İlke ve Değerlerinden Ödün Vermeden
Özgür Yayın Platformu Olarak Kalsın Diye
Öğle13:06 İkindi16:56 Akşam20:05 Yatsı21:36 İmsak04:20 Güneş05:58 İşrak06:43
Hava - Hava durumuÇok Bulutlu 12°C Nem %54
Türkçe
1 Zilka'de 1446 29 Nisan 2025 Salı
1 Zilka'de 1446
İMSAK GÜNEŞ İŞRAK ÖĞLE İKİNDİ AKŞAM YATSI
04:20 05:58 06:43 13:06 16:56 20:05 21:36
Giriş Yap

01.Genel Giriş, Olanlar Şeyhi'nin Tasavvuf Manzumesi

Sükunetin Sesi

Yeni bir programda inşallah sizlerle buluşacağız, Muhterem Prof. Dr. Sadettin Ökten Hocamızla… Program adımız Sükûnetin Sesi. Program muhtevası büyükler sözü, nutk-u şerîfler. Nutk-u şerîflerden yola çıkarak, bu güzel büyükler bahçesinde gezinip sonrasında güftenin besteye dönüşmüş, bürünmüş hâli güzel eserlerimizi de dinleyeceğiz, dinleteceğiz. 

Hocam hoşgeldiniz, safalar getirdiniz.

-Hoşbulduk, safa bulduk efendim. Biz safa bulduk.

Afiyettesiniz inşallah.

-Elhamdülillah, hamdederiz, şükrederiz efendim.

Sükûnetin Sesi’nde ne olacak?

-Sükûnetin sesi, inşallah bir muhabbet macerası, bir muhabbet yürüyüşü olacak. Biz büyüklerimizden işittiklerimizi, dinlediklerimizi, beraber yaşadıklarımızı, o büyüklerin de büyüklerinden aktardıklarını kendi kapasitemiz, imkânlarımız gücümüz nispetinde duru ve arı bir gönülle tekrar etmeye çalışacağız. Bir mânada, bir muhteşem mirası yapabildiğimiz kadarıyla bu mikrofonlar üzerinden muhterem dinleyicilerimize aktarmaya çalışacağız. Niye sükûnet diyoruz? çünkü bu sükûnet meselesi bu çağın problemidir. Herkes var olmak için bir şeyler söylüyor. Büyükler ise susarak var olmayı, daha doğrusu susarak var edilmeyi beklemişler. Bunu ummuşlar, bunu niyaz etmişler ve buna mazhar olmuşlardır. Susarak, istemeyerek, kendilerini bir mânada yok sayarak var edilmeyi beklemişlerdir. Dolayısıyla biz de bugünkü neslin anlayacağı bir dilde, bugünkü insanımıza hitap eden bir tarzda sükûnetin sesi dedik. Belki daha doğru bir isim sekînetin sesi olabilirdi. Ama sükûnetin sesi birazcık daha anlaşılır.

Tenakuz’dan tenâsübe mi hocam.

 -Evet daha güzel, güzel buyurdunuz. Öyle bir isim oldu. Öyle geldi içimizden, radyo  da kabul buyurdu. Öyle diyelim inşallah. Daha iyi bir isim buluncaya kadar Sükûnetin sesini dinlemeye çalışalım. Şu dağdağalı ortamda, şu dağdağalı hayatımızda.

Eyvallah, Muhterem Hocam, şehr-i İstanbul, nefs-i İstanbul… İrfan, medeniyet denilince merkezi tac-ı İstanbul oluyor. Bu şehrin kültürel, irfan mirasının sahip ve taşıyıcılarındansınız. Hem dil, hem üslup. Bizler için de çok yararlı bir program olacak.

-Estağfurullah. Ben sadece nakletmek durumundayım, ama en azından isimler, nutuklar, nutuklardaki bazı kelimeler, bazı mısra veya beyitler, mümkün olabilirse. Bu mühim bir hazine, bir kenz-i mahfî, gizli bir hazine ve bize ait bir hazine. Bu çağa hitap eden bir hazine. Dolayısı ile inşallah sözlerimiz zayi olmaz diye düşünüyoruz. Bizden niyaz ve gayret var, ama feyz-i bereket Cenâb-ı Allah’tan. Ama Cenâb-ı Allah bu feyz-i bereketi bazı kullarıyla insanlara mazhar ediyor. Onu eskiler şöyle  özetlemişlerdir; Rıza-i Bâri Allah’ın rızası, Şefaat-ı Resûlullah, anlaşılıyor ne olduğu Himmet-i Ricâlullah. Kalıplar içinde kolay akılda kalır.

Cenâb-ı Allah murad etti peygamberlerini yolladı. Hatemü’l-enbiya efendimizi yolladı dünyaya. Efendimizin varisleri oldu mu? oldu. Hepsi oldu ve hâlâ da var. Demek ki, Rıza-i Bâri, Şefaat-i Resûl, Himmet-i Ricâl… bu kadar.  

Bizim medeniyetimizi hülâsa eden bir tamlama hocam.

-Evet, isterseniz bunu bir kademe daha aşağıya düşürelim. Yâni bizim anlayacağımız bir dile götürelim. Bizim medeniyetimizin gönül istikametinde gelişen büyük yapısı diyor ki; “Mürüvvet Ali’den, himmet Velî’den, gayret Derviş’ten”. Çünkü malûmunuz efendimizin büyük tâlimleri, Hulefâ-yi Râşidin Efendilerimizin. Cenâb-ı Sıddîk, Cenâb-ı Ömer, Cenâb-ı Osman ve Cenâb-ı Aliyyü’l Kerrâr. Ama hepsinden sonraya kadar Cenâb-ı Aliyyü’l Kerrâr’dır. Onların mirası da Cenâb-ı Aliyyü’l Kerrâr’ a kaldı, oradan neş’et etti muhabbet yolu. Hepsinde büyük feyiz var. Malûmunuz “El ele el Hakk’a“ buyrulmuştur. Dolayısıyla Mürüvvet Ali’den, himmet Velî’den, gayret Derviş’ten.

Çok güzel. Muhterem Hocam su gibi akıyor, inşallah gönüller de sekînet buluyor. Bu büyükler sözü nutk-u şerîfler, bize şifa olan, olacak olan nutk-u şerîflerle yola çıkacağız. Bugün zatıâlinizin okumalarından ve anlatımlarından herhalde üçbuçuk asır öteye ve  nefs-i İstanbul’un Aksaray muhitine yolculuk yapacağız. 

-Bu muhabbet yolunu, aşk yolunu, bu vuslat yolunu büyükler tâlim ederlerken elif, ba ile başlarlar malûmunuz. Her işin bir elif, ba’sı vardır. Şimdi ona alfabe diyorlar. Türkçesi a,b,c. Böyle tâlim etmişlerdir. Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi’nin Tasavvuf Manzumesi ile başlamışlardır. Tasavvuf nedir, dediğiniz zaman besmele, Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi’nin Tasavvuf Manzumesi. Bu uzun ve muhabbetli bir manzumedir. Ve yine şöyle inanılır ki; bu manzumeler şairin, zaten onlar şairdir, ehlullah.  Onların kendi i’cazları değildir. Onları birileri, bir büyük kudret onu ilham etmiştir, onlar sadece söylerler. Zaten bunu da beyan ediyorlar. Dolayısıyla inşallah bu birinci programda… uzun bir manzumedir. İnşallah Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi’nin Tasavvuf Manzumesi ile besmeleyi çekip başlayacağız efendim.

Burada tasavvuf mûsikîsi üzerinde biraz konuşacağız, örnekler vereceğiz. Ama tasavvufun bir ilim ciheti var oraya kesinlikle girmeyeceğiz. Giremeyiz de, o bizim vüs’atimizi aşar.

Niye böyle bir programa ihtiyaç duyduk derseniz, tasavvuf mûsikîsi dediğimiz, yâni aşk mûsikîsi, gönül mûsikîsi, tevhid mûsikîsi, coşku mûsikîsi veya hakikatin bir mûsikî ile ayrıntıları ile ifade edilmesi mevzuları. Eski zamanlarda olsaydı tabiîydi, olağandı. Hani fevkalâde değildi. Her yerde tasavvuf mûsikîsinin yâni aşk mûsikîsinin, tevhidin, Muhabbet-i Resûlullah’ın, muhabbet-i Ehl-i Beyt’in, uluların, evliyâullahu hazeratının ve dervişlerin menakıbını bu mûsikî nagamatı üzerinden dinlerdik. Efendim işte hicazlarıyla, uşşaklarıyla, hele o hüseynileriyle, yakıp kavuran segâhlarıyla camilerde, tekkelerde, mevlid meclislerinde dinlerdik. Hatta dükkânında iş işleyen sanatkârın, zanaatkârın lisanından dinlerdik. Bir taraftan zanaatini işler, kunduracıysa kundurasını, demircisiyse demirini döver, bir taraftan da ilâhi söylerdi yâni bu hazretler. Bir yandan da çıraklar, kalfalar da esmâyla meşgul olurlardı. Ama zaman değişti, devir değişti. Teypler, pikaplar çıktı. Şimdi cd ler, mp3 ler çıktı. Başka havalar bu coğrafyada, bu vatanda, bu semalarda esmeye başladı. Tasavvuf mûsikîsinin o güzel atmosferinden, havasından, ruhaniyetinden kulaklar mahrum kaldı. Kulaklar mahrum kalınca kaynak beslenemez. Kulaktan gönüle yol vardır. 

Biliyorsunuz, ashab-ı Resûlullah arasında âmâ var, ama sağır yok. Buyrulmuştur ki; “Evlâdım insan kulaktan zehirlenir veya kulaktan terbiye edilir” . Dolayısı ile bizim artık gönüllerimiz, ruhlarımız, içimiz, maneviyatımız adeta çölde kalan bir seyyah gibi, tasavvuf mûsikîsi nağmelerine, haberine, ezgilerine, bir manada inkisarına, zaman zaman coşkusuna, hüznüne, melâline hasret kaldı. İşte biz de diyoruz ki, bu hasretimizi Akra’nın bize vesile olduğu, Allah’ın lûtfettiği programlarda elimizden geldiği kadar. Hem kendimiz şöyle bir hüzünle beraber olalım, şevkle beraber olalım burada geçen zamanlarımızda. Hem de bu kayıtlar inşallah kulaklara intikal eder.

Yanlış bir şey söylemekten Allah’a sığınırız.  İşte tasavvuf mûsikîsi bize bu hakikati, yâni Rıza-i Bâri’yi, Muhabbet-i Resûlullah ve Himmet-i Ricâlullah üzerinden bir iklim açar, bir yol açar. Aşk iklimine bizi götürür. Orada yokluk vardır, orada tevazu vardır orada tekebbür yoktur,  hizmet vardır ve orada bir manevi kurbiyet yakınlık söz konusudur. İşte bu mûsikî, ruhu bu hâle döndürmek için, bu hâle tebdil etmek için yapılmış. Yine Cenâb-ı Allah’ın sesler, frekanslar biliyorsunuz yâni. İnsan sesi de, sazlar da birer frekans. Hava zerreleri titreşiyor, yine Allah’ın kanunları istikametinde yapılmış. Onun sesini, onun haberini, onun müjdesini, sevgili habibinin haberini, müjdesini, o habibinin yolunda ve izinde bulunanların müjdesini ve neş’esini bugüne taşıyor. Ne zamana taşıyor? işte bugün, şu anda, şu stüdyoda konuştuğumuz saate taşıyor. Bugün burada varsak, bunlar sayesinde varız. Bunlar bitince sizin de varlık sebebiniz ortadan kalkar. Tasavvuf musikisine girizgâhı böyle düşürdük.

Efendim ben program yaptım kendime göre. Bu programda şöyle bir programdır; bize bu işleri öğreten zat-ı kâmil, zat-ı akdes demiştir ki “Evlâdım tasavvufun mânasını, hâlini Allah lûtfederse yaşarsın. Ben size sadece bir yol gösteririm. Ama o yolu yürümek nasibiniz varsa size aittir. Ben sizin kalbinizdeki gizli hazinenin kapısını gösteririm. Kapıyı açmak nasibinizde varsa size aittir”. Buyurmuşlardır ki “Takdir sizindir, irfanınıza arz ederim”. Bu böyle yâni emirle, emir-komuta ile olacak işler değildir. Demişlerdir ki, ‘tasavvuf nedir diye sormak, öğrenmek istiyorsan bu yolun yolcuları var, onların bir kısmı bunları yazmış söylemiş’. Onların nutuklarına bakalım. Biz nutuk dediğimiz zaman bir söylev bir demeç anlıyoruz. Hâlbuki tasavvufi ıstılâhatta nutuk, evliyâullah hazeratının yâni Allah dostlarının, şiir tarzında veya manzume tarzında söylemiş oldukları sözlerdir. Onların hepsinin arkasında bir beyan, bir zâhir, bir bâtın, bir haber, bir müjde vardır.  

Edebiyat uleması ki, ilimdir, sanattır hiçbir itirazımız yoktur. Bu nutuklara bakarlar ve bunları edebi kriterler açısından tahlil ederler. Çoğunu da pek zayıf bulurlar. Doğrudur, edebi kriterler açısından nutka baktığınız zaman. Ama onun zaten niyeti edebi kriterler açısından parlak bir eser ortaya koymak değildir. Başka bir niyeti vardır. O niyetin ne olduğunu anlamakta fevkalâde kolaydır yahut fevkalâde zordur. Çünkü eğer o niyeti ben size lafzen anlatsam, ‘ne kadar basit bir şeymiş’ dersiniz yâni. Söyleyeyim isterseniz Allah’ın birliğine sizi götürmektir tevhid. Her gün yüzlerce defa söylüyoruz, “Lâ İlâhe İllallah Muhammedün Resûlullah” diyoruz. Peki, bu tevhidin aslı esası ne, bu hayata nasıl yansıyor, baktığın zaman, bütün eşyaya, kendine, evlâd ü ıyâline, -ben hocaydım- talebelerine bu tevhidi görüyor musun, yoksa yüzlerce binlerce adam mı görüyorsun, kendi ahvâline baktığın zaman tevhidi orada görüyor musun? yoo, farklı farklı yüzlerce, binlerce adam, binlerce hayal, binlerce hadise. Peki, arkasında ne var? o tevhidin aslına ruh erdiği zaman, gönül o kapıyı açabildiği zaman, o zaman görüyor ki, hepsinin ardında bir “bir” var  -mış- diyorum ben. Çünkü yine söylemişlerdir; “Efendi sen bu işin dedikodusunu yapıyorsun” demiştir yâni büyüklerimiz. O dedikodusunu yapıyorsun dediği zat da “Efendi” demiştir, “varsın bunun dedikodusunu yapayım, dedikodusu bu kadar tatlıysa ki hakikati ne kadar lezzetlidir” demiş. Ve mevzuyu burada bırakmışlardır.

Bugün seçtiğim kelimeler, yaptığım programda manzumelerimiz var. Bir tanesi Aksaray’da Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi’nin tasavvuf manzumesi. Ben bunlara manzume diyeceğim. Çünkü edebiyat açısından bunlar birer manzumedir. Yâni böyle coşkulu, lirik. İkincisi dede Ömer Rûşenî’ nin yine tasavvuf hakkında manzumesinden alıntı var. Üçüncüsü de Eşrefzâde Rûmî’ye ait aşk manzumesi. Zaten Eşrefzâde Rûmî eğer kısmet olursa, belli bir zamanda, bütün nutuklarıyla, hayatıyla, bulunduğu yer itibariyle, medeniyetimize katkıları itibariyle daha sonra inceleyeceğiz. Ama baştaki programlarda, genel bir temel döşemeye çalışıyoruz. 

İsterseniz şimdi Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi kimdir, bu tasavvuf manzumesi nedir? girmeden evvel bir ilâhi ile mevzua girelim. Cenâb-ı Yunus’dan bir ilâhi, “Dervişlik baştadır, tacda değildir / Kızdırmak oddadır, sacda değildir / Eğer bir müminin gönlün kırarsan / Hakk’a eylediğin…” diyor Cenâb- Yunus. Segâh makamında bir ilâhidir bu. Şöyle bir dinleyelim bakalım.

Bu ilâhilerimizin, bütün güfteler okunmaz, seçilip okunacak ama burada benim arzım odur ki, bu nutk-u şerîflerin bütün güfteleri de okunacaktır. Çünkü her nutuk bir bâb’dır kitapta. Bâb’ın birinci sayfasını oku, son sayfasını okuma olmaz. Her nutuk kendi içinde başı sonu belli olan belli bir akışı olan birer bâb’dır. Her bâb’ı okumak icap eder. Nutukları inşallah tam metin okuyacağız manzume olarak fakat icrada ne çıkar ne zuhur eder, ne lütfeder onu ben bilmem.

Dervişlik baştadır, tacda değildir 
Kızdırmak oddadır, sacda değildir 
Eğer bir müminin kalbin yıkarsan 
Hakka eylediğin secde değildir 

Hakk’ı arar isen kalbinde ara 
Kudüs’te Mekke’de Hac’da değildir 
Kabul et Yunus’un erkân sözünü 
Tezcek gelir başa, geçce değildir   

Bir eser (segâh ilâhi) Dervişlik baştadır, tacda değildir

-Bizim de kulağımız gönlümüz Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi’de.

Bidâyette tasavvuf sûfî bî-can olmağa derler
Nihâyette gönül tahtında sultân olmağa derler
Tarîkatte ibârettir tasavvuf mahv-ı sûretten
Hakîkatte sarây-ı sırda mihmân olmağa derle

-Şimdi bunları açıklamaya çalışsam benim bu vakte kadar yaptığıma ters düşecek. Ben çünkü şiir açıklanmaz diyordum. Fakat çekip götürüyor. Ben şimdi okuyacağım bunları aşağı doğru biraz. Bir yerde duralım.

   Bu âb u kil libâsından tasavvuf âri olmaktır

   Tasavvuf cism-i sâfî nûr-i Yezdân olmağa derler

   Tasavvuf lem'ayı envâr-ı mutlaktan uyarmaktır

   Tasavvuf âteş-i aşk ile sûzân olmağa derler

   Tasavvufta şerâit nâme-i hestîyi dürmektir

   Tasavvuf ehl-i şer' u ehl-i îmân olmağa derler

   Tasavvuf ârif olmaktır hakîmen âdetullâha

   Tasavvuf cümle ehli derde dermân olmağa derler

-Aşağı doğru gidiyor, şuraya bir işaret koyalım. 

Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi.1592, hicri tam 1000 senesinde Bulgaristan’da Eğridere’de bu dünyaya teşrif etmiştir. Dünyaya teşrif buyurmuş. Oğlan şeyhi diyorlar kendisine. Çünkü neden? küçük yaşından itibaren, o yaştaki çocuktan beklenmeyen hâkimane, elfâz, hareket, etvâr sâdır olmaya başlamış. Dedesi, o da ehl-i tarik bir zat. Ben kitapların yazdığını söylüyorum size. Dedesi Taptap Şah Ali, bir mutasavvıf. Hem de kimin dervişi biliyor musunuz? Ahmed-i Sarban. Sarbanbaşı Ahmed Paşa’nın dervişi. 

Bu Yavuz Sultan Selim Mısır’a giderken Aksaray’da bir tekkeye uğrar. Pir Ali Sultan Tekkesi. O hikâyeyi başka bir zaman anlatırız. Orada Ahmed Paşa var, Yavuz Sultan Selim’in emrinde. Çölü geçmek için develeri götürüyorlar bunlar. Suriye, aşağıda Filistin, Gazze. Tabi oraları çöl. Devecibaşı Ahmed Paşa. Pir Ali Sultan, Ahmed Paşa’ya göz koyuyor. Ahmet Paşa da ona göz koyuyor. Orada kalmak istiyor.  Diyor ki Pir Ali Sultan “Sen şimdi git işini gör, dönüşte kalırsın” diyor. İşte Ahmed-i Sarban o Devecibaşı, paşa. Paşalığı bırakıyor orada. Derviş Sarban Ahmed, Pir Ali Sultan’dan hilafetli. Onun da dervişi Taptap Şah Ali Rumelili. Eğeridere nerede, herhalde şimdi ismi değişmiştir. Orada bir yerlerde doğuyor bu hazret.

Hani eskiler ‘adam olacak çocuk hâlinden belli olur’ derlerdi. O –hâl- yerine siz kelimeyi koyun doğrusunu. ‘Oğlan Şeyh bu’ diyor, dedesi. Oradan kalıyor isim. Altmış beş yaşına kadar yaşamış hazret. Elli sene makam-ı irşadda bulunmuş. Hâlâ o dedenin koyduğu adla, Oğlan Şeyh. Efendim İbrahim Efendi böyle bir zat. Babası genç yaşında Hakk’a yürüyünce, bu anneden izin alıyor. Anne de herhalde onun haline vakıf ki, “-Niye gidiyorsun” , “-İstanbul’a”,  “-Niye gidiyorsun”,“-Anneciğim, seyr ü sülûka gidiyorum İstanbul’a” ve geliyor İstanbul’a. Eğrikapısı’nda –bunlar İstanbul’un çok güzel semtleridir, hâlâ var, Eğrikapı- Edinekapı’dan aşağı doğru inerken Eğrikapı’yı orada görürsünüz. Eğrikapı’da Tarikat-i Halvetiye’den Hakikizade Osman Efendi’ye intisab ediyor.  Onun da şeceresi belli kimdir, nedir ne değildir. Yâni İstanbul’un böyle… 

Eski nefs-i İstanbul dedikleri, eskilerin. Şimdi Fatih oldu orası. Ondan sonra Eyüp Sultan, ondan sonra efendim Üsküdar, buraları gergef gibi işlenmiştir. Kimlerle? Allah dostlarıyla. Hiç yok gibi görünürler ama apartmanların arasında bugün kalmıştır. Dört-beş katlı apartmanlar. Zaman zaman çöplük olmuştur ama onlar hâlâ ordadır. Ve onlar hâlâ bütün bu vefasızlığa rağmen himmetlerini ve hizmetlerini, irşadlarını üzerimizden eksik etmezler. 

Efendi’ye intisab eder. Efendi’nin verdiği vazife şöyle bir vazife; der ki “sen tekke bahçesinde bir çukur kaz orada otur”. O da orada oturur. Genç çocuk orada efendinin verdiği dersle, esmâyla meşgul olur. Ve ondan sonra da çok genç yaşında vazifeyi ikmal eder. Hakikizade Osman Efendi’den emanetlerini alır ve kendi irşada başlar. Gavsi Tekkesi Aksaray’da, irşada başladığı tekke. Elli sene postnişin olur. Bu Gavsi Tekkesi gene kitaplarda yazdığına göre 1957 senesine kadar Aksaray’da yerinde varmış. Ama ben 1957 senesini biliyorum. Yollar açıldı İstanbul’da işte.            -Menderes- imarı yapıldı, oldu. Millet Caddesi açıldı, Vatan Caddesi açıldı. Onlar açılırken Gavsi Tekkesi de tarihe intikâl etmiş. Hatta Gavsi Tekkesi haziresindeki hâmûşan da, kabirler de Aksaray’da Muratpaşa Camisi bahçesine kaldırılmış. 

İbrahim Efendi böyle bir zat. Birçok ehl-i tarikle; İdris-i Muhtefî ile Bosnalı Abdullah Efendi ile dostluğu var, sohbetleri var.  Eserleri var. Eserlerini de merak edenler dönüp bakarlar, anlarlar, öğrenirler. Demek ki kabaca söylemek gerekirse Binaltıyüzlerin ilk yarısında yaşamış, bir halveti ulusu. Ve tasavvuf hakkında bilgi veriyor. 

Tasavvuf bidâyette, sûfî bî-cân, Canı çıkmış sufi, nasıl olur bu? artık onu siz düşünün. Bu dünyaya ait isteklerinden yavaş, yavaş soyunmaya başlamış. Cansız adamın bir isteği olur mu? bî-cân dediği o can, olmaz. Demişlerdir ki “Bir mürid, mürşidin elinde gassal önündeki meyyit gibidir”. Mürşid onu istediği gibi evirir, çevirir. Nasıl meyyitin gassal elinde bir iradesi, bir iktidarı söz konusu olmazsa. Zaten mürid demek iradesini mürşide teslim etmiş olan demektir. ‘Efendim bu zamanda bu olur mu ?’ ben olur mu, olmaz mıyı bilmem. ‘Efendim çok zor olur’ Onu da bilmem. Evet doğrudur. Çünkü insanın ‘Ben’ dediği bu asır, asr-ı hazır…  ‘Ben’ üzerine bina edilen bir medeniyet tasavvuru varken bu olur mu? olmaz da diyemem. Zor, eyvallah zordur, ama öyle bir olur ki sen de şaşarsın, ben de şaşarım. 

Nihayette eğer sen kendi isteklerinden vazgeçersen cansız olursan, nihayette gönül tahtında sultan olmaya derler. Tabi çağımızın insanına bunu da şöyle anlatalım isterseniz. Gönül tahtında sultan olmak demek, o tahta sizin hükümran olmanız demektir. Hâlbuki o tahtta sizin şimdi ihtiraslarınız hâkimdir. Kalbinizde neler var,  ‘Arabayı alamadım, evi yenileyemedim, efendim şu makama eremedim, şu paraları kazanamadım’. Bu umumi bir hâldir. Hâlbuki o gönül tahtı çalabın tahtıdır. Çalabın orada olması lâzım. 

Sür çıkar gayri gönülden / Ta tecelli kıla Hak  / Padişah konmaz saraya  / Hane mamur olmadan”  diyor Şemseddin Sivâsî.

Bi-cân olursanız gönle siz hükmedersiniz. Neyle edersiniz? maneviyatınızla, güzelliğinizle, irfanınızla, hikmetinizle ve aşkınızla edersiniz. Ama işte “onu alamadım, bunu veremedim, efendim şu mektebe gidemedim, şu paraları kazanamadım, şu arabaya binemedim” derseniz eh o zaman sufi bî-can değil, sufi canlı olur. 

Merhum Mahir İz Beyefendi hocamızın Tasavvuf kitabından biz fotokopi yaptık, buradan okumaya çalışıyoruz. Hocaya da buradan rahmet niyaz ediyoruz. Dinleyenler hemen Fatiha-ı şerîfi şimdi bastırsınlar. Mahir Bey hocamız ve onun gibi olanlar, herkes için ümmet-i Muhammed’in sıhhati, selâmeti için, felâhı için, feyz-i bereketi için şöyle bir manen dergâhına bir yüz sürsünler bakalım. Cenâb-ı feyyaz mutlak ve Rabbul felak hazretlerinin.

Saba ve çaregâh iki tane ilâhi var. Bir tanesi; Ben dervişim diyene / Bir ün edesim gelir.  İkincisi de;  Gelin ey âşıklar gelin hu Mevlâm hu /  Bu menzil uzağa benzer / Nazar kıldım şu dünyaya / Kurulmuş tuzağa benzer.  İki tane biri saba, biri çaregâh.

Birinci İlâhi- Ben dervişim diyene / Bir ün edesim gelir

İkinci ilâhi- Gelin ey âşıklar gelin hu Mevlâ’m hu hu

Tarikatde, ibâretdir tasavvuf mahv-ı sûretden, Suret ne? zâhir olan ne varsa sûrettir. Hakikatde, sarâ-yı sırda mihmân olmaya derler,  Şu anda sûret ehl-i, sır sarayında ne olduğunu bilmez. Esrar o gizli. Ama hisseder ki, bu hayatın ötesinde, bu gördüğünün maverasında bu duygunun arkasında, bu sevginin ötesinde başka bir şeyler var. Bunu herkes hissediyor. Bunu hissetmeyen adam yok. Hissediyor da oraya girmeye ya korkuyor, ya gücü yetmiyor. Yahut da diyor ki ‘şimdi ben burada bir ayağım, bir elim yağda, bir elim balda iken niye geri çekileyim’ diyor ama hissediyor ki, o daha lezzetli. Ama işte kısmet olmuyor. Dolayısı ile sûreti mahvetmeden arkadaki sîrete ermek mümkün değil.  

Bu âb u kil libâsından tasavvuf, âri olmakdır, Sudan ve topraktan yaratıldık değil mi, Bu elbise üzerimizde, ruhumuzun giydiği bir elbise bu.  Cism-i safî nûr-ı Yezdan olmaya derler. Bu var, bu bir realite ama manen gönül olarak bunun ötesine geçmemiz mümkün. İşte o zaman Allah’ın nuru üzerimizde. Bu ayet-i kerimede de var, onun baktığı yerde Allah’ın nuru ile görür şeklinde. 

Tasavvuf, lem'ayı envâr-ı Mutlak'dan uyarmakdır, Lem’a dediği gönül, herkesin bir çerağı vardır, kiminin kandil, kimininki kocaman lamba, kimininki meşale, kimininki kör kandil. Nerden uyaracaksın? mutlak nurdan uyaracaksın. Yoksa birçok yerden ateş alabilirsin. O çerağı, yâni sizdeki kalpteki o varlık, o nema, o kandil farklı yerlerden de –para hırsıyla da- aydınlanabilir. Ama isli bir ışık verir. Mansıp hırsıyla da aydınlanabilir, ona doğru yönelirsiniz. Paslı bir ışık verir, gibi. Ama envâr-ı mutlaktan uyanırsa, bütün insanlar size, kendileri yapamasa bile hayret ve hayranlıkla bakarlar. Onu görürler insanlar. Çünkü her insanda böyle bir nur, böyle bir görme kabiliyeti vardır. Üzerini isteyerek bizzat sıkı sıkı örtmemişse. Hatta bana sorarsanız çok örtse bile ki, ona küfür diyoruz biz. Onda dahi hakikati gören bir göz daima vardır.  Allah boş bırakmaz.

Tasavvuf, âteş-i aşk ile sûzân olmaya derler, Aşk ateşiyle yakmak bütün sûreti, bütün varlığı.

Tasavvufda şerait nâme-i hestîyi dürmekdir  /  Tasavvuf, ehl-i şer'u ehl-i iman olmaya derler, Tabi şimdi kitapları açtığınız zaman ehl-i iman olmanın şartları belli. Onu okursunuz, ehl-i iman olmuşsunuzdur. Ama ehl-i tarik bunu nasıl söylüyor, ‘Var olanlara ait bütün dosyaları dürüp kapattıktan sonradır, başlıyor ehl-i şer ve ehl-i iman olmak’. Yâni Şeriat-ı Garra-i Ahmediye’nin özüne inmek istiyorsanız varlıkla alâkalı bütün -failler diyorlar şimdi- dosyaları kapatıp, Ne o? bütün ihtiraslar. Ha ilgiyi değil ha, ilgiyi anlaşılmasın. İhtiras dosyalarını, “ olamadım, yapamadım, niye olmadı, niye gitmedi” onları kapatıp, dürüp onları, ondan sonrasına bakmak. Peki, onları dürdüğünüz zaman ne oluyor? onu olanlar bilirler. Olmayanların bilmesi mümkün değil. 

Tasavvuf ârîf olmaktır hakîmen âdetullaha, Allah’ın bazı adetleri var, sünnetullah veya âdetullah diyoruz. Yine buyurulmuştur ki “Allah’tan yapmayacağı şeyi istemeyin veya olmayacak şeyi istemeyin”. 

Öğrenci veya mürid soruyor, “Efendi baba, Allah’ın yapamayacağı şey var mı?” “Haşa olur mu evlâdım bu mümkün değil ama yapmaz, âdetullahı var, sünnetullahı var”. Haa çok sevgili kulları için, zaman zaman onları bozar. Onu da söyleyeyim ben size. O zaman mucize çıkar orta yere işte. Yâni öyle kul ol da naz ehli ol. Hâkimen diyor, hikmet olarak bakacaksın. “Efendim” diyor “Bazı insanlar İstikbâli görüyor”. İnsan görmüyor, Allah gösteriyor. Dostu, arkadaşı sen mesela bir insanla ahbap olsan, arkadaş olsan ona bazı sırlarını söylersin, “şöyle, şöyle yapma, borsa çıkacak, bilmem ne alma” dersin değil mi. Onun gibi bir şey, seviyor bazı kullarını. O kul da diyor ki “Yavrum, şöyle şöyle yapma başına şunlar gelir”. Belki kendi de bilmiyor ne söylediğini, ama Allah söyletiyor. Hâkimen âdetullahı görüyor çünkü. Neden? kalbe in’ikâs ediyor, kalpte ihtiraslar, hırslar, gayretler, hasetler, kinler yok olmuş yok. Bomboş, pırıl pırıl bir kalp. Cenâb-ı Allah’ın sünnetini âdetini biliyor, hikmetiyle biliyor. O zaman ne oluyor, cümle ehli derde derman oluyor. Yâni hadise gelmeden geleceğini söylüyor, sıkıntı çıkmadan çıkacağını söylüyor. Olay bu.

Hocam inşallah yedinci beyitten ‘Tasavvuf ten tılısmın isim miftâhıyla açmaktır’  beyti ile diğer programda başlayacağız.

-İnşallah efendim.

Diğer Kayıtlar
Başlık Eklenme Tarihi Paylaş Oku Ekle Süre Beğen
playlist play 02.Olanlar Şeyhi'nin Tasavvuf Manzumesi 2 27.05.2020 playlist oku playlist ekle 27 playlist like
playlist play 03.Dede Ömer Ruşeni ve Eşrefoğlu Manzumeleri 27.05.2020 playlist oku playlist ekle 21 playlist like
playlist play 04.Peygamber Efendimiz ve O'na Yazılan Naat Örnekleri 27.05.2020 playlist oku playlist ekle 25 playlist like
playlist play 05.Peygamber Efendimize Dayanan Tasavvufi Neşve 1 28.05.2020 playlist oku playlist ekle 14 playlist like
playlist play 06.Peygamber Efendimize Dayanan Tasavvufi Neşve 2, İlk Mutasavvıflar 28.05.2020 playlist oku playlist ekle 18 playlist like
playlist play 07.Aktab-ı Erbaa, Abdülkadir Geylani 28.05.2020 playlist oku playlist ekle 17 playlist like
playlist play 08.Aktab-ı Erbaa, Abdülkadir Geylani 2, Ahmed el Rufai 28.05.2020 playlist oku playlist ekle 24 playlist like
playlist play 09.Aktab-ı Erbaa, Ahmed Bedevi, İbrahim Dussuki 01.06.2020 playlist oku playlist ekle 20 playlist like
playlist play 10.Evtad-ı Erbaa, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Hacı Bektaş Veli 01.06.2020 playlist oku playlist ekle 31 playlist like
playlist play 11.Evtad-ı Erbaa, Hacı Bayram-ı Veli, Şeyh Şaban-ı Veli 01.06.2020 playlist oku playlist ekle 28 playlist like
playlist play 12.Genel Olarak Mutasavvıf Şairler 01.06.2020 playlist oku playlist ekle 21 playlist like
playlist play 13.Ah Nice Bir Uyursun, Yunus Emre 01.06.2020 playlist oku playlist ekle 18 playlist like
playlist play 14.Mail Oldum Bahçesinde Hurmaya, Yunus Emre 01.06.2020 playlist oku playlist ekle 14 playlist like
playlist play 15.Dağlar İle Taşlar İle, Yunus Emre 01.06.2020 playlist oku playlist ekle 15 playlist like
playlist play 16.Mevlam Sana Ersem Diye, Yunus Emre 05.06.2020 playlist oku playlist ekle 23 playlist like
playlist play 17.Gelin Gidelim Efendim Allah Yoluna, Yunus Emre 05.06.2020 playlist oku playlist ekle 11 playlist like
playlist play 18.Milki Bekadan Gelmişem, Yunus Emre 05.06.2020 playlist oku playlist ekle 23 playlist like
playlist play 19.Gönül Hayran Olupdur Aşk Elinden, Yunus Emre 05.06.2020 playlist oku playlist ekle 16 playlist like
playlist play 20.Kabenin Yolları Bölük Bölüktür, Yunus Emre 05.06.2020 playlist oku playlist ekle 17 playlist like
playlist play 21.Gani Mevlam Nasib Etse Varsam Ağlayı Ağlayı, Yunus Emre 05.06.2020 playlist oku playlist ekle 14 playlist like
playlist play 22.Noldu Bu Gönlüm, Hacı Bayram Veli 06.10.2020 playlist oku playlist ekle 26 playlist like
playlist play 23.Çalabım Bir Şar Yaratmış, Hacı Bayram Veli 06.10.2020 playlist oku playlist ekle 21 playlist like
playlist play 24.Bağrımdaki Biten Başlar Muhammedin Aşkındandır, Seyyid Seyfullah 27.10.2020 playlist oku playlist ekle 21 playlist like
playlist play 25.Mevlam Ver Aşkını Bana, Seyyid Seyfullah 27.10.2020 playlist oku playlist ekle 23 playlist like
playlist play 26.Esma-i İlahiyede Bihad Hünerim Var, Niyazi Mısri 01.01.2021 playlist oku playlist ekle 22 playlist like
playlist play 27.Gir Semaya Zikrile Gel Yane Yane Hu Deyu, Niyazi Mısri 01.01.2021 playlist oku playlist ekle 14 playlist like
playlist play 28.Derman Arardım Derdime, Niyazi Mısri 01.01.2021 playlist oku playlist ekle 30 playlist like
playlist play 29.Çün Sana Gönlüm Mübtela Düştü, Niyazi Mısri 01.01.2021 playlist oku playlist ekle 21 playlist like
playlist play 30.Allah Emrin Tutalım, Yunus Emre 06.01.2021 playlist oku playlist ekle 20 playlist like
playlist play 31.Bu Aklu Fikrile Mevla Bulunmaz, Yunus Emre 06.01.2021 playlist oku playlist ekle 10 playlist like
playlist play 32.Aşk Bezirganı Sermaye Canı, Yunus Emre 06.01.2021 playlist oku playlist ekle 20 playlist like
playlist play 33.Dolap Niçin İnilersin, Yunus Emre 22.02.2021 playlist oku playlist ekle 25 playlist like
playlist play 34.Ben Dervişim Diyene Bir Ün Edesim Gelir, Yunus Emre 22.02.2021 playlist oku playlist ekle 16 playlist like
Kabe
Canlı Yayın
Şuan Canlı Yayın
Canlı Yayın
AKRA CANLI
 / 
player image icon close icon
AKRA CANLI
Canlı Yayın
Canlı Yayın Add Icon volume up
 / 
Canlı Yayın
fast rewind
fast forward
Playlist
Bu özelliği kullanabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir
  
Fikrini Paylaş
TAAHHÜTNAME

Hazırlamış olduğum ve sitenize gönderdiğim/ teslim ettiğim, tamamen orjinal ve bana ait olan, projemin/görüntü veya kaydımın, AKRA MEDİA tarafından kendisine ait kablolu/karasal/uydu, şifreli/şifresiz, free/paralı TV, video, DVD, VCD,VHS ,radyo, kaset, sinema ve sair mevcut yada ortaya çıkacak her türlü İşaret, ses ve /veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı ve tüm internet siteleri ve sosyal medya platformlarında yayınlamasına, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, işleme hakkı ve temsil hakkının kullanılmasına süresiz olarak müsaade ediyorum.

Projemin/görüntü veya kaydımın, bant, CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player, dijital kayıt vb. tüm yollarla kayıt, çoğaltma ve dağıtım haklarını, bilişim veya iletişim ortamında görüntülenmesini, iletilmesini, okunmasını, izlenmesini, dinlenmesini vb. interaktif veya normal CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player vb. şekilde basılarak veya ses kayıtlarının metin haline getirilip kitap olarak piyasaya sunulmasını sağlayacak her türlü materyal üzerine kaydı ile çoğaltılması, kullanılması, işlenmesi, yeniden ve genişletilmiş şekilde sesli, yazılı ya da görüntülü yayın haklarını, bu suretle de çoğaltılarak kullanılması, dağıtılması, pazarlanması vb. fikri, mali ve manevi haklarımın tamamını, programda gerekli görülen değişiklikleri yapma haklarımı bila bedel olacak şekilde, AKRA.MEDİA sitesine ve bu site'nin yetkilisi ve sahiplerine devir ve temlik ettiğimi, beyan, kabul ve taahhüt ederim.

Şehir Seçin
Close