Bismillâhirrahmânirrahîm.
Elhamdülillâhi Rabbi'l-âlemîne hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Kemâ yenbeğî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânihî. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ hayri halkıhî eşrafi'l-verâ Muhammedini'l-Mustafâ ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-din.
Aziz ve mübarek ve sevgili kardeşlerim!
Bundan önceki senelerde muhterem hocamızın [vefatının] sene-i devriyelerinde çeşitli şekillerde hocamızı anmaya, ruhu şâd olsun diye çeşitli çalışmalar yapmaya gayret etmiştik. Bir keresinde, yolu tasavvuf olduğu için, tasavvuf sempozyumu tertiplemiştik, bir kitap halinde çıktı. Çok kıymetli üniversite hocaları, ilim adamları bu hususta çok kıymetli bilgiler ihtiva eden tebliğler sunmuşlardı.
Hocamızı cemaatimizin büyük kısmı bilir ve tanır. Bilmeyenler için de bir bilgi olsun diye hatırlatalım. Hocamız rahmetullahi aleyh Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in evlatlarından idi. Onun mübarek sülalesinden Kafkasya'ya gelmiş seyyidlerden, seyyid ailesinden idi. Kafkasya'nın eski bir hanlık merkezi olan Nuha şehrinde dünyaya gelmiş. Şimdi Azerbaycan'ın iç kısımlarında Dağıstan'ın güneyinde yer alan Nuha şehrinde dünyaya gelmiş. Bu şehrin şimdiki adı Şeki kasabası. Ben görmedim görenlere sordum, hocamızın ailesinin yerleşmiş olduğu Bursa'ya benzeyen, ipekçilikle geçinen, dağ yamacında, ahalisi tertemiz has müslüman olan güzel bir kasaba olduğunu Azerbaycan Müftülüğü'nden bir hocaefendi anlatmıştı.
"Hocamız rahmetullahi aleyh cennet mekân[ın] şemâili, simâsı, şekli nasıldı?" diye soranlara bir açıklama olsun diye söylüyorum. Çok heybetli bir kimseydi. Heybeti kadar da sevimli, hoş ve güzel bir kimseydi. Herkes sevdiğini güzel görür de, yalnız hocamızın tanımadığı insanlar üzerindeki intibâsı da böyleydi. İlk defa Ankara'ya geldiği zaman, bizim evimizin sahibesi, o civardaki bir kasabadan bir Anadolu hanımı, ev sahibesi yaşlı teyze geldi bana soruyor; şöyle şu cümleyle soruyor;
Kimdi o güzel adam? Yani sizin eve gelmiş o güzel adam kimdi?
Hocamızı uzaktan görmüş, böyle anlatıyor. Anadolu tabiriyle, kalbinden geçeni diliyle aynen söyleyen bir safiyet içinde, "Kimdi o güzel adam?" diye öyle soruyor.
Hocamız rahmetullahi aleyh cennet mekân biz evlatlarını zaman zaman yanında gezdirirdi. "Gel bakalım." diye alırdı muhtelif şehirlere giderdik, muhtelif camilerde namaz kılardık. Onu uzaktan görenler yanıma yanaşıp sorarlardı;
Kim bu zât-ı muhterem? Bu mübarek şahıs kim?
Yani derhal bir kalabalığın içinde müstesna olarak dikkati çeken bir güzelliği, heybeti ve cazibesi vardı. Pembe beyaz teni, kırmızı yanakları vardı. Uzun, heybetli sakalı vardı. Güleç bir yüzü vardı. Görenleri kendisine bendeden bir güzel hali vardı.
Çok güzel konuşurdu, tesirli konuşurdu ve irticalen konuşurdu. Önceden hazırlanmaya ihtiyaç duymayan bir coşkunlukla konuşurdu, bilhassa hutbeleri müthiş idi. Yani müthiş kelimesi, insanı korkutan, dehşet veren, çok heybetli hutbe irâd ederdi.
Rahmetli Ali Rıza Sağman'ın ziyaretine gitmiştik. O da aynı şeyi dikkatini çekmiş. Öyle tanıtmıştı [beni] yanındakilere; "Bu şahsın hocası şöyle kimseydi." diye hutbelerdeki heybetinden, heybeti dikkatini çekmiş onun üzerinde durarak anlatmıştı.
Hocamız hutbede, sanki bir İslâm ordusunun önündeki bir başkomutan gibi, o kadar heybetli olurdu. Başımızı kaldırıp da konuşurken yüzüne bakmaya cesaret edemeyecek kadar tesiri altına alırdı ve çok güzel konuları işlerdi. Haftalarca bir konuyu işlerdi ve bıktırmadan işlerdi. Üç hafta, dört hafta, beş hafta, altı hafta bir konuyu aldı mı derinliğine, derinliğinden daha derinliğine öyle işlerdi.
Bendeniz kardeşiniz ilahiyat fakültesinde profesörüm. Bir ev dolusu, daire dolusu kitabım var ama kitaplarda olmayan, kitaplarda görülemeyecek olan, profesörlerin bilmediği, bilemeyeceği çok şeyi kendisinden öğrendim, dinledim. Başkaları da muhakkak öyle görmüşlerdir, dinlemişlerdir, aynı kanaate gelmişlerdir.
Milyonlarca tanıyan, kendisini seven kimse vardı.
1980 yılında haccı yapmış olarak geldiler ve bir hafta sonra o tertemiz haliyle, yatakta hasta olarak geldiler ve âhirete bir Perşembe günü öğleden önce irtihal eylediler. Kabri de bu şu anda bulunduğumuz Süleymaniye Camii'nin önünde, Kanûnî Süleyman Han'ın türbesinin az ilersindedir.
Tabii o türbenin kenarında tekkenin, Gümüşhaneli Tekkesi'ne ismini vermiş mübarek hocası Ahmed Ziyaeddin Efendi hazretleri var, valide hatunla beraber orada metfunlar. Az ilersinde de hocamızın kendisinden ilk defa tasavvuf dersini aldığı Ömer Ziyaeddin Efendi hazretleri var. Hususi notlarını yazdığı hatıra defterinde, bir yaz ayında nasıl gidip ona intisab ettiğini yazıyor. O hocası yakınında. Kendisinin yanında tasavvufi terbiyesini gördüğü, halvetler çıkardığı Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi hazretleride az ileride. Hocamızın şöyle yatışı itibariyle durumu, her ikisininin kabrinden kıbleye göre biraz daha geride her ikisine doğru duruyor. Fakat yatış tarzı her ikisinden de biraz daha yukarı tarafta, hocalarının yakınlarında, aralarında kısa bir mesafe, böyle hocalarıyla beraber şu ön taraftaki kabristanda bulunuyor.
Vefat ettiği gün perşembeydi, Cuma günü cenaze namazı kılındı. Bu Süleymaniye Camii'nde kılındı ve bu Süleymaniye Camii doldu. Ben biraz erken geldiğim için şu ön taraftan dışarıya çıkma imkânı bulamadım. O kadar izdihamlı idi ve neredeyse kabrin yanına giremeyecektim. Damadıyım diyerek ancak polisler kapıyı açtılar. Kapıdan kabristan tarafına geçip başına gelebildim.
Cenaze namazı tâ esnaf hastanesinin yanına kadar devam ediyordu ve Şehzadebaşında trafik aksamıştı. Cenaze o kadar [kalabalıktı.] Bir gün içinde duyan uçakla, otomobille gelmiş ve cenaze namazında bulunmaya gayret etmişler. Ayrıca haber verdiler ki; Mekke-i Mükerreme'de gıyabında, oradaki sevenleri gıyab cenaze namazı kılmışlar. Kuveytte sevenleri gıyabında cenaze namazı kılmışlar. Sevgisi yurdun içine, dışına her tarafa yayılmış bir kimseydi.
Tasavvufun tabii kıymetini bilenler var, kıymetinden habersiz olanlar var, tenkit edenler var.
Hocamız cennet mekân rahmetullahı aleyh hazretleri, bu kadar geniş bir mühib ve kendisine bağlı bu kadar geniş bir daire tesis etmiş olmasının yanısıra başka kimselerde rastlanılmayacak, ibret alınacak bir takım vasıfları da olan bir kimse.
Balkanlar'ın ve Türkiye'nin en büyük motor fabrikasını ilk önce o kurdurmuştur. Onun dizi dibinde, onun işaretleriyle ve bu kadar büyük çapta teknik bir iş. Aslında dinî bir iş değil ama nasıl, âyet-i kerîmede düşmanlar için her çeşit gücün kuvvetin hazırlanması Kur'ân-ı Kerîm'de emredilmişse; nasıl Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri;
El-Mü'minü'l-kaviyyu hayrun ve ehabbü ilallâhi mine'l-mü'mini'd-da'îfi ve fî küllin hayrun.
"Kuvvetli müslüman zayıf müslümandan daha hayırlıdır. Her ikisi de hayırlı olmakla beraber hem daha hayırlıdır hem de Allah onu daha çok sever. Allah indinde daha sevgilidir." buyurduğu için, yani sadece tasavvufi bir çalışmayla kalmamış aynı zamanda bu çeşit çalışmalarda sosyal ve teknik ve ekonomik çeşitli birçok teşebbüsleri başlatmış bir kimse olması bakımından, balkanların yani Türkiye ve diğer devletler dahil en büyük motor fabrikasını kurdurmuştu.
Sonra sosyal hayatta pasif bir şekilde, yalnız ibadetle meşgul olmayıp aynı zamanda sosyal hayatın tanzimi, cemiyetin yükselmesi için politika tarafına da devletin yönetilmesine, devletin iyi insanlar tarafından yönetilmesi tarafına da işareti ve o tarafa da himmeti olduğundan o sahada da çalışmalar yapılmıştır.
Onun işaretiyle nice tesisleri açıyoruz.
Ankara'da, komşularımızdan birileri ziyaretine geliyorlar ama sarımsaklı yemekler yemişler. Çekine çekine geliyorlar. Hocamızı sevdikleri için ziyaret edecekler. Üstelik bir tanesi bir başka şeyh efendiye bağlı fakat [Hocamızı] seviyorlar. Daha kapıdan girerken elinde bir kitap, açmış; bakın demiş, bu kitapta ne güzel sarımsağın vücuda şöyle faydalı olduğu, tansiyonu tanzim ettiği, antiseptik olduğu, mikropları öldürdüğünü yazıyor filan diye böyle hemen işaret etmiş.
Bendeniz de bir gün Ankara'dan [İstanbul'a] geliyorum tek başıma. Otobüse bindim, otobüste aklıma bir ilahi geliyor. Sözleri şöyle;
Gönül ayinesin sôfî
Eğer kılur isen sâfî
Açılır sana bir kapu
Ayan olur Cemâlullah.
"Ey sofi, ey derviş! Gönül aynasını paslardan siler temizlersen, tertemiz olursa gönlün, o zaman sana bir mânevî kapı açılır ve Cemâlullahı gönlünle müşâhede edersin." mânasına bir ilahi. Sözü de güzel, sadası da güzel, bestesi de güzel.
Ben şimdi otobüse bindim içim bunu söylüyor, uyuyorum uyanıyorum içim bunu söylüyor. Dikkatimi çekti, dedim ki, "Ya benim zihnim niye buna takıldı? Biraz da başka ilahi söyleyeyim, başka konularla meşgul olayım."
Zorluyorum kendimi başka konulara geçiyorum, onlar üzerinde tekrarlarda bulunuyorum ama biraz sonra yine bu konu. Yine bu konu geliyor önüme. Bütün gece yol boyunca, Ankara'dan İstanbul'a kadar içim bunu söyledi.
Sonra Topkapı'ya geldim, sabah vakti. Namazı orada terminalde kıldım, dolmuşa atladım, İskenderpaşa'ya geliyorum, içim yine bunu söylüyor. İçeri girdim, hocamız işrak namazını camide kılmışlar, yeni gelmiş köşesine oturmuş.
Avluya bakan odada minderin üstünde şöyle heybetli bir tarzda otururdu. Sarığını arkaya doğru şöyle attırmış, yüzü güneş gibi pırıl pırıl nurlu, mütebessim. Hoş geldin dedi, halimizi hatırımızı sordu, kızlarını torunlarını sordu ben cevap verdim. "Bak." dedi, "Ne güzel söylemiş değil mi?" dedi. Hemen şöyle elinin yanında duvar rafı vardı, telden bir raf. Duvar rafında telefon dururdu tek olarak, başka bir şey de durmazda. Oradan bir kitabı aldı; ince, matbu değil, el yazması bir kitap. Aldı, sayfayı açtı, "Bak ne güzel söylemiş, al." dedi. Bana verdi kitabı, ben de aldım. Baktım, benim Ankara'dan söylediğim ilahi yazılı orada.
Gönül ayinesin sôfî
Eğer kılur isen sâfî
Açılır sana bir kapu
Ayan olur Cemâlullah.
Yani oradan beni tesiri altına almış, oradan beri onu söylettiriyor, ondan sonra elime tutuşturuyor. Ondan sonra da tabii kitapları bana intikal etti, yani kütüphanesi bende. O kitabı aradım ama o kitap yok, kütüphanesinde de yok.
Nereden getirdi kerâmet yoluyla, nasıl bana gösterdi, sonra nereye gönderdi onu bilmiyorum. Ama böyle.
Allahu Teâlâ hazretlerinin lütfuyla, keremiyle bu gibi haller kendisine ikram olunmuş bir kimseydi.
Serâbâ zikir idi. Ben kendisiyle seyahatlarde beraber yattığımız oldu aynı odada, başka zaman cesaret edemem. Kendisinin odası vardır, ben utanırım ama seyahattir diye tabii yattığımız oldu. Derin uykudayken, horul horul uyurken, uykusunun en derin yerindeyken kendisinden muntazaman Allah Allah Allah Allah... diye böyle zikir sedasının geldiğini bilirim. Uykuda uyanıklıkta, gecesinde gündüzünde, demek ki tepeden tırnağa, zâhirden bâtına çok zikirle meşgul olmasından serâpâ zikir hâline gelmiş bir kimseydi.
Şimdi Avrupalılar İslâm'ı tabii anlasalar, anlayanları müslüman oluyor. Ama menfaati bozulacak olanlar veyahut liyakati olmayanlar İslâm'ın kıymetini anlamıyor. Müslümanlığa, hidayete layık olmayanlara Allah bunun kıymetini bildirmiyor. Onu da anlıyorum. Çünkü hidayet Allah'ın bir insana vereceği en kıymetli ikram. Hidayete erdi mi bir insan cennete girecek. Allah sevmediği kimselere de, zalimlere, kâfirlere, fâsıklara, günahkârlara da bu güzel ikramı vermiyor.
Vallâhu lâ yehdi'l kavme'z-zâlimîne. "Zalimlere Allah hidayet vermez." Vallâhu lâ yehdi'l kavme'l fâsıkîne. "Fasıklara Allah hidayet vermez."
Anlayan anlıyor İslâm'ın kıymetini, fakat anlamayan da İslâm'ın aleyhinde, herhalde yediği haramlardan, işlediği zulümlerden, günahlardan dolayı İslâm'ın nurunu göremediği için, kör olduğu için aleyhinde konuşuyor.
İslâm'ın bu sevgi dini [oluşu] en başta, yuhibbühüm ve yuhibbûnehû. "Allah'ın kulları sevmesi." Ve yuhibbûnehû. "Ve kulların Allahu Teâlâ hazretlerini sevmesi."
Başta Allah sevgisi olarak tezahür ediyor ama bu sevginin iki istikameti var. Önce Allah'tan kullarına sevgi, sonra kulların gönlünde Allahu Teâlâ hazretlerine karşı aşkullah, muhabbetullah ateşinin yanması, O'na karşı sevginin belirmesi.
Allah kullarını niçin seviyor?
Allahu Teâlâ hazretleri kullarını kendisine mutî olduğu zaman, itaat ettiği zaman seviyor ve kendisine ibadet ettiği zaman, kendisini zikrettiği zaman seviyor. Ondan sonra o sevgiden kulun gönlünde Allah'a karşı muhabbet hâsıl oluyor ve Müslümanlık ilerledikçe, iman kuvvetlendikçe kul terakki ettikçe Allahu Teâlâ hazretlerine karşı sevgisi ziyadeleşiyor. Her yaptığı iş Allah rızası için olmaya başlıyor. Allah için almak, Allah için vermek, Allah için kızmak, Allah için sevmek derecesine geliyor.
Allah'ı sevmek böylece dinin esası, temeli, aslı, direği oluyor. Allah'ın sevgiside birçok sevgileri beraberinde kulun gönlüne getiriyor. O sevgilerden birisi Allahu Teâlâ hazretlerinin elçisi, gönderdiği resûlü, vazifeli kulu, onu sevmek. Allah'ın elçisi olduğu için sevmek, Allah sevmiş olduğu için sevmek, Allah güzel sıfatlarla tavsif etmiş olduğu için, güzel ahlâk ile mütehallik eylemiş olduğu için sevmek... Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerini sevmek de buradan oluyor.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri bunun gerekliliğini sahih hadîs-i şerîflerle şöyle ifade ediyor:
Vellezî nefsî bi-yedihî.
"Şu canım, nefsim, kudreti elinde olan Rabbime, Allah'a yeminler olsun ki."
Lâ yü'minü ehadüküm.
"Sizden biriniz iman etmiş olmaz." Hattâ ekûne ehabbe ileyhi min vâlidihî ve veledihî ve'n-nâsi ecmaîn. "Sizden birinizin yanında ben babasından da daha sevgili olmadıkça, ben evladından da daha sevgili olmadıkça, ben bütün diğer insanlardan da daha sevgili olmadıkça o kişi bu sevgiyi bu hâle getirmiş seviyeye gelmedikten sonra hakiki mü'min olmaz."
"İmanı kâmil olmaz, imanın tadını tam manasıyla tatmış olmaz, imanı kalbine tam yerleştirmiş olmaz" demiş oluyor.
Demek ki Allah celle celâlühû hazretlerini elbette seveceğiz. Çünkü Yaradanımızdır, her nimetimiz O'ndandır, varlığımız O'ndandır.
Şairin dediği gibi;
Vücûd bahşi ilâhî, hayât bahşi kadîm.
Vücâd cûd-u ilâhî, hayât bahşi kadîm.
"Varlığımız Allah'ın cûd u cömertliğinin bir icabı, hayat da O'nun lütfu. Hayatın içindeki nimetlerler de O'nun ikramı. Elbette o Allah'ın sevgisi, o nimetleri veren mün'im-i hakîkiye olan sevgi tabii."
Onun neticesi olarak, Allah'ın sevdiği, güzel sıfatlarla bezediği Resûlullah'ı sevmek; o da âyet-i kerîmeyle, hadîs-i şerîflerle, dinimizin esası olduğu bildirilmiş bir muhabbet şubesi. Yani İslâm muhabbet dinidir, aşk dinidir, sevgi dinidir. Önce Allah'a, Resûlullah'a. [Sonra,] Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yeryüzünde hayatından sonra makamına vâris kıldığı, ulûmuna vâris kıldığı alimler, "el ulemâ-u veresetü'l-enbiyâ" hadîs-i şerîfinde bildirildiği gibi mürşidler.
Alim, Kur'ân-ı Kerîm'de anlatılan, hadîs-i şerîflerde anlatılan alim, coğrafya bilen, tarih bilen, fizik bilen, kimya bilen değil! Allahu Teâlâ hazretlerini bilen, Resûlullah'ı bilen, Kur'an'ı bilen, dini bilen, dünyayı âhireti, hayrı şerri, Allah'ın sevgisi yollarını, gazabına uğrayacak sebepleri bilen kimse demek. O ulemâ yani mürşidler. Bunları sevmek de Resûlullah'ı sevmenin gereği, Allah'ı sevmenin gereği.
Nasıl Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'i Allah'ın habibi diye, Allah'ın Resûlü diye, gönderdiği mübarek insan diye seviyorsak onun vârisleri olan mürşidîn-i kirâmı, ulemâ-i muhakkikîni, meşâyıh-ı vâsılînimizi de o sevginin tabii bir devamı olarak seviyoruz.
İşte hocamız rahmetullahi aleyhi sevmemizin temeli bu, sevmemizin gerekçesi bu. Resûlullah'ın vekili olduğu için mürşidlerimiz, hocalarımız, ulemâ-i âmilînimiz, ulemâ-i râsihînimiz, "akrauhum" diye hadîs-i şerîfte bildirilen, Kur'ân-ı Kerîm'i en iyi bilen, en çok okuyan, en iyi nüfuz etmiş kimseler olarak, ondan dolayı seviyoruz.
Allahu Teâlâ hazretlerinin rahmeti, ikrâmâtı, ihsânâtı üzerlerinde dâim olsun. Kabirleri pürnûr olsun. Allahu Teâlâ hazretleri kabir istirihatlerini müzdâd eylesin, nurlarını, sürurlarını ziyade eylesin.
Bir insanın âhirette ruhunu şâd etmek için yapılacak şeyler, Allah'ın rızasına uygun faaliyetler onun niyetine yapılırsa onun ruhu şâd olur.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyuruyor ki;
"Kişilerin yapmış olduğu ameller, Pazartesi Perşembe Allahu Teâlâ hazretlerinin divanına çıkartılır, arz olunur. Kullar şunları işlediler, şu sevaplı şu günahlı işleri yaptılar diye. Cuma günleri de, âhirete göçmüş olan büyüklerine arz olunur. Geride kalan evlatların, yakınların şunları yaptılar, şu sevaplı işleri işlediler veya şu hataları yaptılar diye. Eğer geride kalanlar sevaplı işler yapmışsa, onların nurları kabirlerinde artar, sürurları artar yani sevinçleri ziyadeleşir. Eğer geride kalanlar, onların yakınları hatalı işler yapmışlarsa evlatlar, o zaman da onlar üzülürler ezalanırlar." Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, böyle günah işleyen kimselere o bakımdan; "Allah'tan korkun, kabirde mevtanızı ezalandırmayın." buyurmuş.
Bir insanın vefat etmesiyle işi bitiyor, defteri kapanıyor ama bazı insanların defterleri kapanmıyor, sevapları yazılmaya devam ediyor. Hatta bazı kimselerin de günahları yazılmaya devam ediyor. Eğer bir insan arkasından kendisine dua edecek hayırlı evlat bırakmışsa onun defterine sevaplar yazılıyor. Eğer bir insan arkasında faydalanılan bir ilim bırakmışsa onun sevabı devam ediyor. Eğer bir insan arkasında sadaka-i câriyeler bırakmışsa, yani faydası cereyan eden, faydalandırması, kulların ondan istifadesi devam eden yapılmış hayrât u hasenâtlar, bir kimse bunların sahibiyse onlardan istifade edildiği müddetçe o kimsenin sevapları yazılmaya devam ediyor. İyi bir çığır açmışsa açtığı çığırda yürüyenlerin sevapları kadar, onların sevaplarından bir şey eksilmeden o mübareğin ruhuna sevaplar gönderiliyor, ruhu şâd oluyor, defterine yazılıyor. Kötü çığır açanlara da tabii kötülükler gider. O ayrı mesele.
Burada hocamız rahmetullahi aleyh cennet mekanın tabii bizler evlatlarıyız.
Kardeşimiz soruyor ki;
"Hocamızın ibadetleri devamlı mıydı, bize ibadetler için neler tavsiye ederdi"
Bunun mufassal -geniş cevabı- Hocamız'ın; tasavvufi ahlak kitabın da, müminlere nasihatlar kitabında, hadislerle nasihatler kitabında, anne- baba hakları kitabında, nefsin terbiyesi kitabında vardır.
Ama Hocamız'ın başlıca ibadetlerini söylemek gerekirse; başka yerlerde görmediğim, belki sizinde başka camilerde görmediğiniz sabah namazından sonra işrak vaktine kadar oturmak ibadetini söyleyebiliriz.
Biliyorsunuz ki bu; İmam Ebu Davud'un kitabında, İmam Tirmizi'nin hadis kitabında ve daha başka kaynaklarda altı, yedi tane hadis-i şerif söyleyebilirim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz; sabah namazından sonra oturup zikrullah ile meşgul olmayı sevdiğini ve bizlere tavsiye ettiğini bu hadisi şerifler bildiriyor.
Bir hadis-i şerifte oturup zikirle, evratla, dua ile meşgul olana o gün bir hacc ve bir umre sevabı kazanacağını bildirilmiş
Bir başka hadis-i şerifte; rızkının çok bol olacağını, âfâkı dolaşıp rızık aramasından daha bol rızıklara mazhar olacağı bildirilmiş. Evet öyledir! Gökten yağarcasına rızıklar bol oluyor. Daha başka manevi faydaları olduğu belirtilmiş.
Hassaten bu sünnet-i seniye herhalde pek çok yerde yapılmıyordu. Ama Hocamızı'n özellikle üzerinde durduğu ve ısrarla yaptığı ve bizleri de tavsiye ettiği ibadetlerden birisidir.
Bende acizane bu soru sorulunca ilk önce onu tavsiye ederim. Sabah namazından sonra durumunuzu ayarlayın, camiden çıkmayın, güneş doğup yarım saat geçinceye kadar işrak namazı vaktine kadar ibadetle, Kur'an'la, ilimle, irfanla meşgul olun. Kalkıp iki rekat işrak namazınızı kılın ve bu sevapları kaçırmayın.
Hocamız bunun dışında; Duha namazını -sabahla öğlen arasında-, akşam namazından sonra Evvabin namazını tavsiye ederdi. Akşamın sünnetinden sonra o da günahların affına sebeptir. Gece yatarken taze abdest alıp dört rekat namaz kılmayı çok tavsiye ederdi. Bunu da ben aynen size ısrarla intikal ettirmek istiyorum. Yatarken abdestsiz yatmayın, abdest alın - abdestiniz varsa bile- tazeleyerek, yenileyerek abdest alın. Dört rekat namaz kılın, abdestli yatın. Çünkü bu da bütün gece ibadet etmiş kadar sevap kazanmaya sebep olacak.
Demek ki; gece yatarken böyle yatarsanız, sabah namazından sonra işrak vaktine kadar öylece beklerseniz geceniz gündüz muazzam ibadetlerle, hacc ve umreler yapmış gibi, bütün gece uyumamış gibi sevaplı geçecek.
Bir de teheccüd namazına kendisi kalkardı. Hatta teheccüd namazından sonra Hocamız uyumazdı. Geceleyin kalkardı, ibadete başlardı, sabah namazına kadar devam ederdi. Odasında nelerle, nasıl meşgul olduğunu ve bunun inceliklerini biz bilemezdik.
Manevi mertebelerinin çoğunun ibadetlerle kazanıldığını, elimle tutmuş gibi size ısrarla söyleyebilirim. Onun için teheccüd namazını tavsiye ederim. Uykunuzu bölüp, Kur'an-ı Kerim'de de bildirilen
"Ve minelleyli fe-tehecced bihî nafileten lek. Asâ en ye'baseke Rabbüke makâmen Mahmûdâ"
Ayet-i Kerimesinde Efendimiz'e tavsiye edilmiş olan bu namazı ben de tavsiye ederim.
Kardeşime -teşekkür ederim ki- hangi ibadetleri severdi diye sordu. Demek ki; işrak namazını severdi, tavsiye ederdi. Duha namazını severdi, tavsiye ederdi. Evvabin namazını severdi, tavsiye ederdi (Akşamdan sonra). Gece yatarken abdest alıp dört rekat namaz kılıp yatmayı tavsiye ederdi, severdi. Teheccüd namazını çok sever ve çok uygulardı. Pazartesi Perşembe oruçlarına riayet etmeyi tavsiye ederdi. O oruçları, o namazları kılın. O sevaplara sizde nail olun.
Hatimler tesbihler zikirler salavatı Selamlar bunların hepsinin duasını yapalım.
Euzübillahi mineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim
Le kad câeküm Rasülüm min enfüsiküm azîzün aleyhim mâ anittüm harîsün aleyküm bi'l mü'minine raûfün rahîm.
Ve in tevellev fegul hasbiyallah.
Lâ ilâhe illâ hû. Aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbü'l arşil azîm. Sadekallahü'l azîm. Sübhâne Rabbike Rabbi'l izzeti ammâ yesıfün. Ve selâmün ale'l mürselîn. Ve'l hamdülillâhi Rabbi'l âlemîn.
Sübhâne Rabbiye'l aliyyi'l vehhâb. Elhamdülillâhi hakka hamdihî ve's-salevâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahü ilâ yevmi'd-dîn
Emmâ ba'd
Ya Rabbenâ Ya Rabbenâ Ya Rabbenâ acizane nacizane kardeşlerimizin yapmış oldukları hatmi Şeriflerini, salavatı şeriflerini, kelime-i tevhidlerini, suver-i Kur'aniyelerini, vesâir esma zikirlerini ve hayrat-ü hasenatlarını lütfunla kereminle kabul eyle. Eksiklerine, kusurlarına nazar eylemeyip şu aciz,naçiz ibadetlerimizi rahmetine ermemize, rızana vasıl olmamıza vesile eyle.
Ya Rabbi fazlı kereminden, gayb hazinelerinden bizlere sayısız, hadsiz, hesapsız ecri ceziller, sevabı kesirler ihsan eyle.
Ya Rabbi hasıl olan ücûru mesrûbatı şu mübarek gecede; evvela Peygamberimiz, Efendimiz Muhammed Mustafa aleyhi efdali's-salavat ve ekmelü't tahiyyât ve't- teslîmât Hazretlerine arz ve hibe ve hakî pâyine hediye eyledik vasıl eyle
Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem efendimizi cümlemizden ve bunları okuyan kardeşlerimizden ve hazır bir meclis olan cemaatimiz den hoşnut ve razı eyle. Cümlemize ayrı ayrı Peygamber Efendimiz'in şefaatine, iltifatına, teveccühüne, sevgisine mazhar eyle. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in şefaatiyle Firdevsi Alâ ya bi gayri hısab girmeyi, kendisine komşu olmayı cümlemize nasip eyle.
Ya Rabbi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in mübarek âlinin, pak ashabının, cümle etbaının ve hasseten verese-i nebî olan ulema-i muhakkikin ve meşayıhı vâsilin, sâdât-ı turûk-i âliyemizin; Ebubekir Sıddık ve Aliyyi Murtaza'dan müteselsilen Hocamız Muhammed Zahid Bursevi'ye kadar güzerân eylemiş olan silsile mensuplarının, sâdâtü meşâyihı turuk-i aliyyemizin ve onlara bağlı halifelerinin, müritlerinin, muhiplerinin kardeşlerimizin ruhlarına ayrı ayrı hediye eyledik vasıl eyle
O mübarek sevgili salih, evliya kullarının himmetlerine, teveccühlerine, iltifatlarına bizleri nail eyle. Firdevsi Âlâ'da bizleri onlarla beraber eyle.
Ya Rabbi ahirete göçmüş olan bütün müslüman geçmişlerimizin, ana ve babalarımızın, dede ve ninelerimizin, ecdâd-ü müceddidâtımızın, akraba-u taallukatımızın, kardeşlerimizin ihvanımızın, evlatlarımızın, zürriyet lerimizin, arkadaşlarımızın, dostlarımızın, sevdiklerimizin ruhlarına hediye eyledik vasıl eyle.
Bu beldeleri fetheden; fatihlerin, şehitlerin, gazilerin, şu muazzam mabedi şerifi inşa etmiş olan Kanuni Sultan Süleyman Han'ın ve Mimar Sinan'ın ve önündeki hazirede - kabristanda- metfun bulunan mü'minin-i mü'minâtın ve beldemizin medâr-ı iftiharı olan; adını bildiğimiz bilmediğimiz nice Allah'ın sevgili kulları vardır. Enbiyadan Yuşa Aleyhisselam'ın vesair enbiyanın, sahabe-i kiramdan Eyüp Ebu Eyyub el-Ensari Hazretleri başta olmak üzere bütün burada metfun bulunan beldemizin medar-ı iftiharı sahabe-i kiramın ruhlarına hediye eyledik vasıl eyle.
Sâir mücahitlerin, salihlerin, fatihlerin, gazilerin, şehitlerin, ashabı hayrat-ı hasenatın ruhlarına hediye eyledik vasıl eyle.
Amin diyen kardeşlerimizin gönüllerinden kimleri murat ediyor-onlar da dahil olsun- diye istiyorlarsa ve bu hatimleri kimler için indirmişlerse; bu salavat-ı şerifeler, bu kelime-i tevhidler kimler çekilmişse, onlar kimleri düşünüyorlarsa onların da ruhlarına ve hangi niyetlerle hangi muratlarının husulü için istemişlerse, o muratların hasıl olması için Yarabbi hepsini kabul eyle.
Cümlesinin kabirlerini pürnur eyle, ruhlarını mesrur eyle, kabirlerini cennet bahçesi eyle. Makamlarını âlâ eyle, derecelerini yüksek eyle.
Ya Rabbi bu saydıklarımızın içinde kabirlerinde; dünyada ki hatalarından dolayı kabir azap görenler varsa, azaplarını def-ü ref eyle. Uzun, hayırlı, sevaplı, feyizli ömürler sürmemizi nasip eyle. Sıhhat ve afiyet üzerinde olmamızı nasip eyle. Huzur ve saadet içinde yaşamamızı nasip eyle.
Ya Rabbi vücutlarımıza sıhhat ve afiyetler ihsan eyle. Hasta olanlarımızı maddi, manevî, ruhî bedenî, kalbî, aklî her türlü hastalıklarına acilen şifalar ve devalar ihsan eyle. Dertli olan kardeşlerimizin dertlerine; çareler ve ve devalar ihsan eyle. Nâ-murad olan kardeşlerimizi ber-murad eyle. Nâşâd olan kardeşlerimizi şadan-u handân eyle.
Ya Rabbe'l alemin bizi bize bırakma. Bizi senden gayriye muhtaç etme. Kimsenin önünde hor ve zelil duruma düşürme. Kimsenin karşısında mağlup ve mahçup duruma düşürme.
Ya Rabbi beldelerimizi kâfirlere çiğnetme. Müslüman kardeşlerimizi mazlum ve mağdur duruma düşürme.
Ya Rabbe'l alemîn; ezanların okunduğu diyarlara tekrar camiler yapmayı nasip eyle. Elimizden nice gayrimüslimlerin islama gelmesini nasip eyle. Nice imansızların imana gelmelerini nasip eyle. Nice şaşıranların hidayet bulmasını nasip eyle.
Ya Rabbel alemin evlatlarımızı, ailelerimizi, nesillerimizi, zürriyetlerimizi, sevdiğin mümin kullar eyle. Ya Rabbi bizden sonra onları imandan ayırma, küfre düşürme, zillete uğratma, kapından reddetme, tevfikini bizlere refik eyle. Onlara da refik eyle. Bizleri ve onları yolunda dâim, zikrinde kâim eyle
Ya Rabbe'l Alemî; hayırlı, sıhhatli, afiyetli, huzurlu, sevaplı, ecirli ömür geçirdikten sonra vaademiz yettiğinde, ömrümüz bittiğinde, ecelimiz geldiğinde, abdestliyken, oruçluyken, dilimiz zikrinle meşgulken, hacc yolundayken, cami yolundayken, Kabe yolundayken, hayır yolundayken, sevdiğin yoldayken, abdestliyken, oruçluyken, dilimiz Allah Allah derken, gözümüzden perdeler kaldırılıp cennetteki makamlarımızı göre göre ve buyurun beraber aşk ile diyelim: Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abdühü ve rasülühü diye diye Resulullah Efendimiz'i, sâdât-ı meşâyıhimizi göre göre, şu emanet olan canımızı, ruhumuzu teslim etmeyi nasip eyle.
Ya Rabbe'l Alemin; kabre konulduğumuzda münkerîrin -o meleklerin- sorularına cevapları âsâ-i vech ile verebilmeyi nasip eyle. Kabrimizi genişletip, cennet bahçesi eyle. Sâdat-ı meşayıhımızla kabirde buluşmayı nasip eyle. Kabirden kalkıp da mahşer yerine vardığımızda bizi peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle, salihlerle beraber Peygamber Efendimiz'in livâül hamdü altında haşreyle.
Ya Rabbî mahkeme-i kübra kurulduğu zaman, bazı kulların arşı alânın gölgesinde gölgelenecek. Bizleri arşı âlânın gölgesinde nurdan minberlere böylece oturmuş, nurdan libaslar giymiş sevdiğin kullar olarak arşın gölgesinde gölgelenenlerden eyle.
Kulların defter ve divanları açılıp, hasımlarla yüzleştirilip, hesapların görülüp, sevapların günahların tartıldığı o dehşetli günde bizi defter, divan açıp mahşer halkına mahcup düşürme ya Rabbi.
Bi gayri sebti azâbin ve ikâbin ve hısâb. Cehenneme düşmeden, azaba, ikâba uğramadan ilk giren bahtiyarlarla Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in zümresiyle duhûli evvelîn ile Firdevsi Âlâ'na dahil eyle Yarabbi. Peygamber Efendimiz'e komşu eyle Ya Rabbi. Havzı kevserinden doya doya nûş etmeyi nasip eyle. Kendimizle beraber sevdiklerimizle, evlatlarımızla, ana-babalarımızla, kardeşlerimizle, dostlarımızla arkadaşlarımızla Firdevsi âlana dahil eyleyip, nimetlerinle taltif eyle. Dualarımızı lütfunla kereminle kabul eyle.
Hatemâti Kur'ani Kerîm hürmetine kabul eyle. Her hatim indirildiği esnada "o hatimin hürmetine yapılan dualar kabul olur" diye Peygamber Efendimizin müjdesi var. Bu hatimler hürmetine dualarımızı kabul eyle, o zikirler hürmetine dualarımızı kabul eyle. Başında sonunda salavatı şerif olan dualar kabul olur diye Efendimiz'in müjdesi var. Şu salavatlarla şu dualarımızı birbirinden ayırmadan, bazısını kabul edip bazısını aradan çıkarmadan hepsi ile beraber kabul eyle Yarabbi. Habibi edibin hürmetine kabul eyle Yarabbi. Kur'an'ı hakimin hürmetine kabul eyle Yarabbi.
Sübhane Rabbike Rabbi'l izzeti amma yesifun ve selâmün ale'l mürselin. Vel'hamdülillahi Rabbi'l alemin. Rabbena tekabbel minnâ bi hürmeti esrâri sûreti'l Fatiha