Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm
Elhamdülillâhi Rabbi'l-âlemîne hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh, alâ külli hâlin ve fî külli hîn.
Ves-salevâtü ves-selâmü alâ seyyidinâ ve senedinâ
Ve tacîruusünâ üsvetüne'l hasenetini Muhammedini'l Mustafa ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi ihsânin ilâ yevmi'l cezâ emmâ ba'dü
Fa'lamû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l hadîsi kitâbullahi ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem. Ve şerre'l-umûri muhdesâtühâ. Ve külle muhtesetin bid'atün. Ve külle bid'atin delâletün. Ve külle delâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr ve bis-senadi'l muttasılü ilen-nebiyyü sallalahü aleyhi ve selleme ennehû kâl.
Yenzilullahu teâlâ fî-leyletin nisfu min şa'bâne ilâ semâi'd-dünyâ.
"Allahu Teâlâ hazretleri şaban ayının şu gecesinde -14'ünü 15'ine bağlayan gecede- en yakın olan semaya nüzül buyurup." Fe-yağfiriu li-külli müslimin. "Her müslümanı afv ü mağfiret eder."
Allahu Teâlâ hazretlerinin rahmetinin yeryüzü ahalisine çok yayıldığı, yaklaştığı, bir hayırlı, mübarek gecedir.
"Yalnız müşrikler müstesna." Allah-u Teâlâ hazretlerine şirk koşanlar, onun varlığını, birliğini, vahdaniyetini anlamayanlar, Allah-u Teâlâ hazretlerinin evsâfını bilemeyenler, esmâ-i hüsnâsını sezemeyenler, O'na her türlü şirkten beri olarak ibadet edemeyenler, o müşrikler bu rahmetten mahrum kalacaklar.
Dileriz ki Rabbimiz Teâlâ hiçbir şeyi O'na gizli veya âşikar şirk koşmamayı bizlere daima nasip eylesin.
Çünkü şirkin bazen hafîsi, gizlisi vardır ki o karıncanın ayağının sesinden daha sessizce insanın yanına sokulup da kalbine yol bulabilir. O gizli şirke riyâ derler. Riyâ, gösteriş, âhirete müteallik bir amelini yaparken sevap değil, Allah'ın rızasını değil de dünyadaki insanların alkışını, beğenmesini istemek, onlara amelini göstermeye çalışmak, çabalamak mânasına geliyor.
Allahu Teâlâ hazretleri bizi riyâdan korusun. Her amelimizi ihlâs ile yapmayı nasip eylesin. Şirkin her çeşidinden hıfz eylesin. Şu "lâ ilâhe illallâh" kelime-i tevhîdi üzere yaşayıp o kelime-i tevhîdin hayrına bereketine mizanımıza ağır getirip cennete girenlerden eylesin.
İkincisi, bu gecede affolmayan kimselerden -Allah'ın rahmetine eremeyen- diğeri; müşâhin olan kimsedir.
Müşâhin, kalbinde müslüman kardeşine, arkadaşına, dostuna, komşusuna karşı kin, düşmanlık, buğz, adavet besleyen kimse, bu da affolmayacak. Kimi incelesek, öne alsak, ortaya koysak herkesin kendine göre kusuru vardır. Kendi kusurlarını düşün, başkalarının kusurlarını görme, affet. Sabahleyin namaza gelemezsin, tevbe edersin, yine günah işlersin, harama bakarsın, haram lokma yenir, şöyle olur, böyle olur… Günahkâra acımak lazım, tevbe etmek lazım. Onun için dua etmek lazım. Eğer bir insanın başkasına karşı içinde kini, kızgınlığı, buğuzu, adâveti olursa, mü'min mü'mini sevemezse, o kindar kimseleri de Allahu Teâlâ hazretleri bu gecede affetmiyor.
Hepimiz içimizde kime karşı kırgınlık varsa onu silelim. Dargın olduğumuz kardeşlerimizle barışalım, hesabını Allah'a havale edelim. Bizim, "Bizden yana olanları bağışladık, haydi hakkımı helal ettim." diyelim ve böylece bu müşâhin sıfatına düşmekten, bu yüzden de Allah'ın rahmetine erememekten kendimizi koruyalım, kurtaralım.
Ev kâtı'u rahimin. "Akrabaları ile bağlarını koparanları da Allah affetmez." Bu gece affetmediği insanlardan birisi de sıla-i rahim yapmayan, akrabalarıyla ilgiyi kesen, onlara küsen kimseler olmuş oluyor.
Rabbimiz Teâlâ hazretleri bizi akrabalarımızla, dostlarımızla muhabbetli eylesin.
Ev imraeten tebğî fî-fercihâ. Bir de "Namusunu satan yani zâniye, bağiye kadını Allahu Teâlâ hazretleri affetmeyecek."
Allahu Teâlâ hazretleri bütün Ümmet-i Muhammed'in evlatlarını ve bütün şu memleketimizin ana kuzularını, evlatlarını, ciğerpâreleri namuslu eylesin. Fazla keyif sebebiyle, yanlış yollara sapmaya teşvik çok fazla miktarda, onlara aldanmamayı Allahu Teâlâ hazretleri cümlemize nasip eylesin. Helal lokma yiyip salih ameller işleyip ırzımızla, şerefimizle, haysiyetimizle, namusumuzla yaşamayı cümlemize nasip eylesin. Cümlemizin evlatlarını da doğru yoldan ayağını kaydırıp yanlış yollara düşürmesin.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri bu gecede, müstesna ibadet etmiş. Rivayetler var; bu gecedeki ibadetlerinde ve bu geceye itibar etmesi, bu gecede çok çalışması, böyle sevaplı işler yapması hususunda Cebrail aleyhisselam kendisine bilgi vermiş ki bu gece müstesna bir gecedir, o şekilde hareket etsin diye. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz de mübarek hanımlarından izin alarak, "Haydi bu gece bana müsaade edersen, ben biraz ibadet etmek istiyorum, müsaade edersen ibadet edeyim." diye nöbeti gelmiş olan ailesinden, eşinden izin isteyerek ibadetle meşgul olmuştur.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri bir keresinde, Hz. [Âişe] validemizin hücre-i saadetine gelmiş, soyunmuş, tam yatacak gibi bir hazırlık yaptıktan sonra tekrar giyinmiş. Demek ki kendisine bir haber geldi, bir ikaz oldu, o tekrar giyinip gidince Hz. Âişe validemiz de meraklanmış; "Ne oluyor! Geldi, bir soyundu, istirahat hazırlığı içindeyken tekrar giyindi?" diye aklından bazı şeyler düşünmüş, Peygamber Efendimiz çıktıktan sonra o da arkasından çıkmış.
Sokak karanlık mıydı acaba?
Değildi çünkü mehtap vardı. Şabanın 15'i, dışarıda mehtap var şimdi. Mehtaplı havada o önden, o arkadan Peygamber Efendimiz Bakî'u'l-ğarkad, Medîne-i Münevvere'nin meşhur kabristanına gitmiş, orada gözlerini pırıl pırıl semaya, yıldızlara, mehtaba dikerek, orada ibadet eylemiş, dualar eylemiş, secdeler eylemiş, eve geldiği zaman namazlar kılmış. Hz. Âişe validemiz diyor ki; "Duasında Peygamber Efendimiz'in şöyle dediği hatırımda kaldı." Eğilmiş dua ediyor, secdesinde söylediği sözler şöyle;
Secede leke sevâdî ve hayâlî.
"Yâ Rabbi! Sana vücudum, hayalim, aklım, fikrim, her şeyimle secde ettim." Bütün varlığımla, hem bedenen hem de fikrimle, aklımla senin azametin karşısında secde ettim.
İnsanın secde hali Allah'a en yakın olduğu haldir. Lâ teşbih velâ temsil, secde Rahman'ın ayağına kapanmak gibi oluyor. Öyle saygı ifade eden bir şekil ki insan Allahu Teâlâ hazretlerine tâzimini secde ile en güzel ifade ediyor ve onun için başka kimsenin huzurunda secde edilmiyor, kimsenin önünde eğilinmiyor. Sadece Allah'ın huzurunda eğiliniyor.
"Sana hem hayalim, hem vücudum secde etti yâ Rabbi!"
Ve âmene bi-ke fuâdî.
"Yâ Rabbi! Sana kalbimden, gönlümden inandım." Kalbim sana iman getirdi, hiç içimde şek tereddüt olmadan senin varlığını birliğini ikrar eyledi.
Ebûu leke bi'n-ni'ami ve a'terifü leke bi'z-zenbi.
"Yâ Rabbi! Sen bana sayısız nimetler ihsan eyledin, o nimetlerini biliyorum, kabul ediyorum, teşekkür ederim, itiraf ediyorum. Evet bu nimetleri Sen bana gönderdin, şükran duygusuyla doluyum ve buna rağmen kendi eksiğimi, kusurumu, hatalarını günahlarımı da biliyorum yâ Rabbi!"
Zalemtü nefsî.
"Nefsime zulmettim. Hatalı hareketler işledim, zelleler vâki oldu."
Fağfirlî.
"Beni afv ü mağfiret eyle yâ Rabbi!"
Ennehû lâ yağfiru'z-zünûbe illâ ente. "Çünkü günahları senden gayrisi afv ü mağfiret eylemez."
E'ûzü bi-'afvike min ukûbetike.
"Yâ Rabbi! Bu yaptığım hatalardan Senin bana ceza vermenden, beni ikaplandırmandan, ukûbete uğratmandan, senin affına iltica ederim. Beni affeyle! Beni cezalandırma!"
Ve e'ûzü bi-rahmetike min nakmetike.
"Yâ Rabbi.senin, bu yaptığım kusurlardan dolayı benden intikam almandan, senin merhametine iltica ederim, rahmetine sığınırım." Yâ Rabbi! Azîzü züntikamsın, benden intikam alacak, beni cezalandıracak duruma düşürme, bana rahmetini nasip eyle."
E'ûzü bi-rızâke min sehatıke.
"Yâ Rabbi! Senin kızmandan, kızgınlığından, senin hoşnutluğuna sığınırım."
Ve e'ûzü bike minke.
"Yâ Rabbi! Senden Sana sığınırım." Nereye gideyim! Başka kapı, başka dergâh yok, senin kapına geldim, Senden Sana sığınırım."
Lâ uhsî senâen aleyke.
"Yâ Rabbi! Sana nasıl hamd ü senâ edeyim, senin güzel sıfatlarını nasıl sıralayabileyim, bitiremem! Senin sonsuz güzel sıfatlarını saymaya gücüm yetmez."
Ente kemâ esneyse alâ nefsike.
"Sen ancak kendini Kur'ân-ı Kerîm'de nasıl medh ü senâ eylediysen, ne sıfatlar ile tavsif eylediysen ancak Sen kendi kendini tavsif edersin." Ben âciz nâçiz beşerim. Dilim senin azametini, kudretini göstermeye, saymaya, sıralamaya, itiraf etmeye yeterli olmaz diye Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz böyle ayakta, oturarak sabaha kadar ibadet eylemiş.
Bu duayı size niçin okuyoruz Arapçasını niye söylüyoruz?
Peygamber Efendimiz gibi her türlü günahları bağışlanmış, güzel ahlâk ile numune insan olarak yeryüzüne gönderilmiş, peygamber seçilmiş, evvelîn ve âhirînin efendisi olan Peygamber Efendimiz'in tevazuunu görün, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in ibadetini görün, sabahlara kadar nasıl böylece Rabbimiz'e münacaat eylediğini, hangi kelimeleri kullandığını bilin de siz de ona göre dua ve niyaz ederek, gözyaşı dökerek, günahlarınıza tevbe ve istiğfar eyleyin de bu yol ile Rabbimizin affına, rahmetine nâil olun diye söylüyoruz.
Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizin kalbine yumuşaklık ihsan eylesin. Gözümüze şöyle bir yaşarma, bir duygulanma nasip eylesin. Çünkü bir insan, günahlarına pişman olup da gözyaşı döktü mü, o gözyaşı yere damlar damlamaz Allahu Teâlâ hazretleri onun günahlarını affı mağfiret eder.
Bu gece hakkında çok rivayetler olmuş, bu gecenin hayr u bereketi hakkında hiç şek şüphe yoktur. Ama bu rivayetlerin ve Kur'an-ı Kerîm'de Duhan sûresinin âyetlerinin içinde zikri geçen;
Hâ Mîm. Ve'l-kitâbi'l-mübîn innâ enzelnâhu fî-leyletin mübâraketin innâ künnâ münzirîne.
Bu leyle-i mübâreke hakkında alimlerimizin çeşitli içtihatları, sözleri, kavilleri vardır.
Bazıları diyorlar ki; Kur'ân-ı Kerîm ramazanda indiği belli olduğuna göre bu âyetlerden Kadir gecesi kastedilmiştir. Bazıları da diyorlar ki; "Hayır, Kur'ân-ı Kerîm şabanın bu gecesinde inmiştir de Kadir gecesinde tamamlanmıştır. O geceyle, bu gece arasında bir mânevî ilgi, ilişki vardır. Bu gece -şabanın 15'i gecesi- beraat gecesi kastediliyor." diye alimlerimizin çeşitli sözleri var.
Bu gecenin mübarekliğinde, feyzinde, bereketinde tereddüt yok da, "Acaba bu kulların rızıklarının, amellerinin, ecellerinin, hayatlarının ölümlerinin yazıldığı gece, bu gece midir; Kadir gecesi midir, Kadir gecesi bu şabanın 15'inde midir? Ramazan'daki o şey midir." diye alimlerimizin sözleri var.
Tabii Allahu Teâlâ hazretleri bu işin esrârını bilir, sevdiği kullarına da bildirmiş. Allahu Teâlâ hazretleri bu gecede, Benî Kelb kabilesinin koyunlarının kılları adedince kulları cehennemden âzat edecek. Bu kesretten kinayedir, çok kullarını Allahu Teâlâ hazretleri afv ü mağfiret eyleyecektir.
Rabbimiz Teâlâ hazretleri, cümlemizi bu gecede affolunanlardan eylesin.
Kitaplarımızda yazıldığına göre bu gecenin tarihî, müjdeli, mesut özelliklerinden bir tanesi de kıble, Kudüs tarafından Kâbe-i Müşerrefe tarafına şabanın bu 15'inci gecesinde tahvil olunmuş, değiştirilmiş.
Neden?
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e peygamberlik geldiği zaman Kâbe'nin içinde putlar olduğundan, müşrikler henüz Kâbe'yi müslümanlara teslim etmemiş olduğundan, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Kuds-ü Şerîf'e doğru teveccüh edip namazı öyle kılardı. Yani Mekke'de dururdu ama Kudüs'e doğru, şimâle doğru dönerdi. Şimdiki müezzin mahvilinin olduğu yer gibi bir yerde durup, Kâbe'yi de karşısına alıp Kudüs'ü denk getirmek tarzında öylece ibadet ederdi. Gönlünden isterdi ki hep kabeye dönük olsa, ibadet öyle olsa...
Böylece zaman geçti ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Medîne-i Münevvere'ye göçtü.
Kâbe'nin içinde putlar olduğundan Kur'ân-ı Kerîm'de;
İnne evvele beytin vudi'a li'n-nâsi lellezî bi-bekkete mübâraken ve hüden li'l-âlemîn. Fîhi âyâtün beyyinâtün makâmu ibrâhîme ve men dehalehû kâne âminâ ve lillâhi ale'n-nâsi hıccü'l-beyti meni's-tetâ'a ileyhi sebîlâ. âyetleriyle methedilen o Kâbe-i Müşerrefe'ye Peygamber Efendimiz dönmedi.
İçinde put olduğundan, mübarek bir bina olmasına rağmen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Kâbe'ye dönmedi. Ama ne zaman ki Medine-i Münevvere'ye hicret ettiler, ne zaman ki aradan 16 ay kadar geçti, bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bugün yedi mescitlerin olduğu mıntıkada Benî Seleme yurduna gitti. Orada bir mübarek zâtın validesini rıdvanullahı teâlâ aleyhim ecmaîn ziyaret maksadıyla gitmişken namazda,
Fe-velli vecheke şatra'l-mescidi'l-harâm. âyeti indi. Bu şabanın 14'üncü gününde, o zaman namazı kılıp duruyorken, Kudüs-ü Şerîf'e doğru dönmüşken, "Yönünü Kâbe-i Müşerrefe'ye döndür. Senin ne zamandır oraya dönmeyi arzu ettiğini biliyorum ey Resûlüm, dön o tarafa." diye Allahu Teâlâ hazretlerinden emir gelince Peygamber Efendimiz namazın içinde Mekke-i Mükerreme'ye, Kâbe-i Müşerrefe'ye teveccüh eyledi.
Kadınlar döndüler, oradan [önden] kalktılar, arka tarafa geldiler, erkekler yerlerini değiştirdiler Peygamber Efendimiz'in arkasına geçtiler, böylece aynı namazın içinde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Kudüs-ü Şerîf'e doğru namaz kılarken şabanın 14'üncü gününde Mekke-i Mükerreme'ye döndü.
Tabii büyük bir müjde, büyük bir sevinç, büyük bir bayram. Çünkü Yahudiler; "Bak bizim kudüsümüze dönüyor." filan diyorlardı. Kudüs onların değil, müslümanların. O peygamberler, Süleyman aleyhisselam, Davud aleyhisselam, İbrahim aleyhisselamlar da müslümanların peygamberiydi ama onlar öyle diyorlardı. Peygamber Efendimiz de Kâbe-i Müşerrefe'yi çok seviyordu, böylece Kâbe-i Müşerrefeye döndü.
Muhterem kardeşlerim!
Madem ki Kâbe gibi mübarek bir mescide bile içinde putlar olduğu zaman dönülmüyor; o halde biz gönül kabemizi de putlardan temizlemezsek Allahu Teâlâ hazretleri "Padişah konmaz saraya hâne mamur olmadan." İnsana bir hayır, bereket ve feyiz gelmez. Onun için biz de gönlümüzün kabesini putlardan temizleyelim.
Putlar nelerdir, insan hangi puta tapar?
Para putuna tapar, mevki makam putuna, şöhret putuna tapar.
İçimizde masivallah babından, Allah'ın yolundan bizi alıkoyan ne gibi hevâ ve hevesler, arzular varsa Allahu Teâlâ hazretleri şu mübarek gece hürmetine, kalbimizi pak eylemeyi, o arzulardan, o mânevî putlardan, o tapındığımız, bağlandığımız şeylerden sıyrılmayı, kurtulmayı, hakîki kıbleye dönmeyi, Rabbimiz bizlere nasip eylesin.
Muhterem kardeşlerim!
Müslümanlar müşriklere, ehl-i kitaba ibadet hususunda bile benzememişler. Bu gecenin hürmetine Allah-uTeâlâ hazretleri bize özümüze dönmeyi nasip etsin. Hakiki müslümanca yaşamayı nasip etsin. Giyimimiz müslümanca olsun. Selamlaşmamız müslümanca olsun. Tokalaşmamız müslümanca olsun. Yemek yememiz müslümanca olsun. Her şeyin müslümancasını soralım. Etrafımızda ki büyüklerimize, hocalarımıza soralım. Kitaplardan araştıralım. "Şu benim yapacağım işin müslümancası nedir, nasıldır?
Ticaretin müslümancası nasıldır?
Ev adamlığının, idareciliğinin müslümancası nasıldır?
Ev hanımlığının müslümancası nasıldır?
Hocalığın, öğretmenliğin müslümancası nasıldır?
Talebeliğin müslümancası nasıldır?
Doktorluğun, terziliğin, lokantacılığın müslümancası nasıldır?"
Her şeyin islâmcasını yapalım. Çünkü biz dünyanın Allah tarafından en şerefli ümmeti kılınmışız. Herkes bize uysun, bizim bir başkasını taklit etmemiz bize yakışmaz.
Madem ki bu gecede müslümanlar kıblelerine dönmüşler, Allahu Teâlâ hazretleri bize de şu şabanın şu yarısı gecesinde, bu hayırlı mübarek gecede şu andan itibaren her işimizi Cenâb-ı Hakk'ın rızasına döndürmeyi nasip eylesin.
Bundan sonra parolamız, uzun büyük beyaz pankartlar üzerine yazacağımız yazımız ne olacak?
İlâhi ente maksûdî ve rıdâke matlûbî. "Yâ Rabbi! Ben seni istiyorum, ben senin rızanı arıyorum. Senin rızan neredeyse, her işimi ona göre yapmaya prensip olarak karar verdim." dememiz lazım.
Muhterem kardeşlerim!
Akşamüstü düşündüm, Avrupalılarda, batıdan gelen zihniyette bizim müslümanların zihniyetine taban tabana zıt bir durum var. Yani birisi nerede [diğeri nerede!] Eyne's-semâ mine's-süreyyâ. derler Araplar. Nerede toprak, nerede gökyüzündeki Ülker yıldızı! İkisi arasında dağlar, dağlar değil semalar kadar fark var.
Müslümanlığı düşündüm. Müslümanlığın daha ilk kelimesinde, İslâm olmak, yani eslemtü vechî lillâh. "Ben kendi zâtımı Allahu Teâlâ hazretlerine götürmüşüm teslim etmişim, teslim olmuşum." İslâm gidip teslim olma dini. "Yâ Rabbi! Senin hükmün neyse, fermanın, emrin, buyruğun neyse ben geldim senin emrine tabii oldum." demiş, Müslümanın müslüman olması bu demek oluyor.
Müslüman islama girdiği zaman, "eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve resûlühû dediği zaman hürriyetini Allahu Teâlâ hazretlerine sunuyor; "Yâ Rabbi! Ben hürriyetten mürriyetten filan vazgeçtim, sana teslimim yâ Rabbi! Ne buyurduysan, onu yapmaya ferman buyur, emret! Öl dediğin yerde ölmeye, kal dediğin yerde kalmaya, yap dediğini yapmaya, yapma dediğinden kesilmeye, sana teslim olmuşum, gelmişim." demiş oluyor. İslâm'ın hakîki mânası bu. Hürriyetin her çeşidi iyi değil. Hürriyetin bir hududu var. İnsan iyilikleri yapmaya hür olacak, kötülüğü yapmakta hürriyet olmayacak.
Niye polis teşkilatı var dünya üzerinde, niye her memlekette, bizim memleketimizde de var?
Çünkü hırsızlık yapma hürriyeti yoktur, hırsızlık yapanı tepelemek lazım. Çünkü adam dövme hürriyeti, adam öldürme hürriyeti yoktur. Çünkü başkasının malını alma hürriyeti yoktur. O teşkilat birisi yapmaya kalkarsa canına okumak içindir.
Polis teşkilatı var, asker teşkilatı var, adliye teşkilatı var; bunların hepsi hürriyetin karşısındadır. Bir insan ki "aşırı hürriyet yapacağım" derken başkalarına zarar vermeye başlıyor, bu teşkilatlara toslar ve oradan cezasını çeker.
Bu gece bizim Allah'ın iradesine teslim olma gecemiz olsun. Bu gece bizim şeytana uyma hürriyetimizin bittiği gece olsun.
Allahu Teâlâ hazretleri bizi başıboş serseri davarlar, sahipsiz hayvanlar gibi dolaşmaktan korusun.
Biz sahipliyiz, biz Allahu Teâlâ hazretlerinin kullarıyız. Allah-u Teâlâ hazretlerinin emirlerine mutîyiz. Allah-u Teâlâ hazretlerinin yasaklarını yasak belledik, memnunuz. İyi ki Rabbimiz zinayı haram etmiş. İyi ki rabbimiz içkiyi haram etmiş. İyi ki Rabbimiz haksız kazancı, faizi haram etmiş. İyi ki rabbimiz her günahı yerli yerinde yapmış!
"Radiytü billâhi rabben ve bi-harâmihî harâmen ve bi-halâlihî halâlen." Helallerinden de memnunuz; helalleri bize yeter. Rabbimizin bize verdiği o kadar çok helaller var ki; ben bu kadar meşrubat, bu kadar gıdalar, bu kadar lezzetler, bu kadar tatlılar varken gidip de haram bir içkiye tenezzül etmem. Allah'ın bu kadar güzel [helal] yolları varken; bize, "Kullarım helal kıldığım şeyleri yiyin için, buyurun, âfiyet olsun!" diye bize ikram etmişken, gidip de ille onları atlayıp atlayıp atlayıp da ta dip tarafta harama bulaşmamıza lüzum yok.
Allahu Teâlâ hazretleri bu gecemizi, bizim şeytana uymaktan Rabbimiz'in yoluna dönmeye vesile eylesin. Başıboş, serseriyâne, nefsin elinde oyuncak, şeytanın elinde maskara olmaktan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e has ümmet olmaya dönmeyi vesile eylesin.
Bu ay Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in mübarek Şaban ayıdır. Peygamber Efendimiz bu ayı seçmiş, diyor ki; "Recep ayı Allah'ın kulları afv ü mağfiret ettiği aydır, Şaban ayı da benim ayımdır." diyor. Seçmiş, ayların içinden onu seçmiş. Bu ayda Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e çok salât ü selâm edeceğiz.
"Efendimiz'e bir salât ü selâm ettik mi, Allahu Teâlâ hazretleri bize on salât ü selâm eder, O'nun salât ü selâm bizi ihyâ eder. İnsan bir defa salât ü selâm getirdi mi Allahu Teâlâ hazretleri insanın 100 tane ihtiyacını giderir; 30 tanesi dünyaya aittir, 70 tanesi âhirette mükâfat olarak verilecek."
O bakımdan içimizde Peygamber Efendimiz'e sevgimizi [ve bağlılığımızı] tazeleyelim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hayatını öğrenelim, sîretini belleyelim, yaşayışını bilelim, gayesini anlayalım, çalışmalarının hedeflerini düşünelim. Hadîs-i şerîflerini belleyelim, belletelim, öğretelim, okuyalım...
Kırk tane Hadîs-i şerîfi ezberleyen insana Allahu Teâlâ hazretleri yarın rûz-i mahşerde ümmetin alimlerine yaptığı muameleyi yapacak. O alimlerle beraber haşrolacak ki, şehitlerden önce gelir. [Alimler] şehitlerden önce geliyor. Allahu Teâlâ hazretleri müstesna makamlar ihsan edecek diye bu hususta hadisler vardır. Hadis alimlerimiz de bunun incelemesini yaptıktan sonra, kendileri de, mesela İmam Nevevî'de ona intisap ederek 40 hadis yazmıştır.
Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerini belleyelim hayatımızı ona göre [düzenleyelim.] Efendimiz nasıl yemek yerdi, Efendimiz nasıl giyinirdi, Efendimiz komşusuyla nasıl geçinirdi? Efendimiz ana babaya neyi, nasıl davranmayı emretmiş, Efendimiz hayatı nasıl geçirmeyi emretmiş, ticareti nasıl yapmayı emretmiş ise Peygamber Efendimiz'in bu mübarek şaban ayında Peygamber Efendimiz'e salât ü selâm getirerek, sünnetine uyarak, ümmetine hizmet ederek, Peygamber Efendimiz'in sevgisini, hoşnutluğunu kazanmayı Allah bize nasip eylesin.
Nasıl kazanırız?
Peygamber Efendimiz biz onu sevdikçe, biz ona salât ü selâm ettikçe mânevî bakımdan bizimle ilgisi olur. Çünkü hadîs-i şerîflerde bildiriliyor ki; "Ben bir salavât-ı şerîfe getirsem Peygamber Efendimiz'e melekler o salât ü selâmı götürüp Peygamber Efendimiz'e benim adımla, sanımla, memleketimle, künyemle bildiriyorlar o da ona mukabele ediyor." Siz ederseniz sizi de bildiriyorlar, sizin [de] salât ü selâmınıza karşılık veriliyor. Böylece her türlü hayrın başlangıcı olmuş oluyor.
Allahu Teâlâ hazretleri içimize Peygamber Efendimiz'i en güzel tarzda uyma aşkı, şevki, muhabbeti ihsan eylesin. "Gül yüzünü rüyalarda görelim yâ Resûlullah!" dediği gibi, Peygamber Efendimiz'in sevgisini muhabbetini içimize yerleştirsin. Sünnet-i seniyyesini ihyâ eyleyerek şehit sevapları kazanmayı, Allahu Teâlâ hazretleri cümlemize nasip ve müyesser eylesin. [Efendimiz'in] ümmetine güzel hizmet etmeyi, malımızla, canımızla, bilgimizle, her çeşit varlığımızla Ümmet-i Muhammed için hayırlı işler yapmayı nasip eylesin.
Allahu Teâlâ hazretleri mü'minlerin arasındaki kızgınlıkları, kırgınlıkları izale eylesin. Birbirleriyle kardeş olmanın şuuruna erdirsin, birbirlerini candan sevmelerini nasip eylesin. Müslümanların birlik ve beraberliği için olanca gücüyle, gayretiyle çalışmayı Allah-u Teâlâ hazretleri cümlemize nasip ve müyesser eylesin. Biz bu cefâkeş, perişan müslümanları, harap ülkelerimizle, mazlum halklarımızla beraber bu sıkıntılardan kurtulup dünyada da âhirette de aziz olmamızı, mesut ve bahtiyar olmamızı, şu mübarek gece hürmetine Rabbimiz Teâlâ ve Tekaddes hazretleri nasip eylesin. Habîb-i Edîbi'nin yolunda yürüyüp âhirete iman ile göçüp Peygamber Efendimiz'in Livâü'l-Hamd'i altında, Havz-ı Kevser'i başında toplanmayı Allah-u Teâlâ hazretleri cümlemize nasip ve müyesser eylesin.
Bi-hürmeti esmâihi'l-hüsnâ ve bi-hürmeti leyleti'l-berâeh ve bi-hürmeti esrâri sûrati'l-Fâtiha.