İlke ve Değerlerinden Ödün Vermeden
Özgür Yayın Platformu Olarak Kalsın Diye
İkindi16:55 Akşam20:01 Yatsı21:30 İmsak04:27 Güneş06:03 İşrak06:48 Öğle13:07
Hava - Hava durumuAz Bulutlu 15°C Nem %77
Türkçe
27 Şevval 1446 25 Nisan 2025 Cuma
27 Şevval 1446
İMSAK GÜNEŞ İŞRAK ÖĞLE İKİNDİ AKŞAM YATSI
04:27 06:03 06:48 13:07 16:55 20:01 21:30
Giriş Yap

050.Bakara (106 - 107)

Tefsir Sohbetleri

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû!

Allah’ın selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. Cenâb-ı Hak cümlenizi sevdiklerinizle beraber hem dünya hem âhiret saadetine erdirsin. 

Bakara sûre-i şerîfesinin 106. ve 107. âyet-i kerîmesine gelmiş bulunuyorduk. 106. ve 107. âyet-i kerîmelerde Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ hazretleri buyuruyor ki;

Bismillâhirrahmânirrahîm.

مَا نَنْسَخْ مِنْ ءَايَةٍ أَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا أَوْ مِثْلِهَا أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ 

Mâ nensah min âyetin ev nünsihâ ne’ti bi-hayrin minhâ ev mislihâ e lem ta’lem enna’llâhe alâ külli şey’in kadîr.

أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ

 E lem ta’lem enna’llâhe lehû mülkü’s-semâvâti ve’l-ardı ve mâ leküm min dûni’llâhi min veliyyin ve lâ nasîr. 

Sadaka’llâhu’l-azîm.

Bu âyet-i kerîmeler önemli bir konu olan nesih konusunu bize anlatıyor. Allahu Teâlâ hazretleri meâlen bizlere bildiriyor ki;

 مَا نَنْسَخْ مِنْ ءَايَةٍMâ nensah min âyetin. “Âyetlerden birisini nesh edersek...” 

Nesh, noktalı ha ile.

أَوْ نُنْسِهَا Ev nünsihâ. “Yahut unutturursak.” نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا أَوْ مِثْلِهَا Ne’ti bi-hayrin minhâ ev mislihâ. “Ondan hayırlısını veyahut onun gibisini getiririz.”

 أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ E lem ta’lem enna’llâhe alâ külli şey’in kadîr. “Sen bilmedin mi ki Allah her şeye kâdirdir.” 

Yani dilediğini nesh eder, dilediğini unutturur, dilediğini gönderir. 

107. âyet-i kerîme:

أَلَمْ تَعْلَمْ E lem ta’lem. “Ey Resûlüm, sen bilmedin mi ki...” أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ Enna’llâhe lehû mülkü’s-semâvâti ve’l-ard. “Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır.” وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ Ve mâ leküm min dûni’llâhi min veliyyin ve lâ nasîr. “Ve sizler için Allah’dan başka bir dost, velî ve yardımcı yoktur.” 

Şimdi kelimeleri biraz açıklayarak dilbilgisi yönünden bilgi verelim.

مَا Mâ, “o şey ki” mânasına. “Şol şey ki...”

 نَنْسَخْ Nensah. “Biz nesh ederiz.” مِنْ ءَايَة Min âyetin. “Âyetten.” 

 مِنْMin beyâniye oluyor. Yani “Şol şey ki” dediğinin ne olduğunu beyan ediyor burada.

“Âyet cinsinden, âyet olarak Biz her neyi nesh edersek...”

أَوْ Ev. “Yahut da...” نُنْسِهَا Nünsihâ. “Onu unutturursak.”

هَا Hâ âyete gidiyor. Sonundaki zamir-i muttasıl.

 نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا Ne’ti bi-hayrin minhâ.

 نَأْتِ Ne’ti, “gelmek”; ama بِ bi harf-i cer’iyle müteaddî oluyor.

 نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا Ne’ti bi-hayrin minhâ. “O âyetten daha iyisini getiririz, hayırlısını getiririz.” أَوْ مِثْلِهَا Ev mislihâ. “Veyahut aynını, emsâlini, benzerini getiririz.”

 أَلَمْ تَعْلَمْE lem ta’lem. “Sen bilmedin mi ki ey Resûlüm...” 

“Çok iyi bilirsin ki...” mânasına...

أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ Enna’llâhe alâ külli şey’in kadîr. “Allahu Teâlâ hazretleri her şeye bi-hakkın tamamen hakkıyla, pek ziyade, sonsuz derece her şeye kâdirdir. Ne dilerse onu yapar.” 

Bu âyet-i kerîmelerde nesih, yani ne-se-ha harfleriyle yazılan... Ama Arapça’da cim’in benzeri bir noktasız ha var, bir de bunun noktalısı var. Noktasız olan kuvvetli bir ha sesi veriyor. Noktalı olan da bir hırıltılı ha sesi veriyor. Türkçe’de, Anadolu’nun bazı yerlerinde “yohsul” diyorlar, “yoh” diyorlar; onun gibi bir ha sesi bu. Nesh, lügat mânası olarak “bir şeyi değiştirmek, bir yere kaydetmek” mânasına gelen bir kelime. Derler ki; “Güneş geldi, gölgeyi neshetti.” Yani gölgeye güneş gelince tabii gölge kalmıyor. “Bir şeyi kaldırmak, ilga etmek, silmek” mânasına geliyor. 

Bir de mesela bir kitabın bakarak başka bir kağıt üzerine aynı[sı]nı yazmaya da “nesh etmek” deniyor. Hatta buradan da “nesih yazı” diye güzel yazı çeşitlerinden bir yazı çeşidini de bilirsiniz. Kâtipler tarafından kitapların yazıldığı, başka amaçlı levhalar filan değil de kitapların her gün kullanılan işlek yazısına “nesih yazı” deniliyor. 

Bir de “istinsah etmek, yani bir yazıyla daha önceki bir örneğin kopyasını çıkarmak” mânasına geliyor. Âyet-i kerîmede de geçiyor:

إِنَّا كُنَّا نَسْتَنْسِخُ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ İnnâ künnâ nestensihu mâ küntüm ta’melûn. “Ey kullarım! Ben Azîmüşşân dünyada iken sizin işlediğiniz amelleri istinsah ediyordum, yazıyordum, meleklerime kayda geçirttiriyordum, yazdırıyordum. Amel defterlerinde sizin işlediğiniz her türlü amel var; kaybolmamış, hepsi tespit edilmiş, kayda geçmiş durumda.” mânasına geliyor. 

Şeriatte de nesh, bir konudaki Cenâb-ı Hakk’ın emrinin, hükmünün yeni bir âyet-i kerîmeyle, “Öyle değil de bundan sonra şöyle yapın.” diye değiştirilmesi mânasına geliyor. Nesh etmek. Sonradan gelen âyete nâsih deniliyor. Hükmü kaldırılan âyete de mensuh deniliyor. 

Kur’ân-ı Kerîm’de nesih; bazı âyetlerin veya verilmiş olan bir hükmün Allah’ın -her işi hikmetli olduğundan- hikmetine mebnî, zamanın değişmesine göre, şartların değişmesine göre ve ihtiyacın gelişmesine göre Cenâb-ı Hakk’ın lütfuyla, keremiyle, kullara bir rahmet olarak değiştirilmesi olayı.

Bu olayı yahudiler, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e muasır olanlar ve ondan sonrakiler kabul etmek istemedikleri gibi, bir de; “Niye değişiyor? Madem sonradan böyle olacaktı, önceden niye böyle oldu?” gibi itirazlarla inatlarından ve sırf muhalefet olsun diye mugâlata yaparak [itiraz ediyorlar.] Halbuki hayatın her yerinde her zaman değişen şartlara göre [hükümler] değişir. İslâm’da da onun için, İslâm’ın fıkıh kâideleri içinde de, İslâm’ın ruhunda olan bir şey, fıkıh kâidesi olarak şöyle ifade edilmiş: 

Ezmânın tagayyürü ile ahkâmın tebeddülü inkâr olunamaz. 

Yani zaman ve şartlar değişince o yeni şartlara göre bir başka emir gelebilir. 

Dünyevî işlerde de böyle, hükümetin işlerinde de böyle. Böyle olmasa meclislere lüzum kalmaz. Yapılmış bir kanuna göre yüzyıllarca hiç meclise lüzum kalmadan hükümetin yürümesi lazım, ülkenin yönetilmesi lazım. Ama değişen ve gelişen şartlara göre meclis toplanıyor, konuyu müzakere ediyor, kanunlar çıkartıyor. Bu yeni kanunların çıkması, eskilerin yerine [yenilerinin] gelmesi tabiî bir olay. Bunda herhangi bir aykırı, tenkit edilecek bir durum yok. Aksine teşekkür edilecek bir durum var. 

Benî İsrail yani yahudiler bunu tenkit etmek istemişler. Bu hususta ileri geri sözler söylemişler. Hatta küstahça sözler söylemişler ki; -Tabii onların cezasını Cenâb-ı Hak verir.- “Allah bilmiyor mu ki önceden onu öyle indirmişken sonradan bunu böyle indirmiş!” gibi... Mugâlata tabii bu...

Allah biliyor ama bildiği halde “Kullarım şöyle yapın.” diye bir emri verdikten sonra, ondan sonra onların o işi yapmalarındaki duruma göre, yeni ihtiyaçlara göre başka emri veriyor. Bu gayet tabiî bir şey. Kendi şeriatlerinde de olmuş bir şey. Kendilerinin de kabul etmeleri gereken bir şey. 

Mesela inkâr edemeyecekleri bazı misallerle onların bu inatlarının, inkârlarının ve mugâlatalarının [yersizliğini anlatalım.] Tabii Cenâb-ı Hakk’a bir şey söylemek istemezler de, sanki Peygamber Efendimiz’e bir söz dokundurmak istiyorlar. Ama kendi kitaplarından da inkâr edemeyecekleri bazı [gerçekleri] onlara hatırlatalım.

Âdem aleyhisselam Havva anamızla dünyaya geldikten sonra, evlatları olduktan sonra o evlatlara mahsus olarak doğan kızlarla erkeklerin evlenmesi helal oldu. Çünkü zaruret vardı. Çünkü insan nesli çoğalmamıştı. Ama sonradan Allah tarafından bu haram kılındı. Çünkü artık şart değişti, böyle bir şeye lüzum kalmadı. 

Sonra Nuh aleyhisselâm’a da tufandan sonra gemiden çıkınca böyle bir müsaade Allah tarafından ihsan olundu. Çünkü ihtiyaç vardı. Nasıl bir müsaade? 

Ekle cemîi’l-hayvanât. “Her hayvanı yemek helal oldu.” Çünkü gemiden çıkmışlardı, mecburiyet vardı. Sonra bazılarının yenmesi haram kılındı. 

Sonra İsrail yani Yakup aleyhisselâm’ın zamanında iki kız kardeşle bir damadın evlenmesi mübah iken -kendisi ve çocukları hakkında- sonra bu tahrim edildi, yani yasak kılındı. Yahudiler kendi şeriatlerindeki olayları bilirler. Tevrat daha önceki ahkâmın bazısının değişikliğini zaten söylüyor. Kendi inançları içinde de bazı hükümleri değişikliği mevcut. Sonra Cenâb-ı Hak İbrahim aleyhisselâm’a oğlunu kurban etmesini emretti. Sonra onu yapmaya başlayınca, ihlâsını gösterince; “Hayır, onun yerine kurban kes.” Bu bir değiştirme değil, bir imtihan. 

Demek ki bu gibi sebeplerden bütün şeriatlerde, İslâm’dan önceki indirilmiş ilâhî kitaplara tâbi olan ümmetlerin de hayatlarında, bir ümmet geldiği zaman ondan sonra gelen ümmette durumların değişmesi gibi [nesih var.] 

Sonra mesela kendileri Mısır’dan ayrıldıktan sonra puta, öküze taptılar. Halbuki Musa aleyhisselâm’a iman etmişlerdi. Cenâb-ı Hak onlara kendilerini cezalandırmak için öldürmelerini söylemişti. Ama sonra hepsini öldürülmemesini, ancak tapanların öldürülmesini emretti. Bunu da biliyorlar. Aksi takdirde hiç yahudi kalmazdı. O da bir lütuf, yani öküze tapmayanların öldürülmemesinin söylenmesi... 

İşte bunun gibi şeyler... Bunları biliyorlar. Kendilerinin de başlarına gelmiş. Hayatın akışına göre de bunun böyle olması lazım. Hem yeni bir peygamber geldiği zaman yeni peygamberin şeriati evvelkini sona erdiriyor, hem de kendi şeraitleri içinde de bazı şeyler helal iken sonradan haram kılınıyor, haram iken sonradan müsaade ediliyor. Mesela; كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلًّا لِبَنِي إِسْرَائِيلَ Küllü’t-taâmi kâne hıllen li-benî İsrâîle. “Bütün yemekler İsrailoğullarına helal idi.” إِلَّا مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَى نَفْسِهِ مِنْ قَبْلِ أَنْ تُنَزَّلَ التَّوْرَاةُİllâ mâ harrame İsrâîlu alâ nefsihî min kabli en tünezzele’t-tevrâtu. “Tevrat inmeden önce İsrail aleyhisselâm’ın kendi kendine ‘Şunları yapmayın.’ diye haram kıldığı gibi.” Helal iken kendisi “Şunları yemeyin.” dediği gibi... İleride bu âyet-i kerîmelerin ahkâmı gelirken sırası geldiği zaman bunları daha geniş olarak anlatacağız. 

Özellikle şunu kesin olarak belirtelim ki; yahudilerin de şeriatlerinde bu nesih hâdisesi vuku bulmuştur. Yahudilik geldiği zaman daha önceki şeriatlerin bazı ahkâmını kaldırmıştır. Bir de her şeriat kendi içindeki gelişmesi içinde evvelce verilmiş bazı müsaadelerin kaldırılması, bazı yasakların kaldırılması tarzında yeni bir hükmün gelmesi kendi şeriatleri içinde de olmuştur. 

O halde bunun inkâr edilmesi akla veya mantığa veya tarihî bir olaya dayalı bir husus değil. Bir de; “Allah bilmiyor muydu ki sonra ikinci hükmü indirdi?” sözü de küstahça bir sözdür. Çünkü Cenâb-ı Hakk elbette her şeyi çok iyi biliyor ama kulların durumları değişiyor ve kulların değişen durumlarına göre de ahkâm ona göre veriliyor. Salâh-ı hallerine göre kolaylıklar veriliyor, fısk-ı fücurlarına göre de zorlaştırılıyor. 

Mesela öküzün kesilmesi hâdisesinde de; “Allahu Teâlâ hazretleri size bir öküz, sığır kesmeyi emretti.” dedikten sonra -ki geçtiğimiz haftalarda bu hâdise ile ilgili âyetleri okumuştuk- onlar “Nasıl olacak? Rengi nasıl olacak? Biz bu işi karıştırıyoruz...” dedikçe ahkâmın daha açık, daha açık, daha açık gelmesi şeklinde... İlkindekinden daha teferruâtlı, daha kayıtlı... İlk önce umumî iken sonra gittikçe daha özelliklere sahip bir [öküzü] kesmeleri emrediliyor. Hüküm gittikçe sıkışıyor, sıkışıyor... Kesiyorlar ama neredeyse az kalsın kesmeyecek gibi bir duruma düşüyorlar. 

Demek ki böyle şeyler var. Bunlar sırf Peygamber Efendimiz’e karşı gelme sadedinde veyahut kendilerinden sonra gelen İsa aleyhisselâm’a da aynı şekilde karşı gelmişler ve onun da peygamberliğini kabul etmemişler, Hıristiyanlığı da kabul etmemişler; bir inattan, bir haksız taassuptan kaynaklanıyor. 

Onun için, Allahu Teâlâ hazretleri bu âyet-i kerîmede buyuruyor ki; “Biz bir nesih yaparsak, yani bir âyeti kaldırırsak bir sebeple, bir hikmetle kaldırmışızdır. Ondan daha hayırlı bir hükmü, kullar için daha faydalı, daha kolay, daha güzel, hayırlı bir hükmü getiririz veyahut onun mislini getiririz.” diye Cenâb-ı Hak onların bu ukalâlıklarının yersiz olduğunu bildiriyor. Ve indirilen âyetleri, dilerse ahkâmını değiştirdiğini bildiriyor. 

Tabii burada müfessirlerimiz ve alimlerimiz bir şeyi kesin olarak beyan ediyor: Bunlar ahkâmla ilgili âyetlerdir. Yani “Şunu şöyle yapın, bunu böyle yapın veya yapmayın.” tarzında gelişmelere göre verilmiş hükümlerdir. Haber cinsinden olan, yani bir gerçeğin tasviri bâbında olan şeylerde değişme olmaz. Değişme olursa o zaman ya birincisi ya ikincisi hilâf-ı hakikat olur. Yani [nesih] hakikatler konusunda değil, ahkâm konusunda oluyor.

Binâenaleyh, onlar inkâr ediyorlardı ki kendi dinlerinin meşruluğunu böylece savunacaklarını sanıyorlar. İsa aleyhisselâm’ı inkâr ediyorlar. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz kendi kitaplarında “Âhir zaman Peygamberi gelecek, gelince ona tâbi olun!” diye bildirildiği halde onu inkâr ediyorlar. Bunlara karşı da Cenâb-ı Hak böylece beyan buyuruyor ki; yaptıkları, inandıkları, söyledikleri veya Peygamber Efendimiz’e ve müslümanlara karşı yönelttikleri tenkitlerin aslı esası, astarı yoktur. 

Bu نَنْسَخْ nensah ve نُنْسِهَا nünsihâ üzerinde izahlar var. O izahları vereyim. Konuyu, ana sebebi nüzûlu âyeh, âyetin iniş sebebini [verelim.] Böylece yahudilere bir cevap olarak Cenâb-ı Hak buyuruyor ki; 

“Ben âlemlerin, mülkün sahibiyim. Ne dilersem öyle yaparım. Dilediğim âyeti indiririm. Dilediğimin hükmünü kaldırırım. Dilediğimi hatırlatırım, dilediğimi unuttururum. Bu hususta sizin hiç söz söylemeye hakkınız yok. Bu işe karışmak haddiniz de değil.”

 أَلَمْ تَعْلَمْ E lem ta’lem. “Ey Resûlüm! Bilmedin mi ki Cenâb-ı Hak her şeye kâdirdir?”

وَيَفْعَلُ اللَّهُ مَا يَشَاءُ Yef’alu’llâhu mâ yeşâu ve yahkumu mâ yurîd. “Cenâb-ı Hak dilediğini yapar, dilediğine hükmeder.” لَا مُعَقِّبَ لِحُكْمِهِ Lâ muakkıbe li-hükmihî. “Bir hüküm verdiği zaman da ona karşı çıkacak, onu takip edecek, tenkit edecek bir kimse olmaz.” 

Âyet-i kerîmedeki نَنْسَخْ nensah kelimesi; “Biz bir âyeti nesh edersek.” Yani “Âyetlerden birisini silersek.” Bu hususta çeşitli rivayetler var. Çeşitli kıraatler de var. Mesela نَنْسَخْ nensah’ı nünsih şeklinde birici nun’u ötreli, ondan sonraki sin’in de esreli şekliyle; bu o zaman insah’tan gelmiş oluyor. Neseha-nesih’ten değil de ensaha-yunsihu-insah’tan, if’al bâbından gelmiş oluyor. O zaman; “Ey Resûlüm! Biz sana bir âyeti nesh ettirirsek.” mânasına gelir ki bazen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in beyanıyla da, sünnet-i seniyyeyle de bir âyetin hükmünde böyle bir nesih olur. Nesih konusunda نَنْسَخْ nensah ve nünsih kıraatleri tabii böyle bir şeyin de olacağının bir kıraat bakımından da delili olmuş oluyor.

نُنْسِهَا Nünsihâ kelimesine gelince; bu ensâ-yünsî-insâen nisyan mastarından, sülâsisi nüsyan, “unutmak” demek. Ensâ-yünsî-insâen de “unutturmak” demek. أَوْ نُنْسِهَا Ev nünsihâ. “Bir âyeti Biz sana unutturursak.” mânasına. Bunun da kıraatinde nense’hâ. Nesee, “bir şeyi geciktirmek” mânasına geliyor. O zaman sonu hemzeli oluyor. Yani “Bir âyeti unutturursak.” değil de, “İnişini geciktirirsek.’ mânasına. Bazı alimler نُنْسِهَا nünsihâ’yı nense’hâ okumuşlar. Yani “Tehir edersek, nüzûlünü sonraya bırakırsak.” mânasına. İbn Mes’ûd radıyallahu anh ev nenseha diye okuyanlardan. Katâde hazretleri de نُنْسِهَا  nünsihâ okuyanlardan. Böylece başlıca iki kıraati var; نُنْسِهَا nünsihâ ve nense’hâ şeklinde. Tefsir kitaplarında bunların teferruâtı bildiriliyor. 

Mânasına gelince: Nensah’ın mânası; nemhuhâ yani “Bir âyeti silersek.” İbn Abbas radıyallahu anhüma, nübeddilühâ, mâ nübeddil “değiştirirsek” mânasına [almış.] Mücahit de izahını; mâ nüsbit hattahâ ve nübeddil hükmühâ. “Hattını bırakır da hükmünü değiştirirsek.” mânası ile [yapmış.] Kur’ân-ı Kerîm’de hatıra olarak bütün ahkâm-ı şer’iyyenin bir yâdigâr olarak Kur’ân-ı Kerîm’de hattını bırakır; ama hükmünü artık öteki âyet uygulanacak diye [değiştirir.] Öyle “Hükmünü değiştirirsek.” mânasına almışlardır. 

Bazıları da bu [âyeti;] “Cenâb-ı Hak dilerse indireceği âyetleri Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e tehir eder, veyahut da indirmez, kabz eder. Veyahut inmiş olanı ref’ eder.” diye [anlamışlar.] 

Tabii bu hususlarda -bu nesih konusunda- ulemânın çeşitli [görüşleri] var. Hatta müstakil kitaplar yazılmıştır. Hepsi güzel güzel bu konuları anlatıyor. Bir âyetin hükmünü başka bir âyetle değiştiriyor. Ve helali haram, haramı helal [kılıyor,] “Bundan sonra yapabilirsiniz.” mânasına oluyor. Mübah olanı “Yapmayın, mahsurludur.”; mahsurlu olanı da “Pekâlâ, bundan sonra yapın.” gibi oluyor. Bu tarzda izah ediliyor.

أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ E lem ta’lem enna’llâhe alâ külli şey’in kadîr. “Sen bilmez misin, bilmedin mi ki, bildiğin bir şey değil mi ki ey Resûlüm, Cenâb-ı Hakk her şeye kâdirdir?” 

Allahu Teâlâ hazretleri her şeye hem kâdirdir, nasıl dilerse öyle yapar, kimse hükmünü engelleyemez. Bir şeyin olmasını istediği zaman; إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ innemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehû kün fe-yekûn. كُنْ kün der, -“ol” demek- فَيَكُونُ fe-yekûn, “O şey de olur.” 

Cenâb-ı Hakk’ın hükmü bu kadar nâfizdir. Kudreti tamdır ve sonsuzdur.” 

Bu yahudilere, o inkârcılara bir ikazdır, bir tokattır. “Siz böyle diyorsunuz ama Cenâb-ı Hak siz isteseniz de istemeseniz de, kıskansanız da reddetseniz de her şeye kâdir. Bir âyeti de değiştirir, bir şeriati de değiştirir, bir devri de değiştirir, bir dini de değiştirir. Şu vakte kadar bu din mer’î iken, yani hükmü öyle devam ediyorken, ondan sonra da “Artık yeni bir peygamber gönderdim, hadi bakalım, ona tâbi olun.” der. Her şeye kâdirdir. Mülkünde Hak tasarruf eder keyfe mâ yeşâ. Varlıklar, âlemler Cenâb-ı Hakk’ın mülküdür; dilediğini takdir eder ve dilediğini yapar. 

Böylece Cenâb-ı Hakk’ın bazı değişiklikleri Peygamber Efendimiz’e peygamberliğin başladığı zamandan tâ irtihâl-i dâr-ı bekâ eylediği zamana kadar, dinin öğretilmesi yılları devresi içinde nasıl dilerse öyle yaptığını gösteriyor. Bunu da kendi kudretiyle yaptığını ve kimseye de hesap verme mecburiyeti olmadığını yahudilere hatırlatıyor. Yani “Ukalâlık etmeyin, karışmayın, dil uzatmayın; böyle diliyorum, böyle yapıyorum!” diyor. 

نُنْسِهَا Nünsihâ “unutturma” meselesine gelince: Tabii Cenâb-ı Hak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e neler neler öğretti... Allemenî Rabbî, eddebenî Rabbî Rabbi Teâlâ ve Tebâreke hazretleri Peygamber Efendimiz’e öğretti. Ulûmu’l-evvelîn ve’l-âhirîn, her şeyi öğretti, nice şeyler bildirdi. Bazılarını, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz gece kendisine bildirilen şeyleri sabah kalktığında hatırlayamazdı. 

Biz de bazen geceleyin çok güzel rüyalar görüyoruz. Lâ teşbih ve lâ temsil, olayı anlayalım diye söylüyorum. Ama sabahleyin bazılarını anlatmak istiyoruz; “Çok güzel bir rüya gördüm ama unuttum...” diyerek yarısını, onda birini, yirmide birini anlatıyoruz. Büyük bir kısmını unutuyoruz. Halbuki onu gördüğümüz sırada gün gibi ayan beyan idi. 

İşte Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e de Cenâb-ı Hakk’ın bildirdiği şeylerden Cenâb-ı Hakk hepsini kullara bildirmesini uygun görmediğinden bazılarını ona bildirdikten sonra unutturuyor ki başkaları bilmesin. Böylece Cenâb-ı Resûlullah’ın nice nice daha bildiği şeyler olduğu buradan anlaşılıyor.

Nitekim Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in hadîs-i şerîfleri de vahy-i gayri metluv’dur; Kur’ân-ı Kerîm gibi [yazıya] geçmemiş[dir]; söyledikleri ahkâm-ı dîniyye Cenâb-ı Hakk’ın emriyle, bildirmesiyledir. Peygamber Efendimiz وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى Ve mâ yentıku ani’l-hevâ in hüve illâ vahyün yûhâ boşuna konuşmaz. Söylediği Cenâb-ı Hakk’ın bildirmesiyledir. Ahkâm-ı şer’iyyeden bildirdiği şeylerin hepsinin aslı esası Cenâb-ı Hakk’ın ona emridir, bildirmesidir. 

Onun için, sünnet-i seniyye de İslâm dininin ana, önemli, vazgeçilmez kaynaklarından, hatta Kur’ân-ı Kerîm’i dahi en güzel şekilde anlamamızı sağlayacak eşsiz bir bilgi hazinesidir, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in hadîs-i şerîfleri... 

Düşünün ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in hayatını, muhterem izleyiciler ve dinleyiciler: Babası dünyaya gelmesinden evvel vefat etmiş. Annesi küçükken vefat etmiş. Bir yetim olarak büyümüş. Maddî sıkıntıların olduğu bir bölgede yetişmiş. Bolluk bereket, hareket olan, böyle çeşitli bilgilerin, kültürlerin, kitapların, alimlerin olduğu bir diyar değil. Dünyanın mahrumiyetli bir bölgesinde yetişmiş. Kendisi yazı yazmamış. وَلَا تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ إِذًا لَارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ Ve lâ tehuttuhû bi-yemînike izen le’rtâbe’l-mubtilûn. Yazı yazma hususuna bir çalışması olmamış. Bir mektebe gidip bir şey okuması olmamış. Herhangi bir alimin yanına gidip diz çökmesi olmamış. Ümmî bir yetim olarak büyümüş. 

Ama ondan sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’den sahih rivayetlerle gelen binlerce, yüz binlerce rivayetten bakıyoruz ki Efendimiz’in söylediği şeylerden hem dinimize, hem dünyamıza, hem âhirete müteallik, hem maddî hem mânevî, hem de yeryüzünün gökyüzünün hakikatlerine ait o kadar çok şey öğreniyoruz ki... Bu zaten başlı başına Peygamber-i Zîşânımız’ın Allah’ın hak Peygamberi olduğunu gösteren bir olay. “Hiçbir şey okumamış olan bir insan böyle alimleri hayran bırakan, mest eden bu kadar bilgileri nereden öğrendi?” diye sorunca bu sorunun cevabı; “Evet, o Allah’ın hak Peygamberi’dir. Âhir zaman Peygamberi’dir.” diye teslim olması lazım; insafı olanların veyahut Allah korkusu olanların veya âhirette Cenâb-ı Hakk’ın rızasına erme hususunda ciddi niyeti olanların... 

Ama kimi insanlar maalesef ellerindeki menfaatleri veyahut sahip oldukları durumları kaybetmek istemiyorlar. Nitekim bu hususta güzel misallerden birisidir: Peygamber Efendimiz’in sağlığında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’i ziyaret etmek için Yemen’den 72 kişilik bir ruhban heyeti Medine-i Münevere’ye geldi. Başlarında da piskopos vardı ve papazlar vardı. Bunlar yolda gelirlerken bir tanesinin bineğinin ayağı sürçünce bir ağır, kötü söz söylemiş. “İşte bu seyahati şu adamın yüzünden yapıyoruz!” diye ağır sözler söylemiş, yani Peygamber Efendimiz’e karşı. “Oraya gitmek zorunda kaldık, onun yolunda giderken başımıza bu kaza geldi!” gibi... Onun üzerine ağabeyi piskopos ona diyor ki; “Kardeşim, öyle söyleme. Bu gittiğimiz kişi Allah’ın hakiki peygamberidir. Başına bir bela gelir.” 

Gidiyorlar. Medine-i Münevvere mescidine geliyorlar. Burada Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’le konuşuyorlar. Peygamber Efendimiz onlara İslâm’ı anlatıyor ve Hıristiyanlığın yanıldıkları noktalarını anlatıyor. İsa aleyhisselâm’ın Allah’ın kulu olduğunu, Meryem validemizden Allah’ın bir kudretinin nişanesi olarak, babasız olarak dünyaya geldiğini, Meryem validemizin de sâliha bir insan olduğunu, cennetlik bir hatun olduğunu ama insan olduğunu, annesinin de İsa aleyhisselâm’ın da insan olduğunu, Allah’ın evlat edinmediğini, böyle bir şeyin çok büyük bir iftira olacağını, bu sözün çok ağır bir bühtan, çok çirkin bir günah sözü olduğunu, bu inancın doğru olmadığını bildiriyor. Biz bunları okuyoruz. Onları hak yola davet ediyor; “Aramızda bir fark yok. Cenâb-ı Hakk’a gelin, kulluk edin. Allah’tan başka ilah olmadığını gelin, ikrar edin.” diye. 

Bunların içinden bazıları müslüman oluyor. Müslüman olanlardan birisi de bineğinin ayağı sürçüp de küfretmeye, ağzını bozmaya kalkışan kişi; onun kalbi yumuşuyor, o müslüman oluyor. Fakat hepsi müslüman olmuyor. Müslüman olmayanlar veda edip giderken bu ağabeyine soruyor; 

“Ağabey sen yolda gelirken ‘Bu zât Allah’ın Peygamberi’dir.’ diyordun. Ben müslüman oldum, sen niye müslüman olmadın?” 

Diyor ki; 

“Kardeşim, bizim bu Yemen’deki kilisemize her sene Bizans’tan büyük vâridat gelir. Bu vâridat biz müslüman olursak kesilir. Onun için ben müslüman olduğumu söylemedim, müslüman olmadım.” 

Demek ki bir vâridatın gelmesi, bir gelirin gelmesi, maddî bir hesap onu gerçeğe tâbi olmaktan alıkoymuş. Böyle şeyler olabiliyor. O kişilerin bileceği bir husus. Allahu Teâlâ hazretleri elbette inandığı halde, bildiği halde inancına göre yapması gereken atılımı yapmayan, sözü söylemeyen kimselerin cezasını verecek. 

Çok güzel bir hususta âyet-i kerîme gelecek, ileride gelince izah edeceğiz. Allahu Teâlâ hazretleri âhirette İsa aleyhisselâm’a da soracak:

“Ya İsa, sen mi söyledin hıristiyanlara ‘Beni ve annemi kutsallaştırıp tapının.’ diye?” 

O da;

“Hayır yâ Rabbi! Ben demedim. Demiş olsam sen zaten bilirsin. Her şeyi bilirsin. Her şeye kâdirsin. Ben ancak senin bana emrettiklerini söyledim. Doğru olan şeyleri söyledim.” diyecek. 

Şimdi buradan Hıristiyanların bilmesi lazım ki yaptıkları ve inandıkları Hz. İsa aleyhisselâm’ın da rızasına uygun değildir. Hz. İsa aleyhisselâm’ın söylediği değildir. Bu inancın da aslı esası yoktur. Hz. İsa’ya tapılmaz çünkü o Allah’ın kuludur. 

Eğer Hz. İsa’ya tapılması doğru olsaydı o zaman bunu iddia eden kimseler şöyle bir sorunun cevabını nasıl verecekler?

“Hz. İsa gelmeden önce yani milattan önceki insanlar kime tapacaklar?” 

Hz. İsa’yı tanımıyorlar ki Hz. İsa’ya tapsınlar. Demek ki doğru değil! Hz. İsa’dan önceki insanlar da, yani milattan öncekiler, milattan sonrakiler de hepsinin rabbi âlemlerin Rabbi olan Allahu Teâlâ hazretleridir. Hepsinin Allah’a tapmaları lazım, Allah’a kulluk etmeleri lazım. Nitekim İbrahim aleyhisselam öyle yapmıştır. Nuh aleyhisselam öyle yapmıştır. Yusuf aleyhisselam öyle yapmıştır. Musa aleyhisselam öyle yapmıştır.

Cenâb-ı Hak böyle kendisini her şeye kâdir olduğunu hatırlatıyor. Peygamber Efendimiz’e hitap ediyor ama bu sözler inkâr edenlere de şöyle bir ilâhî şamar gibi... 

107. âyet-i kerîmede de buyuruyor ki;

أَلَمْ تَعْلَمْ E lem ta’lem. “Yine sen bilmez misin ki, bilmedin mi?” 

Lem mânayı mâziye naklediyor.

“Bilmedin mi ki, bildiğin bir şey değil mi ki ey Resûlüm...”

 أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِEnna’llâhe lehû mülkü’s-semâvâti ve’l-ard. “Bilmedin mi, bildiğin bir şey değil mi ki ey Resûlüm, gökleri ve yerin egemenliği Allah’ındır?” 

Mülk, tabii beyan etmemiz lazım. “Mülk” deyince Türkçe’de apartman, tarla, bağ bahçe gibi taşınamayan şeyler akla geliyor. Buna “mülk” deniyor. “Mal mülk” deniliyor. Fakat bu âyet-i kerîmelerdeki bu mülk o mânaya değildir. Buradaki bu mülk “egemenlik” mânasına, yani “meliklik” mânasına. “Göklerin ve yerin melikliği yani hükümdarlığı, hükümranlığı; onları idare eden, yöneten, onlara sahip olan Allah’tır.” demek. Mülk, “emlak” mânasına değil, “egemenlik, hakimiyet” mânasına. 

“Göklerin ve yerin hakimiyeti, yürütülmesi, idaresi, yönetilmesi, egemenliği, hakimiyeti, melikliği, hükümdarlığı, hükümranlığı hep Allah’ındır.” 

Uçakta namaz kılacağız. Bindiğim Frankfurt’tan Cidde’ye gelen uçakta namaz kılma yeri ayırmışlar. Hoşuma gitti. Ben yanıma örtüyü aldım, koridorda namaz kılayım dedim. Uçağın görevlisi, hizmetlisi hanım dedi ki; “Arkada mescidimiz var, her şey var.” Arkaya, mescide gittim; beş-altı kişinin namaz kılacağı bir yeri mescit diye ayırmışlar. Çok hoşuma gitti. Kıblesi filan da gösteriyor. İbre olarak karşısında her şeyi hazır. Ayakkabılar çıkıyor. Halı üzerinde namaz kılınacak. Baktım, pilot geldi. Ama herhalde uçağı götüren pilot değildi de o uçakla Cidde’ye dönen görev dışında bir pilottu galiba. “Namazı beraber kılalım.” dedi. “Olur, kılalım.” dedik. O bizden önce gelmişti. Ben kamet getirdim. Hemen benim yanıma geldi, dedi ki; “Bu galat.” dedi. Galat, Arapça “yanlış” demek. “Sizin kametiniz yanlış.” dedi. Ben dedim ki; “Biz Hanefî mezhebindeniz. Galat değil, bizim mezhebimize göre kamet böyle getirilir.” dedim. Onlar bir defa getiriyorlar. Bir bakıma da hoşuma gitti. Çünkü hemen bir yanlışlığı, yanlış sandığı bir şeyi dile getiriyor. Hiç olmazsa biz de “Öyle değil.” deyince yanlışlığını anlamış oluyor. Canlı bir toplum böyle olur. 

Allahu Teâlâ hazretleri bizi her yönden en güzel tarzda, en güzel ahlâka sahip olanlardan eylesin.

Ne sen aldan, ne aldat 

Bunda vardır asıl tat. 

diye küçükken okurduk... Aldanmamak ve aldatmamak; faziletin iki önemli esası. Başkasını aldatmayacaksınız, tamam; ama bir de aldanmamak, birisinin de aldatıcı olma durumuna düşmesine yol vermemek, fırsat vermemek, çanak tutmamak gibi hususlar... 

Yerin göğün mülkü Cenâb-ı Hakk’ındır. E lem ta’lem enna’llâhe lehû mülkü’s-semâvâti ve’l-ard. Egemenlikten açıldı bu... “Yerlerin göklerin egemenliği Allah’ındır. Meliklik, hükümdarlık, söz Allah’ındır.” demek. “Nasıl dilerse öyle yapar.” mânasına. “Ey yahudiler! Sizin laflarınız boşuna, ben böyle hükmediyorum, böyle olacak!” demek yani... 

وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ Ve mâ leküm min dûni’llâhi min veliyyin ve lâ nasîr. “Ve Allah’tan başka sizin için hiçbir velî ve yardımcı yok.”

مِنْ دُونِ اللَّهِ Min dûni’llâh. “Allah’tan gayri” demek, yani “Sadece Allah vardır.” demek.وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ Ve mâ leküm min dûni’llâhi min veliyyin. “Sizin için yoktur; velî cinsinden, nasîr cinsinden hiçbir varlık yokur.” Yani, “Sizin velîniz de, yardımcınız da Allah’tır. Allah’tan başkası değildir.” demek. 

دُونِ Dûn “başka” mânasına geliyor. مِنْ دُونِ اللَّهِ Min dûni’llâh. “Allah’ı bırakıp da Allah’ın dışında, Allah’ın ötesinde başka bir dostunuz ve yardımınız yok.” 

Velî ne demek?

“Dost” demek.

نَصِيرٍ Nasîr ne demek? 

Faîl vezninde sıfat-i müşebbehe; “yardım eden, yardımcı” demek. 

 وَاللَّهُ وَلِيُّ الْمُؤْمِنِينَ Vallâhu veliyyü’l-mü’minîn. “Mü’minlerin dost[u] Allah’tır.” Yani “Allah mü’minleri sever, onların dostudur. Ve yardımcı olur. O’ndan başka da mü’min insanın dostu yoktur.” 

Mü’min dostunu bilmeli, Mevlâsı’nı bilmeli, sevildiğini bilmeli, Mevlâsı’na güzel kulluk etmelidir. 

Yardım da gelirse Allah’tan gelir. وَلَا نَصِيرٍ Ve lâ nasîr. “Allah’tan başka da bir yardımcı yoktur.” 

Bazı insanlar yardımları başka yerlerde arıyorlar; imanları zayıf olduğundan, eksik olduğundan... Bu da bir iman meselesi. Tabii bilemiyorlar. Eğer Allah’a hakkıyla kulluk etseler, o zaman izzet bulurlar ve yardıma da nâil olurlar. Ama Allah’tan gayriden bir şey umunca Allah ceza olarak o umduğu kimseden de yardımı getirtmez. Çünkü yardım Allah’tandır. Yardım edecek olan Allah’tır. 

Tarihte bunun misalleri çok; nice mü’min küçük topluluklar Allah’ın yardımına mazhar olmuştur, izzet sahibi olmuştur. Harp ettikleri zaman kendilerinden kat kat fazla olan düşmanlara galebe çalmışlardır. İslâm tarihinde, bizim Osmanlı ecdâdımızın tarihinde bunun misalleri pek fazladır. Çünkü yardım Allah’tandır. Mü’min olanlara Allah yardım ediyor. Allah’ın dostu olmayanlara, mü’min olmayanlara da Allah’ın yardımı yoktur. 

Şimdi duyanların bir kısmı tarihî olayları şöyle kafalarından geçirirken diyecekler ki;

“Hocam, peki neden o zaman mü’min olmayanlar bizi yeniyor?” 

Bu mühim ve güzel bir sorudur. Böyle bir sorunun mutlaka cevaplandırılması lazım. Biz eğer gayrimüslimlerin karşısında, Allah’ın sevmediği yanlış inançlara sahip insanların karşısında yeniliyorsak onların Allah’ın dostu olmasından, Allah’ın onlara yardım etmesinden dolayı değildir. Bizim kusurumuz vardır da Allah bizi onlarla cezalandırıyor. “Ey mü’minler! Siz ne biçim mü’minlersiniz ki vazifelerinizi yapmadınız, emrimi tutmadınız, Kur’an’a uymadınız, inancı bıraktınız, zevke sefaya daldınız, günahlara bulaştınız, Allah’a, Rahman’a itaat edecek yerde şeytana itaat ettiniz!” diye Cenâb-ı Hak cezalandırıyor. 

Nasıl cezalandırıyor? 

Cenâb-ı Hak birisini görevlendiriyor, o da görevli, vazifeli olarak geliyor, cezayı icrâ ediyor. Bu ceza bazen yıldırım olur, bazen zelzele olur, bazen bir zalim kişi olur. 

Hükümdar, Nasreddin Hoca’ya sormuş:

“Ben zalim miyim, mazlum muyum?”

Nasreddin Hoca da demiş ki;

“Zalim biziz ki seni başımıza Allah gönderdi.” 

Zulüm olduğu için, günah olduğu için, cezalandırmak için Allah birisini musallat ediyor, öyle oluyor. Yoksa mü’minlere yardım etmesi, dostlarına yardım etmesi tarihte Cenâb-ı Hakk’ın hep gördüğümüz lütf-u ilâhîsidir, âdet-i ilâhîsidir. 

Koca Firavun’un ordusuna karşı Musa aleyhisselâm’a yardım etmiştir. Bu âyetleri Bakara sûresinin geçmiş âyetlerinde okuduk, bu olayları yâd ettik. İbrahim aleyhisselâm’a tek başına olduğu halde Nemrut kavmine, yaşadığı şehirdeki insanlara karşı yardım etmiştir. Peygamber Efendimiz’e Kureyş’in karşısında nice nice mazlum ve sıkıntılı zamanlar geçirdikten sonra yardım etmiştir, mansur ve muzaffer eylemiştir. Tarihte de bunun sayısız misalleri çoktur. Küçücük bir İslâm ordusu kocaman muhteşem Bizans’ı, Sasânî imparatorluğunu yenmiştir. Nice nice diyarları kısa zamanda almışlardır. İmanları sayesinde... Aşk ve şarap gazelleriyle, zevk ü safa âlemleriyle [vakit geçirince] tabii Cenâb-ı Hakk’ın kahrına, gazabına, cezasına mâruz kalıyorlar. Çünkü Cenâb-ı Hak zerre kadar hayır işleyeni mükâfatlandırıyor; ama şer işleyeni de tevbe etmez de günahında inatla, ısrarla devam ederse cezasını, belasını veriyor. 

Allahu Teâlâ hazretleri bu mânevî, aslî, büyük gerçekleri görüp kendisine güzel kulluk yapmaya yönelmeyi cümlemize nasip etsin. Yanlış yolda olanlara tevbe nasip eylesin. Doğru yolda olanları takviye nasip eylesin. Gerçekleri göremeyenleri nevm-i gafletten ikaz eylesin. Ömrümüzü rızasına uygun geçirmek için bizlere tevfîkini refîk eylesin. Hakkı hak olarak görüp ona uymayı nasip eylesin. Bâtılı bâtıl görüp ondan korunmayı nasip eylesin. Cümlenizi iki cihan saadetine erdirsin. Cennetiyle cemâliyle müşerref eylesin. 

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû.

Diğer Kayıtlar
Başlık Eklenme Tarihi Paylaş Oku Ekle Süre Beğen
playlist play 001.Kur an-ı Kerim in Faziletleri 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 34 playlist like
playlist play 002.Kur an-ı Kerim Tefsirine Giriş 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 003.Kur an-ı Kerim Tefsirine Giriş, Besmele 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 004.Euzü Besmele 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 28 playlist like
playlist play 005.Fatiha (1 - 2) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 006.Fatiha (3) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 007.Fatiha (4) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 008.Fatiha (5 - 7) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 53 playlist like
playlist play 009.Bakara Giriş 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 31 playlist like
playlist play 010.Bakara (1) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 30 playlist like
playlist play 011.Bakara (2) 05.11.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 012.Bakara (3) 05.11.2019 playlist oku playlist ekle 48 playlist like
playlist play 013.Bakara (4 - 5) 05.11.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 014.Bakara (6 - 7) 05.11.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 015.Bakara (8 - 10) 05.11.2019 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 016.Bakara (11 - 13) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 017.Bakara (14 - 22) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 49 playlist like
playlist play 018.Bakara (23 - 24) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 57 playlist like
playlist play 019.Bakara (25) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 020.Bakara (26 - 27) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 56 playlist like
playlist play 021.Bakara (28 - 29) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 022.Bakara (30) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 023.Bakara (31 - 33) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 36 playlist like
playlist play 024.Bakara (34) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 28 playlist like
playlist play 025.Bakara (35 - 36) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 35 playlist like
playlist play 026.Bakara (37 - 39) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 32 playlist like
playlist play 027.Bakara (40 - 43) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 51 playlist like
playlist play 028.Bakara (44 - 46) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 52 playlist like
playlist play 029.Bakara (47 - 48) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 41 playlist like
playlist play 030.Bakara (49 - 50) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 49 playlist like
playlist play 031.Bakara (51 - 54) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 58 playlist like
playlist play 032.Bakara (55 - 57) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 033.Bakara (58 - 60) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 034.Bakara (61) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 035.Bakara (62) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 55 playlist like
playlist play 036.Bakara (63 - 66) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 037.Bakara (67 - 73) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 038.Bakara (74 - 77) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 48 playlist like
playlist play 039.Bakara (78 - 82) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 040.Bakara (83) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 55 playlist like
playlist play 041.Bakara (84 - 86) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 38 playlist like
playlist play 042.Bakara (87 - 88) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 043.Bakara (89) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 38 playlist like
playlist play 044.Bakara (90) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 045.Bakara (91 - 96) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play 046.Bakara (97 - 98) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 047.Bakara (99 - 101) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 048.Bakara (101 - 103) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 049.Bakara (104 - 105) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 43 playlist like
playlist play 051.Bakara (108) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 052.Bakara (109 - 110) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 053.Bakara (111 - 112) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 32 playlist like
playlist play 054.Bakara (113) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 49 playlist like
playlist play 055.Bakara (114 - 115) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 51 playlist like
playlist play 056.Bakara (116 - 117) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 057.Bakara (118 - 119) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 058.Bakara (120 - 121) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 059.Bakara (122 - 123) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 31 playlist like
playlist play 060.Bakara (124) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 54 playlist like
playlist play 061.Bakara (125) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 062.Bakara (126) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 44 playlist like
playlist play 063.Bakara (127 - 128) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 064.Bakara (129) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 065.Bakara (130 - 132) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 54 playlist like
playlist play 066 Bakara (133 - 134) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 35 playlist like
playlist play 067.Bakara (135) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 068.Bakara (136 - 138) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 069.Bakara (139 - 141) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 24 playlist like
playlist play 070.Bakara (142) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 071.Bakara (143) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 49 playlist like
playlist play 072.Bakara (144 - 147) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 073.Bakara (148 - 150) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 32 playlist like
playlist play 074.Bakara (151 - 152) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 075.Bakara (153 - 154) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 31 playlist like
playlist play 076.Bakara (155 - 157) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play 077.Bakara (158) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 078.Bakara (159 - 162) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 079.Bakara (163 - 164) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play 080.Bakara (165 - 167) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 081.Bakara (168 - 171) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 51 playlist like
playlist play 082.Bakara (172 - 173) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 083.Bakara (174 - 176) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 27 playlist like
playlist play 084.Bakara (177) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 61 playlist like
playlist play 085.Bakara (178 - 179) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 29 playlist like
playlist play 086.Bakara (180 - 182) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 087.Bakara (183 - 184) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 088.Bakara (185) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 089.Bakara (186) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 55 playlist like
playlist play 090.Bakara (187) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 66 playlist like
playlist play 091.Bakara (188) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 44 playlist like
playlist play 092.Bakara (189) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 093.Bakara (190 - 192) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 094.Bakara (193 - 195) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 55 playlist like
playlist play 095.Bakara (196) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 57 playlist like
playlist play 096.Bakara (197) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 097.Bakara (198 - 199) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 44 playlist like
playlist play 098.Bakara (200 - 202) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 43 playlist like
playlist play 099.Bakara (204 - 207) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 48 playlist like
playlist play 100.Bakara (208 - 210) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 41 playlist like
playlist play 101.Bakara (210 - 212) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 102.Bakara (213) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 54 playlist like
playlist play 103.Bakara (214) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 104.Bakara (215 - 216) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 105.Bakara (217 - 218) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 106.Bakara (219-220) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 32 playlist like
playlist play 107.Bakara (221) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 38 playlist like
playlist play 108.Bakara (222 - 223) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play Ali İmran 92 - Furkan 74 - İnfak, Gıpta Edilecek Kimseler, Sadaka Vermek 19.03.2025 playlist oku playlist ekle 14 playlist like
playlist play Ali İmran 98 - 101 - Hristiyanların Allahın Ayetlerine Tutumları 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 28 playlist like
playlist play Bakara 104 - Rahman 1- 4 - Kuranı Öğrenmek, Kıymet Bilmek 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 19 playlist like
playlist play Bakara 146 - Hicr 2 -3 - Doğru İnançın Önemi 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 19 playlist like
playlist play Hac 73 - 76 - Müminun 14 - İnsanın Yaratılışı Süreci 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play İnsan 1 - 31 - Dünya Sevgisi 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 25 playlist like
playlist play Rahman 5 -13 - Herşeyin Dengeli Olması ve Her Varlığın Secde Etmesi 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 25 playlist like
playlist play Tekvir 1-14 - Kıyamet Günü Alametleri, Mahşer Anı, Pişmanlıklar 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 31 playlist like
Kabe
Canlı Yayın
Şuan Canlı Yayın
Sırça Köşk
AKRA CANLI
 / 
player image icon close icon
AKRA CANLI
Sırça Köşk
Sırça Köşk Add Icon volume up
 / 
Canlı Yayın
fast rewind
fast forward
Playlist
Bu özelliği kullanabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir
  
Fikrini Paylaş
TAAHHÜTNAME

Hazırlamış olduğum ve sitenize gönderdiğim/ teslim ettiğim, tamamen orjinal ve bana ait olan, projemin/görüntü veya kaydımın, AKRA MEDİA tarafından kendisine ait kablolu/karasal/uydu, şifreli/şifresiz, free/paralı TV, video, DVD, VCD,VHS ,radyo, kaset, sinema ve sair mevcut yada ortaya çıkacak her türlü İşaret, ses ve /veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı ve tüm internet siteleri ve sosyal medya platformlarında yayınlamasına, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, işleme hakkı ve temsil hakkının kullanılmasına süresiz olarak müsaade ediyorum.

Projemin/görüntü veya kaydımın, bant, CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player, dijital kayıt vb. tüm yollarla kayıt, çoğaltma ve dağıtım haklarını, bilişim veya iletişim ortamında görüntülenmesini, iletilmesini, okunmasını, izlenmesini, dinlenmesini vb. interaktif veya normal CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player vb. şekilde basılarak veya ses kayıtlarının metin haline getirilip kitap olarak piyasaya sunulmasını sağlayacak her türlü materyal üzerine kaydı ile çoğaltılması, kullanılması, işlenmesi, yeniden ve genişletilmiş şekilde sesli, yazılı ya da görüntülü yayın haklarını, bu suretle de çoğaltılarak kullanılması, dağıtılması, pazarlanması vb. fikri, mali ve manevi haklarımın tamamını, programda gerekli görülen değişiklikleri yapma haklarımı bila bedel olacak şekilde, AKRA.MEDİA sitesine ve bu site'nin yetkilisi ve sahiplerine devir ve temlik ettiğimi, beyan, kabul ve taahhüt ederim.

Şehir Seçin
Close