es-Selâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh!
Aziz ve sevgili kardeşlerim!
Size uzaklardan gönüller dolusu -çünkü en geniş yer gönülmüş- selamlar, sevgiler… Kandillerinizi tebrik ederiz. Allah nice kandillere, mübarek gecelere, gündüzlere, vakitlere erdirsin ve onun bereketinden istifade etmeyi nasip eylesin. Çünkü İmam Gazzâlî rahmetullahi aleyh buyurmuş ki;
"Allahu Teâlâ hazretlerinin rahmeti gökten yağmurun yağdığı gibi yağar. Ama kabı yani kâsesi veya tenceresi veya kazanı ters çevrilmiş olanlar rahmetten bir şey alamaz. Çünkü yağmanın tersine döndürülmüş. İnsanın gönlü de ters ise, kalbi de ters çevrilmiş ise o zaman Allah'ın yağan rahmetinden güzel gecelerde, mübarek zamanlarda bile istifade edemez."
Hz. Ali Efendimiz'den Münebbihat'ta bir söz naklediliyordu:
"İnsanın en mübarek gecesi; ihlâs ile, aşk ile, şevk ile, Cenâb-ı Hakk'a yöneldiği tevbe-i nasûh ile tevbe ettiği gecedir."
Mühim olan kendisinin istifadesinin vâki olduğu zaman oluyor.
Bazı kimseler güzel zamanları değerlendiremiyorlar. Allahu Teâlâ hazretleri güzel fırsatlardan azami derecede istifade etmeyi hepinize, hepimize nasip eylesin.
Cenâb-ı Rabbü'l-âlemîn, erhamü'r-rahimîn ve ekremü'l-ekremîn olduğu için rahmetine bahane arıyor. Kulundan bir bahane verildiği zaman, küçük bir işaret belirdiği zaman Cenâb-ı Hak'tan bol bol beşaretler ihsan olunuyor.
Allahu Teâlâ hazretleri dünya ve âhiretin hayırlarına cümlenizi erdirsin.
Kadir gecesi hakkında sûre var, âyet-i kerîme var. "Kadir gecesi bin aydan daha hayırlı bir gece" ama zamanı saklı. Buradan anlıyoruz ki; yılın bazı geceleri özel olarak mübarek oluyor, üstünlüğe sahip oluyor. Biliyoruz ki; haftanın da en mübarek gecesi, Cuma'dır. O da ortada aşikâr. Perşembeyi Cuma'ya bağlayan gece. İşte haftanın mübarek gecesi odur. Öteki gecelerden farklıdır. Hakkında hadîs-i şerîfler vardır.
Yılın en önemli mübarek gecesi, Kadir gecesidir. Ama başka mübarek geceler olduğuna dair hadîs-i şerîfler de var.
Bu Beraat gecesini biz Türkiye'deki müslümanlar kutluyoruz. Başka yerlerde de müslümanlar bu hususta çeşitli davranışlar hâlinde bulunuyorlar.
Bizim ecdadımız hadis kitapları telif etmiş, hadis ilmine çok önem vermiş; tefsir kitapları yazmış, fıkıh kitapları yazmış. Bizim diyarlarımız büyük âlimler yetiştirmiş. En büyük hadis âlimleri Türkistan'dan yetişmiş. Şimdiki Özbekistan olan yerlerden yetişmiş. Afganistan'ın bazı bölgeleri, İran'ın bazı bölgelerinden olan yerlerden yetişmiş. Onlar İslâm'ı çok iyi biliyorlar. Tabi sonradan da yirminci yüzyılda veya bir önceki asırdan başlayarak çeşitli itirazcılar da çıkmış. Bazı hadisleri "zayıf" diye inkâr eden, bazı âlimlere -İmam-ı Âzam Efendimiz gibi, İmam Mâturûdî Efendimiz gibi, İmam Eş'ârî Efendimiz- gibi alimlere itiraz eden, sırf kendi alimlerini dinleyip ötekilere de olanca hınçlarıyla, hırslarıyla saldıran kimseler çıkmış olduğu için bu konuşmamda biraz "Zihinlerin karışıklığı engellensin." diye bazı hususları açıklamak istiyorum.
"Bu Beraat gecesi hakkında Kur'ân-ı Kerîm'de bir açık ifade, işaret, bir teşvik var mı?" diye sorulacak olursa; Kur'ân-ı Kerîm'in Duhan sûresinde şöyle buyuruluyor:
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Hâ mîm. Ve'l-kitâbi'l-mübîn. İnnâ enzelnâhü fî leyletin mübâreketin innâ künnâ münzirîn. Fîhâ yüfreku küllü emrin hakîm. Emren min indinâ innâ künnâ mürsilîn. Rahmeten min Rabbik. İnnehû hüve's-semîu'l-alîm. Rabbi's-semâvâti ve'l-ardı ve mâ beynehumâ in küntüm mûkınîn. Lâ ilâhe illâ hüve yuhyî ve yümît. Rabbüküm ve rabbü abâikümü'l-evvelîn.
Sekiz âyet-i kerîme okumuş oldum. Mânası birbirleriyle ilgili olduğu için "Mâna bütünlüğünü bozmayayım." diye buraya kadar okudum.
Bunların üzerinde izahat verirken, bu âyet-i kerîmelerin açıklamasını yaparken siz sevgili kardeşlerime Şaban-ı Şerîfin yarısı gecesi olan bu Berat gecesi hakkında da bilgi sunmak istiyorum. Bazı sert iddiaları da açıklığa kavuşturmak ve o husustaki tereddütleri de gidermek istiyorum.
Hâ mîm, iki tane harf, ha harfi, mim harfi huruf-u mukattaa.
Mukattaa, "tek tek harf" demek. "Bir araya gelip de anlamlı bir kelime teşkil etmeyen, aralarına nokta konulmuş harfler" demek.
Yeni imlaya göre söylemek gerekirse: Ha nokta mim nokta (hâ.mîm.)
Bunun anlamı ne?
Hâ mîm, bir âyet-i kerîme, Duhan sûresinin birinci âyet-i kerîmesi bu; ama anlamı ne?
Allahuâlem, Allah bilir.
Çünkü kelâm, Allah'ın kelâmı ve bu kelâm, Peygamber-i zîşânımız Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e Allah tarafından indirilmiş. Allahu Teâlâ hazretlerinin bildirdiği mânaları Peygamber Efendimiz de biliyor ve kendisi anlıyor.
Hâ mîm'n mânası, Peygamber Efendimiz'e bildirildiği kadarıyla Peygamber Efendimiz'in mâlumu. Ama bizim için hâ mîm; sûrenin birinci âyeti. Üstelik Kur'ân-ı Kerîm'de yedi sûre de hâ mîm diye başlıyor ve bunların hepsi birer âyet. O sûrenin birinci âyet-i kerîmesi. Fakat her sûrenin başındaki nokta konulmuş harfler tam bir âyet teşkil etmiyor. Bunlarda, bu yedi sûrede âyet teşkil ediyor.
Mânası hakkında kesin bilgiler olmamakla beraber -Allahu Teâlâ hazretleri bilir, bunun bir esrarı var, bu sırrı belki Peygamber Efendimiz biliyordur- Allah'ın bazı mübarek kulları bazı şeyler de söylemişler. Mesela bu sûrelerin başındaki harflerin Kur'ân-ı Kerîm'in bütünü, tertibi ve konularının ümmü'l-kitâb olan Fâtiha sûresiyle ilgisini sezip bunu kaleme almış kimseler var.
Hatta Türkçe basılmış bir kitap hatırlıyorum. Fâtiha, Kur'ân-ı Kerîm'in başında bir özet gibi. Kur'ân-ı Kerîm'in bütün öbür kısımlarıyla ilişkisi var. Bu harflerin de bununla, bu özetle mufassal kısım arasında bağlantının sırrı olma durumu var.
Bu âyetlere bazı hakiki mânalar veren müfessirler de var. Mesela hâ; Allahu Teâlâ hazretlerinin "Rahmân" ismine delalet ediyor. Mîm; de Peygamber Efendimiz Muhammed-i Mustafa ismi mim'li olduğu için ona delalet ediyor.
Âlemlerin Rabbi olan, Rahmân olan Allahu Teâlâ hazretlerinden kulu, elçisi Muhammed-i Mustafâ'sına indirilmiş bir sırrı ifade ediyor.
Ve'l kitâbi'l-mübîn. "Açıklayıcı Kitâb'a andolsun ki."
Ve harfi; Arapçada hem virgül gibi birbirinin peşinden gelen şeyleri bağlıyor; Ahmet ve Mehmet, kalem ve defter gibi "dahi" mânasına "ve, de mânasına kullanılışı var. Bir de "yemin" mânası var.
Yemin mânasına geldiğini nasıl anlıyoruz?
Başına geldiği kelimenin sonu esreli ise o zaman vav yemin vavı'dır.
Ve'l kitâbi; sonu i, be'nin harekesi esre.
Ve'l kitâbi'l mübîn.
O da sıfatı; onun da sonu esre.
Ve'l kitabi'l mübini.
İki kelimenin sonunun esre olmasından anlaşılıyor ki başındaki ve, "yemin vav'ı."
Ne demek?
"O açıklayıcı kitaba yemin olsun ki."
Tabi bu "yemin olsun ki" bir âyet. Sûrenin ikinci âyet-i kerîmesi, birinci bölümüyle bir bütün teşkil ediyor, cevabı oluyor.
"Birinci âyet, ikincinin cevabı oluyor." diyen alimler var. Kelimenin dilbilgisi yönünden yeri, cümlelerin yeri konusunda büyük mufassal tefsir kitaplarında uzun izahları var.
İnnâ enzelnâhü. "Biz onu –hu, 'onu' demek- inzal ettik, indirdik." Fî leyletin mübâreketin. "Mübarek bir gecede." İnnâ künnâ münzirîn. "Çünkü biz ikaz ediciyiz, uyarıcıyız." buyuruluyor.
Bu da üçüncü âyet-i kerîme.
"O açıklayıcı Kitab'a andolsun ki."
Bu kitap, el-kitâbi'l-mübîn.
Açıklayıcı kitaptan maksat nedir?
Alimler demişler ki buradaki el-kitâbü'l-mübîn, Kur'ân-ı Kerîm'dir. Buradan kast edilen Kur'ân-ı Kerîm'dir. Başka sözler de söyleyenler var. Zaten bu huruf-u mukattaa'dan sonra, tek tek harflerden sonra gelen cümlelerde bütün sûrelerde "kitap" geçiyor. Kitapla ilgili.
Bu açık kitap acaba Kur'ân-ı Kerîm mi, yemin edilen Levh-i mahfûz mu?
"Kitap" kelimesinin ayrıca bir de "Allah'ın hükmü, yazgısı" mânasına gelmesi var. Ayeti kerîmelerde o mânada da kullanılıyor.
Lev lâ kitâbün mina'llâhi sebaka. "Eğer daha önceden Allah'ın bir hükmü bu hususta geçmemiş olsaydı" Lemesseküm fîmâ efadtüm azâbün elîm. "Size elem verici bir azap gelirdi."
Bazen kitap; ciltli, sayfalı, defterli, kâğıtlı malzeme mânasına da gelmiyor. Ama alimler, büyük çoğunlukla; "Burada Kur'ân-ı Kerîm'e yemin edilmiş." diye izah ediyorlar izahı böyle yapıyorlar. Ve birinci cümlenin, hâ mim'in, ve'l kitâbi'l-mübîn yemininin cevabı olduğunu söylüyorlar.
"Açıklayıcı Kitâb'a yemin olsun ki ha mim; -o neyse artık, o sır- şöyledir." diyorlar.
Üçüncü cümle el kitâbi'l mübîn'in sıfatı oluyor. Çünkü mânası ne?
"Biz onu mübarek bir gecede indirdik."
"O Mübîn Kitâb'ı, apaçık, açıklayıcı Kitâb'ı mübarek bir gecede indirdik."
"İnnâ enzelnâhü'deki 'onu' sözü, bu kitâb-ı mübîn'e geliyor." diye izah ediyorlar.
"Mübarek bir gecede o kitâb-ı mübîn'i indirdik."
Eğer Kur'ân-ı Kerîm ise; "Kur'ân-ı Kerîm'i mübarek bir gecede indirdik."
Allah'ın hükmü ise; "O açıklayıcı Allah hükmünü mübarek bir gecede indirdik. Allah'ın o açıklayıcı yazgısını, mukadderatın hükmünü mübarek gecede indirdik." denmiş oluyor. Allahuâlem…
"Bu mübarek gece acaba hangi mübarek gecedir?" diye sorduğumuz zaman bu hususta iki izah var:
Bir; bu el-leyletü'l mübâreke "mübarek gece" fî leyletin mübâreketin, burada harf-i târifsiz gelmiş.
O mübarek gece hangisidir?
Bu indirilen, onun indirildiği mübarek gece ekseriyetle "Kadir gecesi" demişler ve bu hususta alimlerin Abdullah b. Abbas radıyallahu anhümâ'nın onlardan bize kadar ulaşmış olan çeşitli rivayetleri var.
"Buradaki mübarek gece, onun indirildiği mübarek gece, Kadir Gecesidir." demişler.
Katâde'nin radıyallahu anh'ten rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki;
Ünzilet suhufü İbrâhîme fî evveli leyletin min Ramadân. "İbrahim aleyhisselam'a inen mukaddes sahifeler, kitab, suhuf-u mukaddese, İbrahim aleyhisselam'a indirilen vahiyler, Ramazan'ın ilk gecesinde indi, Ramazan'da indi. Ve ünzileti't-Tevrâtü li-sittin medayne min Ramadân. "Tevrat da Ramazan'ın altıncı gününde indi." Ve ünzileti'z-Zebûrü isnete aşrete min Ramadân. "Zebur, Ramazan'ın 12'sinde indi. Ve ünzile'l-İncîlü li's-semâni aşrete halet min Ramadân. "İncil Ramazan'ın 18'inde indi."
İsimlerini bildiğimiz bütün kitaplar Ramazan'da indi.
Ve ünzile'l-Kur'anü li-erbaîn ve işrîne medat min Ramadan."Ve Kur'an, Ramazan'ın 24'ünde indi."
Ramazan'da indirildi. Ramazan'da indirildiğine göre; "Ve Kur'an'ı mübarek gecede indirdik." el-Kitâbü'l-mübîn denildiğine göre alimler; "Bu Kadir gecesidir." kanaatine geliyorlar, bunu kuvvetli buluyorlar.
Ama ortada bir mühim mesele var. Kur'ân-ı Kerîm, Peygamber Efendimiz'e bir gecede, bir toplu kitap hâlinde gelmedi. Bunu hepimiz biliyoruz. 23 senede indirildi.
Kendisine 40 yaşında peygamberlik geldikten sonra 23 sene Peygamberlik vazifesini, tebliğ, irşat ve Kur'an'ı açıklama vazifesini yaparken olaylar üzerine kâh Mekke'de, kâh yolda, kâh Medine-i Münevvere'de, kâh geceleyin, kâh gündüz -bu Kur'ân-ı Kerîm'in âyetleri- zümre zümre, küme küme indi. Öyle bir defada inmedi.
O halde; "Bir gecede indi." sözü ile fiilî durumun izahı nedir?
Bu hususta deniliyor ki;
Ünzile'l-Kur'ânü küllühû ile's-semâi'd-dünyâ fî hâzihi'l-leyle. Kur'ân-ı Kerîm bu gecede bütünüyle "es-semaü'd-dünya" dünya semasına indi."
Niye es-semâü'd-dünyâ, dünya seması, diyorum?
Bu Arapça bir sıfat tamlamasıdır. "En yakın göğe." demek.
Çünkü Cenâb-ı Hak;
Ve lekad zeyyenne's-semâe'd-dünyâ bi-mesâbîha. "Biz dünyada en yakın olan semayı, yedi kat semadan dünyaya en yakın, arza en yakın semayı, yıldızlarla donattık." buyuruyor.
Yıldızların olduğu gökyüzü, birinci sema. Yıldızların ötesinde daha altı kat sema var.
"Kur'ân-ı Kerîm, dünyanın semasına en yakın semaya topluca indi. Olaylara, tafsilata, ihtiyaca göre de parça-parça indi." diye durumu izah ediyorlar.
Kur'ân-ı Kerîm'in bütünü olarak bakılınca izahı bu tarzda yapıyorlar.
Bir rivayete göre de İkrime rahmetullahi aleyh;
El-leyletü'l-mübâreke hâhünâ leyletü'n-nısfi min Şa'bân. diye buyurmuş.
"Bu âyette geçen, Duhan sûresinin bu üçüncü âyetinde geçen; 'Mübarek gecede indirildi.' diye ifade edilen gece, Şaban'ın yarısı gecesidir." diye öteki âlimlerden ayrı olarak İkrime rahmetullahi aleyh buyurmuş.
Tabi o da kendi bildiğinden değil. Herhalde kendisinden öncekilerden, ashabtan, belki onlar da Peygamber Efendimiz'den duyduklarına göre bunu söylüyorlar. Çünkü Kadir gecesini, Kadir sûresini onlar da biliyorlardı.
İnnâ enzelnâhü fî leyleti'l-kadr. âyetini onlar da biliyorlardı.
Buradaki İnnâ enzelnâhü fî leyletin mübâreketin âyet-i kerîmesi ile ikisinin aynı olmadığı kanaatine varmasının, bir duyuma bağlı olması gerekli.
Bu Şaban'ın yarısı gecesi hakkında, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'den biraz sonra okuyacağım bazı hadîs-i şerîfler de var. Onlar da buradan ayrı bir fikre işaret etmiş oluyor.
Bir de üçüncü bir rivayet var.
Ve kîle: Kanet inzâlü fî hâzihi'l-leyle. "Şaban'ın yarısı gecesinde inmeye başladı; ondan sonra devam etti."
"Onun inişi" demek, "ilk inen âyetler" demek mânasına ileri sürmüş olanlar var. Tabi alimler bu bilgilerin karşısında bir kısmı; "Ramazandaki Kadir gecesidir, burada leyle-i mübâreke'dir." demişler ama bazıları da yeni bir şey söylemiş oluyor:
"Şaban'ın yarısı gecesidir."
Bu hususta hadîs-i şerîfler var. Mesela Osman b. Mugîre'den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurmuş ki;
Tuktau'l-âcâlü min Şa'bâne ilâ Şa'bâne hattâ enne'r-recüle en le-yünkehu ve yûledü lehû ve kad harece'smühû fi'l-mevtâ. "Eceller, insanların ömürleri Şaban'dan Şaban ayına, bu Beraat gecesinden Beraat gecesine kesinleşir. İcra etmek üzere meleklere tevdî edilir, verilir. 'Bunların hayatlarını bu zamanda, müddetleri tamam olduğu yılın şu gününde alın.' diye verilir. Hatta öyle olur ki kişi evlenir, çocuğu olur, halbuki ismi bu Beraat gecesinde, bu sene öleceklerin arasına kaydedilmiştir." diyor.
Bir hadîs-i şerîf bu.
Başka bir rivayet yine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinden.
Buyurmuş ki;
İzâ kânet leyletü'n-nısfi min Şa'bân. "Şaban'ın yarısı gecesi olunca, bu Beraat gecesi, fe-kûmû leyletehâ ayağa kalkıp –'uykudan kalkıp abdest alıp namaz kılmak' demek- namaz kılın. Uyku uyumayın, kalkın namazla, niyazla geceyi ihyâ edin, gecesinde namaz kılın. Ve sûmû nehârehâ "gündüzünde de oruç tutun."
Şimdi siz kutluyorsunuz. Gece ibadet edeceksiniz, gündüzü de gecenin arkasına geliyor. İslâmiyet anlayışına göre gündüz, geceden sonra geliyor. Önce gece başlıyor. Akşam namazıyla, günün ilk saatleri, akşam ezanı vakti gün başlıyor.
Ondan sonra gece geçiyor; aynı günün, o günün gündüzü başlıyor. İkindiden sonra da gün bitiyor, İslâm'a göre böyle.
Şimdi nasıl?
Gece saat 24.00'de, herkesin işinden en çok uzak olduğu anda, uykuya yattığı zamanda, gün değişimini oraya almışlar. Bu tabi itibari bir şey. Ortada bir çizgi yok, bir belirgin durum da yok. 23.59. 59. saniyeye kadar bir önceki gün, bir saniye sonra ertesi gün oluyor.
Bu nedir?
İnsanların; "Böyle sayalım, farz edelim." diye kararlaştırması, başka bir şey değil. Ama İslâmî esasta, İslâmî mantıkta güneş battığı zaman bir gün bitti. Çünkü güneş batıyor, gitti. Güneş gitti, gün de bitti.
O zaman gün bitince ne oluyor?
Yeni bir gün başlıyor. Güneşin batmasıyla eski gün bitti; ondan sonra yeni bir gün başlıyor. Onun için Beraat gecesi de başladı. Akşamleyin ezanla beraber Şaban'ın on dördünü bitiriyorsunuz, on beşi ezanla beraber akşam ezanıyla başladı. Akşam ezanının farzına durduğunuz zaman on beşindesiniz, on beşinin gecesini geçiriyorsunuz. Ertesi günün sabah namazından sonra ortalık ışıdığı zaman, aydın olduğu zaman, gündüz olduğu zaman da gündüz oluyor.
Bunları, bu izahı niçin veriyorum?
Ve sûmû nehârehâ. "Gündüzünde de oruç tutun." diyor.
"Önce gecesini ihyâ edin; namaz kılın, dua edin, zikir yapın, geceyi ihyâ edin. Ondan sonra da gündüzünde oruç tutun." diyor.
Demek ki Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem yarın da oruç tutmanızı tavsiye buyuruyor. Çünkü Cenâb-ı Hak, dua eden kimsenin oruçlu olmasını seviyor, ibadetlerini kabul ediyor. Başka hadîs-i şerîflerden bunu biliyoruz.
Fe inna'llâhe yenzilü. "Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri iner." Li ğurûbi'ş-şemsi. "Güneşin batmasıyla beraber ufuktan iner."
Nereye?
İlâ semâi'd-dünyâ. "Dünyanın semasına."
Burada, rivayette "semâ" elif lam'sız gelmiş:
"Cenâb-ı Hak, dünyanın semasına iner, kullarına yakınlaşır."
Rahmetiyle, lütfuyla, keremiyle her zaman onlarla beraber, kullarıyla beraber olduğu halde...
Ve hüve meaküm eyne mâ küntüm.
Feeyne mâ tüvellû fe semme vechu'llâh. "Yönünüzü nereye dönseniz Cenâb-ı Hakk'ın zât-ı pâki oradadır."
"Her yerde hazır ve nâzırdır." diyoruz.
Tabi Cenâb-ı Hakk'ın zâtının künhünü bilmiyoruz. Ama biliyoruz ki ilmiyle, rahmetiyle, kudretiyle Semî' ve Basîr olmasıyla her zaman, her hâlimizi görüyor, biliyor. Onun bize yakınlığının mahiyetini bilmiyoruz ama yakın olduğunu biliyoruz.
Ve nahnü akrabü ileyhi min habli'l-verîd.
Va'lemû enna'llâhe yehûlü beyne'l-mer'i ve kalbih.
Kişiyle gönlü arasına ihâta ediyor.
"Allahu Teâlâ hazreleri semâ-ı dünyaya nüzul buyurur, kullarına yakınlaşır."
Fe-yekûl. "Buyurur ki." Ela müstağfirûn fe-ağfire lehû. "Yok mu benden mağfiret dileyen bir kul ki onu afv u mağfiret edeyim?"
Sesleniyor; kulların bir kısmı uykuda. Müslümanların gafilleri, cahilleri şeytana uymuş, nefse uymuş. Onların da o tarakta bezi yok, onların da haberi yok.
Öteki iyi müslümanların da bir kısmı yorulmuş, dayanamamış, yatmış.
"Yok mu benden mağfiret isteyen ki onu afv u mağfiret edeyim?" diye Cenâb-ı Hak sesleniyor.
Kalkıp Peygamber Efendimiz'in tavsiye ettiği şekilde abdest alıp geceyi ihyâ eden kimse de boynunu bükmüş namaz kılıyor, tesbih çekiyor, hamd ediyor, senâ ediyor, tevhid ediyor, dua ediyor, niyaz ediyor, yalvarıyor, yakarıyor.
"Yok mu benden mağfiret isteyen?"
İşte var.
Fe yağfire lehû. "Onu mağfiret edeyim."
Cenâb-ı Hakk'ın mağfiretine mazhar oluyor.
E lâ mübtelen fe üâfiyehû. "Yok mu bir hasta olan, bir derde giriftar olan, müptela olan ki onu âfiyete kavuşturayım?"
O da; "Yâ Rabbi! Benim bu hastalığımı, derdimi gider." deyince, Allah ona sıhhat âfiyet verecek.
E lâ müsterzikun fe-erzukahû.
Ne demek?
"Yok mu benden bir rızık isteyen ki onu rızka kavuşturayım."
E lâ kezâ, e lâ kezâ. "Yok mu şunu isteyen, yok mu bu talebi olan?" diye, Cenâb-ı Hak semâ-ı dünyâ'dan, dünyadaki kullarına lütuf buyurur, seslenir.
Kullar ilâhî bir hitap ile muhatap oluyorlar ama uyuyanlar...
Hattâ yatlüa'l-fecr. "Fecr-i sâdık tulû edinceye kadar, imsak kesilinceye kadar, sabah vakti girinceye kadar..."
Doğu tarafında lacivertlik, karanlıklık yavaş yavaş açılmaya başladığı zaman artık sabah namazının vakti giriyor. Sabah namazı kılındıktan sonra da bir iki saat geçiyor fecr-i sadıktan sonra güneş doğuyor.
Demek ki fecr-i sadık'a kadar, gecenin sonuna kadar devem ediyor. Sabah vakti, "gecenin sonu" demektir. Cenâb-ı Hak o zamana kadar ilâhî hitabı ile mânevî hitabı ile kullarına sesleniyor.
Sa'lebî rivayet etmiş. Kaynak onu gösteriyor.
İmam Tirmizî de Hz. Âişe anamız radıyallahu anhâ'dan rivayet ediyor ki;
İnna'llâhe azze ve celle yenzilü leyleten nısfı min Şa'bân ilâ semâi'd-dünyâ fe-yağfir li-eksere min adedi şa'r-ı ğanemi kelbin.
Sadaka Resûlullah, fî mâ kâl ev kemâ kâl.
"Hiç şüphe yok ki pek aziz ve pek celîl olan Allahu Teâlâ hazretleri, Şaban'ın yarısı gecesinde, Beraat Gecesinde semâ-i dünyâ'ya nüzul buyurur ve Arapların meşhur Benî Kelb kabilesinin koyunlarının kılları sayısınca müslümanın günahlarını afv u mağfiret eyler." buyuruyor.
Bu hadîs-i şerîflerden başka hadîs-i şerîfleri sizlere geçtiğimiz senelerdeki Beraat gecelerinde, o zamanlar Abdulkadir-i Geylânî kaddesallahu sırrahü'l-azîz Efendimiz'in Gunyetü't-talibîn kitabının ilgili bölümünden okumuştum. O bölümde çok geniş bilgiler, izahat vardı. O rivayetleri okumuştum.
Bugün de Kurtubî Tefsiri'den; Duhan sûresiyle âyetlerin izahından okuyorum. Burada o rivayetlerin hepsi yok. Geçen senelerden beni dinleyenler hatırlayacaklar. Tabi rivayetler çok.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in de Şaban'ın yarısı gecesinde kendisinin ibadete hususi olarak daha fazla gayret gösterdiği ve zevcât-ı tâhirât hanımlarına da bu gecenin kıymetiyle ilgili, bu gecede yapılacak dualarla ilgili bazı öğretmeleri, talimleri olduğunu gösteren rivayetler var.
Bütün bunlar Şaban'ın yarısı gecesinin, Berat gecesinin önemini gösteriyor.
Müfessirlerin bir kısmı "fî leyletin mübâreketin" sözünün Beraat gecesine değil de Kadir gecesine gittiğine niçin saplanıyorlar, niçin öyle düşünüyorlar?
Çünkü Kadir sûresi içindeki âyet-i kerîmede;
İnnâ enzelnâhü fî leyleti'l-kadr. "Biz onu Kadir gecesinde indirdik." deniliyor.
"Kadir gecesi de Ramazan'da" diye ona saplanıyorlar. Bence böyle düşünmeye lüzum yok. Öbür hadislerin hepsini; "Bunların senetleri zayıftır, vesairedir." diye reddedeceklerine daha geniş düşünmeleri lazım.
Çünkü hem İnnâ enzelnâhü fî leyleti'l-kadr'de hû zamiri; bütün Kur'an'a mı gidiyor. Yoksa bazı hususi âyetlere mi gidiyor, meselesi var.
Hem de;
Şehr-u Ramadâne'llezî ünzile fîhi'l-Kur'ân. "İçinde Kur'ân-ı Kerîm'in indiği Ramazan ayı" ifadesindeki; "Kur'an Ramazan ayında iniyor." sözünde, Kur'an'ın bütünü mü iniyor yoksa bazı âyetler mi iniyor, belli değil.
Hem de fîhi sözü, "Kur'ân-ı Kerim'in inmesi mi" demek yoksa; "Hakkında Kur'ân-ı Kerîm âyeti nâzil olmuş olan Ramazan ayı?" mı demek?
Kütibe aleykümü's-siyâm. "Oruç tutma emredilmiş, hakkında âyet inen Ramazan ayı" mı demek?
Bu hususta alimlerin görüşleri var.
Oralardan anlıyoruz ki illa "Kur'ân-ı Kerîm Ramazan ayında indi." diye iddia edecek kuvvetli belgeler yok. Sonra Kur'ân-ı Kerîm'in de 23 yılda indiğini, zümre zümre -ayet zümresi- küme küme indiğini de biliyoruz.
Onun için o izahları o türlü alırsak o zaman leyle-i mübâreke'nin İkrime rahmetullahi aleyh tarafından - sanıyorum bu İbn Abbas'ın talebesi ve azatlısı oluyordu- söylenmesi ve öbür hadîs-i şerîflerde de Şaban'ın yarısı gecesinin ihyâ edilmesinin söylenmesi itirazdan uzak kalıyor. Öteki âyetleri buna engel görmeye lüzum yok. Dikkatli bir şekilde incelediğimiz ve hakem durumunda meseleye baktığımız zaman böyle.
Allahuâlem bu gecenin mübarek bir gece olduğu, hatta Peygamber Efendimiz'in demin okuduğum rivayetlerde belirttiğim şekilde, yıllık hacca gideceklerin, öleceklerin, evleneceklerin, kişilerin kaderlerindeki mühim olayların, büyük olayların;
"Fîhâ yüfreku küllü emrin hakîm" âyet-i kerîmesinin izahında emr'in ilgili meleklere verildiği beyan ediliyor.
Harpler, darplar, zelzeleler Mîkâil aleyhisselam'a, vefatlar Azrail aleyhisselam'a, Allah'ın diğer buyruklarının yine ilgili meleklere verildiği o uygulama vazifesini alan meleklerin de bir Şaban'ın on beşinden, bir Beraat gecesinden öteki Berat gecesine bu aldıkları emirleri uyguladıkları rivayetleri o zaman herhangi bir itirazdan uzak kalmış oluyor.
Bu husustaki rivayetleri de göz ardı etmeye lüzum yok. Onları da teberrüken bir okuyayım:
Kâle İbnü Abbâs. "İbn Abbas buyurdu ki:" Yüktebü min ümmi'l-kitâbi mâ yekûnü fî leyleti'l-kadri mâ yekûnü fi's-seneti min mevtin ev hayâtin ve rızkın ve matarin hatte'l-hacc. "Kadir gecesinde bunların hepsi, 'Kim haccedecek, kim yaşayacak, kim ölecek, yağmur nereye nasıl yağacak?' bunlar tespit edilir." diyor.
Tabi bu Kadir gecesinin Ramazan'daki Kadir gecesi mi olduğu, yoksa Şaban'daki Beraat gecesi mi olduğu alimler arasında münakaşa konusu.
Ve bu Berat gecesinin isimlerinden birisi de "mübarek gece." Birisi "Birisi Leyletü's-sâk, birisi Leyletü'l-kadr."
Bu geceye de bu isim veriliyor. Kişiyi çarşı pazarda dolaşır görürsün; "inneke letera'r-recüle yemşi fi'l-esvâk" adamı çarşıda pazarda dolaşır görürsün. "Ve kad vekaa'smühû fi'l-mevtâ" halbuki ismi bu Beraat gecesinde, Kadir gecesi olan takdir mukadderât gecesinde senenin hadiseleri yazılmıştır, meleğin eline verilmiştir. Evlenecek olanlar belli, doğacaklar ölecekler belli." deniliyor.
İşte bu geceden olduğu ifade ediliyor.
Bu hususta bazı âlimler kitaplar yazmışlar. Mesela Kitâbü'l-Arûs'ta bu gecenin, "fîhâ yüfreku küllü emrin hakîm." "Bu gecede her hikmetli iş tefrik olunur." Leyletü'n-nısfı min Şa'ban olduğunu söylemiş.
Bazı alimler de; Kadı Ebûbekir İbnü'l-Arabi gibi "Kadir gecesidir." görüşünü tercih etmiş. Ama bir de ötekisini söyleyenlere ağır sözler sarf etmiş ki ben onları doğru görmüyorum. Çünkü işin içinde demin izah ettiğim meseleler var.
Ötekiler de Sûre-i Kadr'i bilmiyor değiller. Onun için o itirazları aşırı mutaassıp itirazlar olarak görüyorum. Hiç olmazsa edebe aykırı. O kadar sert söylememesi lazımdı.
Tabi seçme serbest, Allahuâlem. Ama evliyâullah büyüklerimiz, mesela Abdulkadir-i Geylânî Efendimiz, bu Beraat gecesinin mübarekliğini kabul etmiş. Biz de onların o irfanına dayanarak ve bu rivayetleri söylediğim şeklide izah ederek bu Beraat gecesinin önemini, ihyâ edilmesi gerektiğini, bu hadis-i şeriflere uyulması gerektiğini doğru olarak değerlendiriyoruz.
Allahu Teâlâ hazretleri sevdiği zamanlarda, sevdiği şekilde, sevdiği ibadetleri yapmayı, sevgili kulu olmayı hepimize nasip eylesin. Gönül gözümüzü açsın, basîretimizi açsın. Hakkı görmeyi, insafa gelmeyi nasip etsin. Öyle münakaşalarda sert sert, sağı solu kırıcı sözler söylememeyi, edebe riayet etmeyi nasip eylesin. Eğer Rabbimiz bu gecede senenin mühim olaylarını tespit ediyorsa kendisi bilir. Tespit eden kendisi. O her şeye kâdir. Bizi lütfuyle keremiyle sevdiği kulları defterine yazsın. Süedâ ve sâlihin zümresine katsın.
Bizde sevmediği haller, huylar, kusurlar varsa ki biliyoruz, hatamızı muterifiz, boynumuz bükük, mahcubuz. Hatalarımızı, günahlarımızı afv u mağfiret eylesin. Şaşıranları doğru yola sevk eylesin, hidayet eylesin.
Eşkıyâ defterine, şakîler defterine, yanlış yollara sapanlar defterine yazılı olanların isimlerini oradan silsin; saîdler, bahtiyarlar Allah'ın emrini tutan âşık-ı sâdıklar defterine yazsın. Kendisine güzel ibadet etmekte, kendisinin nimetlerine candan şükretmekte, kendisini severek zikretmekte, bize lütfuyle yardımcı olsun, tevfîkini refik eylesin.
Gönlümüzü pürnûr eylesin. Hepimize mârifetullahı; Allah'ı tanıma ilmini, nimetini ihsan eylesin. Muhabbetullahı, aşkullahı, Allah sevgisini gönlümüze yerleştirsin. Her şeyden çok zât-ı pâkini sevmeyi o mübarek evliyâullah büyüklerimiz gibi âşık-ı sâdıklar olarak yaşamayı, sâdıkâne kulluk etmeyi nasip eylesin.
Cenâb-ı Hak hepinizi uzun ömürle muammer eylesin. Dertli kardeşlerimize,yakınları şehit olan, vefat eden kardeşlerimize sabr-ı cemîl, ecr-i cezîl ihsan eylesin. Lütfuna mazhar eylesin. Kahrına, gazabına, azabına, ikâbına bir daha uğratmasın. Günahlarina kefaret olsun. Bundan sonra lütfuyle muamelesine mazhar eyleyip uzun ömürle mutlu bahtiyar yaşamayı nasip eylesin.
Borçlularımıza borçlarını ödemeyi nasip etsin, dertlilerimizin dertlerine çareler ihsan etsin. Evlatlarımızı hayırlı evlatlar eylesin. Hayırlı yuvalar kurmalarını nasip eylesin. Kazançlarımızı temiz eylesin. Helal bol kazanç ihsan eylesin. Kimseye muhtaç olmadığımız gibi muhtaçlara da cân u gönülden güzel sadakalar, zekâtlar vererek, yardımlar yaparak sevaplar kazanmayı nasip eylesin. Son nefeste mü'min-i kâmil olarak âşık-ı sâdık olarak ârif-i kâmil olarak ve buyurun beraber diyelim:
Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve Resûlühû diye diye sevdiği kul olarak ruh teslim etmeyi, huzuruna yüzü ak, alnı açık varmayı, rahmetine ermeyi, cemâlini görmeyi, selamına mazhar olmayı nasip eylesin.
Rıdvân-ı ekber'ine cümlemizi nâil eyleyip ebedî saadete mazhar eylesin. Ümmet-i Muhammed'e umûmen rahmetmesini dileriz. Hastalarımıza şifa, dertlerimize deva versin.
Mücahit kardeşlerimizi, çarpışan kardeşlerimizi her yerde mansur, muzaffer ve galip eylesin. Mazlum ve mağdur, münhezim ve perişan kardeşlerimize yardım eylesin. Kâfirlere, zalimlere, müşriklere, münafıklara fırsat vermesin.
Bütün İslâm âlemine, bütün müslüman ülkelere hayırlı idareciler ihsan eylesin. Her türlü şerden, zarardan, hasardan bizleri korusun. İki cihan saadetine nâil eylesin. Dualarımızı lütfuyle keremiyle müstecab eylesin.
Bi-hürmeti ismihi'l âzam ve nebiyyihi'l ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ve bi hürmet-i leyleti'l Berâeh leyleti min nısfı Şa'bân ve bi hürmeti esrâr-ı sûreti'l Fâtiha mea's-salâvat.