İlke ve Değerlerinden Ödün Vermeden
Özgür Yayın Platformu Olarak Kalsın Diye
Öğle13:07 İkindi16:55 Akşam20:01 Yatsı21:30 İmsak04:27 Güneş06:03 İşrak06:48
Hava - Hava durumuÇok Bulutlu 11°C Nem %82
Türkçe
27 Şevval 1446 25 Nisan 2025 Cuma
27 Şevval 1446
İMSAK GÜNEŞ İŞRAK ÖĞLE İKİNDİ AKŞAM YATSI
04:27 06:03 06:48 13:07 16:55 20:01 21:30
Giriş Yap

089.Bakara (186)

Tefsir Sohbetleri

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû!

Allahu Teâlâ hazretlerinin selâmı, ihsânı, ikrâmı dünyada âhirette hepinizin ve sevdiklerinizin üzerine olsun. Cenâb-ı Hak sizi sevdikleriniz, eşiniz, dostunuz, çoluğunuz, çocuğunuz, akrabanızla iki cihan saadetine erdirsin.

Bakara sûre-i şerîfesinin âyetlerini okumaya devam ediyoruz, açıklamaya gayret ediyoruz. Oruçla ilgili âyetlerin arasında bir âyet-i kerîme var; bugün onu okuyacağız ve onun mânası üzerinde açıklama yapacağız.

İki tane âyet-i kerîme geçmişti, geçtiğimiz iki hafta bu âyetleri açıklamıştık. Bu âyet-i kerîmeden sonra konu yine oruç konusuna dönecek. 

Bu âyet-i kerîme şu: 

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. 

وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي وَلْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ

Ve izâ seeleke ibâdî annî fe-innî karîbun ucîbu da’vete’d-dâi izâ deâni fe’l-yestecîbû lî ve’l-yu’minû bî le-allehüm yerşudûn. 

Sadaka’llâhu’l-azîm.

Allahu Teâlâ hazretleri bu âyet-i kerîmede buyuruyor ki;

 وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي Ve izâ seeleke ibâdî annî. “Ey Resûlüm, kullarım sana benden sorgu sual ederlerse, sorarlarsa, sormuş bulunuyorlar ise, sordukları zaman sen şu cevabı ver:” فَإِنِّي قَرِيبٌ Fe-innî karîbun. “Hiç şüphe yok ki ben yakınım.” أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ Ucîbu da’vete’d-dâi izâ deâni. “Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına icâbet ederim.” فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي Fe’l-yestecîbû lî. “O halde onlar da benim emirlerime itaat etsinler, benim imana davetime icabet etsinler.” وَلْيُؤْمِنُوا بِي Ve’l-yu’minû bî. “Ve bana iman eylesinler.” لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ Le-allehüm yerşudûn. “Tâ ki böylece akıl ve mantığın gerektirdiği yolda yürüme hâlini kazanabilsinler. Böyle hareket ederlerse muhtemelen kazanırlar.” mânasına...

Allahu Teâlâ hazretleri böyle buyurmuş: “Kuluma ben hiç şüphe yok ki yakınım...” 

Yakin değil. O Arapça, bu Türkçe. ‘I’ ile olursa Türkçe, ‘i’ ile olursa Arapça kelime oluyor. 

“Ben kuluma yakınım.”

Neden bu âyet-i kerîme nâzil olmuş, Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ hazretleri böyle buyurmuş?

İbn Abbas radıyallahu anhümâ’nın rivayet ettiğine göre, Medine-i Münevvere’de bulunan yahudiler Peygamber Efendimiz’e demişler ki; 

“Ey Muhammed! Rabbimiz bizim duamızı nasıl işitebilecek, nasıl işitebilir? Sen söylüyorsun, beyan ediyorsun ki bizimle semanın arasında 500 yıllık yol var. Ve yedi kat semadan her semanın genişliği de bu 500 yıllık [yol] kadar... Böyle olduğunu söylüyorsun, böyle olduğunu iddia ediyorsun...” diye onlar inanmaz bir şekilde, münkirce soruyu sormuşlar.

“Madem semalar bu kadar uzak mesafe; 500 yıl mesafe uzakta birinci sema bitiyor, ondan sonra yedi kat sema var... 3500 yıl mesafe uzakta... Nasıl duyacak bizim duamızı?” gibi... 

Halbuki kendileri de mü’min; Musa aleyhisselâm’a inanmışlar, Musa aleyhisselâm’a indirilen Tevrat’a inanmışlar. Ama iş inada binince, Allah insanların basiretini bağlayınca böyle yamuk, yalan yanlış, kendilerine bile ters düşen, kendi imanlarına bile aykırı olan itirazlar yapabiliyorlar.

Elbette Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz haklı. Elbette semavâtın boyutları metreyle, kilometreyle, mille ölçülecek kadar değil; zaman birimleriyle ölçülecek gibi, elbette onun söylediği gibi; hamsi mîeti âm “500 yıllık mesafe...” Tabii bu yılın da nerenin yılı olduğu, nereye göre olduğunu düşünecek olursak;

وَإِنَّ يَوْمًا عِنْدَ رَبِّكَ كَأَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ 

Ve inne yevmen inde rabbike ke-elfi senetin mimmâ teuddûn. [Rabbinin katında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir.] âyet-i kerîmesi var. 

Âhiretin bir günü bin yıl gibi. O zaman 500 yıl; bir yıl kaç günse, 500 x 300 küsur... Kamerî yılsa 354, şemsî yılsa 365... Başka türlü bir yılsa ki Cenâb-ı Hakk’ın gökte âlemleri çok, Allah bilir. 350 diyelim, yuvarlak hesap... 350 x 500 yıl bir şey olacak, bizim yıllarımıza göre kıyas etmek için. Ondan sonra 350 x 500 x 1000 olacak; ne kadar büyük rakamlar oluyor... Elbette ilim de, irfan da, çağdaş bilgiler de bunun böyle doğru olduğunu gösteriyor.

“Bu kadar mesafedeyken Rabbimiz bizi nasıl işitecek, duamızı nasıl işitecek?” demişler.

Ey inançsız yahudi! Sen Rabbinin işitemeyeceğini mi sanıyorsun? Mesafe uzak olunca sesin gitmeyeceğini mi sanıyorsun? Rabbinin kulun duasını hissedemeyeceğini mi sanıyorsun?

Allahu Teâlâ’nın kudreti hakkında ne kadar idraksiz, ne kadar münkirâne bir soru!

Onun üzerine bu âyet-i kerîme inmiş. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki;

وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي Ve izâ seeleke ibâdî annî. “Ey Resûlallah, ey Muhammed-i Mustafâ! Kullarım sana benim hakkımda, ‘Böyle bu kadar uzaktan, bu kadar uzak mesafeden nasıl işitecek?’ diye soru sordukları zaman...” 

Mesafelere mi itiraz ediyorlar? 

Edemezler, ilim de şimdi aynı şeyi söylüyor. 

Allah’ın işiteceğine mi itiraz ediyor? 

O da zaten kendi inançlarına da aykırı. Çünkü Musa aleyhisselam da onlara Tevrat’ı getirdi. Tevrat da ilk hâliyle, bozulmamış, değişmemiş, Musa aleyhisselâm’a inmiş hâliyle Allah’ın kelâmı. Allah’ın kudretine, varlığına, birliğine, her şeyi bildiğine onların da inanması lazım.

Bunun üzerine; “Kullarım sana böyle sormuş bulunuyorlar. Böyle sordukları zaman...” إِذَا İzâ, zaman bildiren bir edat. “Kullarım sana benden, benim hakkımda böyle soru sordukları zaman sen şöyle cevap ver!” demiyor, hemen doğrudan doğruya cevabı veriyor:

فَإِنِّي قَرِيبٌ Fe-innî karîb. “Ben yakınım!” 

Cenâb-ı Hakk’ın yakınlığına dair başka âyet-i kerîmeler de var. Vâkıa sûresinde geçiyor. [Kaf sûresinde var:]

وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ 

Ve nahnu akrabu ileyhi min habli’l-verîd. 

Sadaka’llâhu’l-azîm. 

“Biz kulumuza onun habl-i verîdinden yani kalbine kanı getiren koca damarından, şah damarından daha yakınız.”

Evet, Cenâb-ı Hak Teâlâ bize bizden yakın; içimizi dışımızı biliyor. Tabii tefsirde buyurulmuş ki; İlmen ve icâbeten. “Bilgisi bakımından ve duaya icabeti bakımından o kadar yakın.” Yani o mesafeler duayı kabul etmesine asla bir engel teşkil etmez. Cenâb-ı Hak her şeyi her anda, uzaklık yakınlık bahis konusu olmadan bilir. Ve li-teâlihî ani’l-kurbi mekânen. “Mekân olarak yakınlığını düşünmeksizin.” diyor. Tabii Cenâb-ı Hakk’ın zâtını yani mahiyetini kul idrak edemez. İdrak edemeyeceğini anlamak biraz haddini bilmektir, anlamaktır. el-Aczü an dereki’l-idrâki idrâkün buyurulduğu gibi, anlaşılmaz. Sıfatlarının mahiyeti de kullar tarafından tam mânasıyla anlaşılamaz. Zâtı anlaşılamadığı için zâtının yakınlığı da anlaşılamaz. Ama hiç öyle uzak sanılmasın. Yunus Emre galiba bu âyet-i kerîmeyi tercüme edercesine bir şiirinde diyor ki; 

İstemegil Hakkı ırak

Gönüldedir Hakk’a durak

Yani yakındadır, gönülde mekânı vardır. Gönül de “insanın iç âlemi” demek. O mübarekler bu işlerin esrârını güzelce hazmetmiş, anlamış.

Böyle bir anlamsız, münkirâne, hayretlerinden, akıllarının ermemesinden itirazkârâne söyledikleri bir sözden dolayı bu âyet-i kerîme inmiş deniliyor, İbn Abbas radıyallahu anhümâ’nın rivayetine göre. 

Başka rivayetler de var. O rivayetlerden birine göre sahabeden bazı kimseler Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e demişler ki... Tabii bu rivayetlerin kimden geldiğini İbn Kesîr tefsirinde geniş geniş isimleri zikrederek beyan ediyor, ben burada kısaca geçiyorum. Demişler ki Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e: 

أَقَرِيبٌ رَبُّنَا فَنُنَاجِيهِ، أَمْ بَعِيدٌ فَنُنَادِيه E karîbün rabbünâ fe-nünâcîhi em baîdün fe-nünâdîhi. “Rabbimiz yakınımızda mı ki biz O’na böyle fısıltı hâlinde dua edelim, münacât eyleyelim? Yoksa uzak mıdır ki nidâ eyleyelim, çağıralım, seslenelim? Yâ Resûlallah, bizim dua âdâbımız, Cenâb-ı Mevlâmız’a tazarrû ve niyâzımız nasıl olsun?” diye sormuşlar. Onun üzerine Allahu Teâlâ hazretleri bu âyet-i kerîmeyi indirip yakınlığını beyan etmiş. Bir sebeb-i nüzûl de bu. 

Bir başka sebeb-i nüzûl de zikrediliyor. Demişler ki; 

Fî eyyi sâatin ned’û rabbenâ? “Biz Rabbimiz’e ne zaman dua edelim? Hangi saatte, ne zaman en uygundur?” 

Onun üzerine bu âyet inmiş: “Kullarım bilsinler ki ben kullarıma yakınım.” أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ Ucîbu da’vete’d-dâi izâ deâni. “Ne zaman olursa olsun, dua eden bana dua ettiği zaman ben onun duasını duyarım ve duasına icabet ederim.” diye buyurmuş. Bir rivayet de bu. 

Başka bir rivayette de; Eyne rabbünâ? “Rabbimiz nerededir? Yani yerde mi diye düşünelim, gökte mi diye düşünelim?” diye soru sormuşlar. O zaman bu âyet-i kerîme nâzil olmuş. 

Bir rivayette de; Hayber’e giderken veya dönerken yüksek yere çıktıkları zaman yüksek sesle, اللَّهُ أَكْبَرُ Allahu ekber diye bağırarak, لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَاللَّهُ أَكْبَرُ اللَّهُ أَكْبَرُ وَلِلَّهِ الْحَمْدُ Lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber. Allahu ekber ve li’llâhi’l-hamd diyerek, böyle gürültüyle dua ederek gidiyorlarmış. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz yanlarına vararak demiş ki;

 أَيُّهَا النَّاسُ ارْبَعُوا عَلَى أَنْفُسِكُمْ Yâ eyyühe’n-nâs, irbeû alâ enfüsiküm. “Ey insanlar! Kendinize sahip olun, böyle yüksek sesle bağırmayın! Çünkü Mevlânız -sizin bizim Rabbimiz- uzak değildir ki böyle duyurulsun diye uzaktaki bir insana çağırır gibi, haykırarak bağırılsın. Yakındır, duaya icabet eder.” 

Bu sebeplerden bir sebeple bu âyet-i kerîme nâzil olmuş. 

أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ Ucîbu da’vete’d-dâi. Buradaki dâi, “dua eden” mânasına. Ye’si düşmüş; dâi. Ayın esreli olarak okunur. إِذَا دَعَانِ İzâ deâni’de yine ye düşmüş ve nun esreli olarak [okunuyor.] Ama bunların ye’li kıraatleri de var. Yani Ucîbu da’vete’d-dâî izâ deânî diye uzatmalı kıraatleri de var.

Ucîbu. “İcabet ederim.” Ecâbe-yücîbu-cevâb kökünden geliyor. İcâbet if’al bâbından; “Bir soruya veya bir seslenişe, bir isteyişe karşılık vermek, cevap vermek.” mânasına. 

 “Hiç şüphesiz ben kullarıma yakınım.” أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ Ucîbu da’vete’d-dâ’. “Dua edenin duasına icabet ederim.”

Da’vetün ve duâün kelimesi, deâ-yed’û fiilinden mastardır. İkisi de “çağırmak” mânasına veya “dua etmek” mânasına kullanılıyor. Biz “çağırmak” mânasına daveti kullanıyoruz; “dilemek, yakarmak, münacaat etmek” mânasına da duayı kullanıyoruz. Ama Arapça’da ikisi de, her iki mastar da “çağırmak, davet etmek” mânasına veyahut “dua etmek” mânasına kullanılır. Bu da’vetün veya duâün mastarından ism-i fâil dâî gelir. Bu dâî kelimesinin esre hâlinde ye’si düşer, ötreli hâlinde ye’si düşer, dâi denir. Üstünlü hâlinde ye’si kalır, ed-dâiye denir. Arapça kavâid bunlar.

“Dâvet eden” dersek şimdi başka türlü anlaşılacak. Mesela düğüne davet, bir ziyafete davet gibi anlaşılacak. Burada أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ Ucîbu da’vete’d-dâi. “Dua edenin duasına ben icabet ederim.” demek. Yani burada da’vet de “dua” mânasına. Çağırmak ama “niyaz etmek, Cenâb-ı Hak’tan bir şey istemek” mânasına.

إِذَا دَعَانِ İzâ deâni. Deâ, mâzi fiil. Deânî. “Bana dua ettiği zaman.” 

“Dua edici bana dua ettiği zaman ben onun duasına icabet ederim.”

Allahu Teâlâ hazretleri dua edildiği zaman kendisinin duaya icabet edeceğini buyurmuş. İbn Kesîr tefsirinde bu hususta pek çok hadîs-i şerîf sıralamış, bu âyet-i kerîmenin izahı sadedinde. Tabii onların hepsini okusam belki uzun zaman alacak; ama kısaca bazılarını söylemek gerekirse: 

Allahu Teâlâ hazretlerine bir kul dua ettiği zaman Allahu Teâlâ hazretlerinin, أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ Ucîbu da’vete’d-dâi. “Dua edenin duasına ben icabet ederim.” dediği icabeti üç şekilde olur:

Bir şekil; duasını kabul eder. İkincisi; duasını yani isteğini âhirete tehir eder. Üçüncüsü de; onun yerine, duası ile istediği bir şey yerine bir günahını affeder. O da bir çeşit mükâfatlandırma, isteğini karşılıksız bırakmama şekli olmuş oluyor. Mü’min kul böyle üç şekilden birisiyle mutlaka bir karşılığa, bir icabete mazhar olur.

Bundan sonra Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki;

فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي Fe’l-yestecîbû lî. -Fe burada “o halde” mânasına.- “O halde onlar da bana isticâbet etsinler. Benim onları çağırmama gelsinler, çağırdığım noktaya gelsinler. Buyurduğum işi yapsınlar, buyruğumu tutsunlar.” 

Çünkü Cenâb-ı Hak kulları neye çağırıyor? 

وَاللَّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلَامِ Vallâhu yed’û ilâ dâri’s-selâm. [Allah kullarını selâm yurduna, cennete çağırıyor.] Bir âyet-i kerîmede böyle buyuruluyor; cennete çağırıyor. 

Erhamü’r-râhimîn olduğu için, kullarına rahmetinden, gerçekleri bildirsinler diye peygamberler gönderiyor. Okusunlar diye, iyice anlasınlar diye mübarek kitaplar, mukaddes ilâhî kitaplar indiriyor. Mübarek insanları, peygamberleri vazifelendiriyor, her kavme gönderiyor. Hiçbir kavmi de habersiz, irşadsız, peygambersiz, beşirsiz, nezirsiz bırakmadığını beyan buyuruyor. Ve rahmetinden istikbâle ait tehlikeleri bildiriyor: “Cenâb-ı Hakk’a âsi olursanız, kul hakkı yerseniz, zulmederseniz, günahları işlerseniz, kötülük yaparsanız Allah bunu sizin yanınıza komaz, cezalandırır.” [diyor.] Dünyada insanlar kanundan kaçabilir, cezadan yakasını kurtarabilir; ama âhirette kurtulamaz. Allah’ın cezasından hiçbir yerde kurtulamaz, dünyada da kurtulamaz. Dünyada kanundan, devletten veyahut işlediği suçun cezası çekmekten kaçabilir. Hapse girmişken kaçabilir, hapse girmeden kaçabilir. Ama Allah dünyada âhirette cezalandırmayı murad ettiği kulu mutlaka cezalandırır. “Eğer suç işlerseniz âhirette ceza var!” diye bildirmek, ikaz etmek Cenâb-ı Hakk’ın lütfundandır. 

Bizim beşerî hukukta da deniliyor ki; “Suçun kanûnîliği esastır.” Yani kanunda “Şu suçtur!” diye suç belirtilir; onu işlediği zaman suçlu olur. Kanunda belirtilmeyen bir şeyden insanın yakasına yapışılmaz. “Vay sen su içiyorsun; seni yakaladım, yürü karakola!” denmez. 

Neden? 

“Su içmek suç.” diye yazılı değil. Yazılı olmayan, suç olduğu beyan edilmeyen bir şeyden dolayı ceza olmaz. Kanunsuz ceza olmaz, suç olmaz, ceza olmaz. Belirtilir. 

Cenâb-ı Hak da nelerin suç olduğunu belirtiyor. Nelerin insanlığın saadet-i dâreynine aykırı olduğunu bildiriyor. 

Bu din niye gelmiş başımıza? Niye peygamberler gönderilmiş bize? 

Bizim mutluluğumuz için. Hem de iki cihan mutluluğumuz için. Sadece dünya mutluluğu da değil, sadece âhiret mutluluğu da değil; hem dünya hem âhiret mutluluğu için Cenâb-ı Hak peygamberleri göndermiş, bilgileri, haberleri, ahkâmını bildirmiş.

Tabii bu bir rahmettir, acımadır, bir lütuftur ki önceden bildiriyor. Hani biz de birisine hatalı bir şey yaptıysa demez miyiz;

“Ben sana bunu önceden söylemedim mi?” 

“Söylemiştin, kusura bakma, işte maalesef seni dinlemedim de ondan başıma bunlar geldi.” diye o da pişman olur.

Ama âhiretteki pişmanlık fayda vermiyor. Cenâb-ı Hak kulların hem bu dünyada yaşamları düzgün olsun, düzenli olsun, güzel olsun; mutlu olsunlar, aileleri mutlu olsun, toplumları mutlu olsun, zulüm olmasın, kimse kimseyi ezmesin, üzmesin, kimse kimsenin hakkını yemesin diye kanunlar koymuş, hepsi insanlığın hayrına ve mutluluğuna; âhiret saadetinin yollarını da göstermiş. Mükâfatları da beyan etmiş ki insanlar şevk duysun. Çünkü dünyada da bir şeye ödül konuldu mu, onu yapmak isteyenlerin şevki artar ve ona koşanlar çoğalır. “Falanca yerde bir güzel cami yapılacak, bunun için yarışma açıldı, birinciye şu kadar mükâfat verilecek.” deyince mimarlar başka işleri bırakırlar, oraya güzel bir bina tasarlarlar. Birinci oldukları zaman da büyük mükâfatları alırlar. 

İşte Cenâb-ı Hak hem cezayı hem mükâfatı bildirmek için rahmetinden yani merhametinden dolayı, acımasından, Erhamür-râhimîn olduğundan, çok şefkatli olduğundan dolayı kullarına bunları bildirimiş. Cahil kalmasınlar, yanlış işleri yapıp da başlarını derde sokmasınlar; hem dünyada kendi kendilerine ezâ cefâ edip kendi hayatlarını kendileri zehir zıkkım etmesinler, hem âhirette adâlet-i ilâhiyeye yakalarından tutulup cezalarını çekmesinler diye suçları bildiriyor, iyilikleri bildiriyor. 

İnsanlar öyle yaptığı zaman rûhen, bedenen, her yönden sağlıklı oluyorlar. Hem ruhları rahat oluyor... İnançlı bir insanın ruhunun rahatlığını düşünün, güzelliğini düşünün; Mevlânâları, Yunusları... Ne kadar tatlı insanlar ki onların tatlı duyguları hâlâ bizi hayran ediyor, hâlâ bizi etkiliyor. Hem ruhları rahattır, hem de sağlıklıdırlar çünkü Allahu Teâlâ hazretlerinin tavsiyelerine uygun yaşayarak bedenlerini yıpratmamışlardır. Bedene zararlı şeyleri yapmamışlardır. Sağlıkları da yerindedir. Ömürleri de uzun olur, ak sakallı olurlar, dinç olurlar, uzun yaşarlar, mutlu olurlar. Hem dünyada hem âhirette aziz ve bahtiyar olurlar. 

Din bundan dolayıdır; hem dünya hem âhiret saadetini sağlamak için. Hem insanı yanlış inançlardan korumak için, hem bedeni korumak için, hem aklı korumak için, hem nesli korumak için, hem malı korumak için Allah hükümler indirmiştir. Her şeyi koruyor. İslâm ve dinin ahkâmı her yönden güzel. 

Bu insanların bu dine, İslâm’a, imana, ahkâm-ı ilâhiyeye düşmanlıkları cahilliklerindendir. İyice inceledikleri zaman her ilâhî, dinî hükmün ne kadar güzel, ne kadar faydalı olduğunu görüp anlayacaklar. Kendilerinin düşündüklerinin ne kadar yanlış olduğunu, beşerin şaşırdığını ama Cenâb-ı Hakk’ın her şeyi nasıl güzel öğrettiğini anlayacaklar. 

Cenâb-ı Hak insanları cennete çağırıyor. Sonuç itibariyle cehennemden korunmaları için ikaz ediyor. Peygamberlerin mühim, önde gelen iki sıfatı var. Birisi beşîr olmaları veya mübeşşir olmaları, müjdeleyici olmaları; ikincisi nezîr veya münzir, -bunlar aşağı yukarı aynı mânaya- korkutucu, ikaz edici, uyarıcı olmaları... “Aman yapmayın! Böyle yaparsanız şöyle olur.” demek inzardır. “Şöyle yaparsanız şu mükâfatlara erersiniz.” demek tebşirdir, müjdedir. Peygamber Efendimiz’in bir sıfatı da böylece mübeşşirdir. 

إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا İnnâ erselnâke şâhiden ve mübeşşiren ve nezîrâ [Şüphesiz biz seni şâhid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.] Âyet-i kerîmede böyle geçiyor. 

Bir adı da Büşrâ’dır, Peygamber Efendimiz müjdenin ta kendisidir.

Allah insanları cennete çağırıyor. 

Başka? 

İmana çağırıyor. “Mü’min olun. İnançsız olmayın. İlâhî gerçeklere göz yummayın. İnkâr etmeyin! Dünya sadece sizin bu gördüğünüz taştan, ağaçtan, buluttan, dağdan, ovadan ibaret değildir; görmediğiniz varlıklar vardır. Elektrik gibi, ışık gibi görmediğiniz varlıklar vardır. Görmediğiniz, bilmediğiniz şeyleri bilin, öğrenin, iman edin!” diye imana çağırıyor Allahu Teâlâ hazretleri...

Başka neye çağırıyor? 

Ve itaate çağırıyor. İmana ve itaate çağırıyor. “Âsi olmayın, karşı gelmeyin, isyan etmeyin!” diye itaate çağırıyor. 

Tabii imanın ve itaatin, yani Allah’a inanıp da Allah’ın emirlerini tutmanın mükâfatı nedir? 

Cennettir. Böylece cennete çağırıyor.

فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي Fe’l-yestecîbû lî. “Madem ben onlar dua ettikleri zaman onların dualarına karşılık veriyorum, dualarını ya şu şekilde ya bu şekilde karşılıyorum; o halde onlar da benim davetime icabet etsinler, benim çağrıma uysunlar, benim çağırdığım noktaya gelsinler, benim istediğim gibi kul olsunlar!” diye Cenâb-ı Hak bizlere emrediyor. Hem duayı emrediyor, duayı işaret buyuruyor... Bazı âyet-i kerîmelerde de doğrudan doğruya duayı emrediyor: 

وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ Ve kâle rabbükümu’d’ûnî estecib leküm. [Rabbiniz şöyle buyurdu:] “Bana dua edin!” diye emrettiği âyetler de var. 

Sonra Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyi de yasaklıyor: 

قُلْ يَاعِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا

 إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ 

Kul yâ ibâdiyye’llezîne esrafû alâ enfüsihim lâ taknetû min rahmetillâh. [De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin!] Allah’ın rahmetinden ümidi kesmeyi de yasaklıyor.

Duayı emrediyor. Dua edeni seviyor. Dua etmemek, Allah’a yanaşmamak, yönelmemek, ihtiyacını arz etmemek de bu durumda çok yanlış bir şey oluyor. 

“Binâenaleyh, madem ki ben onların dualarını kabul ediyorum, istediklerini veriyorum, hacetlerini revâ ediyorum, ihtiyaçlarını karşılıyorum, rızıklarını gönderiyorum; o halde onlar da benim davetime icabet etsinler.”

وَلْيُؤْمِنُوا بِي Ve’l-yu’minû bî. “Bak peygamber gönderdim, Muhammed-i Mustafâmı, ona kitap indirdim, Kur’ân ı Hakîm’i, ahkâm-ı ilâhiyyeyi, Şeriat-i Garrâ-yı Ahmediye’yi de kullara ilettim, bildirdim. Onlara inansınlar, bana inansınlar.” لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ Le-allehüm yerşudûn. “Ola ki böylece onlar aklın ve mantığın gösterdiği yolda yürümüş insanlar hâline gelirler.”

Rüşd nedir? 

Yerşudûn. Reşede-yerşüdü; “aklın mantığın icap ettiği şekilde hareket etmek” demek. Böyle hareket edene râşid veya reşîd derler. Mesela bir insan küçükken yanlış işler yapar, annesi babası ikaz eder. Ama bunları anlayacak, akıllıca mantıklıca düşünüp hareket edecek hâle geldiği zaman “Reşid oldu.” derler. Sebîlü’l-reşâd da “aklın, mantığın, ilmin, imanın gösterdiği yol” demek oluyor. 

“Kullarım benim davetime icabet ederse ve bana iman ederlerse, ola ki böyle yaptıkları takdirde aklın mantığın yolunu tutturmuş olan, akıllıca yürüyen insanlar durumuna gelirler. Hidâyet üzere olmuş olurlar. Dinlerini ve dünyalarını sağlam bir zemine oturtmuş olurlar.” buyuruluyor. 

Bu âyet-i kerîme münasebetiyle müfessirler tefsirlerde bu âyetlerle ilgisi bulunan hadîs-i şerîfleri sayfalarca zikretmiş, âyeti daha iyi anlamamıza vesile olur diye. Ben onlara uyarak onlardan bazılarını size nakletmek istiyorum. 

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Ebû Hüreyre radıyallahu anh’ın rivayet eylediğine göre buyurmuş ki; 

يَنْزِلُ رَبُّنَا كُلَّ لَيْلَةٍ إِلَى سَمَاءِ الدُّنْيَا حَتَّى يَبْقَى ثُلُثُ اللَّيْلِ الْآخِرُ فَيَقُولُ مَنْ يَدْعُونِي فَأَسْتَجِيبَ لَهُ وَمَنْ يَسْأَلُنِي فَأُعْطِيَهُ فَمَنْ يَسْتَغْفِرُنِي فَأَغْفِرَ لَهُ 

Yenzilu rabbünâ külle leyletin ilâ semâi’d-dünya hîne yebkâ sülüsü’l-leyli’l-ahîru fe-yekûlü: Men yed’ûnî fe-estecîbe lehû, ve men yes’elünî fe-u’tiyehû, fe-men yestağfirunî fe-ağfire lehû. 

Bu hadîs-i şerîfin meâlini nakledelim:

“Rabbimiz Tebareke ve Teâlâ her gece, gecenin son üçte biri kaldığı zaman dünya semasına nüzûl eyler.” 

Sabahla akşamın arasında geceyi üçe bölersek; üçte biri gitti, yarısı gitti, üçte ikisi gitti; “Üçte biri kaldığı zaman Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri en yakın semaya, dünyanın en yakın semasına nüzûl eyler.” 

Burada semâe’d-dünyâ, muzaf-muzafun ileyh olarak gelmiş. Kur’ân-ı Kerîm’de de es-semâe’d-dünyâ diye geçiyor, en yakın sema olarak. Burada elim-lamsız, muzaf-muzafun ileyh olarak gelmiş. 

Yani “Cenâb-ı Hak geceleyin insanlara yaklaşır, nüzûl eyler ve buyurur ki;”

مَنْ يَدْعُونِي Men yed’ûnî. “Ey insanlar! Kim bana dua ediyor bakalım?” فَأَسْتَجِيبَ لَهُ Fe-estecîbe lehû. “Ben onun duasına icabet edeyim, istediğini vereyim.” وَمَنْ يَسْأَلُنِي Ve men yes’elünî. “Kim benden bir şey istiyor?” فَأُعْطِيَهُ Fe-u’tiyehû. “Ona istediğini vereyim.” فَمَنْ يَسْتَغْفِرُنِي Fe-men yestağfirunî. “Kim bana tevbe ve istiğfar ediyor, gecenin bu vaktinde?” فَأَغْفِرَ لَهُ Fe-ağfire lehû. “Günahını afv u mağfiret edeyim.” diye seslenir. 

Demek ki dua edenin duasını [Allahu Teâlâ hazretlerinin] kabul edeceğini Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfinde bildiriyor. 

Tabii bu semâ-i dünyaya nüzûl hakkında ulemâmızın, ilm-i kelâm alimlerimizin çeşitli görüşleri var. Cenâb ı Mevlâ’nın nüzûlü... Tabii biz bunun nasıl bir nüzûl olduğunu bilemeyiz. Mahiyetini bizim anlayamayacağımız bir şekil ile bir yaklaşma oluyor. Bazıları; “Biz bunu tevil etmeyiz.” derler. Bir kısım mütekellimler de, itikad alimlerimiz de, selefin bir kısmı da derler ki; “Mânası ‘Rahmetini indirir, meleklerini indirir.’ demek olabilir.” Bazısı da; “Bu bir istiâredir. ‘Kullara, dua edenlere teveccüh eder, icabet eder.’ mânası anlaşılsın diye, böyle buyurulmuş. Yani burada duaya teşvik var.” derler. 

Bu bir hadîs-i şerîf. Bu hadîs-i şerîfi dinledikten sonra, bu âyetten sonra yapılabilecek akıllıca bir şey nedir? 

Gecenin son üçte bir vakti kaldığı zaman, yani seher vakitleri, sahur vakitlerinde uyanıp, abdest alıp, dua edip, namaz kılıp bu mükâfatları kazanmaktır. Çünkü âyet-i kerîmede: “Dua edenin duasına ben karşılık veririm, mükâfatını veririm!” buyuruyor. Hadîs-i şerîfte de böyle bilgiler sunulmuş: “Kim benden bir şey istiyor, haydi istesin de istediğini vereyim! Kim benden affını diliyor, haydi affedeyim!” diye bildiriliyor.

Selmân-ı Fârisî radıyallahu anh’ten rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki;

إِنَّ رَبَّكُمْ حَيِيٌّ كَرِيمٌ يَسْتَحْيِي مِنْ عَبْدِهِ إِذَا رَفَعَ إِلَيْهِ يَدَيْهِ أَنْ يَرُدَّهُمَا صِفْرًا خَائِبَتَيْنِ 

İnne rabbeküm hayiyyün kerîmün yestahyî min abdihî izâ rafea ileyhi yedeyhi en yeriddehümâ sıfran hâibeteyni. 

Bu hadîs-i şerîfi Ebû Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiş, “hasen” demişler.

صِفْر Sıfır demek, burada “hâlî, boş” demek. 

Peygamber Efendimiz buyurmuş ki;

 إِنَّ رَبَّكُمْ حَيِيٌّ كَرِيمٌ İnne rabbeküm. “Ey kullar, ey mü’minler! Bilin ki sizin Rabbiniz...” Hayiyyün kerîmün. “Utanır, hayâ sahibidir ve cömerttir, kerimdir, kerem sahibidir. Güzel hasletlere sahiptir, asaletlidir.” يَسْتَحْيِي مِنْ عَبْدِهِ Yestahyî min abdihî. “Kulundan utanır.” إِذَا رَفَعَ إِلَيْهِ يَدَيْهِ İzâ rafea ileyhi yedeyhi. “Kulu iki elini kaldırdığı zaman kendisine, onları bomboş, içine bir şey koymadan, duasını kabul etmeden boş döndürmekten, mahrum bir şekilde döndürmekten utanır.” buyurmuş. 

Demek ki Cenâb-ı Hakk’ın lütfu o kadar çok ki kul günahkâr da olsa, suçu kul işliyor, elini kaldırıp da Allah’tan bir şey istediği zaman Allah affetmemeye utanıyor. Kul binbir hatayı işlemekten utanmıyor da Cenâb-ı Hak reddetmeye utanıyor! “Sen edepsizsin, sen kusurlusun, sen günahkârsın, sen suçlusun; kabul etmeyeceğim!” demiyor. Elini kaldırıp dua ettiği zaman utanıyor, veriyor, ellerini boş döndürmüyor. 

Ubâdetü’bnü’s-Sâmit radıyallahu anh’ten... Yine böyle güzel, bizim içimizi açan müjdeli hadîs i şerîflerden... 

Peygamber Efendimiz buyurmuş ki; 

أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ مَا عَلَى الْأَرْضِ مُسْلِمٌ يَدْعُو اللَّهَ بِدَعْوَةٍ إِلَّا آتَاهُ اللَّهُ إِيَّاهَا أَوْ صَرَفَ عَنْهُ مِنْ الشَّرِّ مِثْلَهَا مَا لَمْ يَدْعُ بِإِثْمٍ أَوْ قَطِيعَةِ رَحِمٍ فَقَالَ رَجُلٌ مِنْ الْقَوْمِ إِذًا نُكْثِرُ قَالَ اللَّهُ أَكْثَرُ

 Enne Resûlallah sallallahu aleyhi ve sellem kâl: Mâ ale’l-ardı müslimun yed’ullâhe bi-da’vetin illâ a’tâhu’llâhu iyyâhâ, ev sarafa anhu mine’ş-şerri mislehâ, mâ lem yed’u bi-ismin ev katîati rahimin. Fe-kâle raculün mine’l-kavmi: İzen nüksiru. Kâl: Allahu ekser.

Bu müjdeli hadîs-i şerîfi Tirmizî rivayet etmiş. 

Peygamber Efendimiz bu müjdeli, mübarek hadîs-i şerîfinde buyurmuş ki;

“Yeryüzünde Allah’a dua eden hiçbir müslüman kul yoktur ki Allah ona istediğini vermesin.” 

إِلَّا آتَاهُ اللَّهُ إِيَّاهَا İllâ âtâhu’llâhu iyyâhâ. “O istediğini Allah ona verir, ille verir.” أَوْ صَرَفَ عَنْهُ مِنْ الشَّرِّ مِثْلَهَا Ev sarafa anhu mine’ş-şerri mislehâ. “Veyahut da ona mukabil, onun gibi, onun kadar önemli bir kötülüğü onun üzerinden def eder. Gelecek bela gelmez veya bir günahını affeder.” 

Demin söylediğim gibi...

مَا لَمْ يَدْعُ بِإِثْمٍ أَوْ قَطِيعَةِ رَحِمٍ Mâ lem yed’u bi-ismin ev katîati rahimin. “Ama günahı dua olarak istemedikçe yahut akrabalığın şânına, sıla-i rahime aykırı, akraba aleyhine dua etmedikçe duasını kabul eder.” 

Yani “Öyle yaptığı zaman etmez.” demek. 

İnsan günahı dua ile nasıl ister? 

Mesela; “Yâ Rabbi! Elime fırsat ver de şu adamın kafasını parçalayayım!” dedi. 

Bu bir dua ama o adam da Allah’ın iyi bir kulu; hatta sen haksızsın, ona kızgınlığından şimdi sen günaha dua ediyorsun. O zaman duasını kabul etmez. Veyahut “İşte şu benim amcam, dayım, akrabam, yengem; -ne ise- Allah kahretsin...” diye akrabasının aleyhinde dua ediyor. O zaman kabul etmez. Çünkü Cenâb-ı Hak günahı sevmez, sıla-i rahimi sever, akrabalık bağlarına aykırı hareket etmeyi sevmez. 

Bu müjdeli hadîs-i şerîfi duyanlardan bir zât, radıyallahu anh, ismi yok ama... فَقَالَ رَجُلٌ مِنْ الْقَوْمِ Fe-kâle raculün mine’l-kavm. “Oradaki o dinleyenlerden bir tanesi dedi ki;”

إِذًا نُكْثِرُ İze’n-nüksir. “O zaman biz de çok dua ederiz yâ Resûlallah! Madem Cenâb-ı Hak böyle ille istediğini veriyor, ya da bir günahı üzerinden def ediyor; o halde fırsat bizim, madem elimizde böyle bir imkân var, o zaman çok dua ederiz.” demiş. 

Peygamber Efendimiz de buyurmuş ki;

قَالَ اللَّهُ أَكْثَرُ Kâl: Allahu ekser. “Sen dua edersen Allah sana vermekten gocunacak mı, çekinecek mi; sana daha çok imkânlar verir.” 

Yani “Sen ne kadar çok dua etsen, O senin istediğinden daha çoğunu verir. O da senin duana icabet eder.” mânasına...

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’ten bir hadîs-i şerîfe geçiyorum.

Bu hadîs-i şerîflerin şu faydası var: Âyet-i kerîmede “Bana kulum dua ettiği zaman ben onun duasına icabet ederim.” [buyurulmuştu.] Bu dua nasıl olacak, onları anlamamıza yardımcı olduğu için bu hadîs-i şerîfleri okumam lazım.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki;

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ادْعُوا اللَّهَ وَأَنْتُمْ مُوقِنُونَ بِالْإِجَابَةِ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ لَا يَسْتَجِيبُ دُعَاءً مِنْ قَلْبٍ غَافِلٍ لَاهٍ 

Kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Üd’ullâhe ve entüm mûkınûne bi’l-icâbeti va’lemû enna’llâhe lâ yestecîbu duâen min kalbin ğâfilin lâhin.

Ahrecehû Tirmiziyyü ve kâle hadîsun ğarîb. 

Tirmizî rivayet etmiş bu hadîs-i şerîfi “hasen garib” demiş. 

Peygamber Efendimiz diyor ki; 

ادْعُوا اللَّهَ Üd’ullâh. “Allah’a dua ediniz!” 

Nasıl bir şekilde?

وَأَنْتُمْ مُوقِنُونَ بِالْإِجَابَةِ Ve entüm mûkinûne bi’l-icâbeti. “Allah duanıza mutlaka karşılık verecek diye, hiç tereddüt etmez vaziyette sağlam sağlam dua edin.” وَاعْلَمُوا Va’lemû. “Ve bilin ki...” أَنَّ اللَّهَ لَا يَسْتَجِيبُ دُعَاءً Enna’llâhe lâ yestecîbu duâen. “Allah bir duayı kabul etmez.” مِنْ قَلْبٍ غَافِلٍ لَاهٍ Min kalbin ğâfilin lâhin. “Boş şeyle meşgul, gafil bir gönülden çıkan duayı kabul etmez.”

Demek ki aklı başka yerdeyken, gafilken, isteksizken, aykırı şeylerle aklı meşgulken yapılan duayı [kabul etmez.] Kendisini toplayacak, dikkatini toparlayacak, bütün kalbiyle duanın karşılığının geleceğine inanarak canlı canlı dua edecek.

Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’ten. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki; 

لَيْسَ شَيْءٌ أَكْرَمَ عَلَى اللَّهِ مِنْ الدُّعَاءِ 

Leyse şey’un ekreme ala’llâhi mine’d-duâ’. 

Bu da bizim için ne büyük devlet ve nimet! 

“Allah’a duadan daha sevimli, kıymetli, asaletli gelen bir şey yoktur.” 

Allah duayı çok sever. Kendisine dua edilmesini, niyaz edilmesini, yalvarılmasını, münacaat edilmesini, istenilmesini sever.

Neden? 

Duayı inanan insan yapar da ondan. Allah’ın vereceğini bilen insan yapar. İnançlıların işi olduğundan ve Allah yerin göğün hâkimi, sahibi, yerdeki gökteki hazinelerin mâliki olduğundan, her şey O’nun kudretiyle olduğundan dolayı; kulu onu anlamış olduğu için duasını sever. Ve Allahu Teâlâ hazretlerine duadan daha kıymetli, asaletli, hoş şey yoktur... Onun için duayı aşk ile, şevk ile, Allah’ın sevdiğini bilerek tatlı tatlı yapacağız, sevgili dinleyiciler!

Enes radıyallahu anh’ten. Bu bizim dua mecmuamızda, Hocamız’ın hadislerden topladığı, “Her sabah okunsun.” diye kardeşlerimize yâdigâr bıraktığı bizim Evrâd-ı Şerîfe kitabımızda baş sayfada geçiyor. Buyurmuş ki Peygamber Efendimiz; 

 الدُّعَاءُ مُخُّ الْعِبَادَةِ ed-Duâu muhhu’l-ibâdeti. “Dua ibadetin özüdür, iliğidir, canıdır.” 

Yani kemiğin içinde nasıl iliği en kıymetli yeriyse, onun gibidir. İlik gibidir, öz gibidir. Dua çok önemlidir. 

İbn Ömer radıyallahu anhümâ’dan. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki;

مَنْ فُتِحَ لَهُ بَابٌ مِنَ الدُّعَاءِ فُتِحَتْ لَهُ أَبْوَابُ الرَّحْمَةِ وَمَا سُئِلَ اللهُ شَيْئاً أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ أَنْ يُسْأَلَ الْعَافِيَةِ وَإِنَّ الدُّعَاءَ يَنْفَعُ مِمَّا نَزَلَ وَمِمَّا لَمْ يَنْزِلْ 

Men futiha lehû bâbun mine’d-duâi futihat lehû ebvâbu’r-rahmeti ve mâ suila’llâhu şey’en ehabbe ileyhi min en yüs’ele’l-âfiyeti ve inne’d-duâe yenfeu mimmâ nezele ve mimmâ lem yenzil. 

Burada da duayla ilgili çok bilgiler var. Buyurmuş ki Peygamber Efendimiz;

مَنْ فُتِحَ لَهُ بَابٌ مِنَ الدُّعَاءِ Men futiha lehû bâbun mine’d-duâ’. “Kime duadan bir kapı açılmışsa, yani dua etmek nasip olmuşsa...” 

Dua edebiliyor, dua imkânı verilmiş. Ne mutlu ki dua edebiliyor. Ne demektir bu?

 فُتِحَتْ لَهُ أَبْوَابُ الرَّحْمَةِ Futihat lehû ebvabu’r-rahmeti. “Demek ki rahmetin kapıları [ona] açılmış ki dua etme fırsatına nâil olmuş, eline o imkân geçmiş.” 

Ötekisinin dua edecek vakti olmaz, imkânı olmaz, Allah aklına getirmez, dua ettirmez. Demek ki dua ettirmeyi nasip etmişse rahmetinin kapıları açılmış demek. Bu çok güzel!

وَمَا سُئِلَ اللهُ شَيْئاً أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْ أَنْ يُسْأَلَ الْعَافِيَةِ Ve mâ suila’llâhu şey’en ehabbe ileyhi min en yüs’elel-âfiyeti. “Ve Allah’tan âfiyet istemekten daha güzel bir şey istenmemiştir.” 

Demek ki istenecek şeylerin başında en güzeli âfiyet imiş. “Yâ Rabbi! Bana âfiyet ver!” 

Peygamber Efendimiz’in âfiyet hakkında öğrettiği dua şöyledir:

اللَّهُمَّ إنَّا نَسْأَلُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ وَالْمُعَافَاةَ الدَّائِمَةَ فيِ الدِّينِ وَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ 

Allahümme innâ nes’elüke’l-afve ve’l-âfiyete ve’l-muâfâte’d-dâimete fi’d-dîni ve’d-dünyâ ve’l-âhireti. 

Cemî olarak söyledim, yani: “Yâ Rabbi! Bize dinde, dünyada, âhirette âfiyet ver ve daimî bir esenlik ihsân eyle!” mânasına...

 Müfred olarak da:

اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ وَالْمُعَافَاةَ الدَّائِمَةَ فيِ الدِّينِ وَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ 

Allahümme innî es’elüke’l-afve ve’l-âfiyete ve’l-muâfâte’d-dâimete fi’d-dîni ve’d-dünyâ ve’l-âhireti.

Rivayetlerde bazı kelimeler var, bazı kelimeleri yok. Ama Peygamber Efendimiz böyle dua edilmesini tavsiye etmiş; bu ve bu buna benzer şekilde...

“Allah’tan istenen şeylerin en kıymetlisi âfiyettir. Ondan daha sevimlisi yoktur.” diyor.

Allah âfiyeti sever. Vermeyi en çok sevdiği şey de âfiyettir. Bize de en lazım olan âfiyettir. Birisi bir şey yediği zaman, kahve, çay içtiği zaman; “Âfiyet olsun!” diyoruz. 

Âfiyet ne demek? 

“Maddî mânevî zararlardan dünyada âhirette uzak, esen ve berî olmak.” demek. Yani “Zarar, hasar, şer, kötülük gelmeyecek.” demek. İşte âfiyet odur. Âfiyet olsun; “Hiç hastalık, zarar, eksik, kusur, elem, keder gelmesin.” demek oluyor. En iyi şey, en kıymetli şey, en cemiyetli, en derli toplu, her türlü iyiliği içine alan en güzel kelime bu.

وَإِنَّ الدُّعَاءَ يَنْفَعُ Ve enne’d-duâe yenfeu. -Bu da çok önemli!- “Dua fayda verir.” 

Neye?

 مِمَّا نَزَلَ Mimmâ nezele. “İnmiş olan bir derdin, hastalığın, kederin, üzüntünün, gamın kaldırılmasına da fayda verir.” وَمِمَّا لَمْ يَنْزِلْ Ve mimmâ lem yenzil. “Henüz gelmemiş ama mukadderâtta, alın yazısında gelecek olan bir belanın da gelmemesini sağlar.”

 Gelecekti ama gelmedi. Dua ettiği için kurtulur; gelecek olan bela gelmez, döner, kurtulur. 

Selman radıyallahu anh’ten. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki;

 لاَ يَرُدُّ الْقَضَاءَ إلاَّ الدُّعَاءُ Lâ yeruddü’l-kadâe ille’d-duâu. “Allah’ın hükm-ü ilâhîsini, kazâ ve kaderini duadan başka bir şey çevirmez.” 

Çünkü dua da bir kader-i ilâhîdir, o da Allah’ın takdiriyle oluyor.

وَلاَ يَزِيدُ فِي الْعُمْرِ إلاَّ الْبِرُّ Ve lâ yezîdü fi’l-umri ille’l-birr. “Ve ömrü de ancak ana babaya iyilik yapmak veya umumî olarak herkese iyilik yapmak arttırır.” 

Demek ki hayır sahipleri uzun yaşar. Onun için, yapabildiğinizce hayrât u hasenâtı çok yapmaya çalışın! 

Ve Ebû Hüreyre radıyallahu anh’ten çok mühim bir noktayı öğreneceğiz bu hadîs-i şerîfte:

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ لَمْ يَسْأَلِ اللهَ يَغْضَبُ عَلَيْهِ 

Kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Men lem yes’eli’llâhe yağdabu aleyhi. 

“Kim dua edip Allah’tan bir şey istemiyorsa Allah ona gazap eder.”

“Vay isteksiz kul vay! Vay edepsiz vay! Hiç elini açıp da dua etmiyor! Vay hain vay! Vay zalim vay!..” diye Allah ona gazap eder.

 Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’ten. Peygamber Efendimiz bir şey daha buyurmuş. Bu da dua ile ilgili bir önemli noktayı öğretecek bize:

يُسْتَجَابُ لِأَحَدِكُمْ مَا لَمْ يَعْجَلْ يَقُولُ دَعَوْتُ فَلَمْ يَسْتَجِبْ لِي 

Yüstecâbu li-ehadiküm mâ lem ya’cel yekûl: Deavtü fe-lem yestecib lî. 

“Sizden birinizin duası kabul olur, duasına Allah tarafından icabet olunur, şu şartla: ‘Dua ettim de Allah bana karşılık vermedi.’ diye acele karar vermediği takdirde.”

Çünkü duanın, istenilen şeyin verilmesi ‘şıp’ diye de olur, biraz Allah’ın hikmetinden dolayı tehirli olur, üç beş gün sonra olur, başka zaman olur; veyahut o anda olur da sen sonra anlarsın. “Yâ Rabbi! Sen bana bir ev ver!” dersin... Veyahut dersin ki; “Ben bu evde kiradayım, bu evden çıktığım zaman kendi evime çıkayım...” Çıkarsın bir eve, yine kiraya; “Allah duamı kabul etmedi.” dersin. Halbuki oturduğun evi sahibi sana satar. Demek ki sen kendi evine çıkmışsın. Bazen kul duasının kabul edildiğini anlayamaz. Halbuki kabul edilmiştir. Demek ki acele etmeyecek, acele karar vermeyecek; “Allah benim duamı kabul etmiyor!” demeyecek. 

Peygamber Efendimiz’e;

 وَ مَا اْلاِسْتِعْجَالُ؟ Ve me’l-isti’câl. “Bu acele etmek nedir? Nasıl oluyor bu?” diye sorulmuş. 

Buyurmuş ki Efendimiz; 

يَقُولُ قَدْ دَعَوْتُ قَدْ دَعَوْتُ فَلَمْ يَسْتَجِبْ لِي فَيَسْتَحْسِرُ عِنْدَ ذَلِكَ وَيَدَعُ الدُّعَاءَ 

Yekûlu: Kad deavtü ve kad deavtü fe-lem yestecib lî, fe-yestahsiru inde zâlike ve yedau’d-duâ’. 

Şundan dolayı: 

“‘Dua ettim, Allah duama karşılık vermedi. Dua ettim, Allah duama karşılık vermedi, kabul etmedi.’ der. Ümitsizliğe düşer ve dua etmeyi terk eder.” 

Halbuki ısrar edecekti, yanlış yaptı. İşte ondan dolayı, duayı terk ettiği için kabul edilmemiş olur.

Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’ten. Bu da bize duada bir âdâb öğretiyor. Resûlullah Efendimiz buyurmuş ki;

إِذَا دَعَا أَحَدُكُمْ فَلَا يَقُل اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي إِنْ شِئْتَ اللَّهُمَّ ارْحَمْنِي إِنْ شِئْتَ وَلَكِنْ لِيَعْزِمْ الْمَسْأَلَةَ فَإِنَّ اللَّهَ لَا مُكْرِهَ لَه زَادَ الْبُخَارِيُّ ارْزُقْنِي إِنْ شِئْتَ وَليَعْزِمْ مَسْأَلَتَهُ إِنَّهُ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ لَامُكْرِهَ لَه

İzâ deâ ehadüküm felâ yekul: Allâhümma’ğfirlî in şi’te, Allâhümme’rhamnî in şi’te. Velâkin li-ya’zimi’l-mes’elete, fe-inna’llâhe lâ mükrihe lehû. 

Zâde’l-Buhârî: Allâhümme’rzuknî in şi’te. Ve li-ya’zim mes’eletehû innehû yef’alü mâ yeşâ’ lâ mükrihe lehû. 

Bu hadîs-i şerîfte sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki;

“Sizden biriniz dua ettiği zaman; ‘Yâ Rabbi! İstersen beni affet! -İn şi’te, “dilersen” demek.- Yâ Rabbi! Dilersen beni mağfiret eyle!’ demesin.” 

وَلَكِنْ لِيَعْزِمْ الْمَسْأَلَةَ Velâkin li-ya’zimi’l-mes’elete. “İsteğini kuvvetli söylesin, ısrarlı söylesin.” 

Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri zaten bir şeyi istemezse onu yaptıracak, O’nu zorla icbar edecek, bir şeyi zorla yaptıracak hiçbir varlık yoktur. Dilerse zaten yapar. 

“‘Dilersen affet, dilersen mağfiret eyle!’ demesin.” 

Buhârî’nin rivayetinde bir ilave daha var: اللَّهُمَّ ارْزُقْنِي إِنْ شِئْتَ “‘İstersen beni rızıklandır!’ demesin.” وَليَعْزِمْ مَسْأَلَتَهُ “İsteğini kuvvetli söylesin.” إِنَّهُ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ Fe-innehû yef’alü mâ yeşâ’. “Çünkü Cenâb ı Hak dilediğini yapar.” لَا مُكْرِهُ لَه Lâ mükrihe lehû. “O’nu icbar edecek herhangi bir tesir zaten bahis konusu değildir.”

“‘İstiyorum yâ Rabbi!’ diye candan söylesin.”

Fudâle b. Ubeyd radıyallahu anh’ten.

 سَمِعَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَجُلًا يَدْعُو فِي صَلَاتِهِ 

 “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir adamı duydu ki namazda dua ediyor, onu işitti.” فَلَمْ يُصَلِّ عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ Fe-lem yusalli ale’n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve sellem. “Ama o Peygamber Efendimiz’e salât u selam getirmiyor.” 

Onun üzerine Peygamber Efendimiz dedi ki;

 عَجِلَ هَذَا Acile hâzâ. “Bu adam acele etti.” ثُمَّ دَعَاهُ فَقَالَ لَهُ Sümme deâhu fe-kâle lehû. “Sonra onu çağırdı veya bu konuyla ilgili olarak bir başkasını çağırdı ve buyurdu ki;”

إِذَا صَلَّى أَحَدُكُمْ İzâ sallâ ehadüküm. “Sizden biriniz namaz kıldığı zaman...” 

Burada sallâ demek, “namaz kılmak” mânasına da gelir, “dua etmek” mânasına da gelir.

“Dua ettiği zaman...”

 فَلْيَبْدَأْ بِتَحْمِيدِ اللَّهِ وَالثَّنَاءِ عَلَيْهِ Fe’l-yebde’ bi-hamdillâhi ve’s-senâi aleyhi. “Allah’a hamd ederek, O’nu şânına uygun kelimelerle sena ederek başlasın.” ثُمَّ لْيُصَلِّ عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ Sümme li-yusalli ale’n-Nebiyyi sallallahu aleyhi ve sellem. “Sonra Peygamberine -yani Muhammed-i Mustafâ Efendimiz’e- salât u selam getirsin.” ثُمَّ لْيَدْعُ مَا شَاءَ Sümme li-yed’u mâ şâe. “Sonra neyi isterse onu istesin.”

Fâtiha sûresinin bir adı da; “istemeyi öğretme sûresi”. Yani istemenin âdâbı [öğretiliyor.] Orada da dikkat edilirse önce hamd ediliyor, Cenâb-ı Hakk’ın sıfatları söyleniyor. Ondan sonra Allahu Teâlâ hazretlerinden dileği söyleniyor.

Tabii Peygamber Efendimiz’e salât u selam getirilmediği zamanda dua acele edilmiş oluyor. Acele edildiği zaman da kabul edilmiyor. Onun için duamızda Peygamber Efendimiz’e salât u selam getirelim. Dua ettiğimiz zaman salât u selâmı unutmayalım. Büyüklerimiz bize bu âdâba göre her şeyi güzelce öğretmişler, küçükten bizi güzel yetiştirmişler. Çünkü biz namaz kıldık mı, bitiriyoruz, ondan sonra Alâ Resûlinâ salâvât diye Peygamber Efendimiz’e salât u selam ediyoruz. Ondan sonra tesbihâtı okuyoruz, Âyete’l-kürsî’yi okuyoruz; Allahu Teâlâ hazretlerinin çok sevdiği [zikirleri...] Ondan sonra Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu ekberleri 33 defa çekiyoruz, 99 ediyor. Yüzüncü olmak üzere de; لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerike leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr çekiyoruz. Ondan sonra; سُبْحَانَ رَبِّيَ الْعَلِيِّ اْلأَعْلَى الْوَهَّابِ Sübhâne rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-vehhâb diyoruz. “Aliyy ü a’lâ olan, vehhâb olan Allah’ın şânı her noksandan münezzehtir.” deyip, övüp ellerimizi açıyoruz, duayı öyle ediyoruz. İşte duanın âdâbına uygun olarak bizi dedelerimiz yetiştirmiş; hocalarımız, mürşid-i kâmillerimiz -Allah makamlarını yüksek eylesin.- yetiştirmiş, güzel bir şekilde dua ediyoruz.

Böyle aşk ile, şevk ile, içten, inanarak, heyecanlı bir şekilde, gevşek değil, gafil bir kalp ile değil, güzelce dua edelim. Allah duaları kabul ediyor. 

Tabii bu âyet-i kerîmede duadan sonra da; “Benim iman, itaat, ibadet davetime de siz icabet edin!” diyor. İcabetsiz, imansız duanın olmayacağı da oradan anlaşılıyor. Mü’min olarak, mü’min-i kâmil olarak, mutî olarak, ibadet ve taat ehli, âbid, zâhid kul olarak Cenâb-ı Hakk’a dua edeceğiz. Cenâb-ı Hak istediklerimizi verecek. Verildiğini de görüyoruz.

Allahu Teâlâ hazretleri dünya ve âhiretin hayırlarına erdirsin. Muradlarınıza nâil eylesin. Hacetlerinizi revâ eylesin. Evlatlarınızı hayırlı evlat eylesin. İşlerinizi rast getirsin. Cümlenize helal, hayırlı, bol kazançlar ihsân eylesin. Cümlenizi cennetiyle cemâliyle müşerref eylesin. Allah hepinizden razı olsun.

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû!

Diğer Kayıtlar
Başlık Eklenme Tarihi Paylaş Oku Ekle Süre Beğen
playlist play 001.Kur an-ı Kerim in Faziletleri 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 34 playlist like
playlist play 002.Kur an-ı Kerim Tefsirine Giriş 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 003.Kur an-ı Kerim Tefsirine Giriş, Besmele 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 004.Euzü Besmele 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 28 playlist like
playlist play 005.Fatiha (1 - 2) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 006.Fatiha (3) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 007.Fatiha (4) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 008.Fatiha (5 - 7) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 53 playlist like
playlist play 009.Bakara Giriş 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 31 playlist like
playlist play 010.Bakara (1) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 30 playlist like
playlist play 011.Bakara (2) 05.11.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 012.Bakara (3) 05.11.2019 playlist oku playlist ekle 48 playlist like
playlist play 013.Bakara (4 - 5) 05.11.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 014.Bakara (6 - 7) 05.11.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 015.Bakara (8 - 10) 05.11.2019 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 016.Bakara (11 - 13) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 017.Bakara (14 - 22) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 49 playlist like
playlist play 018.Bakara (23 - 24) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 57 playlist like
playlist play 019.Bakara (25) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 020.Bakara (26 - 27) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 56 playlist like
playlist play 021.Bakara (28 - 29) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 022.Bakara (30) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 023.Bakara (31 - 33) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 36 playlist like
playlist play 024.Bakara (34) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 28 playlist like
playlist play 025.Bakara (35 - 36) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 35 playlist like
playlist play 026.Bakara (37 - 39) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 32 playlist like
playlist play 027.Bakara (40 - 43) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 51 playlist like
playlist play 028.Bakara (44 - 46) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 52 playlist like
playlist play 029.Bakara (47 - 48) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 41 playlist like
playlist play 030.Bakara (49 - 50) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 49 playlist like
playlist play 031.Bakara (51 - 54) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 58 playlist like
playlist play 032.Bakara (55 - 57) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 033.Bakara (58 - 60) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 034.Bakara (61) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 035.Bakara (62) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 55 playlist like
playlist play 036.Bakara (63 - 66) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 037.Bakara (67 - 73) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 038.Bakara (74 - 77) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 48 playlist like
playlist play 039.Bakara (78 - 82) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 040.Bakara (83) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 55 playlist like
playlist play 041.Bakara (84 - 86) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 38 playlist like
playlist play 042.Bakara (87 - 88) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 043.Bakara (89) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 38 playlist like
playlist play 044.Bakara (90) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 045.Bakara (91 - 96) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play 046.Bakara (97 - 98) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 047.Bakara (99 - 101) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 048.Bakara (101 - 103) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 049.Bakara (104 - 105) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 43 playlist like
playlist play 050.Bakara (106 - 107) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 44 playlist like
playlist play 051.Bakara (108) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 052.Bakara (109 - 110) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 053.Bakara (111 - 112) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 32 playlist like
playlist play 054.Bakara (113) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 49 playlist like
playlist play 055.Bakara (114 - 115) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 51 playlist like
playlist play 056.Bakara (116 - 117) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 057.Bakara (118 - 119) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 058.Bakara (120 - 121) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 059.Bakara (122 - 123) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 31 playlist like
playlist play 060.Bakara (124) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 54 playlist like
playlist play 061.Bakara (125) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 062.Bakara (126) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 44 playlist like
playlist play 063.Bakara (127 - 128) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 064.Bakara (129) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 065.Bakara (130 - 132) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 54 playlist like
playlist play 066 Bakara (133 - 134) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 35 playlist like
playlist play 067.Bakara (135) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 068.Bakara (136 - 138) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 069.Bakara (139 - 141) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 24 playlist like
playlist play 070.Bakara (142) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 071.Bakara (143) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 49 playlist like
playlist play 072.Bakara (144 - 147) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 073.Bakara (148 - 150) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 32 playlist like
playlist play 074.Bakara (151 - 152) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 075.Bakara (153 - 154) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 31 playlist like
playlist play 076.Bakara (155 - 157) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play 077.Bakara (158) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 078.Bakara (159 - 162) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 079.Bakara (163 - 164) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play 080.Bakara (165 - 167) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 081.Bakara (168 - 171) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 51 playlist like
playlist play 082.Bakara (172 - 173) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 083.Bakara (174 - 176) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 27 playlist like
playlist play 084.Bakara (177) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 61 playlist like
playlist play 085.Bakara (178 - 179) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 29 playlist like
playlist play 086.Bakara (180 - 182) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 087.Bakara (183 - 184) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 088.Bakara (185) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 090.Bakara (187) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 66 playlist like
playlist play 091.Bakara (188) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 44 playlist like
playlist play 092.Bakara (189) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 093.Bakara (190 - 192) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 094.Bakara (193 - 195) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 55 playlist like
playlist play 095.Bakara (196) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 57 playlist like
playlist play 096.Bakara (197) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 097.Bakara (198 - 199) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 44 playlist like
playlist play 098.Bakara (200 - 202) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 43 playlist like
playlist play 099.Bakara (204 - 207) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 48 playlist like
playlist play 100.Bakara (208 - 210) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 41 playlist like
playlist play 101.Bakara (210 - 212) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 102.Bakara (213) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 54 playlist like
playlist play 103.Bakara (214) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 104.Bakara (215 - 216) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 105.Bakara (217 - 218) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 106.Bakara (219-220) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 32 playlist like
playlist play 107.Bakara (221) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 38 playlist like
playlist play 108.Bakara (222 - 223) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play Ali İmran 92 - Furkan 74 - İnfak, Gıpta Edilecek Kimseler, Sadaka Vermek 19.03.2025 playlist oku playlist ekle 14 playlist like
playlist play Ali İmran 98 - 101 - Hristiyanların Allahın Ayetlerine Tutumları 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 28 playlist like
playlist play Bakara 104 - Rahman 1- 4 - Kuranı Öğrenmek, Kıymet Bilmek 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 19 playlist like
playlist play Bakara 146 - Hicr 2 -3 - Doğru İnançın Önemi 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 19 playlist like
playlist play Hac 73 - 76 - Müminun 14 - İnsanın Yaratılışı Süreci 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play İnsan 1 - 31 - Dünya Sevgisi 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 25 playlist like
playlist play Rahman 5 -13 - Herşeyin Dengeli Olması ve Her Varlığın Secde Etmesi 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 25 playlist like
playlist play Tekvir 1-14 - Kıyamet Günü Alametleri, Mahşer Anı, Pişmanlıklar 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 31 playlist like
Kabe
Canlı Yayın
Şuan Canlı Yayın
Cuma Sohbetleri
AKRA CANLI
 / 
player image icon close icon
AKRA CANLI
Cuma Sohbetleri
Cuma Sohbetleri Add Icon volume up
 / 
Canlı Yayın
fast rewind
fast forward
Playlist
Bu özelliği kullanabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir
  
Fikrini Paylaş
TAAHHÜTNAME

Hazırlamış olduğum ve sitenize gönderdiğim/ teslim ettiğim, tamamen orjinal ve bana ait olan, projemin/görüntü veya kaydımın, AKRA MEDİA tarafından kendisine ait kablolu/karasal/uydu, şifreli/şifresiz, free/paralı TV, video, DVD, VCD,VHS ,radyo, kaset, sinema ve sair mevcut yada ortaya çıkacak her türlü İşaret, ses ve /veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı ve tüm internet siteleri ve sosyal medya platformlarında yayınlamasına, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, işleme hakkı ve temsil hakkının kullanılmasına süresiz olarak müsaade ediyorum.

Projemin/görüntü veya kaydımın, bant, CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player, dijital kayıt vb. tüm yollarla kayıt, çoğaltma ve dağıtım haklarını, bilişim veya iletişim ortamında görüntülenmesini, iletilmesini, okunmasını, izlenmesini, dinlenmesini vb. interaktif veya normal CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player vb. şekilde basılarak veya ses kayıtlarının metin haline getirilip kitap olarak piyasaya sunulmasını sağlayacak her türlü materyal üzerine kaydı ile çoğaltılması, kullanılması, işlenmesi, yeniden ve genişletilmiş şekilde sesli, yazılı ya da görüntülü yayın haklarını, bu suretle de çoğaltılarak kullanılması, dağıtılması, pazarlanması vb. fikri, mali ve manevi haklarımın tamamını, programda gerekli görülen değişiklikleri yapma haklarımı bila bedel olacak şekilde, AKRA.MEDİA sitesine ve bu site'nin yetkilisi ve sahiplerine devir ve temlik ettiğimi, beyan, kabul ve taahhüt ederim.

Şehir Seçin
Close