RIFK
Rıfk; Allah her işte zarafeti sever…
Söz ve hareketlerinde kabalıktan uzak durmak, kırıcı olmamak, yapıcı, uzlaştırıcı ve nezaket sahibi olmak; kişinin hem iyi bir insan hem de olgun bir mümin olduğunun göstergesidir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), “Mümin bal arısı gibidir. Temiz olanı yer, temiz olanı üretir, bir çiçeğe konduğunda onu kırıp bozmaz.” buyurmuştur. Bu benzetmesiyle mümini; kırıp dökmeyen, temiz ve meşru işler yapan, yararlı ve nazik bir insan olarak tanımlamıştır. Diğer taraftan, kabalığı ve edepsizliği sebebiyle insanların terk ettiği ve etrafından uzaklaştığı kimseyi ise “en şerli kişi” olarak nitelemiştir.
Peygamberimiz’in elinde ve evinde yetişen Enes b. Malik’in şu ifadeleri, Hz. Peygamber’in çocuklara bile ne kadar anlayışlı ve zarif davrandığını ortaya koymaktadır: “Rasulullah’a on sene hizmet ettim, vallahi bana bir defa bile ‘Of!’ demedi. Bir şey yaptığımda da, ‘Niçin böyle yaptın! Şöyle yapsaydın ya!’ diyerek azarlamadı.” Çünkü sükûnet, yumuşak huyluluk ve nezaket, Rahmet Peygamberi’nin temel karakterini oluşturmakta, bu karakteriyle bulunduğu her yeri güzelleştirmekteydi.
“Rıfk, ‘zarif davranış’ işe güzellik katar, rıfktan ‘zarafetten’ yoksunluk ise, işi kusurlu kılar” buyuran Allah Resulü, “Rıfktan ‘zarafetten’ mahrum olanın, hayırdan da mahrum olacağını” belirtmiştir. Bu hadis-i şerifiyle, kaba ve sert tabiatlı insanı, hayırsız olarak nitelemektedir.
Kabalık ve edepsizlik içeren davranışların, çirkin ve argo konuşmaların, Yüce Allah’ın nefretle karşıladığı hususlardan olduğunu ifade eden Hz. Peygamber, bir başka hadisinde de “Hayâ imandandır, imanın yeri ise cennettir. Kötü konuşmak kabalıktandır. Kabalık ‘insanları incitmek’ ise cehennemdedir.” buyurarak, ağzı bozuk insanların iman ve hayâ ile bağdaşmayan bir kişiliğe sahip olduklarına işaret etmektedir.
Müslümanlara bütün işlerinde zarif, nazik ve edepli davranmalarını emreden Allah Resulü (s.a.v.), başta ailesi olmak üzere tüm yakınlarına, arkadaşlarına, hatta Müslüman olmayanlara karşı kibar davranmayı elden bırakmamıştır. O, Allah’ın rahmeti sayesinde etrafındakilere hep yumuşak davranmıştır. Şayet onlara karşı sert ve kaba davransaydı, Kur’an’ın ifadesiyle, “etrafından dağılıp giderlerdi.” İslâm Peygamberi’nin, kaba ve sert tabiatlarına rağmen Arap bedevileri üzerinde oluşturduğu köklü dönüşümün sırrını; O’nun yumuşak huylu kalbinde, nazik ve kibar hitabında, affedici ve bağışlayıcı uygulamalarında aramak gerekir.
DOSTLUK
Dostluk; Kişi, dostunun ahlâkı üzeredir…
İki insan arasında, sıradan bir ilişkinin çok ötesinde derin bir sevgi ve saygıyı ifade eden dostluk, insan olmanın bir gereğidir. Allah Resulü, “Mümin cana yakındır. (İnsanlarla) yakınlık kurmayan ve kendisiyle dostluk kurulamayan kimsede hayır yoktur” buyurmuştur. Bununla birlikte, “Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” uyarısıyla, arkadaş seçiminde dikkatli davranılmasını tavsiye etmektedir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v), arkadaşın kişi üzerindeki etkisini, dolayısıyla iyi arkadaşın önemini bir örnekle şöyle anlatmıştır:
“İyi arkadaşla kötü arkadaşın örneği, misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder yahut sen ondan (miski) satın alırsın, ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise ya elbiseni yakar, ya da ondan kötü bir koku duyarsın!”
Allah Resulü, dostluğun sadece iki kişi arasında sınırlı kalmayıp aileleri de kuşatacak kadar güçlenip kalıcı olmasını sağlamak düşüncesiyle, kişinin baba dostuna yaptığı iyiliği “iyiliklerin en iyisi” olarak nitelendirmiştir. Baba dostluklarının sürdürülmesini arzu eden Hz. Peygamber, dostluk ve kardeşliğe zarar verecek hal ve hareketlerden de uzak durulmasını talep etmektedir.
Nitekim O, “Kardeşinle tartışmaya girme, onunla incitici biçimde şakalaşma ve ona yerine getiremeyeceğin sözü verme” uyarısında bulunmuş; üç kişi bir arada bulunurken birini yalnız bırakıp da diğeriyle özel olarak konuşmayı da, incitici olabileceğinden dolayı yasaklamıştır.