Elhamdülillâhi Rabbi'l-âlemîne hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh, alâ külli hâlin ve fî külli hîn.
Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi ihsânin ilâ yevmiddin.
Emmâ ba'd:
Fa'lemu eyyühe'l-ihvân fe inne efdale'l-hadîsi kitâbullah ve efdale'l-hedyi hedyu seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve şerra'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesetin bid'atün ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr ve bi's-senedili muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Râmuzu'l-ehâdîs'in 288. sayfasında, 13. hadîs-i şerîfinde bize nakledildiğine göre Receb ayı hakkında şöyle buyurmuşlar:
Recebü şehrun azîmün. "Receb muazzam bir aydır, ulu bir aydır, büyük bir aydır." Yüdâifu'llâhi fîhi'l-hasenât. "Allah celle celalüh bu ayda yapılan haseneleri, iyilikleri, ibadetleri kat kat mükâfatlandırır. Katlandırır, çoğaltır." Fe men sâme yevmen min recebin fe-keennemâ sâme seneten. "Kim Receb'te bir gün oruç tutarsa sanki bütün sene oruç tutmuş gibi mükâfat alır." Ve men sâme minhü seb'ate eyyâmin. "Receb ayında yedi gün oruç tutana" Gullikat anhü evvâbu cehenneme. "Cehennemin yedi kapısı kapanır." Ve men sâme minhü semâniyete eyyâmin. "Kim Receb ayı içinde sekiz gün oruç tutarsa." Fütihat lehû semâniyetü ebvâbi'l-cenneti. "Sekiz cennetin kapıları o mübarek kula, o oruçlu kula açılır." Ve men sâme minhü aşerete eyyâmin. "Tuttuğu oruçlar on güne ulaşırsa." Lem yes'eli'llâhe şey'en illâ âtâhü. "Allah'tan ne dilerse, ne isterse, ne murat ederse, Allah istediğini ona ihsan eder." Ve men sâme minhü hamsete aşrete yevmen. "On beş gün oruç tutmaya muvaffak olursa." Nâdâ münâdin mine's-semâi: Kad gufira leke. "Gökten bir melek ona; ‘Sen muhakkak ki Allah'ın mağfiretine erdin, affolundun.' diye seslenir." Mâ mâdâ. "Geçmiş günahların, şimdiye kadar işlediğin günahlar mağfiret olundu." diye müjdelenir. Fe'ste'nifi'l-amele. "‘Haydi! Geçmiş günahların affoldu. O halde işe yeniden başla. Dikkat et! Defterin temizlendiğine göre bir daha kirlenmeden, günahlara düşmeden, günahlarla karalanmadan öyle yaşa!' denilir." Ve men zâde zâdehu'llâh. "Daha fazla oruç tutana Allah'ın mükâfatı da daha ziyade olur." Ve fî Recebin hamela'llâhu nûhan fi's-sefîneti.
Receb ayının geçmişinde, mazisinde de çok şâyân-ı şükran hadiseler meydana gelmiştir.
"Allah tufandan korumak için Nuh aleyhisselam'ı gemiye Receb ayında bindirmiştir." Fe-sâme Receb. "Ve Nuh aleyhisselam da şükür olarak Receb ayında oruç tutmuştur." Ve emere men meahû en yesûmû. "Etrafında, gemisinde bulunan ashabına; "Siz de oruç tutun." diye tavsiye etmiştir."
Veceret bihimü's-sefînetu sittete eşhürin. "Gemi onları altı ay tufanın üzerinde, suyun üzerinde gezdirmiştir." İlâ âhiri zâlike yevmu âşûrâ. "Bu işin sonu; Muharrem ayına, aşûre gününe tesadüf etmiştir." Uhbita ale'l-cûdi. "Ve gemisi Cûdî Dağı'na inmiştir." Fe-sâme Nûhun ve emrun min meahû en yesûmû ve'l-vahşu şükren li'llâhi azze ve celle. "Onlar artık bu tufandan kurtulup, tufan bittikten sonra, gemi Cûdî Dağı'na oturduktan sonra şükür olarak, aziz ve celil olan Allahu Teâlâ hazretlerine şükür sadedinde Nuh aleyhisselam ve yanındaki ashabı ve gemisine almış olduğu ehlî ve vahşî hayvanlar, hepsi oruç tutmuşlardı." Ve fî yevmi âşûrae fe-laka'llahu'l-bahre li-Benî İsrâîle. "Yine o aşûre gününde Allah, İsrailoğulları'na, yani Musa aleyhisselam'ın maiyetindeki o mü'minlere denizi yarmıştır, Firavun'dan kurtarmıştır."
Firavun kovalarken deniz yarılmış, onlar geçip kurtulmuşlar, Firavun gark olmuştur, boğulmuştur. O, aşûre gününde olmuştur.
Ve fî yevmi âşûrâe tâbe'llâhu alâ Âdem. "Ve bu aşure gününde Allah, Âdem aleyhisselam'a tevbe nasip etmiştir; teveccüh etmiştir, tevbesini kabul etmiştir." Ve alâ medîneti Yûnuse. "Ve Yunus aleyhisselam'ın yetiştiği şehir -ki Irak'ın kuzeyindeki, Musul'un şarkında ki (doğusunda ki) Ninova şehri deniliyor- o şehrin ahalisine de tevbe nasip etmiştir." Ve fîhi vulide ibrahim. "Ve İbrahim aleyhisselam da o günde doğmuştur."
Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîfini okuduk. Receb ayıyla ilgili bilgileri size nakletmiş olduk. Burada Peygamber Efendimiz Receb ayında eski zamanlarda, eski peygamberler zamanında onların hangi güzel lütuflara erdiğini bize anlatıyor. Demek ki bizden önceki ümmetlere de bu mübarek ayda Allah'ın rahmeti ermiş, lütfu ermiş, yardımı nusreti vâsıl olmuş, hayırlara nâil olmuşlar, tehlikelerden kurtulmuşlar.
Efendimiz başında da ifade ediyor ki bu Recep ayı mübarek, büyük bir aydır ve bu ayda yapılan hayırlar, iyilikler kat kat katlandırılır. Ve burada en çok orucu tavsiye ediyor ve kul ne kadar oruç tutarsa o kadar büyük mükâfat alacağı hadîs-i şerîften anlaşılıyor.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle bildirmiş:
Recebü şehrullah. "Receb ayı, Allah'ın ayıdır. Şaban ayı, Peygamber Efendimiz'in ayıdır. Ramazan ayı, biz Ümmet-i Muhammed'in ayıdır."
Allahu Teâlâ hazretlerinin hikmetinden ki bazı yerleri mübarek eylemiş. Mesela Mekke'nin mübarekliği, taşının toprağının mukaddesliği âyetlerle sabit.
İnne evvele beytin vüdıa li'n-nâsi le'llezî bi-bekkete mübâreken ve hüden li'l-âlemîn.
Âyet-i kerîmeyle sabit bir mübarek belde. Dünya yaratıldığı zamandan, Hz. Âdem aleyhisselam'ın devrinden beri Kâbe'nin olduğu yer ibadetgâh olarak şerefli.
Dinimiz oraya girişi bile sıradan bir giriş gibi kabul etmiyor. Orası Allah'ın beytullahının olduğu mübarek yer olduğundan oraya girerken bir nizama göre giriliyor. Belli hudutları var. Çok uzaklardan; 20-30 kilometre, bazı yerlerde daha fazla, bazı yerlerde 400 kilometre mesafeden "Mekke'nin hududu oradan başlar." diye insanın tavrını takınması gerekiyor. Üzerindeki elbiseleri, ayağındaki pabuçları çıkarması gerekiyor. Allahu Teâlâ hazretleri; baş açık, yalın ayak, bir beyaz örtüye veyahut tek bir örtüye, bir üst örtüye sarınıp çok mütevazı bir şekilde, sanki mahşer günü gibi, sanki kabirden kalktığı zamandaki gibi üzerinde kefenleri varmış gibi, dünya süsünden, ziynetinden sıyrılmış bir şekilde oraya gelmeyi emretmiş. Harem mıntıkası. Allahu Teâlâ hazretlerinin mukaddes beldesi.
Orada cidal yasak, mücadele etmek, savaşmak yasak, vuruşmak, dövüşmek yasak, kan dökmek yasak. İhramlıyken yasaklar konusunda dikkatin daha da artması gerekiyor. Mübarek bir yer olduğundan; meşru olan, helal olan, tabii olan birtakım şeyler bile tamamen yasaklanıyor.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in şehri olan Medine şehri de mübarek yerlerden birisi. Onun da şerefi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'den geliyor. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem insanların eşrefi, peygamberlerin ekremi olduğundan, nebiyyi ekrem, resûl-ü muhterem olduğundan, onun dokunduğu her şey, baktığı her şey, iltifat ettiği her şey, bastığı her yer, yaşadığı her yer mübarek oluyor. Kendi de mübarek, medfeni de, kabr-i şerîfinin bulunduğu belde de;
Tefevvüd kerde-i arş-ı Cenâb-ı Kibriyâdır bu
diye söylemiş şair. Arş-ı Âlâ'dan daha kıymetli oluyor çünkü Habibullah'ın kabrinin olduğu yer mekân olarak kıymetli. Arafat kıymetli bir yer. Kuds-i Şerîf, müslümanların mübarek kıymetli bir yeri.
Zamanlardan da kıymetli zamanlar var.
İki bayram; Ramazan bayramı, Kurban bayramı mübarek zaman.
Haftanın içinde cuma günü mübarek bir zaman. Hem de her hafta tekerrür ediyor. Perşembe günü akşam ezanı okunduğu zaman bu mübarek zaman başlıyor. Cuma günü akşam; cumartesiyle cuma arasındaki akşam ezanı okununcaya kadar devam ediyor. Bu gece ve bu ertesi gündüz mübarek bir zaman. Her altı günde bir karşımıza gelen bir büyük nimet. Çok büyük, çok kıymetli bir zaman.
Bir de senenin ayları içinde Allahu Teâlâ hazretleri bazı ayları mübarek aylar kılmış. Bu mübarek ayların birincisi Receb ayı. İkincisi Şaban ayı. Onun arkasından gelen üçüncüsü Ramazan ayı. Eski tarihlerden beri Allahu Teâlâ hazretlerinin bu aylarda lütufları, ihsanları, rahmeti, ikramı çok olduğundan, cahiliye zamanının Arapları bile Receb geldi mi her türlü mücadeleyi bırakırlarmış. Silahları kınlarına sokarlarmış, mızraklarını bir kenara bırakırlarmış. Kanlı bıçaklı, kavgalı oldukları insanları bile görmez, duymaz olurlarmış. Aralarında kan davası var; başka zamanlarda o kabileden bir kimse öteki kabileden bir kimseyi bulsa öldürüyor ama Receb geldi mi görmezlikten gelirlermiş. "İşte buraya senin düşmanın falanca geldi." dense de duymazlıktan gelirmiş.
Receb'in isimleri var, sıfatları var. Bir tanesi receb el-esam, "sağır Receb." Yani insanlar bu ay içinde sanki düşmanlarının geldiğini duymuyormuş, onlardan intikam alacağını bilmiyormuş gibi davranıyor. Cahiliye devrindeki Araplar bile Receb oldu mu mücadeleyi bırakırlarmış. O zamandan beri var. Tabi daha önceki zamanlardan da anlaşılıyor ki eski peygamberlerin hayatlarından beri Receb ayının mübarekliği biliniyor.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerine sormuşlar:
"‘ Ya Rasululah Receb Allah'ın ayıdır.' ne demek?"
Şehr, Arapça'da "ay" demek. Türkçe'de "belde" manasına geliyor. Arapça'da şehr, "ay" demek. Şehr-i Receb, "Receb ayı" demek. Şehr-i Ramazan, "Ramazan ayı" demek. Ama Türkçe'de şehir kelimesi başka mânaya geliyor. "Evlerin olduğu, insanların topluca oturduğu yer." mânasına geliyor. Arapça'da şehr, ay demek.
Şehr-i Receb şehrullah "Receb Allah'ın ayıdır." denmiş.
Sormuşlar:
Ma mânâ kavlüke şehru'llah? "Yâ Resûlallah! Receb ayına şehrullah, Allah'ın ayı dedin, bunun mânası ne oluyor?"
Her şey Allah'ın değil mi?
Semavat ve arz Allah'ın. Dünya ve âhiret Allah'ın. Mahlûkat Allah'ın. Güç, kuvvet Allah'ın. Ne varsa her şey Allah'ın.
"Receb şehrullah" ne demek? Her şey Allah'ın iken "Receb ayı Allah'ın" demenin mânası nedir, diye sormuşlar.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri cevaben şöyle buyurmuş:
Kâle resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem li-ennehû mahsûsun bi'l-mağfireti. "Çünkü bu ay, Allah'ın kullarını afv u mağfiret etmesine tahsis edilmiş bir aydır."
Bu ay "Allah'ın kulları affetme ayı."
Neden?
Hepsinin hikmeti var, hepsinin sebebi var. İnsan olayları, hadiseleri aklıyla mantığıyla düşünürse, gönlüne müracaat ederse "Bunun mânası nedir?" diye tefekkür ederse -tefekkür en kıymetli ibadet- çıkarabilir.
Receb, Allah'ın mağfiret ayı. Şaban, Peygamber Efendimiz'in ayı. Ramazan, mü'minlerin kendilerinin ayı. Receb ayında tevbe edecekler, Şaban ayında Peygamber Efendimiz'e, sünnet-i seniyesine daha güzel, sımsıkı sarılıp tam ümmet olacaklar, Ramazan'da da mükâfatı elde edecekler. Yani üç ay, kolay değil.
Ben böyle düşünüyorum. Hani kaptan geminin rotasını değiştirmek istese, dümeni sağa çevirse, karşıda kayalıklar varsa gemi birden bire 90 derece dönmez ki. Yavaş yavaş döner. Bir taraftan ileri gider, bir taraftan sağa doğru kaymaya başlar; neden sonra döner. Epeyce bir mesafe ister.
Demek ki biz de adam olmamız, kendimizi kayalara çarpmamamız, dalgalarda batmamamız, boğulmamamız, dünyaya gark olup günahlara gark olup da mahvolmamamız için Receb ayından başlayacağız. Receb ayı, mağfiret ayı.
Muhterem kardeşlerim!
Bu aydan başlayacağız. Rotamızı kayalardan kurtarma, kendimizi felaketlerden, günahlardan, haramlardan kurtarma çalışmasına başlayacağız. Bu hızla insanın düzelmesi kolay olmuyor. Yavaş yavaş düzelecek. Bir gün oruç tutarsa sevabı var, iki gün tutarsa daha çok sevabı var, üç gün tutarsa daha fazla sevabı var, yedi gün tutarsa daha fazla, 15 gün tutarsa daha fazla, ne kadar arttırırsa o kadar fazla.
Muhterem Kardeşlerim!
Neden Receb ayında oruca bu teşvik verilmiş?
Çünkü oruç insanın kendisini, nefsini dizginleme ibadetidir. Oruçla insan kendisini dizginliyor. Yemek var, yemiyor. Su var, susadı, dudakları çatladı, içmiyor. Evliyse hanımı var, hanımının yanına yanaşmıyor. Daha başka hangi yasaklar varsa, var olduğu halde yapmıyor. Olmadan yapmamak mecburen. Çölde insan aç kalmış, yemek yiyemiyor. Bu normal ama varken yapmamak insanın iradesini kuvvetlendirir. Var; yemek var, cebinde parası var, lokantacı tanıdık ama yemiyor. Fırsat varken insanın yapmamaya alışması iradesini kuvvetlendiriyor.
Demek ki biz bu ayda kendimizi günahlardan çekmeye başlayacağız. Dizgini çekeceğiz. At da öyledir. Koşarken dizgini çeksen hemen birden durmaz, yine epeyce bir adım atar; tozu toprağa katsa bile bir zaman sonra durur. Otomobil de öyle. Otomobilin süratine göre frene bastığın zaman 30 metrede durur, 60 metrede durur, sürati çoksa daha uzağa gider. Bazen fren yaptığı halde bir lastik kayması olur, küt diye kamyonun arkasına çarpabilir.
Neden?
Hızlı gidiyordu da ondan. Demek ki bu aydan kendimizi günahlardan çekmeye, nefsimize hâkim olmaya alıştıracağız. Sonra Şaban ayında biraz daha terakki edecek. Ramazan'da zaten son şeklini alacak. "Ramazan 11 ayın sultanı" diye ışıklı ışıklı yazılarla minarelere yazılıyor.
Onbir ayın sultanı!
Onbir ayın sultanına dinimiz bizi iki ay önceden hazırlıyor. Ne kadar tedbirli! İslâm ne kadar ileri görüşlü! Nasıl tedbiri önden alıyor. İslâm'ın bütün emirleri böyledir. İnsan günah işlemeyen bir insan olması lazım.
Ne yapıyor?
"İçki içme!" diyor.
Neden?
İçki içerse aklı gider, iradesi kaybolur, her türlü günahı işler. İçkiyi ondan içirmiyor.
Günde beş vakit namaz koymuş. Namaz insanı frenliyor. Namaz, iki namaz arasındaki günahları affettiriyor ve insanı frenliyor. Abdestli olmak insanı frenliyor. İslâm'ın bizim aklımızın ermediği nice nice tedbirleri var ki onları yaptığımız için elhamdülillah günahlardan korunabiliyoruz. Yaparsak korunabileceğiz.
Onun için Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hadîs-i şerîfinde bize işaret ediyor ki Receb ayında biraz fazlaca oruç tutmaya başlayın, böylece hazırlık devam etsin.
Muhterem kardeşlerim!
Bir şey daha var: Receb ayında oruç tutmanın hikmetleri çoktur. Hepsini sıralamak istesek belki sıralayamayız; belki bir kısmını da anlayamayız, daha yüksek insanlar anlar. Allahu Teâlâ hazretleri her ibadete bir sevap vermiş. Mesela camide namaz kılmak evde namaz kılmaktan 27 kat daha sevaplı.
Salâtü'l-cemâati tefdulü salâte'l-fezzi bi-seb'în ve işrîne dereceh.
"Evden camiye gelirken attığı her adımda kendisine bir hasene veriliyor, bir günahı siliniyor."
Sevabı var. Bunlar belli. Evine yiyecek götürürse, rızık götürürse, nafaka götürürse, bunun sevabı 700 misli. Bunu biliyoruz. Allah Allah derse sevabı 70 bin. İçinden sessizce Allah Allah derse o zaman dört milyon dokuz yüz bin sevabı var.
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:
"İnsanın her eklemi için üzerine güneşin doğduğu her gün sadaka lazım gelir."
İnsanın parmağında üç tane eklem var, eklenti yeri var. Bileği bir eklenti yeri, dirseği bir eklenti yeri, omzu bir eklenti yeri; daha başka bir sürü eklenti yeri var. 360 tane eklenti yeri var, belki daha fazla var. Doktorlar daha fazlasını bilir.
"Her gün, her eklem için sadaka vermek lazım." diyor Peygamber Efendimiz.
Neden?
Bu bir nimet. Kazık gibi, sopa gibi olsaydık hiçbir şey yapamazdık. Allahu Teâlâ hazretleri bizi ahsen-i takvîm üzere yaratmış. Şeklimizi, vücudumuzun meziyetlerini, kabiliyetlerini öve öve bitiremeyiz. İnsanlar daha bir parmağın, bir elin yapılışındaki güzelliğin, bir beynin çalışmasının esrarına ermiş değil ve taklidini yapabilmiş değil.
Geçen gün gazetede okudum. Filanca Japon otomobil firmasının bir mühendisi büyük bir mükâfat kazanmış. Öyle bir sistem yapmış ki arabanın sarsıntısı en az seviyeye iniyor. Araba az sarsılıyor. Onun için büyük bir mükâfat kazanmış.
O buluşa nasıl ulaşmış?
Allah'ın yarattığı çita cinsi maymunların koşuşunu filme almış, onların nasıl koştuğunu gözlemlemiş. O mahluk koşarken vücudu hiç titremezmiş, dimdik dururmuş, ayakları çalışır ama vücudu sarsıntısız gidermiş. Onun ayağının çalışma sistemini getirmiş motora, makineye uygulamış, mükâfatı kazanmış.
Daha bu teknoloji ortada yokken Allahu Teâlâ hazretleri yüz binlerce yıl önce onları yaratmış.
Fe-tebâreka'llâhu ahsenü'l-hâlıkîn.
Bazı insanlar yaratılıştaki mükemmelliği anlıyorlar; ârifler alimler anlıyor, taklit ettiği zaman da mükâfat alıyor. Onu güzel taklit edebilirse mükâfat alıyor. Geminin şeklini balıklardan alıyorlarmış. "Yapacakları geminin şekli balık gibi olsun." diye balığın şekli nasılsa komputüre onu veriyorlarmış. Çünkü suyun içinde Allah onu en güzel yaratmış. Uçağın şeklini kuşun vücudundan alıyorlar. Onun kanadının, tüyünün yapılışından alıyorlar.
Allahu Teâlâ hazretlerinin her şeyinde hikmetler var. Her ibadetin belli bir sayısı var, mükâfatı var.
İnnemâ yuveffe's-sâbirûne ecrehum bi-gayri hisâb. "Orucun mükâfatı Allah ile kul arasında. Onu kimse bilmiyor. Bi-gayri hisâb o. Bir hesaba sığacak tarzda değil, bi-gayri hisâb sevabı var."
Onun için mübarek üç ayların girdiği bu günlerde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz -kendisi o mübarek haliyle, Allah'ın kendisine en yüksek makamı vermiş olmasına rağmen- halini çok değiştirirdi. İbadete düşkünlüğünü, gece ibadetlerini, sabaha kadar yaptığı ibadetleri daha da arttırırdı. Bu aylar girdiği zaman ayakları şişinceye kadar ibadet ederdi.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in o ibadet şevkini Allah bizlere de tattırsa, bizler de bilsek. Daha peygamber olmadan o Hira mağarasının üstüne çıkıyor da günlerce orada ibadette kalıyordu.
Hacılar oraya gidiyorlar; kimisi çıkmaya teşebbüs ediyor, yarı yoldan dönüyor kimisi hiç çıkamıyor. Çıkışı çok zor. Bir saatten daha fazla zaman alıyor. İnsan çıkamıyor veya çok zor çıkıyor. Tehlikeli ve yorucu. Ama o oraya çıkarmış; o dağın tepesinde, o mübarek mahalde, insanların hatta hayvanların bile uğrama ihtimali olmayan o yerde ibadet edermiş; peygamberliğinden evvel. İlk vahiy de orada geldi. Hira mağarasından indiği bir sırada Cebrail aleyhisselam'ı gördü, Alak (İkra) sûresinin ilk beş âyeti o zaman nâzil oldu.
Peygamber Efendimiz o ibadet sevgisi, o ibadet aşkıyla Receb ayında daha fazla ibadete düşerdi ve bize de bunu tavsiye ediyor, bize yol gösteriyor.
"Bakın, bu Receb ayından istifade edin. Aman! Bu Allah'ın affının, mağfiretinin kazanıldığı çok kıymetli bir ay, aman oruç tutarak geçirin. Çünkü o suretle Allah'ın rahmetine daha çok erersiniz." diye bize tavsiye ediyor.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in Ramazan dışında en çok oruç tuttuğu ay Receb ayıdır. Bu ayda çok oruç tutardı. Tutabildiğince çok tutardı. Bazı insanlar üç ayları oruçlu geçiriyorlar. Peygamber Efendimiz Ramazan dışında başka aylarda bir ayı bütünüyle oruçla geçirmemiş.
Bunu ben Mehmed Zahid Hocamız rahmetullahi aleyh'e sormuştum:
"Bunun esrarı nedir, niye böyle yapılıyor?" diye.
O tabi mütebessüm bir şekilde;
"Hani insan Ramazan'da bazen orucunu zedeler, 60 gün kefaret cezasına düşecek durumu olur. İşte o zaman iki ay oruç tutması lazım gelir. Bir gün de bozduğu orucu kaza etmesi lazım, onun için ona 61 diyoruz. İşte bu üç aylarda oruç tutmaya başlarsa, böyle devam ettirdiği zaman bir kefaret olur. Ömründe bunu birkaç defa yapıvermek iyi olur. Çünkü insan belki farkına varmadan Ramazan'da kefaret orucu tutma durumuna düşmüş olabilir veyahut başka sebeplerden kefaret orucu tutması gerekir." demişti.
Üç ayları tutanlar o sebeple tutuyorlar.
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Receb ayında çok oruç tutarmış, Şaban'da da tutarmış. Ama Şaban'ın 15'inden sonra biz Ümmet-i Muhammed "Ramazan'a hazırlanalım." diye Şaban'ın 15'inden sonra tutmayı tavsiye etmemiş.
Neden?
O arada biraz yesin, vücudu güç kuvvet bulsun; hem de bir insan bir ibadeti devamlı yaparsa onun tesiri azalır. İnsan artık oruç tutmaya alışır;
"Zaten canım da istemiyor, rahat da oluyor. Sabahleyin işe gidiyorum, öğleyin gayet rahat oluyorum. Yemek parası vermek de gerekmiyor." der, bakarsın alışkanlık oluverir.
Halbuki arada oruç tutar arada iftar ederse o zaman vücudunda alışkanlık olmaz, oruç kendisine zorlama yapar. Acıkır, canı bir şeyler ister ama "yememem lazım" diye kendisini tutar; o zaman orucun faydası daha fazla olur.
İmam Gazzâlî rahmetullahi aleyh hazretleri;
"Zengin bile olsanız çoluk çocuğunuza arada kuru ekmek verin. Arada yokluğu tattırın." diyor.
Anlasın. Evet, zenginsiniz, her şeyi alabilirsiniz, çocuğunuzu seviyorsunuz ama "biraz açlığı tatsın" diye "arada kuru ekmek yedirin, arada aç bırakın" diye tavsiye ediyor. Biz de vücudumuzu bazen doyurup bazen aç bırakmak suretiyle hem açlığı öğretmiş oluyoruz hem de olduğu zaman bile yememek iradesine sahip oluyoruz.
Bu bize neden lazım olacak?
İnsanın Allah yolunda gitmesi, Allah'ın sevdiği bir kul olması neye bağlı?
Nefsini yenmesine bağlı. Hepimizin içinde bir nefis var. Peygamber Efendimiz;
"Benim de nefsim vardı, ben nefsimi müslüman ettim." buyuruyor.
Öteki insanların nefisleri nasıldır?
Öteki insanların nefsi terbiye edilmemiş nefistir. Ona nefs-i emmâre derler.
İnne'n-nefse le emmâretün bi's-sûi âyet-i kerîmesinden alınmış bir tabir.
"Nefis insana çok kötülükleri emreder, çok tembellikleri emreder, çok günahları emreder."
Birçok insanın yılbaşında eğlenmesi, haramlara dalması, başka zamanlarda ibadetleri yapmaması, namaz vaktinde kalkmaması, kazancını helal tarafından kazanmaması, arkadaşlarıyla çekişmesi, kavga etmesi vesaire kusurlu insanların kusurlarının nereden geldiğini düşünecek olursak sebebi nefistir. İnsanın içinde nefsi vardır, nefsine mağlup oldu mu insan mahvoluyor. Nefsine galip oldu mu, nefsini yendi mi kurtuluyor.
Kad efleha men zekkâhâ. Ve kad hâbe men dessâhâ. "Kim nefsini ayıplarından temizleyebilmişse, içini terbiye edebilmişse, nefsini müslüman edebilmişse felah bulur. Nefsinin esiri olmuşsa mahvolur."
İşte bu nefsin terbiye edilmesi için de oruç bir ibadet. Oruç, nefsi terbiye ibadeti. Nefsi yenmeyi öğrenme ibadeti. Tabi Ramazan'da bunu yapıyoruz ama Ramazan'a da bir hazırlık lazım. Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerinden biliyoruz:
"Bir insanın kazancı haramsa, haram lokma yemişse kırk sabah namazı kabul olmuyor."
Bir haram lokma yediği zaman. Kırk sabah… Demek ki insan bir kere, haramdan kesildi, tevbe etti mi ondan sonra helal lokma yemeye dikkat edecek, kırk gün bekleyecek. Daha dur bakalım; daha önceden yediği haramların tesiri üzerinden gitmedi ki hayırlı bir gelişme olsun.
"Hocam! Bir şey olmuyor."
Daha dur bakalım. Daha kaç defa yıkanacaksın da ancak kirlerinden temizlenebilirsin. 40 gün geçecek. Dikkat edersek temizlenmek Receb ayından başlıyor. Tabii insan oruç tutuyor.
Muhterem Kardeşlerim!
Oruç hususunda her zaman söylediğimiz bir söz var.
Oruçlu insan ne yapacak?
Yemeyecek, içmeyecek, evliyse hanımının yanına yanaşmayacak.
Yemek haram mı?
Değil.
Su içmek haram mı?
Değil.
Evli bir insansa hanımı haram mı?
Değil.
Ama oruç helal olan şeyleri bile yapmamak egzersizi, idmanı oluyor.
Oruçta helal olan şeyleri bile yapmamak esas olduğuna göre, haram hiç yapılır mı?
Tabi haramın hiç olmaması lazım. Zaten mü'min bir insanın haramdan son derece titiz bir şekilde kaçınması lazım. Kazancının helal olmasına çok dikkat etmesi lazım.
O bakımdan bu günlerden lokmanıza dikkat etmeye başlayın. Sonra "Ramazan'dan feyiz alamadım, bir şey olmadı." demeyin. Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:
"Mahrum olan insan, Ramazan geçtiği halde feyze eremeyip bomboş bir şekilde Ramazan'ı geçiren insandır."
O insan hakikaten mahrumdur. Ramazan'ın bomboş geçmemesi için şimdiden tedbir alacaksınız. Evvela kazancınızın helal olup olmadığına dikkat edeceksiniz. Bu günlerden helal lokma yemenin tedbirine başlayacaksınız. Çünkü en aşağı 40 gün haramın tesiri devam eder. Alıştırmalar, tedbirler iki ay önceden başlıyor. Onun için lokmanızın helal olmasına dikkat edin.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Kâbe'yi çok seviyordu, boynu büküktü, çok istiyordu; o sıralar Kudüs tarafına dönülüyordu. Mekke-i Mükerreme'deyken Kâbe'nin bu tarafında dururdu, Kâbe'ye doğru da dönmüş olurdu. Kudüs'e dönerken öyle bir yerde dururdu ki Kâbe'ye de dönmüş olsun. Ama Medine-i Münevvere'de Kudüs'e dönünce Kâbe arka tarafta, aşağıda kalıyordu. O da mahzun oluyor, gökyüzüne bakıp duruyordu.
Sonra kıbleyi Kâbe'ye doğru döndürme âyet-i kerîmesi indi. Hatta Mescid-i Kıbleteyn denilen mescitte. Orada namaza durmuşlardı; bir rekâtını Kudüs'e doğru dönmüşken, öteki rekâtlarını da Kâbe-i Müşerrefe'ye doğru dönerek kıldılar, 180 derece geriye döndüler. Artık ondan sonra hep Kâbe-i Müşerrefe'ye doğru namaz kılmaya başladık. "İstikbali kıble" namazın farzlarından birisidir. Biz de kıble olarak o tarafa doğru dönüyoruz.
İbadet ve kıble için bile gayrimüslimlere uyulmuyor.
İbadet için bile, kıble konusunda bile gayrimüslimlere uyulmuyor da günahlarda nasıl uyulur? Ehl-i Kitab, hıristiyan ve yahudiler kendilerine peygamber gelmiş olan insanlardır, kitap inmiş insanlardır, onlara bile uymak doğru olmuyor da müslümanlar kâfirlere nasıl uyar, kâfirleri nasıl taklit eder?
Onun için kendimize bir çekidüzen vereceğiz. Bu çekidüzen vermek şu günlerden başlayacak.
Bir kere lokmamızı bir düşünelim. Kazancımız helal mi, değil mi? Allah'ın sevdiği tarzda mı kazanıyoruz, yoksa sevmediği tarzda mı kazanıyoruz? İnsan haram eşyayı satarak kazanç sağlarsa kazancı haram olur. Helal eşya satarken haram vakitte satarsa kazancı haram olur. Cuma vaktinde dükkânı kapatmayı emretmiş, o zaman satarsa haram olur. Gasben, gadren veya aldatarak, zulmen kazanç sağlarsa, aldatarak, hak etmeden sağlarsa haram olur.
Kazancımıza dikkat edeceğiz, bir. Bu günlerden başlayacağız, kazancımıza dikkat edeceğiz.
Ondan sonra, günahlarımızın affolması için en uygun hal oruçlu olmak olduğundan bu günlerde oruca fazla gayret edeceğiz. Oruca fazla düşkün olacağız. Receb ayı içinde tutabildiğimiz kadar oruç tutacağız. Yedi gün oruç tutarsak, cehennem yedi kattır, yedi kat cehennemin yedi kapısı kapanmış oluyor. Sekiz gün oruç tutarsa, cennet sekiz kattır, sekiz kat cennetin sekiz kapısı açılmış oluyor. Daha fazla tutarsa daha büyük ecirlere, sevaplara nail oluyor. Nefsimizi terbiye etmeye bu günlerden başlamamız lazım geliyor.
Bu içinde bulunduğumuz akşam cuma akşamıdır. Zaten her cuma akşamı çok sevaplıdır. Bir de bu akşam hususi olarak Receb'in ilk cuma akşamıdır. Meleklerin bile methettikleri, rağbet ettikleri bir akşamdır.
İhtiyar bir zât;
"Yâ Resûlallah! Receb ayında tam oruç tutmak iyi olurdu ama benim tâkatim yok." demiş.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem;
"Başında tutarsın, ortasında tutarsın, sonunda tutarsın; üç gün tutmuş olursun.
el-Hasenetu bi-aşri emsâlihâ. "Allah sana 30 gün tutmuş gibi sevap verir." buyurmuş.
Bu da hatırınızda olsun. Tabi yaşlısı var, genci var. Demek ki başında, ortasında, sonunda oruç tutmak da o sevabı kazanmanıza vesile olacak. Efendimiz'in tavsiyesi bu. Orucu böyle tutarsınız.
Allah-u Teâlâ hazretleri dünyanın ve ahiretin sevaplarına hayırlarına nail eyleyip, muratlarımıza vasıl eyleyip iki cihanda cümlemizi aziz ve bahtiyar eylesin. Cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin.
Bi hürmeti esrarı sureti'l Fatiha.