle bakalım. Maksadını anlamak istemiş. O da yakalanmış tabi, mecburen söyleyecek. Demiş ki; Yahu orda, kalabalık insan var. Selam veririz, sevap kazanırız demiş. Bak niyetine. Ara sokakta kimseyle karşılaşmayacak, kalabalık yere gidiyor ki, Esselamü aleyküm ve rahmetullah, Esselamü aleyküm ve rahmetullah. Selamdan sevap kazanmak için kalabalığa gidiyor.
Onun için; Allah, bizi cemaatten ayırmasın. Toplumdan koparmasın, toplumu bizden de koparmasın. Ve Cenâb-ı Hak bizi daima sevdiği ibadetleri, amali salihayı, hayratu hasenatı işlemeye muvaffak eylesin. Tevfikini yâr ve refîk eylesin, lütfeylesin. Bizi günahlara bulaştırtmasın. Şeytana mağlup düşüttürmesin. Aldattırmasın, nefse esir etmesin, günahları yaptırmasın, tehlikeli, kusurlu, günahlı yerlerden uzak eylesin. Bize yardım eylesin. Bize lütfeylesin de bizi yolundan ayırmasın Rabbımız. Yolunda daim eylesin, zikrinde müdavim eylesin. İbadetinde taatinde eylesin. Hizmetinde eylesin. Dini mübinine, İslam’a güzel hizmetler etmeyi, müslümanlara faydalı olmayı hepimize nasib eylesin.
Akşamı hayırla kapatmak nasıl olur?
En son namaz hangisi?
Yatsı namazı diyoruz. Yatsı namazının adı nerden gelmiş türkçede?
Yatmaktan gelmiş. Yatsı namazı, yatası vakit demek. Seni göresi geldi ne demek?
Görmek istiyorum demek.
Yatsı vakti ne demek?
Yatmak vakti demek.
Yatsı namazı ne demek?
Yatacağı zaman kılınan namaz demek. E hocam yani biz yatsıdan sonra neler yapıyoruz, neler yapıyoruz. Neler yapıyorsunuz ya?
Kahveye gidiyoruz, ahbaplık, yarenlik ediyoruz. Gece saat 12’lere 1’lere kadar, 2’lere kadar kah kah kah, kih kih kih, ahbablık vs. vs. yapıyoruz. Makbul değil, İslami adet değil, sahabe-i kirâmın işi değil. Sahabe-i kirâm; yatsı namazını camide kıldıktan sonra, birbirleriyle küs gibi laf açmadan, işi uzatmadan, başları önlerinde, fırt evlerine giderlermiş hemen. Yatsıdan sonra pek sohbet mohbet.
Ya nasılsın?
Gündüz yoktun.
Ne yaptın?
Ne ettin?
Öyle şey yok. Hemen yatsıdan sonra, çabuk evlerine dağılırlarmış. Maksatları neymiş kitaplardan öğrendiğimize göre?
Yatsıdan sonra hemen yatıyorlar, acı uykusuzlukları gidiyor, dinleniyor vücutları, sahura kalkıyorlar, seher vaktine kalkıyorlar, seher vaktinde abdest alıyorlar, ibadet taat ediyorlar, tevbe istiğfar ediyorlar, Kur’an’ı Kerîm okuyorlar, teheccüd namazı kılıyorlar. Onun sevabını bildikleri için, onu kaçırmayalım diye akşam erken yatıyorlar.
Bu bizimkiler ne yapıyor?
Hocam biz yatsıdan sonra yatmıyoruz. Ne yapıyorsunuz ya?
Gece 1’lere 2’lere kadar sohbet ediyoruz.
Sonra?
Bu sabah, camiye geldin mi?
Hocam, şimdi beni fena yakaladın. Geç yattığımdan kalkamadım, saatid e duymadım, çalmışta saat ben de uyku arasında elimi uzatmışım tepesine basmışım, saati de susturmuşum, kalkarım malkarım derken, bir gözümü açmışım, ondan sonra şunu da kapatıyam biraz dinleneyim derken, birde dalmışım, bakmışım ki güneş doğmuş eyvaah.
Bunun asıl sebebi?
Yatsıdan sonraki, oyalanmalar. Sevap isteyen; yatsıdan sonra çabuk yatar, gece ziyaretlerini sohbetlerini yapmaz, geceleyin dinlendikten sonra kalkar, teheccüd namazını kılar. Duasını, istiğfarını yapar, sevapları kazanır.
Çünkü;
Rek’atâni mine’l-leyli hayrün mine’d-dünyâ ve mâ fîhâ.
Geceleyin kılınan iki rekât namaz, dünyadan, dünyanın içindeki her şeyden daha hayırlı. Bu söz çok büyük sözdür. Dünyadan ve dünyanın içindeki her şeyden daha hayırlı sözü, neleri ihtiva ediyor, neleri ihtiva ediyor?
Dünyanın içindeki her şey den daha hayırlı. Yahu hocam dünyanın içinde ne dedin?
Dünyanın içindeki her şey den mi hayırlı dedin?
Dünyanın içinde altın madenleri var, elmas madenleri var, yakud madenleri var, zümrüd madenleri var, petrol var, uuu! Bir petrol kuyusu benim olsa. Teksastakiler adamlar özel olarak petrol kuyusuna sahib olabiliyorlarmış, bir petrol kuyum olsa ooh ömür boyur gelir, ben de o zaman yan gelir yatarım. O gelir bende olursa, ben de yan gelir yatarım, keyfime bakarım. Ooh bacak bacak üstüne atarım, kaşlarımı çatarım, o diyar senin bu diyar benim gezerim, şu Havai adalarını çok merak ediyorum kızlar karşılıyormuş çiçekten çelenk takıyorlarmış adamın boynuna, fırt oraya giderim. Ordan kalkarım zırt falanca yere giderim, ordan kalkarım, gelir var para var, birinci sınıf förs klasta uçakta bacak bacak üstüne atarım ooh hostes gelir ne istiyorsunuz Efendim meşrubattan?
Elma suyu mu?
Portakal suyu mu?
Bilme ne bilmem ne filan yemekler, iştah açıcı sanki iştahı çok kapalıymış gibi, iştah açıcı ön yemekler, ondan sonra orta yemekler, ondan sonra bitti sanıyorsun arka yemekler, ondan sonra tatlılar, ondan sonra bilmem bitip tükenmeyen işler. İşte petrol kuyum olsa da onları yaparım. Bak Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vessellem buyuruyor ki; dünyadan ve dünyanın içindeki herşeyden daha hayırlı. Kılın kıpırdamıyor mu senin ya? Bu lafı duyduktan sonra bir heves gelmiyor mu içine?
Geceleyin ben kalkayım da şu teheccüd namazını kılayım da Resûlullah sallallahu aleyhi vessellemin vadettiği şu manevi hazineleri kazanayım diye, hiç içine gelmiyor mu?
Gelmiyor hocam. Ne yalan söyleyeyim. Kılım kıpırdamıyor. Haa insanın nasihat almaması âyetlerden, hadîslerden duygulanmaması, kalbinin katılığına alamettir, çok fena alamettir, çok tehlikeli. Kırmızı işaret, alarm işareti. Senin ahiretin mahvolmak üzere, senin ayağın kayıyor kardeşim, senin durumun vaziyetin fena demek. İnsanın günahından korkması, sevabı arzulaması, istemesi, gayrete gelmesi lazım. Hiç öyle bir hali yok. Ha kalbi katılaşmış çalışmıyor, sertleşmiş.
Kalpler bazen nasıl oluyor?
Taş gibi oluyor. Bazen taştan da beter oluyor. Çünkü taşın güzeli var, arasından sular, pınarlar fışkırıyor. Ama bu katı kalpten, pınar filan fışkırmaz.
Evet akşam üstü, gündüzü hayırla kapatmak nasıl olur?
Namazla olur gene. Akşam namazı kılarsın, yatsı namazını da kılarsın, yatarsın. Ooh sabah namazla başladım, akşam namazla kapattım, Cenâb-ı Hak’ta kusurlarını affeder, aradaki günahları meleklere yazdırmaz, yazdırmıyor. Sabah namazını kılmadım. Gece geç yattım uykum var, yarın işim var, uykusuz kalırım, işimi aksatırım. Dünya işini düşünüyorsun da ahiret işini hiç düşünmüyorsun. Sabah namazını kılmıyor.
Akşama kadar da öğle namazı yok, ikindi namazı yok, dairedeyim olmaz bilmem ne filan. Akşama yorgun geliyor. Biz Girifite gittik cami yaptırmak için, burada şehre. Orda birisi dedi ki; Hocam bur da camiye lüzum yok. Dedik ya çok Türk aileleri geliyormuş buraya, 200 aile geliyormuş. Tarım şehri, para kazanılıyor orada, piknik yapılıyor, domates toplanıyor bilmem ne toplanıyor, para kazanılıyor. Çok Türk aile geliyormuş. Bunlar Türkler. Türklere cami lazım değil mi?
Güldü. Hocam dedi sabahleyin, tarlalara gidiyorlar. Gelemezler namaza. Öğleyin, tarlada oldukları için gelemezler. İkindi, tarlada olduklarından gelemezler. Akşam, yolda olduklarından gelemezler. Yatsıda, yorgun olduklarından gelemezler camiye lüzum yok dedi. Dalmış dünyaya, gidiyor bakalım millet. Ahiret hiç aklına gelmiyor. Bu işin sonu nereye varacak?
İbadet yok, namaz yok, niyaz yok, cami yok, cemaat yok.
Çare ne?
Hemen cami yapmak, hemen ezan okumak, hemen cemaatle namaz kılmak, hemen Cuma namazı kılmak. Ne yapıp yapıp, namazları da gelip camide kılmak. Hiç olmazsa hiç olmazsa yatsı namazı ve sabah namazında camiye gelmek. Hiç olmazsa iyi niyetini göstermek yani.
Allahu Teâlâ hazretleri, gaflet uykusundan bizleri uyandırsın. Ne uyuması hocam, bizim ahalinin gözleri öyle açık ki, öyle açık ki, öyle açık göz ki bizim ahali, ne uyuması sineğin yağını hesab ediyor, bir doların nerden geleceğini hesaplıyor, alacağı malın nerde daha ucuz olacağını biliyor, uu bizim ahali çok açıkgöz hocam. O açıkgözlük dünya açıkgözlülüğü. Ahiretin ebedi sevaplarını kaçıran insan, açıkgöz değildir. Ahirete hazırlanmayan insan, manevi gerçekleri görmeyen insan, manevi bakımdan kördür, basireti kördür, basireti bağlanmıştır. Yani gözüne bağlanmış gibi fenadır durum.
Sözü kısa kesiyorum Allah yardım etsin. Allah hidayet versin. Allah ıslah etsin hepimizi. Hepimizi Allah ıslah etsin.
İkinci hadîs-i şerîf; hemen altındaki hadîs-i şerîf,
1مَنِ اسْتَقْبَلَ الْعُلَمَاءَ فَقَدِ اسْتَقْبَلَنِي، وَمَنْ زَارَ الْعُلَمَاءَ فَقَدْ زَارَنِي، وَمَنْ جَالَسَ الْعُلَمَاءَ فَقَدْ جَالَسَنِي، وَمَنْ جَالَسَنِي فَكَأَنَّمَا جَالَسَ رَبِّي. الرَّافِعِيُّ عَنْ بَهْزِ بْنِ حَكِيمٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ.
Men istakbele’l-ulemâe fe-kad istakbelenî ve men zâre’l-ulemâe fe-kad zârenî ve men câlese’l-ulemâe fe-kad câlesenî ve men câlesenî fe-keennemâ câlese rabbî.
Allahuekber.
Sadaka rasûlüllâhi fî mâ kâl ev kemâ kâl.
Peygamber Efendimiz buyurmuş ki;
Kim âlimlere istikbal ederse. Men istakbele’l-ulemâe. Teveccüh demek istikbal, yönünü ona döndürmek demek, yoldan geleni de istikbal ediyoruz, misafirliğe geleni de istikbal ediyoruz yani önüne çıkıyoruz. Önüne geliyoruz, önden karşılıyoruz, hoşgeldin diyoruz. İstikbal aslında, önüne gelmek demek. Kim âlimlere hürmet ederse, teveccüh ederse âlimlere, severse yani hürmet ederse. Ee?
Fe-kad istakbelenî bana hürmet etmiş olur diyor, Peygamber Efendimiz.
Neden?
Hakiki âlimler; Peygamber Efendimizin varisleridir, halka Peygamber Efendimizin yaptığı gibi İslamı öğretirler, Peygamber Efendimizin hadîslerini, Allah’ın âyetlerini anlatırlar, dine çekerler, dinin ahkâmını öğretirler.
Ve men zâre’l-ulemâe fe-kad zârenî. Kim âlimleri ziyaret ederse, beni ziyaret etmiş demektir diyor, Peygamber Efendimiz. Teşvik ediyor âlimlerin yanına gidilmesini.
Ve men câlese’l-ulemâe fe-kad câlesenî. Kim âlimlerin meclislerine gider, onlarla oturursa, o mecliste, onların meclisinde bulunursa, sanki benim meclisimde oturmuş gibi olur, buyuruyor Peygamber Efendimiz. Teşvik ediyor âlimlerin meclislerine gidin, sözlerini dinleyin, öğrenin demiş oluyor yani.
Ve men câlesenî. Kim de benim meclisimde benimle oturuyorsa. Fe-keennemâ câlese rabbî. Sanki benim Rabbımla beraber oturuyormuş gibi olur diyor, Peygamber Efendimiz.
Evet ilim meclisleri çok sevaplıdır, ilim meclislerinin değeri çok yüksektir. Onun için gökteki melekler; ilim meclislerine, gökten uçarak süratle gelirler, yığılırlar, ilim meclislerinde böyle yer alırlar, dinlerler ve kanatlarını gererler. İlim meclislerine melekler, kanatlarını gerip korurlar. Çok sevaplar kazanır, ilim meclislerine giren. İlim yoluna giden, âlimle oturan, ilmi müzakere eden, ilmi öğreten, öğrenen çok sevap alır.
Adamın birisine sormuşlar, büyük adamlardan birisine büyük bir âlim, zât-ı muhtereme sormuşlar. Hocam malum olsa sana, birgün sonra öleceksin, rüyanda.
Bir günün kaldı. Ne yapardın? Kesin olarak biliyorsun ki ertesi gün öleceksin.
Ne yapardın, bu bir günde?
Ne cevap vermiş biliyor musunuz?
İlimle meşgul olurdum.
Neden öyle cevap vermiş?
İlim öğrenecekte ne olacak, yarın ölüyor?
İş işten geçmiş artık. Çünkü; ilimle meşgul olmak, en sevaplı işte ondan, en sevaplı şekilde en son gününü geçiriyor. İlim yolunda iken ölmek istiyor.
İhtiyar adamın birisi gelmiş, Türkiye de. Caminin hocasına demiş ki; hocam bana meharic-i hurûf ve tecvid ve Kur’an’ı Kerîm’i güzel okumayı öğretsene. Yanındaki hacı arkadaşı da takılmış. Yav demiş bu yaştan sonra mı bunu öğreneceksin?
Bir ayağın çukurda demiş zaten. Zaten belin ikiye katlanmış yerde birşey arar gibi yürüyorsun. Yani şimdi maharici hurufu öğreneceksin, bilmem vs. Kur’an’ın tecvidini öğreneceksin, iş işten geçmiş demiş. Yaş 70, iş bitmiş diyorlar. O şaka yapmış ama berikisi hiç gülmemiş. Hi hi hi bilmem ne, hiç gülmemiş. Doğru söylüyorsun kardeşim, doğru söylüyorsun ayağım çukurda, işim bitmiş, ölümümde yakın demiş, zaten işte ben ondan bunları öğrenmek istiyorum. Böyle camiye gelirken giderken ayağımı sürürken, belim bükük hocaya gelirken giderken, Allah canımı alsın diye bunu rica ediyorum demiş. İlim yolundayken ,Allah canımı alsın diye demiş bunu teklif ediyorum demiş.
Onun için muhterem kardeşlerim; ilmin yaşı yoktur, beşikten mezara kadar ilimle meşgul olun. Saçlarınız ağarsa da, sakallarınız bembeyaz pamuk gibi olsa da.
Gelelim üçüncü hadîs-i şerîfe; bunu kısa bir hadîs-i şerîften seçeceğim altında uzun bir hadîs var. Kur’an’ı Kerîm okumanın sevabını anlatıyor ama kısa bir hadîs-i şerîf.
مَنْ أَسْلَمَ عَلَى يَدَيْهِ رَجُلٌ، وَجَبَتْ لَهُ الْجَنَّةُ. طب عَنْ عُقْبَةَ.
Men esleme alâ yedeyhi racülün vecebet lehü’l-cennetü.
Kısa bak ne kadar kısa. Ukbe. Artık babasının ismi yazılmamış.Biz de söylemeyelim. Belki başka bir Ukbe’dir. Taberânî, Ukbe’den rivayet etmiş radıyallahu anh.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;
Men. O kimse ki, bir kimse ki, esleme alâ yedeyhi, elleri önünde müslüman oldu, racülün bir adam. Yani elleri önünde Müslüman oldu ne demek?
O adamın gayreti ile, çalışması ile Müslüman oldu bir adam. Adam çalıştı, birisini müslüman etti. Yakasından mı tuttu?
Çekip camiye mi getirdi?
Ne yaptıysa, iki eli önünde, iki eli önünde müslüman olmuşsa bir kimse, o kimseye. Vecebet lehü’l-cennetü. Cennet vâcib olur, cennetlik olur.
Bir kimseyi İslam’a çeken, cennetlik olur.
Kaç yıl yaşadık?
Herkes kendisi cevap versin. Ben 60 yaşadım, ötekisi 50 yaşadım, ötekisi 40 yaşadım birşey diyecek herkes. Az değil bu rakamlar, az rakam değil. Bu kadar sene de bir gayri müslimi, müslüman ettin mi?
Bir tane koca seneler geçmiş bir gayri müslimi müslüman ettin mi?
Biz Allahım mümin kulları, bunu görüp bunu düşünüpte ne yapmamız lazım?
Bunu duyup ta ne yapmamız lazım?
Brockhill’de veya daha yukarda nere var?
Oradan bir yerden haber gelmiş bir hoca efendiye ki, biz buraya hoca istiyoruz İslamı öğretecek birisi gelsin. Bir türlü gitmedi bir hoca oraya. Gönderemedik. Ben de söyledim duyduktan sonra. Bir türlü oraya hoca gönderemedik. Yahu millet kendisi, İslamı öğrenmek için hoca istiyor da, müslümanlardan birisi kalkıp gitmiyor. Ötekiler vahşi kabilelerin içine gidiyorlar da giyinmesi yok adamların, çıplak geziyorlar. Televizyonda görüyorum, anadan doğma öyle geziyorlar, vahşi, yani çok ilkel. Onların içine gidiyorlar, dinlerini öğretmeye çalışıyorlar. Eskimolara gidiyor kuzeyde, kutupta, filmini gördüm, belgesel, buzların arasına hani tuğlaları biriketleri buzdan kesiyorlar, buzdan kulübe yapıyorlar, kürkleri giyiyorlar öyle yaşıyorlar adamlar. Buzu böyle testere ile açıyor delik, oraya yemi sarkıtıyor, uuup fog balığını çekiyor, pelte gibi bir balık varya böyle uzun. Fog değil mi onun adı?
Böyle köpek başı gibi bıyıklı mıyıklı. Fog balığı böyle böyle yürüyor, balık gibi birşey köpek kafası gibi filan, fog balığı diyorlar, huub onu çekiyor a! tamam fog balığını yakaladı. Bıçağını çıkartıyor cırt cırt cırt kesiyor. Kanları çıkıyor ortaya, buzun üstüne, kırmızı kırmızı kanlar çıkıyor, bir parçasını kesiyor, atıyor ağzına, yanındakine veriyor buyur. Çiğ çiğ et yiyorlar, böyle millet yani. Böyle insanlar oraya, gitmiş buzların arasına, onları dinlerine çekmek için çalışma yapıyor.
Allah bize gayret versin. Biz ise kendi çocuklarımızı, müslüman yetiştiremiyoruz. Yani müslüman ailelerin çoğu, kendi çocuğunu müslüman yetiştirmeye, muktedir olamıyor. Beceremiyor, başaramıyor, çocuk kayıyor. Çocuk gidiyor bir başka fikrin adamı oluyor malesef.
Nereden açtık bunu?
Bir kimse ki; onun elleriyle, bir adam İslam’a girerse, o insana cennet vacib olur. Yani çalışacağız, İslama sokacağız. İslama sokmak için önce ailemizden başlayacağız, hiç olmazsa çocuklarımızı kurtaralım da, çocuklarımız bizimle cennete gelsin. Hiç olmazsa bizim çocuklarımız, İslam’a zararlı olmasın. İslama, arkasından hançer saplamasın. Allahın düşmanı olmasın. Dinin, Kur’an-ı Kerîm’in düşmanı olmasın. Çocuklara bile sahib olamayan, bir duruma düşmüşüz Allah uyanıklık versin, gayret versin, yardımcımız olsun.
El Fâtiha...