İmam-ı Rabbani (kaddesallahu sırrahul aziz) buyurmuştur ki:
“Bu yolun divaneleri elde ettikleri hiçbir yakınlıkla teselli bulmazlar. Öyle bir yakınlık isterler ki uzaklığa benzer ve öyle bir visal dilerler ki gurbeti andırır olsun. Yoksa yakınlığa benzer ve visali andırır gurbetlerden ne fayda!”
“Minnet ve ıstırabı aşkın levazımıdır. Yoksulluk, sıkıntı ve dert, çaresiz katlanılacak hususlardandır. Çünkü dost, sevdiğini, kendisinden başka her şeyden kesilmiş ve sıyrılmış bir halde görmek ister. Bu makamda huzur huzursuzlukta, karar kararsızlıkta, rahat rahatsızlıkta olurdu. Bu makamda nefsin talebine çare aramadan kendini minnet ve ıstıraba bırakmak, devanın ta kendisidir. Devlet, O'ndan ne gelirse razı olmaktır.”
İmam-ı Rabbani (kaddesallahu sırrahul aziz) şeriat ve tarikat hakkında şunları buyurmuştur:
“Şeriat ve tarikat birdir, ikisi arasında ayrılık, gayrılık ve fark yoktur. Ancak toplu ve açık tasnifte farklılık vardır. Şeriat icmaldir, derli toplu belli manalardır. Hakikat ise ayrıntılardır. Birine çeşitli delillerle, diğerine keşf ile erilir. Biri gayb, biri şehadettir. Şeriat gayb, hakikat ise şehadet sayılır şeriat gayba imanı emreder, hakikate erince gizli, saklı bir şey kalmaz, her şey açık hale gelir. Şeriatın emri gereği açıklanmış hükümler, hakka'l-yakîn hakikatıyla tahakkuk edince aynen açığa çıkar, ayrıntıları ile ortaya dökülür. Daha önce gayb, iken şehadet aleminde gözükürler. Hakka'l-yakîne eren kimsede meydana gelen ilimler, şeriat ilimlerine uygun düşer. Arada kıl kadar da olsa bir ayrılık olsa hakka'l-yakîn makamının hakikatine ulaşılmamış sayılır.”
“Bilesin ki Hacegan yolunun şartları vardır: Ehl-i Sünnet vel cemaat itikadını benimsemek, Hz. Muhammed Mustafa’nın sünnetine uymak, bidatlerden ve nefsani arzulardan uzak durmak, mümkün olduğunca azimet ile amel etmek.”
İmam-ı Rabbani (kaddesallahu sırrahul aziz) Ramazan ayı hakkında buyurmuştur ki:
“Ramazan ayı, müessir ve esere ait bütün kemalleri toplayıcıdır. Bu ay, aslın dairesi içindedir ve hiç bir gölge ona yol bulamaz. Kâinat, zaman ve mekan bakımından ilk oluş, onun gölgesidir ve Kur'an'ın indiği zaman çerçevesi olarak ''o mübarek ay ki, Kur'an onda nazil oldu'' mealindeki ayete uygun bir üstünlüğe sahiptir. Bütün hayr ve bereketleri çerçeveleyici ay... Bir yıl bütünü içinde kime bir hayır ve bereket erişse ve o nimetler hangi yoldan gelse daima bu ayın nihayetsiz bereketler dünyasından bir damla olarak zuhur eder. Bu ay içinde toplayıcılık, verimcilik, bütün senenin toplayıcı ve verimci olmasına; bu ay içinde dağınıklık ve kısırlık da yine bütün senenin dağınıklık ve kısırlığına sebeptir. Ne mutlu o kimseye ki, Ramazanın gelmesiyle saadet kazanır ve oruç ayını kendisinden razı eder. Ne yazık o kişiye ki, mübarek ayın kendisinden razı olmamasiyle hayr ve bereketinden yoksun kalır.”
“Ramazan ayında Kur'anı hatmetmenin sünnet oluşundaki hikmet, belki asli-zata mahsus, yahut zilli-gölge kemallerin her cihetten zuhuru içindir. Ramazan ayında Kur'an'a kapanmayı usul edinen kimse, umulur ki, o ayın gündüzlerine ait bereketlerinden mahrum kalmaz. Bu ayın gündüzlerine ait bereketler ayrı, gecelerine mahsus bereketler ayrıdır. Bu bakımdan iftarda elini çabuk tutmak ve sahur vaktini uzatmakta faideler vardır. Böylece gece ve gündüzün birbirinden ayrılması, birbirine karışmaması ve ayrı ayrı yaşanması kabil olur.”