Elhamdülillahi Rabbil alemin . Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidil evvelîne vel ahirin Muhammedinil Mustafa ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.
Emmâ ba’dü:
وعن أنس رضي الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : لَا تَقَاطَعُوا، وَلَا تَدَابَرُوا، وَلَا تَبَاغَضُوا، وَلَا تَحَاسَدُوا، وَكُونُوا -عِبَادَ الله- إِخْوَانًا ؛ وَلَا يَحِلُّ لِـمُسْلِمٍ أَنْ يَهْجُرَ أَخَاهُ فَوْقَ ثَلَاثِ. (متفق عليه).
Fe-an enesin radıyallahu anhu gâle gâle resûlullâhi sallallahu aleyhi ve selleme lâ tekâta’û ve lâ tedâberû ve lâ tebâğadû ve lâ tehâsedû ve kûnû ibâdellâhi ihvânen ve lâ yehillü li-müslimin en yehcüra ehâhu fevka selâsin.
Müttefekun aleyh.
Bu hadîs-i şerîfi; hem İmam Buhârî, hem İmam Müslim kitaplarına almışlar, ittifak etmişler bu hadîsi seçmişler kendileri. Enes radıyallahu anh’den rivayet edilmiş hadîs-i şerîf Peygamber Efendimiz bize tavsiyelerde bulunuyor.
Buyuruyor ki;
Ve selleme lâ tekâta’û. Birbirinizle ilişkilerinizi kesmeyiniz. Akrabalar olsun, arkadaşlar olsun, Müslüman kardeşler olsun, komşular olsun, alakaları ilişkileri koparmayınız.
Ve lâ tedâberû. Birbirinize sırt çevirmeyiniz, arka çevirmeyiniz.
Ve lâ tebâğadû. Birbirinize buğz etmeyiniz, kızmayınız. Düşmanlık etmeyiniz.
Ve lâ tehâsedû. Birbirinizle hasetleşmeyiniz. Sen onun malına, mülküne, arabasına haset ediyorsun. O senin malına, mülküne, arabana haset ediyor. Haset çok kötü neticelere götürür. Haset de yapmayınız.
Ve kûnû ibâdellâhi ihvânen. Ey Allah’ın kulları, kardeş olun, Allah sizi Kuran-ı Kerîm’de kardeş ilan etmiş. Müslümanlar sadece kardeştir, başka bir şey değil. Sadece ve sadece ancak ve ancak kardeştir buyurmuş. Kardeş olun. Ey Allah’ın kulları!
Ve lâ yehillü li-müslimin. Bir Müslümana helal olmaz,
En yehcüra ehâhu fevka selâsin. Kardeşinden küs uzak kalması. Fevka selâsin. Üç günden fazla. Bir kardeşinden üç günden fazla ayrı durması, küsmesi manasına, helal olmaz.
وعن أبي أيوب رضي الله عنه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: "لا يحل لمسلم أن يهجر أخاه فوق ثلاث ليال: يلتقيان، فيعرض هذا ويعرض هذا، وخيرهما الذي يبدأ بالسلام" (متفق عليه).
Ve ‘an ebî eyyûbin radıyallahu anhu enne resûlallahi sallallahu aleyhi ve selleme kâle.
Ebû Eyyûb El-Ensârî hazretleri ki, İstanbul da kabri olan sahâbî, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizden rivayet etmiş ki, şöyle buyurmuş Peygamber Efendimiz:
Lâ yehıllü li-müslimin en yehcüra ehâhü fevka selâsi leyâlin yeltegıyâni fe-yu’ridu hâzâ ve yu’ridu hâzâ ve hayruhümâ ellezî yebdeü bi’s-selâmi.
Bu hadîs-i şerîfi de, İmam Buhârî ve Müslim rivayet etmişler.
Buyuruyor ki Peygamber Efendimiz;
Bir Müslümanın, bir Müslüman kardeşine, üç günden ziyade dargın, uzak durması yakışık almaz, üç geceden demiş. Fevka selâsi leyâlin. Üç geceden fazla, dargın kalması, uzak kalması helal olmaz. Yeltegıyâni. İkisi karşılaşırlar. Bu küsmek manasında olduğu buradaki yehcürenin. Yani hicret ediyor, uzak kalmaktan, uzak kalma sözünü söylemiş, manası küsmek yani. Yeltegıyâni. İkisi karşılaşıyorlar, uzak kalmak. Yani küsmek olduğunu buradan anlıyoruz. İkisi karşılaşıyorlar. Fe-yu’ridu hâzâ. Bu yönünü bu tarafa çeviriyor. Ve yu’ridu hâzâ. Ötekisi de yönünü, öbür tarafa çeviriyor. Başlarını çeviriyorlar, birbirlerini görmüyorlar, yani küsler. Ha işte bu helal olmaz.
Ve hayruhümâ. Bu iki kişiden, daha hayırlı olanı hangisidir?
Ellezî yebdeü bi’s-selâmi. Esselamu aleyküm diye küslüğü bırakıp da, selamı ilk verendir, daha hayırlı olan. Küsmek helal olmaz. Karşılaştıkları zaman, birisi başını bu tarafa çeviriyor, ötekisi öbür tarafa çeviriyor. Birbirlerine selam vermiyorlar, küsler, bu helal olmaz.
Bunların ikisinden, hangisi daha hayırlı Müslüman?
Arkadaşına selam vereni, daha hayırlı Müslüman.
Üçüncü hadîs-i şerîf.
وعن أبي هريرة رضي الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : "تعرض الأعمال في كل اثنين وخميس، فيغفر الله لكل امرئ لا يشرك بالله شيئا، إلا امرءا كانت بينه وبين أخيه شحناء، فيقول: اتركوا هذين حتى يصطلحا" ((رواه مسلم)).
Ve an Hureyrete radıyallahu anhu kâle kâle resûlullâhi sallallahu aleyhi ve selleme
Ebû Hureyre radıyallahu anhden rivayet olunduğu üzere, İmam Müslimin rivayet ettiği bir hadîs-i şerîf bu.
Peygamber Efendimiz buyurmuş ki;
Tu’radu’l-a’mâlü fî külli’s-neyni ve hamîsin.
Her Pazartesi ve Perşembe ameller, icraatlar, faaliyetler, yapılan işler, arz olunur.
Nereye?
Allah’a.
Fe-yeğfirullâhu li-külli’m-riin lâ yüşrikü billâhi şey’en.
Allah’a şerik koşmayan, ortak koşmayan, her mümin kulu Allah affeder. Yani Ya Rabbi! Bunları affedecek misin? Diye arz olunur. Allah, Allah’a şerik koşmayan, müşrik olmayan kulları pazartesi, perşembe affeder.
إلا امرءا كانت بينه وبين أخيه شحناء، فيقول: اتركوا هذين حتى يصطلحا" (رواه مسلم).
İllâ. Şu müstesna. İlle’m-raen kâne beynehû ve beyne ehîhi şahnâu fe-yekûlü ütrukû hâzeyni hattâ yastalihâ.
Ancak bir kimseyi affetmez ki, müslümanların içinden. O kimseyle, müslüman bir kardeşi arasında, bir kızgınlık vardır. Dargınlık vardır, küskünlük vardır. Onu affetmez. Yani bir müslüman kardeşiyle dargınlığı, küskünlüğü olanı affetmez.
Fe-yekûlü; Buyurur ki; Ütrukû hâzeyni.
Bu ikisini, Ey meleklerim! Benim huzuruma getirmeyin, bunları. Bunları kenara koyun. Terk edin bunları. Bana sunmayı bırakın. Bunları benim huzuruma getirmeyin. Bırakın.
Hattâ yastalihâ.
Aralarında barışıp, sulh oluncaya kadar, bunları benim huzuruma getirmeyin, affolsun diye. Bunların isimlerini, amellerini, benim karşıma getirmeyin. Önce bir barışsınlar, aralarını düzeltsinler, öyle buyurur Cenâb-ı Hak.
Ne yapacağız bilmiyorum. Ne yapacağız bizim de kızdığımız, darıldığımız, bir sürü insan var. Hele benim suyum biraz sert. Ben çok darılıyorum, çok çok küsüyorum, çok kızıyorum, çok parlıyorum, herkese.
Ne olacak benim halim bilmem?
Tabi bu arada da kusurlu gördüğüm, müslümanlara da kızıyorum. Yok efendim o öyle yapmış, vay efendim bu böyle yapmış diye. Maalesef bize karşı vefasızlık göstermiş olanlara da küskünlüğümüz var. Harem-i şerifte karşılaştık bir talebemle; Harem-i şerifte beni görmezliğe geldi, göz göze geldik, çevirdi başını gitti. Halbuki, benim darılmam lazım. Benim dövmem lazım. Çünkü ben onun hem hocasıyım, hem büyüğüyüm, hem ben haklıyım, onlar haksız. Ne yapacağız bakalım?
Allah huylarımızı güzel eylesin. Belki haklı sebeplerle, dargınlıkta tabi muhakeme olacak insanlar. Sebebi haklı olanlar, belki kurtulur. Ama en iyisi, iyi geçinmek, mümkün olduğu kadar Müslümanlarla dargınlaşmamak.
Allahu Teâlâ Hazretleri bize doğru olanı, güzel olanı öğretsin. Onu yapmayı nasip eylesin. Kötü huylardan, kötü hallerden, kötü amellerden korusun. Kötü durumlara düşmekten korusun. Dünya ve ahirette aziz eylesin. Yani kıymetli, izzetli eylesin.
وعن أبي مسعود البدري رضي الله عنه قال: "كنتُ أضرب غلامًا لي بالسوط، فسمعت صوتًا من خلفي: "اعلم أبا مسعود" فلم أفهم الصوت من الغضب، فلما دنا مني إذا هو رسول الله صلى الله عليه وسلم فإذا هو يقول: "اعلم أبا مسعود أن الله أقدرُ عليك منك على هذا الغلام" فقلت: لا أضرب مملوكًا بعده أبدًا.
(وفي رواية: فسقط السوط من يدي من هيبته)
وفي رواية: فقلت: يارسول الله هو حر لوجه الله ، فقال: "أما لو لم تفعل، للفحتك النار، أو لمستك النار" (رواه مسلم بهذه الروايات).
Ve an ebî mes’ûdini’l-bedriyyü radıyallahu anhu kâle küntü adribü ğulâmen lî bi’s-sevtı fe-semi’tü savtan min halfî i’lem ebâ mes’ûdin fe-lem efhemi’s-savte mine’l-ğadabi fe-lemmâ denâ minnî izâ hüve resûlullâhi sallallahu aleyhi ve selleme fe-izâ hüve yekûlü i’lem ebâ mes’ûdin ennellâhe akdiru ‘aleyke minke ‘alâ hâze’l-ğulâm. Fe-gultü lâ edribü memlûken ba’dehû ebeden.
Ve fî rivâyetin fe-sekata’s-savtu min yedî min heybetihî.
Ve fî rivâyetin fe-kultü yâ resulallâhi hüve hürrun li-vechillâhi fe-kâle emmâ innehû lev lem tef’al le-lefehatke’n-nâru ev le-messetke’n-nâru.
Revahu müslimü bi-hâzihi’r-rivâyeti.
Ebû Mes’ûd İbn Mes’ûd değil, Ebû Mes'ûd El-Bedrî isimli kişi kendisi rivayet ediyor ki;
Küntü adribü ğulâmen lî bi’s-sevtı. Benim bir kölem vardı. Onu kamçıyla dövüyordum. Pat çat patlatıp dövüyordum.
Fe-semi’tü savtan min halfî. Arkamdan döverken arkamdan, bir nefes işittim. İ’lem Eba Mes’ûd. Ey Mes’ûd’un babası. Bil ki, diye bir ses duydum.
Fe-lem efhemi’s-savte mine’l-ğadabi. Köleye kızgınlığımdan, lafın kimden geldiğini, ne olduğunu, pek anlayamadım, arkamda dönük, arkamdan bir laf geldi, ama anlayamadım.
Fe-lemmâ denâ minnî. O sesi seslenen kişi bana yaklaşınca.
Fe-izâ hüve Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem. Bir de ne göreyim, o gelen Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizmiş. Köleyi ben dövüyorken. Bil ki Ey Ebû Mes’ûd diye seslenen, arkamdan Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemmiş.
Fe-izâ hüve yekûlü. Ve diyor ki; İ’lem Eba Mes’ûd, Ey Mes’ûd’un babası bil ki;
Ennellâhe akdiru ‘aleyke minke ‘alâ hâze’l-ğulâm. Allahu Teâlâ, senin bu köleye hakimiyetinden daha çok sana ceza ve eza vermeye daha kâdirdir. Sen onun kulusun. O sana her şeyi yapabilir. Bu kölene sen yapıyorsun ya, Allah da sana çok daha fazlasını yapmaya çok daha kâdirdir bak, bil bunu.
Fe-gultü lâ edribü memlûken ba’dehû ebeden.
Ben de dedim ki; bundan sonra hiçbir köleyi, bir daha dövmeyeceğim dedim.
Ve fî rivâyetin. Bir başka rivayette de;
fe-sekata’s-savtu min yedî min heybetihî.
Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin görünüşündeki muazzamlıktan, heybetten kamçı elimden düşüverdi. Korktum. Yani Resûlullahtan. Kamçı elimden düşüverdi, bir rivayette bu söz var.
Ve bir rivayette de;
Fe-kultü yâ resulallâhi. Dedim ki, Ey Allah’ın Resûlu; Hüve hürrun bi resulallâh. Allah rızası için bu köleyi şu anda azat ettim. Hürdür artık. Azat ettim bu dövdüğüm köleyi, senin hatırın için, Allah rızası için, azat ettim dedim.
Fe-kâle emmâ innehû lev lem tef’al. Eğer böyle yapmasaydın.
Le-lefehatke’n-nâru ev le-messetke’n-nâru. Seni cehennem ateşi yakardı veya cehennem ateşi sana temas ederdi dedi. Yani iyi ki köleyi azat ettin de, gönlünü aldın da, böylece bu yaptığın şeyden kurtuldun.
Bakın İslam’da köle onun malıdır. Köle çünkü harp de marpte alınıyor. Öldürülmüyor hayatı bağışlanıyor. Sen benim kölemsin, hizmetimdesin filan deniliyor, onun malı. Amma dövmeyi uygun görmüyor, dinimiz. Yediğinden yedirmeyi, giydiğinden giydirmeyi uygun görüyor. Eza, cefa etmemeyi uygun görüyor. Mümkün ise fırsatlar oldukça azat etmeyi, köle azat etmeyi tavsiye ediyor. Burada da bu köleyi dövüyor diye kamçıyla, Efendimizin muamelesini görmüş olduk.
Ve an ibni ‘umera radıyallahu anhümâ. Tabi köle bir Müslüman köle alınamaz. Yani ben seni yakaladım, yolunu kestim, sen benim kölemsin diyemezsin, Müslüman köle olmaz. Harpte esir alınan köle olur, esir kölesi olabilir. Çünkü harp etmiştir kendisiyle. Ondan sonra Müslüman olmuşsa, yani kölesi olduktan sonra, tabi Müslüman oldum diye kölelikten kurtulmaz. Müslüman olarak kalabilir. Ama Müslüman olan bir insan, köle yapılamaz, köle haline getirilemez. Köle olmuş olanların da azat edilmesi tavsiye edilmiştir İslam’da.
وعن ابن عمر رضي الله عنهما أن النبي صلى الله عليه وسلم قال: "من ضرب غلامًا له حدًا لم يأتهِ، أو لطمه، فإن كفارته أن يعتقه" (رواه مسلم).
Ve an ibni ‘umera radıyallahu anhümâ enne’n-nebbiyye sallallahu aleyhi ve selleme gâle men darabe ğulâmen le-hû hadden lem ye’tihî ev letamahû fe-inne keffâratehû en yu’tıgahû.
Revahu müslim.
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan, yani Hazreti Ömer’in oğlu Abdullah İbn Ömer’den rivayet edilmiş. Yazan İmam Müslim, kitabında yazmış bunu; kim kölesini yapmadığı bir şeyden dolayı döverse,
Men darabe ğulâmen le-hû hadden lem ye’tihî. İşlemediği bir suçtan dolayı cezalandırıp döverse.
Ev letamahû. Yahut tokatlarsa, şamar atarsa.
Fe-inne keffâratehû. Bunun kefareti, bu yaptığı işin, haksız dövmenin, haksız kamçılamanın, haksız tokatlamanın temizlenmesi, kefareti.
En yu’tıgahû. Köleyi azat etmektir.
وعن هشام بن حكيم بن حزام رضي الله عنه أنه مر بالشام على أناس من الأنباط، وقد أقيموا في الشمس، وصُب على رءوسهم الزيت فقال: ما هذا؟ يُعذبون في الخراج وفي رواية: حُبسوا في الجزية. فقال هشام: أشهد لسمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول: "إن الله يعذب الذين يعذبون الناس في الدنيا" فدخل على الأمير، فحدثه، فأمر بهم فخلوا" (رواه مسلم. "الأنباط" الفلاحون من العجم).
Ve an hişâm ibni hakîm ibni hizâmin radıyallahu anhümâ
Babası da oğlu da sahâbe olan iki kişiden, rivayet olarak gelmiş, yani rivayet eden kişinin babası da, sahabî, ikisi de sahabî.
Ennehû merra bi’ş-şâmi ‘alâ ünâsi mine’l-embâtı.
Hişam, yani bu ravi, rivayet eden şahıs, Şam’da ekincilerden güneşte oturmuş
Ve gad ukîmû fi’ş-şemsi ve subbe ‘alâ ruûsihimü’z-zeytü.
Güneşte oturtulmuş ve başlarına zeytinyağı dökülen bazı insanların, yanından geçti. Allah Allah güneşte oturulmuş, başlarına da zeytinyağı dökülmüş.
Fe-kâle dedi ki.
Mâ hâzâ. Bu ne oluyor ya?
Bu ne demek?
Böyle güneşe oturmuşlar, böyle işte yapılıyor.
Gîle yu’azzebûne fi’l-harâci.
Haraç vergisini vermedikleri için böyle güneşe tutuluyorlar, yağ da dökülüyor başlarına, böyle cezalandırılıyor. Yani haraç vergisini, vermediler diye.
Ve fî rivâyetin hubisû fi’l-cizyeti.
Cizyesini vermedikleri için, gayrimüslim bunlar, hapsolunmuşlar
Fe-kâle hişâmün. Bu sahabî olan ravi, Hişam dedi;
Eşhedü. şehadet ederim ki;
Le-semi’tü resulallahi sallallahu aleyhi ve selleme yegûlü. Ben Resûlullah’dan işittim ki;
İnnellahe yü’azzibüllezîne yü’azzibüne’n-nâse fi’d-dünyâ.
Peygamber Efendimizden işittim ki; Allah bu dünyada insanlara işkence yapanlara ahirette azap verir.
İnnellahe yü’azzibüne’n-nâse ve innellahe yü’azzibüllezîne yü’azzibüne’n-nâse fi’d-dünyâ
Dünyada başkalarına işkence yapan, eza veren, azap yapan kimselere, ahirette azap verir.
Fe-dehale ‘ale’l-emîri.
Suriye’nin emirinin yanına girdi, bu sahabî.
Fe-haddessehû.
Bu durumu anlattı, ya bunlar cizye vermiyor diye, vergi vermiyor diye, başlarına yağ dökülüp güneşte bunlar tutuluyorlar, böyle azaplandırılıyorlar. Olmaz böyle şey. İslam da yok böyle şey diye söyleyince.
Emera bi-him fe-hullû.
Emir, yani oranın sorumlusu olan vali, emretti adamlarına ve onları serbest bıraktılar.
Revahu Müslim. Bu hadîs-i şerîf’i İmam Müslim, rivayet etmiş.
Ondan sonraki hadîs-i şerîf.
وعن ابن عباس رضي الله عنهما قال: رأى رسول الله صلى الله عليه وسلم حمارًا موسوم الوجه، فأنكر ذلك؟ فقال: والله لا أسمه إلا أقصى شيء من الوجه، وأمر بحماره، فكوي في جاعرتيه، فهو أول من كوى الجاعرتين. ((رواه مسلم)).((الجاعرتان)): ناحية الوركين حول الدبر.
An ibni ‘abbâsin radıyallahu anhumâ gâle raâ resûlullahi sallallahu aleyhi ve selleme.
himâran mevsûme’l-vechi fe-enkera zâlike fe-gâle vallâhi lâ esimühû illâ aksâ şey’in mine’l-vechi ve emera bi-hımârihî fe-küviye fî câ’ırateyhi fe-hüve evvelü men keve’l-câ’ırateyni.
Ravahu müslim.
El-câ’ıratâni nâhiyatâni’l-verikeyni havle’d-dübür.
İbni Abbâs radıyallahu anhuma’dan. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem yüzü dağlanmış, ateşten çubukla, yüzü dağlanmış işaret yapılmış bir merkep gördü. Yüzüne kızdırılmış demir, kıpkırmızı demirle basılmış, işaret yapılmış, yüzü dağlanmış.
Mevsûme’l-vechi. Yüzü dağlanmış, bir eşek gördü, merkep gördü.
Fe-enkera zâlike. Bunu hoşlanmadı, bu durumdan, beğenmedi nahoş buldu.
Dedi ki; Allah’a yemin ederim ki, vallahi ben olsaydım, hayvanımı işaretleyeceksem, damgasını vuracaksam, her koyunun, sığırın bir damgası oluyor ama.
Leesimuhu illa aksaşeyin minel şeki lâ esimühû illâ aksâ şey’in mine’l-vechi. Yüzden en uzak yerinden şey yapardım, işaret basardım, hayvana böyle yüzden olmaz diye .Ve emera bi-hımârihî. Ve kendi merkebinin dağlanmasını, uyluklarının, yani arka butlarının orasına işaret yapılmasını emretti.
Veevveli menkebel caireteyn evvelü men keve’l-câ’ırateyni. Arkası böyle işaretlenen, damgalanan, damgalamayı arkadan yapan ilk kişi oldu, Peygamber Efendimiz yani yüze yapmayı uygun görmedi, hayvan bile olmasına rağmen.
Allahu Teâlâ Hazretleri merhametli olmayı, acıması olan, canı olan her şeye, kurda kuşa, her canlıya acıması olan kimseler olmayı, Allah hepimize nasip etsin. Güzel huylar nasip etsin. Çünkü merhamet edene merhamet olunur. Bu dünyada insan merhametli olursa ahirette Allah’ın rahmetine, merhametine mazhar olur. Huylarımızı güzelleştirelim. Anlayışlı olalım. Merhametli olalım. Çoluk çocuğumuza, hanımlarımıza, akrabamıza, dostlarımıza, Müslümanlara, çevremizdeki hayvanlara, hatta bitkilere, ağaçlara neyse yani. Allahu Teâlâ Hazretleri böyle iyiliksever olmayı seviyor. Böyle olalım.
Huylarımızı ıslah etmeyi, nefsimizi terbiye etmeyi, Allah bize nasip etsin.Sevdiği kul eylesin. Huzuruna, sevdiği kul olarak varan, cennetiyle cemaliyle müşerref olanlardan eylesin.
Bi hürmeti ismihi’l-âzâm ve bi hürmeti nebiyyihi’l-ekrem ve bi hürmeti şehri ramazan el mübarek ve bi hürmeti esmaihil hüsna ve habibihil müçteba ve bi hürmeti esrâr-ı sûreti’l-Fâtiha.