Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm
El-Hamdülillâhi rabbi'l-âlemîne hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh. Kemâ yenbeğî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih.
Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ ve senedinâ ve mededinâ Muhammedini'l Mustafa. Ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi ihsânin ilâ yevmi'l cezâ.
Emmâ ba'd:
Aziz, muhterem ve sevgili kardeşlerim!
Çok kıymetli bir âlimin; Ebû Abdirrahman es-Sülemî'nin -rahmetullâhi aleyh ve kaddesallâhu rûhahû- yazmış olduğu çok değerli, mümtaz bir kitap olan Tabakâtu's-sûfiyye’sini okuyoruz. Ebû Abdirrahman es-Sülemî tasavvuf büyüklerinin hayatlarını ve mübarek fikirlerini toplamış, böyle bir eser meydana getirmiş. Ve bu eseri çok kıymetli Mısırlı bir profesör de çok güzel dipnotlar, ilaveler, açıklamalar yaparak neşre hazırlamış. Henüz Türk dilimize tercüme edilmemiş bir kaynak eser olduğu için; tasavvuf konusunda en salahiyetli, en meşhur, en büyük, en kıymetli şahısların sözlerini ve fikirlerini buradan öğrenebiliriz diye bu kitabı okuyoruz.
Söz sırası Ebu Osman el-Hîrî hazretlerinde. 173. sayfanın, 14. fıkrasında kalmışız, oradan okuyoruz.
Kâle ve Kâle Ebû Osmâne, katîatü'l-fâciri gunmün.
Kısa bir Arapça cümle.
Ebû Osmân-ı Hîrî hazretleri, o büyük alim ve ârif zât-ı muhterem diyor ki;
"Fâcir insanla dostluğu, ahbaplığı kesmek, alakayı koparmak ganîmettir, kazançtır."
Allahu Teâlâ hazretleri dostluğu, kardeşliği, muhabbeti seviyor. İki müslümanın birbirini Allah için sevmesinin sevabı çok yüksek. Birbirini Allah için seven insanların dereceleri çok yüksek. Bunlara; el-ehu fi'l-lâh "birbirleriyle Allah için arkadaş, kardeş olmuş kimseler" deniliyor, bu iş de; el uhuvvetu fi'l-lâh "Allah için arkadaş olmak" diye tâbir ediliyor.
Dervişlerin en büyük kazanç kapılarından, çok sevaplı işlerden birisi budur. Derviş, tarikate girmiş, mâneviyat yolunu tutmuş olan insan. İlim yolunu tuttuğundan bir sevap kazanıyor; çok sevaplı bir ibadet olan zikri çok yaptığından bir sevap kazanıyor. Bir de öteki kimselerle ihvan olduğu için, uhuvvet yaptığı için, kardeşlikten, dostluktan çok sevap kazanıyor.
Elhamdülillah, kardeşlik güzel bir şey. Bizde hem müslüman olarak, bütün müslümanlar birbirleriyle kardeş, hem de tasavvuf yolunda, ilim irfan yolunda, mâneviyat yolunda mârifetullahı elde etmek yolunda, aynı hocaya bağlı bir şeyhin dervişleri birbirleriyle ihvan oluyorlar, kardeş oluyorlar; o da güzel.
Yol güzel, maksat güzel; Allah'ın rızasını kazanmak, mârifetullaha ermek, her işi Allah'ın rızasına uygun yapmak, bilgi öğrenmek, cahil kalmamak, kalbi nurlandırmak bunların hepsi güzel şeyler. Şeytana uymamak, nefsi ıslah etmek güzel. Nefsin arzularına uymamak, karşı çıkmak güzel.
Tasavvufun işleri güzel; bir de ahbaplık güzel. Ahbaplığın, dostluğun, yardımlaşmanın sıradan insanlarla olması güzel de, bir de akraba ile olan dostluklar; o daha güzel! Peygamber Efendimiz onu daha çok methediyor. Ona büyük teşviklerde bulunuyor.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki;
"Ömrünün uzamasını isteyen sıla-ı rahim yapsın."
Sıla-ı rahim ne demek?
"Akraba ile bağlantıları sağlamlaştırmak, ziyaretine gitmek, yardım etmek, para vermek, ihtiyacını görmek, hasta ise tedavi ettirmek."
Buluşmak, birleşmek, sevişmek, dost olmak, sevap da burada. Bu zât-ı muhterem, tam aksine, ne diyor?
Katîatü'l-fâcir. "Alakayı koparmak sevap, ganimet" diyor.
Ama kimden alakayı koparmak?
Katîatü'l fâciri. "Fâcirden alakayı kesip koparmak.
O ganimettir, o sevaptır, o kazançtır.
Neden?
Fâsık, fâcir insan, fısk-ı fücûrla uğraşan, Allah'tan korkmayıp günah işleyen insan. Arkadaşını da kandırır; onun da (kanına) girer, arkadaşlık muhabbetinden istifade ederek onu da kendi yanına çeker. Birçok insanın şaşırması, sapıtması edindiği arkadaştandır. Arkadaş saptırır onu. Kötü arkadaş, insanı doğru yoldan saptırır, ayağını kaydırır, günahlara düşürür. Ailesine baktırmaz; kumara, içkiye, zevke, sefaya alıştırır.
O zaman müslüman ne yapacak?
Bu cins insanlarla alakayı kesecek. Alaka, ahbaplık, dostluk iyi, ama bunlarla iyi değil. Bunlarla alakayı kesmek lazım. Binaenaleyh bir insan Allah'tan korkmadan günahları işliyorsa, haramlara alışmış bulaşmışsa, o zaman onunla alakayı kesmek sevap, kazanç. Hastalıklı bir insanın yanına gitmemek gibi. Kendisine de bulaşmaması için Aids hastalığı olan insanın yanına yaklaşmamak gibi bir şey.
Bu sözün sonucu nedir?
Dostluk yaptığımız insanları seçerken Allah'ın seveceği insanları seçmeliyiz. Allah'ın razı olduğu, sevdiği yolda yürüyen, iyi insanları seçmeliyiz. Kötü insanlarla samimi olmamalıyız, mesafeli olmalıyız. İş icabı, içtimai hayatın gereği olarak dairede, dükkânda, çarşıda, pazarda, seyahatte vesairede konuşmak, bir arada bulunmak zorunluluğu olabilir. Ama uzak durmak lazım.
Neden?
"Kötülüğü sana bulaşmasın, kötülüğünün sana zararı olmasın." diye.
Evliyâullah büyüklerimiz diyorlar ki; "Gâfil müridin bile insana zararı olur."
Mürid gâfilse; zikrullahtan, Allah'ın kendisini gördüğünden, şeytanın etrafında aldatmak için dolaştığından, rûz-ı mahşerde Allah'ın huzurunda her nefesinin hesabını vereceğinden gâfil, kendisini gaflet sarmış; onun bile zararı olur. Gafil müridin gafleti, öteki insanın kalbini rahatsız eder, gönlünü karartır.
Onun için iyi arkadaş seçmeye çok dikkat etmek lazım. Alim, fâzıl kimselerle, olgun, fazîletli, erdemli, iyi huylu, tatlı dilli, güleç yüzlü, bilgili, görgülü, terbiyeli, edepli, zarif, kâmil, edip insanlarla dost olmak lazım. Öyle olmayan arkadaşlar varsa onlardan biraz uzak durmalı. Ateşe çok yaklaşanın mutlaka bir yeri yanar. Bir koku gelir;
"Eyvah, kumaş kokusu geliyor!"
Ne oldu?
"İşte bak eteğin ateşe değdi, yandı."
Uzak durmak lazım.
Peki bu gibi insanlar ne olacak?
Bu gibi insanlara ancak nasihat etme, doğru yola çekme, hakkı tebliğ etme niyetiyle yanaşılabilir. İrşad, tebliğ, terbiye maksadıyla, eğitmek öğretmek maksadıyla gidilebilir.
"Bir kimseyle tanıştım konuştum, beğendim, ahbap oldum, ama arkadaş sonra sapıttı. Şimdi benim hâlim ne olacak, alakayı keseyim mi?"
Bu hususta bazı âlimler demişler ki; "Madem iyilik kalmadı, alaka kesilebilir." Bazısı da; "Sen onunla bir kere arkadaş oldun, o artık senin dostun. Arkadaşın tehlikede; namazı, orucu, doğru yolu bıraktı, eğri yola sapmaya, günah işlemeye başladı. Arkadaşının ayağı kayıyor, uçuruma yuvarlanacak, cehenneme düşecek, cayır cayır yanacak. Senin ahbaplığın, arkadaşlığın ona asıl şimdi lazım, aman imdadına yetiş, elinden tut, uçurumdan çek, kurtar." demişler.
Bu da kötülüğe sapan insanı kurtarmak için iyi niyete dayalı bir yaklaşım. Olabilir.
Şeyhi San'an kıssası diye edebiyat tarihlerine girmiş meşhur bir hikaye vardır, bazı kitaplarda geçer.
Yemen tarafında âlim bir zât, bir Hristiyan kıza âşık olmuş, evlenme teklif etmiş. Kız; "Ben Müslümanla evlenemem, dinini değiştirir, Hristiyan ol; o zaman evlenebilirim." demiş, ağır şartlar ileri sürmüş.
Adam ona uymuş, şartlarını kabul etmiş, onunla evlenmiş ama talebeleri, müridleri her gün gelirler, köşkünün balkonunun altında toplaşır, ağlaşır, yalvarırlarmış. Hocalarının peşini bırakmıyorlar. Kadın dayanamamış;
"Bunlar kim böyle, senden ne istiyorlar?"
"Bunlar benim eski talebelerim, geliyorlar, yalvarıyorlar, beni bırakmıyorlar."
Kadın onların bu bağlılığını, vefasını görmüş, "Ne kadar güzel, bir türlü ahbaplığı kesmiyorlar, koparmıyorlar." demiş, çok etkilenmiş, insafa gelmiş. Allah gönlünü yumuşatmış; belki o dervişlerin duası bereketiyle müslüman olmuş, beraber, tekrar doğru yola gelmişler.
Bazen böyle de gerekebilir, insan aklını kullanacak ama Ebu Osman-ı Hîrî hazretleri;
"Fâcirlerden alâkayı kesmek bir kazançtır, kurtuluş vesilesidir." diyor.
Kötü arkadaş edinmeyin, kötülüğünde devam eden insanlarla arkadaşlık yapmayın ki size de zarar gelmesin.
Kâle ve kâle Ebû Osmân.
Birinci kâle nedir?
"O râvi, daha önceki günlerde adı geçen râvi; 'Ebû Osman hazretleri şöyle buyurmuş.' dedi."
Hukka li men eazzehu'l-lâhü bi'l-ma'rifeti ellâ yüzillehû bi'l-ma'siyeti, hukka le hû en yef'ale kezâ.
Hukka, Arapça'da bir terimdir, "Yaraşır." demek, "Böyle yapmak yaraşır, uygun düşer."
Hukka li men eazzehu'llâhü bi'l-ma'rife. "Allah'ın mârifetullah verip de aziz kıldığı bir kimseye." Ellâ yüzillehû bi'l-ma'siye. "Günah işlettirmemesi; günah işleyip de zelil duruma düşürmemesi yaraşır."
Allah böyle yapar. Bir kulu sevdi de, mârifetullahı verdi de, alim, ârif, evliyâ, eren, mübarek bir kul haline getirdi mi -madem ona mârifetullah verdi, kendisini tanıttı, bilgili kul eyledi, gönlünü nurlu eyledi, ârif, irfan sahibi bir kul eyledi- ona günah işletip hor, zelil duruma düşürmemek de Allah'a yakışır.
Allahu Teâlâ hazretleri öyle kullarını korur, günah da yaptırmaz. Bu neye benziyor?
Enbiyâullahın ismet sıfatına benziyor. Enbiyâullah nasıl ismet sıfatına sahiptir, günah işlemekten masumdur, Allah tarafından korunmuştur, "Allah, mârifetullah verdiği hakiki, ârif kullarını da günaha bulaştırmaz, günah işleyip de zelil duruma düşürmez, korur." diyor.
Tabi eğer kul o derecelere yükselmişse ne mutlu!
Cenab-ı Mevlâ'dan neyi istemeliyiz?
Hem mârifetullahı istemeliyiz; "Yâ Rabbi! Beni cahillikten kurtar, bana irfandan nasip ver, beni de ârif kul eyle, mârifetullahına âgâh eyle!" diyerek, hem de "Yâ Rabbi! Beni müslüman eyledin, âbid, ârif kulun eyledin, beni irfanla aziz ettin, günah işleyip isyanla zelil etme!" diye dua etmesi lazım.
Kalın harflerle yazarak, altını çizerek ve yüksek sesle söyleyelim ki;
Allah'a ibadet etmek, aziz olmak vesilesidir, Allah'a isyan etmek de dünyada ve âhirette hor ve zelil olmak vesilesidir.
Allah bizi isyan zilletinden kurtarsın, kendisine itaat izzetine sahip ve mazhar eylesin. Cümlemizi haramlardan, günahlardan korusun aziz ve sevgili kardeşlerim!
Kâle ve kâle Ebû Osmân. "Aynı râvinin beyanına göre Ebû Osman şöyle söyledi."
Kâne yükâlü el-edebü senedü'l-fukarâ' ve zeynü'l-ağniyâ'. "Şöyle denildi, biz eskilerden şöyle duymuştuk. Edep fukarânın senedidir, ağniyânın süsü, ziynetidir."
Edep ne demek?
"Bir şeyin usulüne göre yapılması" demek.
Her işin; ustasının, erbabının bildiği, güzel bir usulü vardır. Usta bir marangoz bir kapıyı yaparken inceliklerini bilir, öyle yapar, bunu çıraklarına öğretir. Marangozluğun edebini, nasıl güzel yapılacağını öğretir.
Yemek yemenin edebi vardır; namaz kılmanın, oruç tutmanın, her işin bir âdâbı vardır.
Fukara dediği, "derviş, tasavvufa girmiş insanlar."
Arapça'da dervişe 'fakir' derler, Farsça'da "derviş" derler.
Ne demek?
Tasavvufta kendisini yetiştirmeye namzet olan, gayret eden, tarikate girmiş insan. O kastediliyor.
Dinimizde farzlar vardır, mutlaka yapmamız lazım. Farz; şunu şöyle yapmak farz. Mutlaka yapacaksın. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in yaptığı sünnetler vardır; biz de yaparsak Efendimiz'e, onun sünnetine uymaktan sevap kazanırız. O da lâzım.
Ondan sonra edepler vardır. Edepler de daha ince, bir işin güzel teferruatı demek. Müslüman farzları, sünnetleri tutacak, edeplere de riayet edecek. Edep, dervişin çok dikkat etmesi gereken bir şeydir. Sadece farzları kılan bir insan, sünnetleri ihmal ediyorsa eksik kalır, olmaz.
Edebi ihmal ediyorsa o daha da büyük eksiklik. Onun için yolumuzun büyükleri edebe çok önem vermişler. Hem duymuşsunuzdur hem de levha olarak görmüşsünüzdür. Edep yâ hû yazıyor.
Ne demek?
Yâ hû ne demek?
"Ey bu levhayı okuyan kişi, ey falanca! Aman edebe dikkat et!" demek.
Edeb yâ hû ne demek?
"Aman edebe dikkat et!" demek.
Edeb bir tâc imiş nûr i hüdâdan.
Giy ol tâcı, emîn ol her belâdan.
et-Turuku küllühâ âdâbün. "Tasavvuf yolları, tarikatlerin hepsi, tepeden tırnağa âdaptır."
Kişi edep sahibi olacak, her şeyin âdâbına riayet edecek. Gözüne sahip olacak, konuşmasına hâkim olacak, hareketlerine dikkat edecek, her şeyi ölçülü yapacak, edebine uygun yapacak.
el-Edebü senedü'l-fukarâ', "Edep dervişlerin senedidir."
Senet ne demek?
"Bir şeyin istinad ettiği dayanak" demek.
Tabi borç durumunda da; "Ben falancaya borçluyum." diye yazısı yazılıyor; ona da 'senet' deniliyor. 'Borcun dayanağı, borcun olduğunu ispat eden şey.' demek oluyor.
"Edep işin temelidir, istinad ettiği ana noktasıdır, dervişlere çok gereklidir. Zenginlerin de ziynetidir. Fakire çok lazım; zenginlere de yakışır, yaraşır, iyi olur."
Burada zengin dediğine göre fukarayı tasavvufî mânasından ziyade, "malı olmayan insan, gariban kimse" mânasına da anlamak mümkün.
"Onlara mutlaka lazım; zenginlere de olursa onlara da ziynet olur ama fukaraya mutlaka edep lazım." demiş oluyor.
Allah-u Teâla Hazretleri cümlenizden razı olsun. Cümlenizi Peygamber Efendimiz'in sevgisine, şefaatine, iltifatına nail eylesin. Peygamber Efendimiz'in has ümmeti olmanızı nasip eylesin. Dünya ve ahiretin her türlü tehlikelerinden koruyup, dünya ve ahiretin her türlü hayırlarına erdirdiği kullarından eylesin. Firdevsi Âlâda Peygamber-i Zişan’ımıza cümlenizi komşu eylesin. Cennet nimetleriyle mütena'ım eylesin.