Endülüs’ün en büyük Müslüman doktorlarındandır. İslam dünyasında olduğu kadar tüm Ortaçağ boyunca Avrupa’da en önde gelen doktorlar arasında yer almıştır. Tıpta birçok yenilikleri, keşif ve buluşları bulunmaktadır. Avrupa’da, Latincedeki ismi Avenzoar diye anılmaktadır. İslam dünyasında ise İbni Zühr veya Ebu Mervan İbni Zühr diye tanınmakta olup Ebu Bekr el-Razi'den sonraki en önemli deneyci hekim olarak kabul edilir. İbn Zühr 1091 senesinde Endülüs’ün İşbiliye (Sevilla) şehrinde dünyaya geldi. Altı nesil boyunca tabiplik yapan seçkin bir hekim sülalesinin en küçüğü olan İbn Zühr, daha küçük yaşta iken ilim öğrenmeye başladı. Fıkıh, edebiyat ve diğer din ilimlerinin eğitimini görürken, bir taraftan da babasından tıp ilmini öğrendi. Kısa zamanda yetişip olgunlaştı. Ailesinin diğer üyelerinden farklı olarak sadece tıpla ilgilenmeye devam etti. Öğrenimini Kurtuba’da üniversitede tıp üzerine tamamladı. Ortaya koyduğu yeni tedavi usulleri ile tanındı. Tıpta yeni teknikler geliştirerek, tıp ve cerrahiyi birleştirip, tıp ilminde büyük hamle yaptı.
İlim öğrenmek için bir ara Kuzey Afrika’da seyahate çıkarak Mısır ve Kayrevan’a gitti. İbni Rüşd ile tanışıp görüştü. Çıktığı seyahatten dönüşünde, doğduğu şehir olan İşbiliye’ye yerleşti. O da babası gibi Endülüs’te, önce Murabıtların, sonra da Muvahhit hükümdarlarının hizmetine girdi. Vezirliğe kadar yükseldi. Çalışkandı, hayırseverdi, soylu bir hayat sürmüştü. Yazdığı eserler, asırlarca Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutuldu. Yaşamının son dönemini geçirdiği İşbiliye ’de vücudunda bir tümör oluştu ve nihayet 1162 senesinde hayata gözlerini kapadı. İbn Zühr, kendi döneminde çok büyük ve özel biridir. Son derece bilgili bir doktor, anatomist, değerli bir klinikçi olan İbni Zühr, bilimin her dalında çok büyük bilgi sahibi olmasına rağmen, bütün hayatını özellikle tıbba adamıştır. Bilim Tarihçileri onu tıp ilminde Zehravi’yle aynı seviyede görürler. İbni Rüşd’e göre ise Galen’den sonra en büyük doktordur. Razi’den sonra İslam dünyasının en büyük klinikçisidir. Ona göre deney en esaslı ve köklü rehberdir.
O, sadece geçmişte tespit edilmiş tıbbi vakalarla ilgili yeni görüşler ortaya koymamış, daha önce hiç mevzusu edilmemiş, tıbbi literatüre girmemiş olay ve rahatsızlıklar hakkında da, daha önce dillendirilmemiş yeni görüşler ortaya koyarak bunlara izah tarzları getirmiş, tedavi ve ilaç önerilerinde bulunmuştur.
Ebu Mervan İbni Zühr, tıp ilmine birçok yenilikler kazandırmıştır. Mediastin (akciğerler bölgesindeki) tümörlerin, peritonit (tüberküloz-akciğer veremi iltihabı) ile sulu ve kuru perikarditinin (kalp zarı iltihabı) tarifi gibi yenilikler tamamen ona aittir.
Akciğer vereminin bulaşıcı olduğunu ve güneş ışınlarının hasta için faydalı olacağını tespit etti.
Bir cerrah olarak üzerinde yaptığı çalışmalar sonunda, değişik iç ve altderi hastalıklarının tasvirlerini yaptı.
Ülser, kulak, burun, boğaz, ağız, dudak ve diş hastalıkları, göz hastalıkları, akciğer ve kalp hastalıkları ile bütün farklı sıtma ve yöresel salgın hastalıklarla ilgilenmiştir.
Zatürreyi ve iltihaplanmayı ayırt edebilmek bakımından etkili mikrop ve rahatsızlıkların tasvirini yapmıştır.
İlk defa olarak bronkotomi (Akciğerde nefes borusu üzerinde yapılan ameliyat) hakkında fikirler üreterek ve uygulayarak cerrahlıktaki ustalığını ortaya koymuştur.
Ameliyatları sırasında yapay beslenme için, ilk şırıngayla serum veren, gerek boğaz, gerek kalın bağırsak yoluyla suni gıda verme usulünü uygulayan da odur. Buna ait uygulama ve alet-teçhizat hakkında oldukça detaylı ve makul bilgiler eserlerinde mevcuttur. Bal’ın şifalarını ve yararlarını bilerek tedavilerinde etkili olarak kullanan da odur.
Boyundan trakeostomi(Üst solunum yolu tıkanıklığında nefes borusunun delinerek, boyundan açılan yapay delikten nefes almayı temin etme)yi ilk kabul eden ve kullanan hekimdir. Bugün dahi, büyük bir problem olan bu hassas bölgenin tedavisi hususunda, çok kıymetli bilgiler vermiş ve bu konuda çok sayıda makaleler yazmıştır. Kırık çıkıklar hakkında kesin ve net yöntemler belirleyen ve izah eden de odur.
İbni Zühr‘ün tedavi metodunda keşfettiği en mühim husus, insan vücudunun muayyen hastalıklarda, kendi kendini iyileştirmeye muktedir olduğu prensibidir. Bir hastayı tedavi ederken, vücudun müdafaa gücüne özellikle dikkat eder, gerçek hekimin, vücudun tabii müdafaa gücünün olduğuna ve hekimin vazifesinin ona yardım etmekten ibaret
olduğuna inanırdı. İbn Zühr bu nazariyeyi nefis bir ilmi üslupla eserinde izah etmiştir.
Tıp, cerrahi ve eczacılık hususlarında tam bilgi sahibi olan ve rasyonel tedavi usullerini ortaya koyan İbn Zühr, hastayı, kan ve suni yollarla besleme sisteminin geliştirilmesi ve mide kanserinin veya bir uzuvdaki kanserin, vücutta umumi bir hastalığa delalet edebileceği tezlerini ortaya koymuş, uyuz hastalığının tedavi yollarını belirlemiş ve bunları eserlerinde teferruatlı olarak anlatmıştır. Ayrıca tedavi ve perhizler hususunda yeni metotlar ortaya koymuş gıda rejimiyle ilgili sınıfında ilk eseri kaleme almıştır.
İbn Zühr, uygulamaya önem vererek başkaları gibi bir takım varsayımlar kurmaktan kaçınmıştır. Yaptığı uygulamalar arasında en önemlileri Perikart iltihabı ve mediastende oluşan tümör-apselerin tanımlanması ve trakeostomi, katarakt ve böbrek taşı ameliyatları için yeni yöntemler ve uygulamalar belirlemesidir. Ayrıca göz bebeğinin daralıp genişlemesini de inceleyen İbn Zühr, uyuşturucu etkisi olan adamotunu göz hastalıklarının tedavisinde kullanmış ve önermiştir.