es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!
Aziz ve sevgili Akradyo dinleyicileri,
Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.
Cenâb-ı Hak dünya ve âhiretin hayırlarına cümlenizi erdirsin ve onları güzelce uygulamaya devam etmeyi nasip etsin, cümlenizi muvaffak etsin. Sevdiği kul eylesin, sevdiği işleri yapmayı nasip eylesin.
Bu cuma sohbetinde okuyacağım hadîs-i şerîflerden birincisi şöyle:
Elâ uhbiruküm bi-sûretin meleet azametühâ mâ beyne's-semâi ve'l-ard şeyyiahâ seb'ûne elfe melekin sûretü'l-kehfi men karaehâ yevme'l-cumuati gafera'llâhu lehû bihâ ile'l-cumuati'l-uhrâ ve ziyâdeti selâseti eyyâmi min ba'dihâ ve u'tıye nûran yeblüğu's-semâ' ve vukıye min fitneti'l-deccâl. Ve men karea hamse âyâtin min hâtimehâ hîne ye'huzü min firâşihî hufiza ve buise min eyyi'l-leyli şâ'.
Güzel bilgiler ihtiva eden bir rivayet. İbni'd-Daris İsmail b. Râfî'den mürsel olarak rivayet etmiş. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlar:
Elâ uhbiruküm. "Dikkat edin! Ben size haber veriyorum."
Veya "Ben size haber vermeyeyim mi?" diye teşvik mânasına, uyarı mânasına bir edat bu elâ. "Edât-ı tenbîh" deniliyor.
"Öyle bir sûreyi size haber vereyim ki." Meleet azametühâ mâ beyne's-semâi ve'l-ard. "Azameti, ululuğu gök ile yerin arasını doldurmuş olan bir sûre."
Çok kıymetli, azametli, muazzam bir sûre.
Şeyyiahâ seb'ûne elfe melek. "Yeryüzüne inişinde yetmiş bin melek onu uğurluyor, teşyi ediyor."
O kadar şerefli.
Bu sûre hangisidir?
Sûretü'l-kehf. "Kehf sûresidir." Men karaehâ yevme'l-cumuati. "Kim cuma günü bu sûreyi okursa."
Ben de cuma sohbetinde size bu bilgiyi sunmuş oluyorum, hemen okursunuz inşaallah.
Bu sûreyi cuma gününde okursa ne olur?
Gafara'llâhu lehû bihâ. "Bu okuduğu sûrenin mukabilinde, mükâfat olarak Allah onu mağfiret eder. " İlel-cumuati'l-uhrâ. "İlerideki cuma gününe kadar, ileriye dönük günlerdeki günahlarını mağfiret eder."
Çok ilginç.
Ve ziyâdete selâseti eyyâmin min ba'dihâ. "Ondan sonra da ileriye doğru üç gün fazlasıyla; yani on günlük günahını affeder."
Bu ileriye dönük günahların affedilme meselesi, bir de Kehf sûresini okuyan kimsenin, ile'l-cumuati'l-uhrâ. "İleriki cumaya kadarki günahları affolunuyor."
Ve ziyâdeti selâseti eyyâmin min ba'dihâ. "Ondan sonraki üç gün fazlasıyla."
Demek ki ileriye dönük on günlük günahı affolunuyor. Hem yaşayacak, Allah ömür verecek hem de hataları, günahları silinecek, affolacak.
Bu güzel bir müjde!
Bu hadîs-i şerîfi duydunuz. Onun için Kehf sûresini ezberleyin, Cuma günleri okuyun.
Sonra bu sûrenin başka özelliği nedir?
Ve u'tıye nûran yeblüğu's-semâ'. "Bu Kehf sûresini okuyana; göklere kadar çıkan, göklere ulaşan bir nur da verilir."
İnsanın nurlu olması, nura sahip olması, nurla aydınlanmış olması çok önemli. Bu, çok mânalar ifade ediyor. Cenâb-ı Hakk'ın sevdiği bir insan olmanın alameti. Ondan sonra günahlardan uzak olmasının alameti. "Nereye basacağını, ne yapacağını Cenâb-ı Hak gösterecek, hatalı işler yaptırmayacak, tevfîkini refîk edecek." demek olabilir. Kendisine göklere ulaşan bir nur da veriliyor. Sonra daha önemli bir başka özelliği:
Ve vukıye min fitneti'l-deccâl. "Bunu okuyan insan Deccal fitnesinden de korunur."
Bu da çok önemli. Bugünlerde burada Brisban'da iken Deccal ile ilgili hadîs-i şerîfleri sahih kitaplardan okumuştuk. O sahih hadîs-i şerîflerde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyuruyorlar:
"Âdem aleyhisselam'ın yaratılmasından kıyamet kopuncaya kadar Deccal'in fitnesinden büyük bir fitne yeryüzünde vuku bulmamıştır, bulmayacaktır."
En büyük fitne!
Neden?
Çünkü Deccal insanlara; birtakım olağanüstü meziyetler, gösteriler, göz boyayıcı başarılar gösterecek. İnsanlar da ona kanacaklar, dinlerini bırakıp Deccal'e tabi olacaklar. Halbuki Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyorlar:
"Ey Allah'ın kulları! Dininizde sapasağlam durun, sebat edin, ayrılmayın." Diyor.
Bu Deccal'in fitnesi çok aldatıcı bir fitne. Çünkü Deccal'e tâbi olanlar maddî olarak çok refaha kavuşacaklar. "Deccal'in Deccal olduğunu anlayıp da ona itiraz edenler,çok sıkıntılar çekecek." diye bildiriliyor. Sıkıntı çekecek ama âhirette cennete girecek. Dininde sabit olan, Deccal'e kanmayan, göz boyayıcı başarılara, refaha vesaireye aldanmayan, dinine bağlı olan cennete gidecek; onun güzel gösterdiği şeylere kanıp başarıları başarı sanıp ona tâbi olanlar da cehenneme gidecek, yani âhireti mahvolacak. Onun için Deccal fitnesine kanmamak çok önemli.
"Kehf sûresini okuyan, Deccal'in fitnesinden de emin olur." buyruluyor.
Onun için ben; "Kehf sûresinin mânasını düşüne düşüne, tefsirini okuya okuya, güzelce öğrenmemiz, ezberlememiz lazım." diye düşünüyorum. Hoca kardeşlerimiz de cemaate, ahaliye Kehf sûresinin tefsirini güzelce anlatsınlar.
Kehf sûresinin baş tarafında, ilk âyetlerinde;
el-Hamdü li'llâhi'llezî enzele alâ abdihi'l-kitâbe ve lem yec'al lehû ivecâ. Kayyimen li-yünzire be'sen şedîden min ledünhü ve yübeşşire'l-mü'minîne'llezîne ya'melûne's -sâlihâti enne lehüm ecran hasenâ. Mâkisîne fîhi ebedâ. Ve yünzire'llezîne kâlü't-tehaze'llâhu veledâ. Mâ lehüm bihî min ilmin ve lâ li-âbâihim kebüret kelimeten tahrücü min efvâhihim in yekûlûne illâ kezibâ.
"Bu yanlış dinlere girenler yalan söylüyorlar; bunların inançları yanlış, halkı kandırıyorlar. İşin doğrusu tevhid dinidir." diye öyle başlıyor ilk âyet-i kerîmeler.
Biz de Tevhid senesine girdik. 2000 yılı Tevhid Yılı'ydı, 2000 yılıyla başlayan yirmibirinci asır da Tevhid Asrı'ydı. Onun için siz de Kehf sûresini birinci âyetinden itibaren güzelce öğrenmeye başlayın. Kimlerin yalan söylediğini, insanları nasıl kandırdıklarını Cenâb-ı Hak orada bildiriyor; oradan başlayın.
Sonra ne var?
Bu âyetlerin arkasından birtakım mübarek insanların -ki onlar Ashâb-ı Kehf dediğimiz insanlar- zamanındaki putperestliğe tâbi olmadıklarını, onu reddettiklerini ve dinlerini korumak için mağaraya sığındıklarını anlatıyor. Allah'a olan sağlam, doğru, dürüst, hak imanlarında baskıya boyun eğmeyip sebat gösterdiklerini, onun için mağaraya girdiklerini anlatıyor. Cenâb-ı Hakk'ın da onların bu hallerine mucizevî birtakım özellikler verdiğini anlatıyor.
Ashâb-ı Kehf, hani Tarsus'ta Ashâb-ı Kehf mağarası var. Maraş'ta vesairede, daha başka yerlerde olduğu söyleniyor. Ashâb-ı Kehf hikâyesi de önemli. Devirlerinin putperest hükümdarına tâbi olmuyorlar, boyun eğmiyorlar; günahı, haramı, yanlış dini reddediyorlar, kendi doğru dinlerinde sebat ediyorlar. Hatta ölümden kurtulmak için de mağaraya sığınıyorlar. O da önemli.
Bu Kehf sûresinin başındaki âyetlere hadîs-i şerîflerde fevâtihu sûreti'l-kehf deniliyor; bunu okuyanlar Deccal'in fitnesinden korunur. Demek ki tevhidi öğrenince korunur; Ashâb-ı Kehf'in fedakârlığını öğrenince korunur. Ashâb-ı Kehf gibi her ne pahasına olursa olsun hak yolda sebat göstermek, sımsıkı İslâm'a sarılmak, hak imandan ayrılmamak.
İşte bu sûreyi okuyan Deccal'in fitnesinden de korunur ki çok büyük bir fitnedir. Belki de biz şu anda bu fitnenin başlamış olduğu bir zamanda yaşamaktayız. Çünkü pek çok kimse Batı medeniyetine inanıyor, Batı medeniyetinin üstünlüklerine kanıyor ve İslâm'ı bırakıyor; Batı medeniyetinin maddi başarılarından dolayı, yanlış mânevî inancına da meylediyor.
Halbuki maddî başarı ayrı şey; mâneviyatının, fikirlerinin, inancının doğru olması tamamen farklı bir şey. İslâm, Cenâb-ı Hakk'ın razı olduğu yegâne din.
İnne'd-dîne inda'llâhi'l-İslâm. "Allah'ın indinde makbul olan din, geçerli din sadece İslâm'dır."
Ve men yebtaği gayre'l-İslâmi dînen fe-len yukbele minhü. "İslâm'dan gayri bir din edinmeye kalkışanın dindarlığını, ibadetlerini, hayrâtını Allah kabul etmeyecek."
Ve hüve fi'l-âhireti mine'l-hâsirîn. "Ahirette kendisini de çok büyük ziyana uğramış bir kimse olarak bulacak. Hesapta iş anlaşılacak." buyuruluyor.
O bakımdan bu sûreyi çok iyi öğrenin.
Ve men karea hamse âyâtin min hâtimehâ hîne ye'huzü madceahû min firâşihî. "Kim de Kehf sûresinin sonundaki beş âyeti yatağına yatacağı zaman, yatağına uzanacağı zaman okursa o gece her türlü yönden mahfuz olur, hıfz u himâye olunur."
Tehlikelerden, korkulardan, üzüntülerden, zelzele, yangın vesaireden korunur, mahfuz kalır.
Ve buise min eyyi'l-leyli şâe. "Gecenin hangi vaktinde kalkmak isterse o zamanda kalkabilir."
Bazen insan; "Gece kalkayım da bir teheccüd namazı kılayım, sevap alayım." diyor ama uykusunu yenemiyor, uykusundan dışarı çıkamıyor. Çünkü uyku içinde insan şuuruna sahip değil; uyku bastırırsa derin derin uyuyor. Geceleyin teheccüde kalkmak değil, sabah namazına camiye gelmeyi bile kaçırıyor. Onun için bu bilgiden de istifade etmek lazım.
Gece istediği vakitte kalkabilmek de çok önemli bir husus olmuş oluyor. O bakımdan bu son beş âyeti de ezberleyerek onları da gece yatarken okumalı.
Beşinci âyeti okuyorum:
Zâlike cezâühüm cehennemü bimâ keferû ve't-tehazû âyâtî ve rusulî hüzüvâ.
İnn'ellezîne âmenû ve amilü's-sâlihâti kânet lehüm cennâtü'l-firdevsi nüzülâ.
Size bir güzel hediye paketi. Bayramdan sonra bu sûreyi ezberler, güzelce okursanız Deccal'in fitnesinden korunursunuz, âhir zamanın fitnelerinden korunursunuz. Sonundaki beş âyeti de okuduğunuz zaman geceleyin mahfuz kalırsınız, esen kalırsınız; gecenin istediğiniz saatinde de uyanabilirsiniz.
Kehf sûresi Kur'ân-ı Kerîm'in ortasında, 15. cüzde, İsrâ sûresinden sonra yer alıyor. İnşaallah bu hadîs-i şerîfe göre hareket edersiniz.
Geçelim ikinci hadîs-i şerîfe. İkinci hadîs-i şerîfi Ahmed b. Hanbel rahmetullahi aleyh, Hanbelî mezhebinin imamı, müçtehidi, büyük zât-ı muhterem, Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten rivayet etmiş.
Ebû Hüreyre'ye Peygamber Efendimiz; "Ebû Hir" dermiş. Ben onun için bundan sonra "Ebû Hir" dersem şaşırmayın, çünkü Efendimiz öyle isimlendirmiş. Ebû Hüreyre; "dişi kedicik babası" demek. Ebû Hir olunca, "erkek kedi babası" demek oluyor. Efendimiz Hüreyre dememiş de Ebû Hir demiş. Aynı kökten. "Hir" kedi demek. Sallallahu aleyhi ve sellem'in ifadesi öyle olmuş; o da hatırınızda kalsın.
Onun rivayet ettiği hadîs-i şerîf şöyle başlıyor:
el-Enbiyâü ihvetün li-alâtin ümmehâtühüm şettâ ve dînühüm vâhid ve innî evle'n-nâsi bi-İse'bni Meryem, liennehû lem yekün beynî ve beynehû nebiy ve innehû nâzilün fe-izâ raeytümûhü fa'rifûhu racülün merbûün ile'l-humrati ve'l-beyâd aleyhi sevbâni mısrâni re'sühû yakturü ve in-lem yusibhü belel, fe-yedukku's-salibe ve yaktülü'l-hınzîra ve yedau'l-cizyete ve yed'un-nâse ile'l-İslâm fe-yehlikü fî zemânihi'l-milelü küllühâ ille'l-İslâm ve tertau'l-üsûdü mea'l-ibili ve'n-nimâri mea'l-bakari ve'z-ziâbü mea'l-ganemi ve tel'abü's-sıbyânü bi'l-hayyâti fe lâ tedurruhüm fe-yemküsü erbaîne seneten sümme yeteveffâ ve yusallî aleyhi'l-müslimûn.
Bu da ilginizi toplayacak, merakla dinleyeceğiniz bir hadîs-i şerîf. Peygamber Efendimiz şöyle diyor:
el-Enbiyâü ihvetün liallât. "Peygamberler baba bir kardeşler gibidir."
Anneler ayrı babalar bir olursa öyle kardeşlere bu isim veriliyor. Bir adamla evlenmiş müteaddid hanımlara "allât" deniliyor. Oradan kardeştirler; baba bir kardeşler.
Peygamberler hepsi kardeştir, yakın kardeştir. Anneden kardeşlik, babalar farklı olunca biraz daha zayıf oluyor, ama babadan kardeşlik daha kuvvetli oluyor. Evet, tam değil ama olsun, yine de kardeşler, hem de kuvvetli kardeş bunlar.
"Peygamberler birbirleri ile kardeştir." diyor Efendimiz; böyle başlıyor.
Ümmehâtühüm şettâ ve dînühüm vâhidin. "Anneleri ayrı, ama dinleri bir."
Bu ne demek?
İnanç bakımından bir ama şeriatleri farklı. "Anneler farklı" demek, uygulamalar, şeriatler farklı ama esas inançları itibariyle hepsi aynı. "Baba mesabesinde olan" inançları aynı.
Ve dînühüm vâhidi. "Dinleri bir."
Bütün peygamberlerin hepsinin içinde olduğu din nedir?
İslâm dinidir.
Âdem aleyhisselam da, Nuh aleyhisselam da, İbrahim aleyhisselam da, Musa ve İsa aleyhisselam da, Peygamber Efendimiz de, hepsi İslâm peygamberidir. Peygamberlerin hepsinin dinleri bir tek dindir, İslâm'dır. Allah'a teslim olunan, Allah'ın birliğinin kabul edildiği, Allah'tan gayrıya ibadet edilmeyen din demek.
Ve innî evle'n-nâsi bi-Îse'bni Meryem.
Efendimiz çok tatlı, milyarları ilgilendiren güzel bir söz söylüyor:
"Ben Meryem'in oğlu İsa'ya insanların en uygun, en yakın, en dost olanıyım."
Ona en evlâ olan, uygun olan, en dost olan, en yakın olan benim. Onun en çok himaye edicisi benim, onu en çok koruyan benim. "Aramızdaki bağlar en kuvvetli olan benim." demek.
İsâ aleyhisselam'ın sadece annesi olması dolayısıyla korunması gerekiyor. Hak yoldadır. Annesi mâsum bâkire Meryem validemizdir. Kendisi de mâsum, tertemiz, Allah'ın bir peygamberidir. Allahu Teâlâ hazretleri Âdem aleyhisselam'ı annesiz ve babasız olarak topraktan yarattığı gibi, İsa aleyhisselam'ı da Meryem validemizden babasız olarak yaratmıştır, her şeye kâdirdir.
Hayat bilgisinde, canlıları inceleyen ilimlerde de biliyoruz ki çiftli, erkekli dişili olan yaratıkların üremeleri, bazen dişi veya erkek olmadan da olabiliyor. Ama aşılandığı zaman daha güzel oluyor. Mesela hurmalarda aşılanmadan da yine hurma oluyor, fakat küçük oluyor ve dökülüyor idi.
"Cenâb-ı Hak her şeye kâdir; onu da babasız yaratmış." diye savunulması lazım, korunması lazım, müdafaa edilmesi lazım. Peygamber Efendimiz bunu üzerine almış, yani onun hak peygamber olduğunu savunmuş. İslâm onu kurtardı, İslâm ona en güzel şekilde savunma sağladı.
Li-ennehû lem yekün beynî ve beynehû nebiyyün. "Onunla benim aramda başka bir peygamber yoktur; birbirimizle peş peşe gelen iki peygamberiz." diyor Peygamber Efendimiz.
Ve innehû nâzilün. "Ve o âhir zamanda yeryüzüne inecektir de." Fe-izâ raeytümûhu. "Onu gördüğünüz zaman" Fa'rifûhü. "Bilin onu, ben size belirteyim, şaşırmayın, evsafını size bildireyim:" Racülün merbûun. "Merbû" demek, "mutedil, orta boylu" demek; "ne çok fazla ince uzun ne de kısa, ne de çok şişman "orta boylu" İle'l-humrati ve'l-beyâd. "Rengi kırmızı beyaz, pembe beyazdır. " Aleyhi sevbâni mısrâni. "Üzerinde Mısır kumaşından iki parçalı elbisesi vardır. " Re'sühû yakturu. "Alnından, başından boncuk boncuk, inci inci damlalar görülür." Ve in lem yusibhü belelün. "Yağmur olmadığı halde, su gelmediği halde damlar; damlalar görülür." Fe-yedükku's-salîb. "Geldiği zaman salîbi kıracak, haçı kıracak. 'Ne bu böyle? Ben bunu demedim ki nerden çıkardınız bunu?' diye salîbi kıracak. " Ve yaktulü'l-hınzîr. "Domuzu öldürecek."
İslâm'da ve yahudi dininde hınzırın yenilmemesi bildirildiği halde bu bir sembol, bir işaret gibi benimsenmiş, tutulmuş. Halbuki tıbbî pek çok zararları var. Hınzırı da öldürecek.
Ve yedau'l-cizyete. "Ve cizyeyi de kaldırır."
Yahut "Müslüman olmayanlara vergi koyar." mânasına da gelebilir. Şu anda yanımda bakacağım geniş kitaplar olmadığı için bu iki ihtimali de söylüyorum.
Ve yed'u'n-nâs ile'l-İslâm. "Bütün insanları İslâm'a çağırır. 'Hak din İslâm'dır. Ey insanlar, ey beni sevenler, ey 'Ben İsa'ya mensubum, İsevî'yim.' diyenler! Hepiniz İslâm'a gelin bakalım!' diye hepsini İslâm'a çağırır. " Fe-yehlekü fî zemânehe'l-milelü küllühâ. Burada milel dediği, bütün başka dinler. "Millete İbrâhîme" denildiği gibi millet Arapça'da bazen "din" mânasına kullanıyor.
"Onun bu indiği zamanda, bütün başka dinler hepsi birden yok olur, helâk olur.
İlle'l-İslâm. "Sadece İslâm kalır."
İslâm'dan başka dinlerin batıl olduğu, putlara tapılmayacağı, haçlara tapılmayacağı, insanların elleriyle yaptığı taşlara, ağaçlara, dağlara, şu veya bu yaratıklara, yaradılmışlara tapılan dinlerin hepsi gider.
Dünyaya öyle bir sulh, öyle bir güven gelir ki o zaman Tertaü'l-üsûdü mea'l-ibil. "Arslanlar deve ile beraber otlar. Devenin üstüne saldırıp da onun etini yemez."
Rataa-yertau; "otlamak, yayılmak" demek. Artık arslan da o zaman ot mu yiyecek, bilmiyorum ama deveyi yemeyecek. Çayırda deve ile beraber yayılır.
Ve'n-nimâru mea'l-bakar.
Nimâr, Nemir kelimesinin çoğulu. Nemir de "kaplan" demek.
"Kaplanlar da sığırlarla beraber otlayacak."
Bir tarafta Bengal kaplanı, üç metre boyunda, korkunç, güçlü bir yaratık, öbür tarafta sığır. Başka zaman olsaydı, atlardı. Ama artık o sulh ve sükun devresinde, kaplanlar sığırlarla beraber yayılırlar.
Ve'z-ziâbü mea'l-ganem.
Ziâb da zi'b kelimesinin çoğulu; "kurtlar" demek.
"Kurtlar da koyunlarla beraber aynı yerlerde dolaşırlar, otlaklarda yayılırlar, birbirlerini yemezler."
O kadar sulh ve sükun var ki tabiat itibariyle birbirlerine düşman olan, saldıran varlıklar bile birbirlerine saldırıp canlarını yakmıyor. Tam bir güzel âsûde sulh ve sükun dünyası.
Ve yel'abü's-sıbyânü bi'l-hayyât. "Çocuklar yılanlarla oynarlar. " Fe lâ tedurruhüm. "Yılanlar onlara zarar vermez."
O kadar güzel bir devre olacak.
Fe-yemküsü erbaîne seneten. "İsa aleyhisselam insanların arasında 40 sene kalacak." Sümme yeteveffâ. "Sonra vefat edecek." Ve yusallî aleyhi'l-müslimûn. "Müslümanlar da onun üzerine cenaze namazı kılacaklar."
Bu da böyle ilginç bir hadîs-i şerîf.
Üçüncü hadîs-i şerîf de Allah'ın arslanı, Hayber fatihi, seyyidlerin şeriflerin dedesi, esedullâhil-gâlib, Hz. Ali b. Ebû Tâlib radıyallahu anh ve kerremallahu veche'den Deylemî Müsnedü'l-Firdevs kitabında rivayet etmiş. Bu hadîs-i şerîf de ana konuları derli toplu, özlü bir şekilde anlattığı için can kulağıyla dinleyin. Bunları da iyice hatırınızda tutun.
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyorlar:
el-Enbiyâü kâdetün ve'l-fukahâü sâdetün ve mecâlesetühüm ziyâdetün ve entüm fî memerri'l-leyli ve'n-nehâri fî âcâlin menkusah ve a'mârin mahfûzah ve'l-mevtü ye'tîküm bağteten fe-men zeraa hayran yahsudü rağbeten ve men zeraa şerran yahsudü nedâmetenî
Şimdi bu güzel hadîs-i şerîfin, inci ve mücevher gibi olan cümleciklerinin anlamlarını verelim, size anlatalım:
el-Enbiyâü kâdetün.
Kâdetün kelimesi, kâid kelimesinin çoğuludur. "Kıyâdet ediciler" yani toplulukları yöneten, sevk eden büyük yöneticiler demektir.
"Peygamberler, komutanların bir orduyu yönettiği gibi toplumları yöneten, hayra sevk eden, cennete sevk eden, Allah'ın rızasına sevk eden büyük yöneticilerdir, büyük kılavuzlardır, önderlerdir."
Ve'l-fukahâü sâdetün.
Sâdetün; "seyyidler" demek. Seyyid de "bir kavmin önde gelen eşraf u âyânı, gözde ve baş üstünde olan saygıdeğer insanlar" demek.
"Peygamberler, toplumları yönelten büyük önderlerdir. Din alimleri de toplumun en gözde, en soylu, kıymetli varlıklarıdır, en kıymetli insanlardır."
Din alimleri, dini iyi bilen alimler; başkaları değil.
Bunların kıymeti, efendilikleri, asaletleri soylulukları neden?
Çünkü insanları Allah'ın yoluna sevk ediyorlar, öğretiyorlar, yönlendirmeye çalışıyorlar, bilgilendiriyorlar:
"Ey insanlar! Yanlış yollara gitmeyin, sapıtmayın, şaşırmayın! Bak biz tarihi biliyoruz, coğrafyayı biliyoruz, maziyi biliyoruz, dini biliyoruz, dünyayı biliyoruz. Aman ha başka yanılmış kavimler, geçmişte tarihte helak olmuş kavimler gibi yapmayın, etmeyin." diye, onları cennete götürmek için uğraşıp duruyorlar. Peygamberlerin gösterdiği yolu onlara göstermeye çalışıyorlar.
Ve mücâlesetühüm ziyâdetün. "O alimlerle beraber oturmak her yönden kârlı ve her yönden birtakım şeyler kazanma vesilesidir, artma vesilesidir."
Neler artar?
Onlarla oturan insanların bir kere bilgisi artar, cahillikten kurtulur. İkincisi, sevabı artar. Çünkü ilim meclislerine devam etmek, o alimleri dinlemek, ilim öğrenmek, İslâm'ın en önemli faaliyetidir.
Ondan sonra başka neler artar?
Nuru artar.
Başka nesi artar?
Maddî, mânevî kazancı da artar. Çünkü böyle dindar oldu mu, insanın rızkı da temiz olur. Cenâb-ı Hak müttakî kullarına ummadığı yönden kapılar açar, malı mülkü de çok olur. Bereketli tertemiz malı mülkü de çok olur. Allah yoluna gittikçe, Allahu Teâlâ hazretleri hayrını arttırır. Hıyanet ettikçe Allah'ın emrini tutmadıkça da fakirlik gelir.
"Evdeki pislik ve pasaklılıktan, süprüntüden evdeki bereket gider." diyor.
el-Hıyânetü tecürrü'l-fakr. Peygamber Efendimiz; "Hain olmak, emin kimse olmamak fakirliği çeker, getirir." diyor.
Ahlâkın rızıkla ilişkisi var. Cenâb-ı Hak veriyor veya vermiyor. Veren Cenâb-ı Hak olduğu için insanın sapasağlam insan olması lazım.
İşte o alimlerin meclislerine katılanlar her yönden kazançlı çıkarlar, her bakımdan zenginlikleri artar. Maddî mânevî, görünür görünmez, dünyevî uhrevî zenginlikleri artar.
Onun için alimlerin çevresinden ayrılmayın. Hakikî, rabbânî, müttakî alimlerin sözünün dairesinin dışına çıkmayın. Gösterdiği istikametten yanlış yöne gitmeyin. Onlardan uzak düşmeyin. Sonra sizi mâsum kuzucuklar gibi, dağdaki yalnız kalmış kuzucuklar gibi kurtlar parçalar. Kandırır, siz anlayamazsınız, siz cevabı veremezsiniz. O alimler anlatırdı, söylerdi, yanlıştan korurdu. Onların yanında olmadığınız için kanarsınız, şeytanın fitnesine kapılırsınız, Deccal'in fitnesine kapılırsınız, âhiretiniz mahvolur. Aman onların meclislerine devam edin.
Ve entüm fî memerri'l-leyli ve'n-nehâr. Bu çok umumi ve biraz da uyarıcı bir hakikat, bir söz; "Siz gecenin, gündüzün akıp gittiği bir yol üzerindesiniz."
Gece ve gündüz sanki akıp gidiyor. Zaman akıp gidiyor, siz o akışın içindesiniz, o akışın üstündesiniz. Nehrin üstündeki yaprak gibisiniz, zaman sizi alıp götürüyor.
Nereye doğru götürüyor?
Fî âcâlin menkûsetin. "Gittikçe azalan bir hayat devresi var. Her gün her gün biraz daha azalıyor sermayeniz." Ve a'mârin mahfûzatin. "Sınırlı ömürlerle bu zamanın akışının üstünde bir yaprak gibisiniz. Gece ve gündüz sizi bir yere doğru götürüyor, akıp gidiyorsunuz. " Ve'l-mevtü ye'tîküm bağteten. "Böyle akıp giderken, ölüm birdenbire size geliverir."
Nehir giderken bir uçurum, bir girdap, bir şelale, güldür güldür, mahvolur gidersiniz. Hayat bitiverir, ömür bitiverir, ecel ansızın geliverir. Ölüm geldi, ömür bitti.
Sonuç?
Sonuç, insanın bu dünyada yaptıkları işlere bağlı.
Fe-men zeraa hayran yahsudü rağbeten. "Bu dünyada hayır eken, Cenâb-ı Hakk'ın iltifatına mazhar olur, âhirette rağbet kazanır. Hayır eken rağbet biçer, âhirette itibarlı bir kul olur. Allah'ın sevdiği, teveccüh buyurduğu bir kul olur. " Ve men zeraa şerran yahsudü nedâmeten. "Şer eken, bu dünyada iken şerli bir şekilde kötü işler yaparak, günahlar işleyerek ömür geçiren de âhirette pişmanlık biçer. 'Ah keşke öyle yapmasaydım, vah keşke böyle yapmasaydım.' der."
Bitti!
Dünya imtihandı, hayat imtihandı. Sen imtihanda hatalı işler yaptın, şimdi ah vah ediyorsun. Kıymeti yok.
Şerrü'n-nedâmeti yevme'l-kıyâmeti. "Pişmanlıkların en kötüsü, kıyametteki pişmanlıktır."
Çünkü çaresi olmayan bir pişmanlık.
Ey kardeşler, ey mü'minler, ey dinleyiciler, ey insanlar! Son pişmanlığa düşmeden aklınızı başınıza toplayın. Bu hadîs-i şerîfler çok önemli ikazları içeriyor; bu ikazlardan müteyakkız olun, ne söylenmek istediğini anlayın. Peygamber Efendimiz'in size neyi gösterdiğini anlayın, Peygamber Efendimiz'in tavsiyesine uyun. Âhirette onunla buluşun, cennette onun komşusu olun. Cehenneme düşüp de cayır cayır yanmak, çok büyük nedamet getirir.
Allahu Teâlâ hazretleri hepinizin ve hepimizin yardımcısı olsun. Hepimize hak yolu göstersin. Hepimizi yanılmalardan, fitnelerden, aldatılmalardan, baskılardan, zulümlerden, gadirlerden korusun. Hepimizi sevdiği yolda yürütsün, sevdiği işleri yapmaya muvaffak eylesin. Huzuruna sevdiği, razı olduğu kul olarak varmayı nasip eylesin.
Cihana İslâm'ı yayalım. Zaten Türkiye'nin yüzde doksan dokuzu müslüman, elhamdülillah. Yüzde yüzü müslüman olsun, inşaallah; hiç itiraz eden kimse kalmasın. Tereciye tere satmaya lüzum yok. Zaten herkes orada İslâm'ı biliyor. Dünyanın başka yerlerinde inşaallah İslâm'ı bilmeyenlere İslâm'ı anlatarak İslâm'ı yayalım.
Cenâb-ı Hakk'ın dinine hizmet edenlerden olalım. Güzel hizmetlerimiz sebebiyle Rabbimiz bizim kusurlarımızı bağışlasın, rahmetine erdirsin. Cümlemizi ve cümlenizi iki cihanda aziz ve bahtiyar eylesin. Peygamber Efendimiz'e komşu olun. Peygamber Efendimiz'in iltifatına mazhar olun. Cenâb-ı Hakk'ın selamına erin. Rıdvân-ı ekberine nâil olun ve olalım.
es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!