Bismillâhirrahmânirrahîm.
el-Hamdü lillâhi hakka hamdihî ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ hayra halkıhî seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebi’ahû bi-ihsânin ecmaîne’t-tayyibîne’t-tâhirîn.
Emma ba’d:
Aziz ve muhterem kardeşlerim.
Sevilen, mutlu olunan, zamanlar çabuk geçer. Herşeyin fâni olduğu gibi,zamanda fâni olduğundan elde durmuyor. Ve aziz ömür, çarçabuk geçiyor. Zamanlar çarçabuk akıp gidiyor. İnsan zamanını güzel değerlendirdiği zaman, iyi değerlendirmişse tadına doyamıyor. Kötü işler yapmışsa, pişmanlık duyuyor. Fakat geçen zaman, bir daha ele gelmiyor. Yani zamanın kıymetini bilmezse bir insan, onu telafi etmenin imkânı yok. Onun için tasavvufta -bizim tasavvuf büyüklerimiz evliyaullah büyüklerimiz- sofinin, zamanın oğlu evlâdı olması gerektiğini söylemişler.
Sûfî ibnu’l-vakt bâşed demişler.
Yani zamanın oğlu olacak ne demek?
Nasıl bir evlat, babasını dinlerse, babasının emrindeyse; sofi de zamanını, babasına itaat eder gibi takip edecek. O zamanın içinde ne yapması gerekiyorsa yapacak. Pişman olmayacak şekilde geçirecek o zamanı.
O zamanın gereği ne?
Ramazan'ın gereği, oruç tutmaktır. Ramazan'da oruç tutmadıktan sonra, başına çalınsın. Allah’ın emrini dinlemedin.
Teravihin zamanı ne?
Ramazan. Ramazan'da teravih kılmadıktan sonra…
Niye kılmadın?
Geldi geçti. Fırsat kaçtı. Ramazan'da ibadet yapmadı.
Niye yapmadın?
Zamanın fırsatını kaçırdın işte.
Her zamanın kendine göre kıymetli, özel, kendine mahsus yapılacak, güzel ibadetleri vardır. Onları kaçırmamak, yapmak,zamanı kollamak,zamanı değerlendirmek lazımdır. Nasıl cebimizdeki paralar bizim için kıymetliyse,cüzdanımızda paralar nasıl kıymetliyse,zamanda kıymetlidir.
Zaman da para gibidir. Zamanı iyi değerlendirebilen; zamanı, paraya dönüştürebilir. Zamanını iyi değerlendiren bir insan, bir kimse para kazanabilir. Paradan daha kıymetli şeylerde kazanılabilir. Zamanı güzel değerlendiren bir insan, sevap kazanırsa,daha güzel şey kazanmıştır. Zamanı değerlendirmesini bilen zeki bir Müslüman; halis, muhlis ve zeki, uyanık bir Müslüman Allah’ın rızasını kazanabilmişse, paradan çok daha önemli şeyi kazanmıştır. Çünkü kâinatın sahibinin dostu oluyor. Her şeyin maliki ve sahibi olan Rabbü’l-alemin’in dostu oluyor. Bundan daha büyük kazanç olmaz. Çünkü her şey O’nun emri ile oluyor. Her şey O’nun malı mülkü…Yaratığı her şey O’nun. Mülk O’nun. Yedi kat semavat ve yer O’nun. İns-ü cin O’nun. Her şey O’nun. O’nun dostluğunu kazanmak en mühim iş oluyor.
Zamanımızı Allah’ın rızasını, dostluğunu kazanmakta en iyi şekilde değerlendirmeliyiz. Bu Ramazan ayı da bu işi yapmak için, çok uygun bir zaman. Zamana riayet etmek gerekiyorsa bunun önemini kavramış isek… Ramazanın önemini bilmeyi de kavramalıyız.Maalesef bu kadar önemli olan zamanın, on iki günü geçti. Kaldı geriye on sekiz gün. Veya on yedi gün.Geçiyor o da geçer.Bitiverir.Nasıl geçtiğini anlayamazsın.
Şeytanın bir özelliği vardır. Şeytan insanı aldatır, gaflete düşürür, uyutur, oyalar. Ve her şeyin zamanını kaçırttırır. Sabah namazının zamanını kaçırttırır. Orucun, zamanını kaçırttırır. Tevbenin, zamanını kaçırttırır. Zekât’ın, zamanını kaçırttırır. Her şeyi kaçırttırmak, onun hoşuna gider. Fırsatı kaçırtırdı mı, insanı ziyana soktu mu muradına ermiş demektir. Onun gayesi o. Gayesine ulaşmış demektir.
Onun için bir; zamanın kıymetini bileceğiz. Zaman; her zaman, kıymetli. Ama Ramazan'ın içinde çok daha kıymetli. Çünkü Ramazan’da yapılan bir ibadet; başka aylarda yapılan ibadetlerden, 70 kat daha sevaplı. O zaman bunu kaçırmayalım.
Evde kılınan namazdan, cuma namazı kılınan bir yerde kılınan namaz 50 kat daha sevaplı. Şimdi burada sabah namazı kılan bir insan;bir sabah namazında evde kılana göre 50 kat daha fazla sevap kazanıyor. Akşam namazını evde kılan insandan, burada kılan bir insan 50 tane akşam namazı kılmış gibi sevap kazanıyor.
Bu akşam çok hoşuma gitti. Ben bugün biraz üzüntülüydüm ve endişeliydim. Ve korkuyordum.Çünkü bizim cemaatten bazı kimseler, kalabalık kimseler,aile boyu minibüsü olup da kalabalık camiye geldiği zaman, ordu gibi, camiyi dolduran bazı arkadaşlar vardı. Üç çocuğu var, Kendisi var. Bunlar birer ikişer ayrılıyorlar, gidiyorlar. Eyvah bizim cemaat azalacak, sonunda değirmenin suyu kesilecek. Derenin suyu kalmayacak, kuruyacak dere diye korkuyordum.
Bu mescidimizde, [akşam namazında] 38 kişi vardı. Orada rakamları yazmışızdır. Bu bizim mütevazı, küçük, sevimli,bülbül yuvası gibi mescidimizde akşam namazında,Ramazan'da, 38 kişi vardı. Hoşuma gitti.
Şimdi Peygamber (sav) Efendimiz buyuruyor ki; muhterem kardeşlerim.
أَحَبُّ الْأَعْمَالِ إِلَى اللهِ تَعَالَى أَدْوَمُهَا، وَإِنْ قَلَّ
Ehabbu’l-a’mâli ila’llahi Teala edvemuhâ ve inkalle.
Amellerin Allah tarafından en çok sevileni, en makbulü, en sevimlisi hangisi?
Edvemuhâ.
Edvemu ne demek?
En devamlı demek. En daimi yapılanı. Continues. Kesilmiyor. Allah, devamlı yapılanını sever. Her zaman yapılanını, muntazam yapılanını. Bir yapılıp bir bırakılanını değil, hep yapılanını sever.
Ehabbu’l-a’mâli ila’llahi Teala edvemuhâ ve inkalle.
Bu ve inkalle ne demek?
“Az bile olsa.”Bir noktaya işaret etmek istiyorum. Dikkatinizi çekmek istiyorum. Çünkü insan sanır ki; Allah çok ibadeti seviyor. Kendi kendinize sorun.
Öyle sanmazmısınız?
“Herhalde Allah çok ibadeti seviyordur. Ne kadar çok yaparsam o kadar…”
Hayır. Allah, devamlı ibadeti seviyor. Bir zaman yapılıp da bir zaman bırakılanı sevmiyor. Çok yapılanda bir zaman gelip de yapılamayacağı için tehlikeli oluyor.
“Tamam, ben şimdi bugün Ramazan’da, hem de izin aldım işyerinden. Günde 100 rekât namaz kılabilirim.Kılıyorum da hocam. Allahuekber,Allahuekber. Semia’llahü li-men hamideh. Rabbena leke’l-hamd. 100 rekât kılıyorum…”Maşallah. Allah kabul etsin. Allah razı olsun. Pek güzel. Allah mükâfatını bol versin.
Ama hep yapabilecek misin? Bırakacak mısın yoksa?
Devamlısını seviyor Allah. Devamlı yapılamaz diyede aşırı yapılanını sevmiyor. Aslında güzel şeyi çok yapmak iyi ama devamlı yapılamaz diye...
Bir hadîs-i şerîf var.
Allahu Teâlâ hazretleri neyi severmiş?
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;
اكْلَفُوا مِنَ الْعَمَلِ مَا تُطِيقُونَ، فَإِنَّ اللَّهَ لَا يَمَلُّ، حَتَّى تَمَلُّوا
Kellifû mine’l-amali mâtutîkûne. Fe-İnne’llahe lâ-yemellühattâtemellû.
“İbadetlerden, güzel işlerden,amali salihadan takat getirebileceğiniz kadarını yapmaya girişin.”Fe-İnne’llahe lâ-yemellü hattâ temellû.“Çünkü sizin yapacağınız ibadetten, hayırdan, hasenattan Allah bıkmaz, siz bıkmadıkça. Allah memnun olur.”Tamam.
Ama devamlı yapabiliyormusun?
Devamlı yapamazsan kızar. Yani;“O zaman niye bıraktın.” der.
Yapıyordun güzel güzel şeyleri niye bıraktın?
Aziz kardeşim!
Sen camiye cemaate geliyordun. Biz de memnun oluyorduk. Senin sayını yazıyorduk duvara.
Niye gelmez oldun?”
Biz bile [sebebini sorarız.]
Adam sakallıydı bir ara. Sonra sakalı kesmiş.
“Sakal bırakmak güzeldi, niye kestin?”
“Sakalı kesmiş.”Bir arkadaş birisi için diyor. “Ya!Tanıyamadım.” dedim.“Tabi tanıyamazsın, sakalı kesmiş.” diyor. Devamlı olacak. Bir sakal bırak, bir kes. Bir camiye gel, bir terk et. Bir ibadeti güzelce aşk ile yap,bir bırak. Bırakmak kötü olduğundan takatinin getirebileceği kadar istikrarlı, ölçülü gitmek, daha iyi oluyor. Az da olsa. Ve inkalle.Azda olsa, muntazam gitmek iyi oluyor.
Aziz ve muhterem kardeşlerim!
Buradan ne çıkıyor?
Bizim Ramazan’da, iyi Müslüman olup da Ramazan’dan sonra bunu bırakmamız doğru olmaz. Ramazan, insanı iyi Müslüman yapmak için, bir vasıtadır. Onbir ayın sultanı, onbir ayda iyi Müslüman olasınız diye sizi eğitme ayıdır. Eğitildikten sonra o eğitiminizi uygulamanız lazım.
Ramazan ayında nasıldın?
“Elhamdülillah çok rahattım, iyiydim, hoştum hocam. Evimiz tatlıydı. Bedenim rahattı. Midem rahattı. Oruç tuttuk. Teravihleri kıldık. Tatlı tatlı iftarlar ettik. Arkadaşlar sahurlara, iftarlara çağırdılar. Çok tatlı Ramazan geçti.”
Ramazandan sonra nasılsın?
“Valla hocam! işten güçten camiye gidemiyoruz. Cumayı kılamıyoruz. Namazı kılamıyoruz...” Olmadı. Olmadı.
Neden?
Devamlı olmadığı için olmadı. Ramazan’dan sonra bıraktığın için olmadı. Hem de daha kötü bir haber var. Peygamber sallallahu aleyhi vessellem Efendimiz buyuruyor ki. “Ramazan’dan sonra bir insan kötüleşirse, Ramazan’daki halini bırakıp kötüleşirse; bu Ramazan’daki gayretlerinin, ibadetlerinin, Allah tarafından kabul edilmediğinin işaretidir, simgesidir, alametidir.”
Adamın oruçlarını Allah kabul etmemiş. Teravihlerini kabul etmemiş.
Neden?
Ramazandan sonra, döndü de ondan. Ramazandan sonra, namaz yok. Cami yok. Cuma yok. Cemaat yok. Ramazandaki güzel işlere devam yok…
Olmaz! Devamlı olacak.
Muhterem kardeşlerim!
Allahu Teâlâ hazretleri kulları baskı altında tutmuyor.Kulları, ağır yüklerin altına sokmuyor. Hatta bizim Allah’a ibadet diye yaptığımız işlemlerin,ibadetlerin,faaliyetlerin hepsinin faydası bize. Kendimize yapıyoruz. Allah, sanki kendisine ibadet ettiriyormuş gibi emrediyor. Ama ibadetlerin faydası, ibadet edene geliyor. Oruç tutan, sıhhat kazanıyor. Zekât verenin, malı artıyor. Namaz kılan, bedenen ve kalben tertemiz oluyor. Her ibadetin dünyevî, maddî, bedenî,insana aynı zamanda faydası var. Kârlı. Müslüman bu işi yapmaktan kârlıdır.
Her yasak da her ne kadar Allah’ın; “Yapmayın bunu, yasak, haram ettim…”Zorlaması gibi görülüyorsa da her yasağın da yasak olması yerli yerindedir. İyi ki yasaklanmış. Faydası var. İçki;zararlıdır.
Biz Makkiley adasına gittik. Şuradaki denizdeki adalardan birine. Yolda kadının birisi ahbap oldu bizim hanımlarla, konuştu. Diyor ki;“Makkiley adası iyi değil.”
“Neden iyi değil?”
“Hırsızlık oluyor. Kavga oluyor. Olay oluyor. Polise intikal eden olay, çok oluyor. Ondan iyi değil.” Yani bir sebebe dayanıyor. “İyi değil.”
Neden?
“Burada,Makkiley adasında pub açmak istediler. Biz direndik açtırmamak istedik.” Bak içki içilen, satılan yeri açtırmak istememiş onlar. Müslümanda değiller. Konuştuğumuz kimse Müslüman değil. Buralı. “Biz diyor pub açılmasını -yani meyhane, fıçıların olduğu, şarapların olduğu, biraların olduğu yer,Pub-Pub açılmasını istemedik, direttik, mücadele ettik ama açtılar.” diyor.
Açmışlar, ne olmuş?
Makkiley adasında vukuat, polis olayları, zabıta olayları, tatsız işler,huzursuzluklar çoğalmış. Demek ki içkinin yasaklanmasını… Gece gündüz içki içer sanırdım ben bu İngilizleri. İngilizlerin bile akıllıları anlıyor. Ozilerin bile ozi. Bunların hepsi İngiliz değildir aslında. Ozi bunlar. Oziler de anlıyor. İçki iyi değil. İçkiyi yasaklamış. İyi ki yasaklamış. Daha başka şeyleri yasaklamış. Zinayı yasaklamış. İyi ki yasaklamış.
Hırsızlığı yasaklamış. İyi ki yasaklamış. Zulmü yasaklamış. İyi ki yasaklamış. Adam öldürmeyi yasaklamış. İyi ki yasaklamış. Herşey güzel!
Yâ Rabbi!Biz senin helallerinin güzel olduğunu biliyoruz. Seviyoruz. Sana şükrediyoruz. Helallerine razıyız. Hamdolsun. Yâ Rabbi!Biz senin haram kıldığın şeylerin, kötü olduğunu biliyoruz. Herşeyin yerli yerince yasaklandığını haram kılındığını biliyoruz. Haramlardan da memnunuz. Elhamdülillah.
Bizim fakültede Hamdi Ragıp Atademir diye profesör hoca vardı. Hamdi Ragıp Atademir. Bu adam Milli Eğitim Bakanlığı yapmış. Felsefe profesörüydü. Kendisi anlattı bize.Bizim fakülte deki mescide de anasından kalma bir işlemeli antika bir seccade hediye etmişti.Ama kendisi namaza gelmezdi.Vefat etti.Mümin. Almanya’ya gitmiş, Milli Eğitim Bakanı iken.Türkiye’nin Milli Eğitim Bakanı geldi, toplantı olmuş, masanın üstü donatılmış yiyecekler, içkiler, soft-drink, ondan sonraki alkollü içkiler bilmem neler, masanın üstü donatılmış. “Ben, içki istemiyorum.”demiş.
“Neden?” demişler.
Bilirler. Bilmezler mi?
Bir Müslüman’ın neden içki içmediğini çok iyi bilir onlar. Hatta içenide ayıplarlar. Sen hem Müslümansın hem niye içki içiyorsun da derler.Ama bu Milli Eğitim Bakanına mahsustan sormuşlar. Neden içmiyorsun? Çünkü ekseriyetle karşılaştıkları devlet adamları, onların aynen sofralarına uyuyor .O güzel bir cevap vermiş. Hatırımda kaldı, hoşuma gitti, bu akşam da anılmasına vesile oldu. Ama ibret muhterem kardeşlerim. Müslümansan İslâm’ı uygula. Uygulamamak kusur. Müslümansan er kişiliğini göreyim senin. Madem “Allah’a teslim oldum.” diyorsun. Emrini tut.
“Niye içmiyorsun?” Diyen Almanlara:“Allah’ın o kadar çok helal meşrubatı var ki... O kadar helalleri içmeyip içmeyip de gidip haramını içmeye lüzum yok, ihtiyaç yok.” demiş.
Hakikaten Allah’ın o kadar helal meşrubatı var ki. Süt helal. Şerbet helal. Meyve suları var. Çeşit çeşit insanların buldukları güzel meşrubat var. Açıyorsun, koyuyorsun.
Bunu mu istersin? Bunu mu istersin?
İçiyorsun. Bu kadar güzel helaller varken, harama sapmaya lüzum yok.
Haramları güzel, helalleri güzel. Her şeyi güzel. Neylerse güzel eyler. Neylerse güzel eyler Mevlam.
Mevlâ görelim neyler, Neylerse güzel eyler. Ne etmişse, güzel etmiş. Vallahi güzel etmiş. Billahi güzel etmiş. Tallahi güzel etmiş. Ne etmişse, güzel etmiş. Mevlam görelim ne etmiş? Ne etmişse güzel etmiş. Hepsi güzel. Anlayan anlar. Bakan hayran kalır.
Ey lütfu çok, kahrı güzel!“Lütfunda hoş, kahrında hoş,” diyor şair. Kahrı da güzel. Firavunu kahretmiş. Ne de yerinde olmuş, ne de güzel olmuş. Oh olmuş.
Ne diyordu herif?
“Ben sizin tanrınızım. Bana tapınacaksınız.” diyor. İyi ki tepelemiş Allah. Oh be. Oh rahatladım. Herif amma adamdı. Çıkıyordu yukarıya. “Ben sizin tanrınızım, bana tapınacaksınız.” diyordu.Nice çocukları kesti. Nice nice erkek çocukları kesti. Kız çocukları bıraktı. Ne katil. Ne katil. Ne kadar iyi olmuş. Lütfu güzel, kahrı güzel.
Nemrud’u kahretti.
Nasıl kahretti?
Ne güzel kahretti. Yani birisinin başına gelen kötülükten, insan sevinmez.Ama Allah’ın her işi güzel olduğundan lütfu da güzel, kahrıda güzel.
Hani Peygamber Efendimiz'in karşısına çıkanlar?
Hani Kureyş’in zalimleri? Nerde? Ne oldular?
Peygamber Efendimiz namaz kılarken, getirip secde ettiği yere işkembe dökenler…Hani o Peygamber Efendimiz'e zulmedenler… Bilal-i Habeşi’ye eziyet edenler…Hani o Müslümanları, şehit edenler…Hani o çöllerde işkenceler yapanlar…
Ne oldu?
İnne şânieke huve’l-ebter.Allah’ın emrini dinlemeyenlerin, Resûlullah’a karşı çıkanların, hepsinin soyu kesildi. Hepsinin sonu geldi. Hepsi fena oldu. Müminler galip geldi. İşin sonunda. Ama imtihan.
Muhterem kardeşlerim!
Allah kulları imtihan eder. İmtihan eder. Bazen iyi bazen kötü. Çünkü iyiyken herkes herkesle iyi olur. İyi gün dostu, çok olur. Kara gün dostu, hakiki dost olur.
Sen sıkıntıdayken, üzüntüdeyken, iflastayken, hastayken, başın dertteyken, senin yanından ayrılmayan arkadaşın kim?
Ahmet. Tamam. Hakiki arkadaşın o.
Paran pulun çokken, sana gelip senin sofranda beraber güle oynaya sana iltifat ederek, dalkavukluk yaparak yiyip içen,ama başın derde girdiği zaman etrafından dağılıp da hiç ortalıkta görünmeyen, nasıl arkadaş?
Kötü arkadaş. İyi arkadaş Ahmet.
Neden?
Kara gün dostu. Yanından ayrılmıyor.
İnsanları Allahu Teâlâ hazretleri imtihan eder.
Neden imtihan eder? Hikmeti nedir? Niye imtihan ediyor Allahu Teâlâ hazretleri?
Bakalım âşık-ı sâdık kim imiş? Yalancı pehlivan kim imiş?
Ortada peşrev çekip duruyor. Ben de pehlivanım diye. Ortalıkta dolanıyor, dolanıyor. Ama pehlivanlıkla filan ilgisi yok. Yalancı. Palavracı. Fırt kayboluyor. Hakiki iş olduğu zaman, ortada görünmüyor. Onun kıymeti yok. Allah imtihan eder. Allahu Teâlâ hazretleri imtihan eder de sonunda yine lütfeder. Sonunda mutlaka, sonu güzel olur.
Müslüman için,mü'min için,Allah’a itaat eden için,Allah’ın sözünü dinleyen için, iş iyi olur. Daima iyi olmuştur. Allah’a isyan edeninde sonu kötü olmuştur.
Osmanlılar küçük bir kabileymiş. Oymakmış. Osmanlı Beyliği. Osman Gaziye tabi,Kayı Boyundan bir beylikmiş. Diyor ki oğlu Orhan’a nasihat ederken. “Bak benden ibret al evladım. Ben buraya bir zayıf karınca gibi geldim.”Küçük bir oymak. Söğüt çevresine yerleştirilmiş. Selçuklu Sultanlarının emrinde, bir uç beyi. Küçük bir şey yani, çok mühim değil. Sultan değil,bir şey değil. İşte bir kabilenin başkanı. Ama Allah’a itaat ettiği için,Allah yolunda cihad ettiği için, malını canını ortaya koyduğu için, ihlâsla imanla dine hizmet ettiği için; Allah geliştirmiş geliştirmiş... Osmanlı Devleti Aliyyesi olmuş. İmparatorluk olmuş.
Devleti Aliye ne demek?
İmparatorluk demek. Üç kıtaya yayılmış.
Hani küçük bir beylikti bu?
Küçük bir beylikti ama Allahu Teâlâ hazretleri imtihan eder.Ama sonunda kendisine hizmet edenleri böyle mükâfatlandırır. Bak küçücük Söğüt Yaylasının sahibi, oymak beyini, üç kıtaya sahip imparator yapıyor. Yapar. Koca imparatorluklarıda günahlardan dolayı yıkar. Allah’ın emrini dinlemedikleri zaman yıkar. Emeviler yıkıldı. Abbasiler yıkıldı. Osmanlılar yıkıldı. Yıkılan yıkılana. Gümbür gümbür yıkılan yıkılana.
Allahu Teâlâ hazretleri imtihan ediyor. İmtihandayız. Bu imtihan bir saatlik, iki saatlik imtihan değil.
Bizim imtihanımız kaç saat hocam? Kaça kadar yazacağız? Kaçta kalemi kaldıracağız? Kaçta imtihan bitecek?
Bizim imtihanımız,son nefesimizi verinceye kadar. Ölünceye kadar. Ölünceye kadar imtihandasın. Hatta ölüm anında bile şeytan gelip; insanın, imanını almak ister. Gelip en son nefeste imanını çalmak ister. En son ana kadar.
Allah onun karşısında zayıf düşürmesin. Mağlup düşürmesin. Son nefeste, imanı kaptıranlardan etmesin. Son nefeste imanı kaptıranlardan eylemesin Allah. Çünkü çıkar karşısına. Çıkar karşısına,vesvese verir son nefeste. Acıdan dolayı adam intihar eder mesela.
Birisi çarpışıyordu. Dediler ki:“Ya Resûlallah! Falanca adam düşmanla çok çarpışıyor. Güzel çarpışıyor. Hayran kalıyoruz. Çok fedakârca, çok cesurca. Bir dalıyor. Çıkıyor. İyi çarpışıyor. Çok iyi.”Dedi ki:“O cehennemliktir.”PeygamberEfendimiz böyle buyurdu. “O mücahit, çarpışan kişi cehennemliktir.” dedi. Dondular, kaldılar. Sustular.
Ne desinler?
Kendileri beğeniyorlar,Peygamber Efendimiz beğenmiyor. “Cehennemlik.” diyor. “O cehennemliktir.” dedi PeygamberEfendimiz.
İtiraz mı edecekler?
Etmezler. Vardır bir hikmeti. Etmezler. Ama şaşırdılar. “O cehennemliktir.” dedi. “Ya Resûlallah! Müslümanların safında çarpışıyor. Düşmanlara saldırıyor. Cihad ediyor.”“O cehennemliktir.” dedi.
Neden?
Resûlullah Efendimiz biliyor.
Allah bildirdiği için biliyor. Bakışından,hâlinden; maneviyatını, istikbalini,akıbetini biliyor. Biraz sonra haber geldi.Bak dinle. Biraz sonra haber geldi. Dediler ki; “Ya Resûlallah! Hani demin çok güzel çarpışıyor dediğimiz adam vardı ya. İslâm ordusunda, cihad ediyordu ya. İyi saldırıyordu. Kahramandı, cesurdu,silahşordu. O adam vardı ya, ya Resûlallah! O adam yaralandı. Fena yaralandı. Yarası çok acıdığı için,dayanamam diye, kılıcın sapını toprağa dayadı.Sivri yerini karnına dayadı. Kılıcın üstüne kendisi yüklendi. İntihar etti.”Olayı anlattılar. “Yaranın acısına dayanamadığı için, kendi kılıcıyla kendisi intihar etti.” dediler.
İslâm’da intihar var mı?
Yok. Bir insan intihar ederse, cehenneme atılır. Ve cehennemde hangi şekilde intihar etmişse, daima o başına tekerrüren,tekraren gelir, gelir. Hep öyle azap görür. Hep azabı o şekilde olur. İntihar etti. Etmeyecekti.
Ondan başka yaralanan müslüman yok mu?
Çok. Sabrettiler. Kimisinin yarası iyi oldu. Kimisi öldü. Hz. Ömer yaralandı. Mescitte. Sonra o yarasından dolayı öldü. Karnındaki azalarının çalıştığını görüyorlardı yaradan. Kocaman yara. Fena deşmiş karnını. Emir’ül-Müminin öldü. Şehit oldu. Bazısı iyi olur, bazısı ölür. Şehit olur. Yani sabredemedi. Ben yüksekten konuşmayı sevmiyorum. Kimseyi de ayıplamaya kalkışmak istemiyorum. Ondan da korkuyorum. İnsanoğlu zayıf mahlûktur. En son ana kadar imtihandadır. Doğru gider giderde en son anda, bir eğri iş yapar, mahvolur.
Bir adam vardı. Abiddi. İbadet eden bir insandı. Dağın başında mağarası vardı. İbadethanesi vardı. Orada ibadet ediyordu. Şeytan bunu azdırmak istedi. Kandırmak istedi. Bir gün şehre indi. Günah işlemeyecek ama içki içti. İçki içince, aklı başından gitti. İçki, bütün kötülüklerin anasıdır.
Anası ne demek?
Evlat doğurur demek.
İçkinin doğurduğu evlatlar neler?
Kavga, gürültü, cinayet; adam öldürmek, zina vesaire vesaire. İçki bütün kötülüklerin anasıdır. El-hamru ümmü’l-habâis.Bütün kötülüklerin anası. Adam içkiyi içti. Eski rahip, eski zahid, dağda yıllarca ibadet etmiş kimse. İçkiden sonra her türlü haltı yedi. Her günahı işledi. Günahkâr öldü gitti. Onun için “akıbetin hayrolsun” derler. Evliyaullah, birisiyle karşılaşıp konuşurken;“Akıbetin hayrolsun.”Böyle dua ederdi.
Neden?
En sonun hayırlı olsun. Akıbetin hayrolsun. İyi gidip gidipte kötü olmasın. Sonun, akıbetin hayır olsun.
Saz şairi, hükümdarın karşısına çıkmış.
Methediyor: “Benim devletli hünkârım. Akıbetin hayrolsun. Yediğin bal ile kaymak. Yürüdüğün çayır olsun.” Böyle dua etmiş. Benim devletli hünkârım. Akıbetin hayrolsun. Yediğin bal ile kaymak. Yürüdüğün çayır olsun. Çayır çimende yürü. Yeşillik, güzel, manzaralı yerlerde,balla kaymak ye. Tabii o zaman onları seviyormuş demek ki o saz şairi. Bal üstüne kaymak olsa biz de seviyoruz. Fazla yersen hararet yapar ama yinede güzel. Çayırı çimeni de seviyoruz. Akıbetin hayır olması çok önemlidir. Yani imtihanımız, ölünceye kadar devam ediyor. Ya Rabbi! Bize son nefesimizi iman ile verdir.
Ya ilahi saklagıl imanımız.
“Saklagıl imanımız” ne demek? “Saklagıl” ne demek?
Mevlitte; “Ya ilahi saklagıl imanımız.”
“Sakla” ne demek?
“Muhafaza et, koru” demek. Yoksa al da bir yere gizle, kimse görmesin. Arayın bakalım bulabilecek misiniz?
O mânaya sakla değil.
“Allah saklasın” ne demek?
“Allah korusun” demek.
Yâ ilahi saklagıl imanımız.“Yâ Rabbi!Bizim imanımızı sen koru. Muhafaza et.”
Verelim iman ile ta canımız.
Başımızın tacı Süleyman Çelebi rahmetli cennetmekân nasıl dua ediyor?
Yâ Rabbi! İmanımızı koru da iman ile son nefeste canımızı verelim.
Ya ilahi saklagıl imanımız.
Verelim iman ile ta canımız.
Ta ki canımızı,ruhumuzu, imanla teslim edelim. İşte oraya kadar imtihan devam ediyor. Çok dikkat edeceğiz.
Ramazan da iyi Müslüman. Ramazandan sonra kötü Müslüman. Camide iyi Müslüman. Şimdi bizim Türkiye radyoları, televizyonları eski ramazanlar diye neleri anlatıyorlardır kim bilir.E ramazan çıksın da o zaman yaparız Hocam. Şimdi tamam doğru haklısın da,
Ramazan’da yapmayalım ama Ramazan’dan sonra Emirgan’a gidelim. Kayığa binelim.
İşte üç çifte kayık iskelede amade
Gidelim serv-i revanım yürü Sadabâd'e.
Bir sen ü bir ben ü bir de mutrib-i pakize-eda
İznin olursa eğer bir de Nedim-i şeyda
Gayrı yâranı bugünlük edip ey şuh feda
Gidelim serv-i revanım yürü Sadabâd'e.
Ne yapacaksın Sadabad’da, hayrola? Sadabad’a ne diye çağırıyorsun?
Hanendeyi çağırıyor, sazendeyi çağırıyor, çalgıcıyı çağırıyor. Sadabad bahçelerinde, çingeneye çalgı çaldırtacak, şarkıcıya şarkı okutacak. Oraya çağırıyor.
Bak nediyor?
“Bir sen, bir ben, birde Nedim.” diyor. Başkalarını bırakalım, gizlice orada dalga geçelim, eğlenelim diyor. Öyle şey yok. Haram yok. Günah yok. Allah’ın yasak ettiği şeyler yok.
Hocam yani böyle sofulukla dünyanın tadımı çıkar?
Bu sofularında hiç ağzının tadı yok. Allah Allah! Ne eğlenmesini biliyorlar. Ne keyfi biliyorlar. Ne zevkten anlıyorlar.
Öyle değil. Bu sofilerin, bu dindarların, bu mü’minlerin, bu salihlerin, bu ashab-ı kirâm’ın,bu evliyaullahın, öyle zevkleri var ki…Öyle güzel hayatları var ki… Öyle tatlı ki… O Yunuslar, o Mevlanalar, o Hacı Bayram-ı Veliler, o İbrahim Hakkı Erzurumiler…Öyle canlı insanlar ki, öyle tatlı insanlar ki. Öyle zevkli insanlar ki. Onların sohbeti, gül bahçesi gibi. Öyle tatlı zamanlar geçirmişler ki… Mest olurlarmış. Sabahlara kadar, o sohbetlerin zevkinden, mest olurlarmış. Zevkler çeşit çeşit. İslâmî zevkleri edineceksin. İmanı şeylerden zevk alacaksın. Şeytani şeylerden zevk almayacaksın.
İmtihan devam ediyor. Ramazan’da ibadet, ondan sonra bırakmak yok. Camide müslüman olup dışarda bırakmak yok. Sapasağlam, vefalı, âşık-ı sâdık, hakiki, devamlı müslüman olacaksınız.
Allah hepinizden razı olsun. Allah hepinizi hayırlara muvaffak eylesin. Hepinizi cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin.
Subhane rabbike rabbi’l-izzeti amma yesifun ve Selamünale’l-mürselînve’l-hamdüli’llahirabbi’l-âlemîn. el-fatiha.