Abdülaziz Bekkine (kaddesallahu sırrahul aziz) kibir hakkında buyurmuştur ki:
“Buraya her çeşit insanı getirebilirsiniz, yalnız kibirli olmasın. Çünkü kibirli insan şeytana satılmış demektir.”
“Siz tam mütevekkil olsaydınız, Allahu Teâlâ kuşları rızıklandırır gibi sizi rızıklandırırdı. Bir kimse tam mütevekkil oldu mu kendisinden istikbal endişesi alınır.”
Abdülaziz Bekkine (kaddesallahu sırrahul aziz) hüsn-i niyet hakkında buyurmuştur ki:
“Bu işin (âhiret yolculuğunun) mihveri Allah’ın muhabbetidir.”
“Hüsn-i niyetin ardı arkası yoktur. Mü'min'in nazarı dünyaya takılmaz. Dünyadaki zevk u sefaya bakar, arkasında cehennemi; meşakkate, hizmete bakar, arkasında cenneti görür.”
Abdülaziz Bekkine (kaddesallahu sırrahul aziz) riya hakkında buyurmuştur ki:
“İnsanlarda riyanın karışamayacağı, anlaşılabilir hakiki tek vasıf sabırdır. Sabır, musibet geldiği an, hiç şikâyet edilmeden sineye çekebilme halidir. Şayet ilk anda feveran eder de sonra sineye çekerse ona sabırlı değil, mütehammil denilir.”
Abdülaziz Bekkine (kaddesallahu sırrahul aziz) ümit hakkında buyurmuştur ki:
“Ümit, Allahu Teâlâ’nın kullarına bir ikramıdır. Kulun hayatı ile alakalı değildir. Her kulun Allah’tan ümitlenmek hakkı vardır. Çok ibadet eden bir kulun bundan ümitlenmeye, ibadetini aksatan birinin de bundan dolayı ümitsizliğe düşmeye hakkı yoktur.”
Abdülaziz Bekkine (kaddesallahu sırrahul aziz) fedakârlık hakkında buyurmuştur ki:
“Dünyada her şeyin bir ölçüsü, tartısı vardır. Sevginin tartısı da fedakârlıktır. Fedakârlık yapmayanların sevgisine inanılmaz. Talip, kimseye yük olmayan kişidir. Allahu Teâlâ yük olanları sevmez. Yani İslâm’da ben Rabbime ibadet ediyorum, diye kimseye yük olmak yoktur. Çalışmak ve vazife almak vardır. Seni Mevla’ndan alıkoydu ise dünya bir çöp de olsa dünyadır. Cenâb-ı Hakk’a ihtiyacımız olmayan an ve cephe yoktur. Gafletten hissedemiyoruz.”
Yine Abdülaziz Bekkine (kaddesallahu sırrahul aziz) şunları buyurmuştur:
“Nefsin izzeti olmaz, vasfın izzeti olur. Kim ki vasıflıdır; o izzetlidir. İnsanlara giriş yolu gönül yoludur. Sevmeyen, insanlara kendini sevdirmeyen bir insan, insanlara bir şey anlatamaz. O zaman ilk vazifeniz, kendinizi sevdirmenizdir. İkinci vazifeniz, halinizle nümune olmanızdır. İslâm yaşanan bir nizamdır. Yaşanırken konuşulur.”
“Bir gün danışacak hocalarınız da bulunmaz, öyle bir günde seçeceğiniz insanda arayacağınız vasıf sabırdır. O kimsenin sabrını kontrol edersiniz. “Dünyayı unutup âhirete çalışanlar sizin hayırlılarınız değildir, âhireti unutup dünyaya çalışanlar da değildir. Her ikisini de birden yürütenlerdir.”
“Hakikatte dünya ile âhiret birbirinden ayrılmaz ve âhiret de ancak dünyada ve dünyalıklarla kazanılır. Nasıl ki niyeti halis olan bir kimse, dünya işini yapmakla âhireti kazanırsa, gâfil ibadet edenler de kaybetmiş olur. Demek ki bütün iş kulun uyanık bulunmasıdır.