Bu akl’ü fikr ile Mevlâ bulunmaz
Bu ne yâredir ki zahmi bulunmaz
Aşkın pazarında canlar satılır
Satarım canımı alan bulunmaz
Deryalar içinde susuz gezerim
Beni kandıracak umman bulunmaz
Yusuf’u yitirdim Kenan Elinde
Yusuf’um bulunur Kenan bulunmaz
Yunus öldü deyu salâ verirler
Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez
-Bu akl’ü fikr ile Mevlâ bulunmaz / Bu ne yâredir ki zahmi bulunmaz, Cenâb-ı Allah’a olan iştiyak, aşk, sevda, ihtiyaç ve bu ihtiyacın bir türlü tatmin olamaması. Yâni, Allah’la beraber, onun varlığında yok olmak. Bildiğimiz fenâ fi'llâh makamında olan heves, iştiyak, meyil sizde bir yara doğuruyor. ‘Bir yâre’ diyorlar buna, dil yâresi dedikleri hadise. Bakın bu dil yâresinin, bu öyle bir yara ki, dışarıda vücudunuzda, içinde veya dışında görülen müşahâde edilen fiziksel bir zahmi yok. Çıban çıkmamış, delinmemiş, kanamamış, iltihap yapmamış. Öyle bir dert ki bu zahmi yok. Tabi bu zahmi olmadığı zaman insanların bunu görmesi ve anlaması mümkün değil. Zaten güzelliği de o işte.
Her zaman söylemişlerdir. Gözyaşlarınızı içinize akıtacaksınız. Zâhir sizin nerede olduğunuzu, manen hangi hâlet üzerinize olduğunuzu anlamayacak. Sırlar faş edilmeyecek. Sır faş edilirse sır olmaktan çıkar. Sırrın sahibi çok kıskançtır.
Bir süre sonra, bir mânada; biliyorsunuz bizdeki menâkıb hep şeydir, ‘Birisi bir memlekette’, ‘Bir varmış bir yokmuş’ , ‘Dervişin biri, şeyhin biri’ veya ‘Hazret göçtükten sonra’ . ‘Menakıb-ı Eşrefzâde Rûmi göçtükten sonra’, ‘Menakıb-ı Hacı Bektaş-ı Velî göçtükten sonra’, ‘Menakıb-ı Şah Şaban-ı Velî göçtükten sonra’… gibi. Usûl bu.
Bir de siz yine hatırlattınız. Bu çok tehlikeli bir mevzu. Eskiler emaneti ehline tevdi etmek hususunda çok hassas idiler. Ne demek bu? bildiğiniz herhangi bir şeyi emanet ettiniz. Bir de manevi emanet var o ne? söz, o ne? tavır, o ne? muhabbet, o ne? his, o ne? duygu. O manevi emanetin de ehline tevdi edilmesi lâzım. Ehline tevdi edilmeyen bir manevi emanet zayi olur. Tevdi edene de suç irtikâb etmiş olur. Dolayısıyla emanetler dâima ehline.
Herkese anladığı dilden konuşacaksınız. Dolayısıyla bir mânada böyle bir yâre ki bu zahmi yok. Bu güzel bir şey. Çekeceksiniz ama dışarıdan belli olmayacak. Bir tanesi bu. Bu manevi hâl.
Aşkın pazarında canlar satılır / Satarım canımı alan bulunmaz. İnsanda iki temel varlık var. Biri ten, biri can. Aynı Yunus, Ölürse tenler ölür / Canlar ölesi değil, diyor. Ten dediği şey beden. Bunu batılılar da söylüyorlar ‘tensel hazlar’ diyorlar yâni. Flesh dedikleri İngilizce, tensel hazlar. Yaşadığımız dünyanın tensel hazları. Hava çok sıcak diyoruz, çok soğuk diyoruz. Bu çok masum bir tensel değerlendirme. Üst tarafını zaten siz düşünürsünüz ne olup ne bittiğini.
Bir de can var, o ne? ruhumuz veya kalbimiz. Tatmin olmuş kalp Allah’a ulaşıyor. Ruh Allah’ın üflemesiyle oluşmuş, Ruhullah. Dolayısıyla, ben diyor manevi varlığımı pazarda satışa çıkardım. Manevi pazarda. Arifler çarşısı seherde kuruluyor. ‘Sûk-ul arifin, mürşid arıyorum’ diyor Cenâb-ı Yunus. ‘Ama kimse beni beğenip almıyor’ diyor.
Yunus Emre menkıbelerini hatırlarsanız, orada bunun ne kadar doğru olduğunu göreceksiniz. Yunus Emre menkıbelerinde bu var. Belli bir imtihandan geçtikten sonra tekkeye kabul ediliyor. Ama tabi Yunus olması için de öyle olması lâzım. O sıradan bir kul değil, seçilmiş bir kul. Yaşamış mı? bilmiyoruz, yaşamamış mı? onu da bilmiyoruz ama şiirleri var. Kolektif bir Yunus mu? belki. Tek bir kişi mi? o da belki. İlim tespit etsin ama bir vakıa olarak, içtimaî bir hadise olarak, şiirleri var, şiirlerinin canı var, diri. Hâlâ etkiliyor bizleri ki, burada konuşuyoruz. Muhakkak ki dinleyen muhterem dinleyicilerimiz de bu candan paylarını alıyorlardır. Aşkın pazarında satıyor, bu çok mühim. Oduncular çarşısında elmas satmıyor. Aşkın pazarında canlar satılır. Birçok can var, Satarım canımı alan bulunmaz diyor. Ten ve can böyle bir hadise.
Deryalar içinde susuz gezerim, manevi çarşılar kurulmuş, muhabbet pınarları coşmuş, mürşidler irşada başlamışlar. Devam ediyor hadise, ‘ama bana bir nasip yok’ diyor henüz. Bakıyor; susuz. Beni kandıracak umman bulunmaz, ben bu dünyada öyle her yola intisab edemem. Hakiki, sağlam rehbere ihtiyacım var.
Yusuf’u yitirdim Kenan elinde / Yusuf’um bulundu Kenan bulunmaz. Aynı şeyler devam ediyor, Cenâb-ı Yusuf kıssasına atıf var. Malûm, o bir rüya ile başlıyor hadise Süre-i Yusuf’ta. Yâni ‘on bir yıldız, ay ve güneş bana secde ettiler’ deyince Hz. Yusuf. Babası Cenâb-ı Yakup “Bu rüyayı kardeşlerine söyleme” diyor. Böyle başlayan bir hadise. Demek ki, bir muhabbet tarzı, tavrı var, bir sabır tavrı var, bir iffet tarzı ve tavrı var, bir hikmet tavrı var. Rüyayla olan Cenâb-ı Yusuf’un hadisesi. ‘Kenan elinde kaybettim’ diyor, ama sonra ‘elime geçti’ diyor Yusuf yâni. En sonunda gene küçük bir gönderme yapıyor, bir ima.
Yunus öldü deyu salâ verirler. Normal bu anlaşılıyor. Müslümanları haberdar ediyorlar. Ölen hayvan imiş, hayvan canlı demek, yaşayan demek. ‘Ten öldü’ diyor, ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez. Ben âşık idim, Yusuf’u kaybetmiştim ama buldum, onun güzelliği ile tekrar mest u hayran oldum ama âşık oldum. Aşk bahçelerine kabul edildim. Cenâb-ı Allah’ın kullarına ikram ettiği ve oraya seçkin kullarını aldığı cemâl bahçelerine, muhabbet bahçelerine kabul edildim. Âşıklar ölmez, ne olur? tekrar o bahçeye dönerler. Beden burada kalır. Ama ruh, o saflaşmış kalp, tezkiye olunmuş kalp, Cenâb-ı Allah’ın aşk, muhabbet bahçesinde hayatına devam edecektir. Benim bilebildiğim bu kadar efendim.
Bir eser- uşşak- Bu akl’ü fikr ile Mevlâ bulunmaz / Bu ne yâredir ki merhem bulunmaz