İnsanlık tarihinin ilk yerleşim yerlerinden biri olan ve tarihi akışı içerisinde birçok medeniyetin izlerini bağrında taşıyan Konya, adeta bir gelenekler şehri hüviyetindedir. En geniş toprak alanı içerisinde sayısız tarih, kültür ve doğal zenginlikleriyle ilgi odağı olmuş olan Konya, ayrıca yetiştirdiği İslam büyükleri ile maneviyat âleminin vazgeçilmez şehirlerinden biridir.
Hz. Mevlana gibi büyük bir âlim, din adamı ve mütefekkiri barındıra Konya, her sene yüz binlerce insanın ziyaret ettiği ve huzur bulduğu bir şehirdir.
Kuruluşu tarih öncesi çağlara dayanan şehrin yaşayan gelenekleri, şüphesiz geçmişin izlerini taşımaktadır.
Bu geleneklerden biri de şivliliktir.
Şivlilik kelimesinin anlamına dair kesin bir bilgi olmamakla birlikte; eskiden Konya’da çocuklar yırtıcı, göçmen bir kuş olan ve yerel ağızda “Cüllülük” adıyla bilinen kuşa, çıkardığı ses dolayısıyla şivlilik derlermiş. Bazı araştırmacılar, şivlilik eğlencesini leylek, kartal, çaylak gibi göçmen kuşların dönüşünü kutlamaya yönelik bir Nevruz eğlencesi olarak yorumlamaktadır.
Ancak araştırmalar sadece Konya’da yaşanan bu tür bir eğlencenin, Nevruz’dan ziyade İslâm inanç ve gelenekleriyle bağlantılı olduğunu ortaya koymaktadır.
Şivlilik kelimesinin anlamıyla ilgili bir başka rivayet, İslam’la tanışan ilk Türk obalarına dayanır. Türkler Anadolu’ya geldiklerinde, çadırları önünde büyük kazanlar kurar, yağlı hamur kızartır, yufka arasına sarıp ikram ederlerdi. Çocuklar ellerindeki çatal şeklindeki iğde dallarına, bu kızarmış yağlı hamuru takıp seke seke yiyerek oyunlar oynar, günü neşe içinde geçirirlerdi. Yağlı hamur tavasından çıkan şiv şiv ve civir civir seslerini de taklit ederlerdi ki, bu seslerin zamanla şivlilik kelimesine dönüştüğü düşünülmektedir…
O yıllardan beri üç aylar olarak bilinen “Recep” “Şaban” ve “Ramazan”ın Müslüman Türkler arasında özel bir yeri vardır. Bunlardan ilk ikisi “İlk Namaz” ve “Orta Namaz” olarak da bilinir. Bu kutsal ayların namazla bütünleştirilmiş bu isimle anılması da belki sadece Konya şehrine mahsustur.
Şivlilik, “İlk Namaz” ayının ilk Perşembe günü, çocukların ellerindeki torbalarla kapı kapı dolaşarak kuru ve kabuklu yiyecek toplamalarının adıdır. Bu tür bir eğlence yalnız Konya’da yaşanmaktadır. Ancak, şivlilik sadece kuru yemiş toplamaktan ibaret değildir. Günlerden beri devam eden bir sürecin son noktasıdır.
Şimdilerde Recep ayının ilk Perşembe günü ve gecesiyle sınırlı kalsa da, eskiden İlk Namaz” (Recep) ayına mahsusen, bir aydan daha fazla bir süre önce, gençler ve çocuklar arasında hazırlıklar başlardı. Bir ay boyunca her gece artan bir heyecanla devam eden eğlencelerde trampetler çalınır, kavallar öttürülürdü.
Bu gecelerin en belirgin özelliğini de rengârenk fenerler teşkil ederdi. Bu fenerler evvelce mahallenin gençleri tarafından yapılır, yarım veya bir tabaka “eser-i cedid” kâğıdı üzerine rengârenk boyalarla çeşitli resimler ve şekiller çizilirdi. Bilhassa at ve ata binmiş kahraman resimleri en çok kullanılanlardandı. Kahramanlık resimlerinin tercih edilmesinde Osmanlı döneminde gençlere ve çocuklara bol bol anlatılan "Seyyid Battal Gazi", "Cafer-i Tayyar", "Hz. Ali'nin Cenkleri" gibi manzum kahramanlık öykülerinin etkisi olsa gerektir.
Fenerlerde kullanılan mumlar ise önceleri iç yağından yapılır, dipleri de kırmızı veya yeşile boyanırdı. Sonraları ise, ispermeçet mumu kullanılmaya başlanmıştır. Balinanın başından çıkarılan ve mum yapmakta kullanılan beyaz yağa, balık nefsi de denir, elde edilen muma ise “İspermeçet mumu” denilirdi.
Şivlilik eğlencesinde, Haftalar boyunca bilhassa çocuklar için devam eden şenlikler, akşam yemeğinin alelacele yenilip dışarıya çıkılmasıyla başlar ve gece geç saatlere kadar sürerdi.
Fenerler, sokağın iki duvarı arasına gerilmiş iplere asılır, kandil yaklaştıkça fenerlerin sayısı, kaval ve trampetlerin gürültüleri de artardı. 5 Geceler eğlenceleri bu minval üzere devam ederken, Recep ayının ilk perşembe gecesine gelinirdi. O gece “Regaib Kandili” olduğu için mahalle camiinde Mevlid-i Şerif kıraat edilir, o günün sabahında da çocukların haftalardan beri beklediği “şivlilik” toplanırdı.
Çocuklar kalabalık gruplar hâlinde ellerinde torbalarla kapı kapı dolaşır ve torbalarını doldururlardı. Çocuklara daha çok kuru üzüm, leblebi, incir, iğde, şeker, vs. verilirdi. Kapı kapı dolaşırken de şu sözler söylenirdi:
“Şivli şivli şişirmiş,
Erken kalkan pişirmiş,
İki çörek bir börek,
Bize namazlık gerek. Şivlilik…”
Çocukların şivlilik toplamaları öğleye kadar devam eder, dolaşmaya yakın komşulardan başlanır, uzak semtlere kadar gidilirdi. Toplanan yiyeceklerin bir kısmı dolaşma esnasında yenildiği için acıkma söz konusu olmazdı. O sabahın büyükler açısından taşıdığı değer ise daha başka olurdu. Hemen her evde “bişi” adı verilen bir hamur yiyeceği yapılır, pekmezle yapılan un helvası ile akraba ve komşuların bilhassa fakir olanlarına dağıtılırdı.
“Bişi” yapılırken pek alışık olunmadığı için zeytinyağı yerine şırlan/şırlağan (susam yağı) kullanılır ve mutlaka perşembe günü pişirilip dağıtılırdı. Yapılması ve dağıtılması geciktirilmezdi. Bunun için Konya’da şöyle bir atasözü bile vardır:
“Namaz geçtikten sonra şırlağan yağını başına dök.” Bu söz zamanında yapılmayıp geciktirilmiş işler için kullanılır.
Konya’da bu güzel atasözü gibi pek çok iyi dilek sözleri de vardır ki, şivlilik günü halkın dilinden eksik olmaz:
“Allah işini rast getirsin, Allah senden razı olsun, birin bin olsun, Hızır yoldaşın olsun, elin kolun zeval görmesin, dünyadan gelsin geçsin yokluk görmesin…”