Büyüklerimiz ne güzel söylemişler:
“Kâmil insan odur ki koyar her yerde eser, eseri olmayanın yerinde yeller eser.”
İnsanoğlu asırlar sonrasına armağan ettiği kalıcı eserlerle, gönüllerde zihinlerde ve fikirlerde bıraktığı manevi miraslarla hatırlanıyor hakikaten.
Yüz yılları aşıp günümüze gelen bu kıymetli miraslardan biri, Hacı Bektâş-ı Velî’nin kaleme aldığı Makâlât eseri…
Makâlât, adından da anlaşılacağı gibi, makaleler demektir. Hacı Bektâş-ı Velî’nin en tanınmış, en yaygın ve hacimli eserlerinden biridir. Aslı Arapça olan eser, güzel ahlâk sahibi, Allahın sevdiği kul olma yolunda yazılmış risaleler şeklindedir...
Makâlât’ın tarihsel süreci içerisinde ilk olarak Hatiboğlu Muhammed’i görüyoruz.
II. Murad zamanı âlimlerinden olan ve Fatih’ten önceki devirde yaşayan Hatiboğlu Muhammed, bu kıymeti kültürümüze kazandıran ilk âlimlerden.
Eser, yakın tarihte de 1954 yılında basılmıştır. Lakin bu basım ilmî usullere uygun bulunmadığı için yeniden incelenmiş, aslına uygun olarak tekrar basılmıştır…
Hocamız, Gönül Dostumuz, Mürebbimiz Prof. Dr. Mahmud Es'ad Coşan, Makâlât üzerinde yıllar süren dikkatli ve titiz bir çalışma yaptı. XIV. asır Türkçesi ile yapılan tercümelerini, Arapça aslı ile de karşılaştırmalı olarak doçentlik tezi olarak hazırladı ve eseri her seviyeden insanın idrak edeceği bir dille okur dünyasına kazandırdı.
Makâlât’ı okurların istifadesine sunarken, amacına uygun olarak anlaşılır bir üslup ve akıcı bir anlatım tercih etti. Anlaşılması zor konuları sohbet havası içerisinde somut örneklerle daha açık ve anlaşılır hâle getirdi.
Çeşitli dini, insani ve ahlaki meselelerin açık bir şekilde ele alındığı Makâlât eseri; Hacı Bektâş Velî’nin İslam’a sımsıkı bağlı bir alim olduğunu da açıkça gözler önüne serdi.
Bunu daha eserin başında görmek mümkündür. Zira Makâlât, klasik eserlerde olduğu gibi besmele ile başlamaktadır.
Besmele, genel anlamda hayırlı her işin başında Allah’ın adını hatırlamanın, özelde “Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla” anlamına gelen “Bismillâhirrahmânirrahîm” cümlesinin adıdır.
Her meşru ve anlamlı işin öncesinde besmele çekmek, peygamberler vasıtasıyla nesilden nesile aktarılan bir prensiptir. Âlimlerimiz de bu prensibe bağlı kalarak, eserlerine daima besmele ile başlamışlardır.
Hacı Bektâş-ı Velî, besmelenin ardından hamdele ile devam etmiştir eserine.
Hamd; iyilik, güzellik ve üstünlükle niteleme, övme anlamına gelmektedir.
Hamdele; Yüce Allah’a yönelik şükür ve her türlü övgüyü ifade etmektedir.
Hacı Bektâş-ı Velî, Makâlât’ın ilk bölümünü işte bu niyet ve bilinçle hazırlamıştır.
Besmele ve hamdelenin ardından eser, bu kez salvele ile taçlanır.
Dua, rahmet ve mağfiret anlamına gelen ‘salât’ ile esenlik ve barış anlamındaki ‘selâm’ kelimelerinden oluşan ‘salât-ü selâm’; salâvat getirme yahut kısaca salvele tabiriyle ifade edilir.
Hacı Bektaş’ın Makâlât’ına besmele, hamdele ve salvele ile başlaması; onun Kur’an’a, Hz. Peygamber’e ve sünnet-i seniyyeye duyduğu derin sevginin ve kuvvetli bağlılığın bir göstergesidir.
Bu hassasiyetleri üzerinde taşıyan eser; ‘dört kapı kırk makam’ tertibi üzerine kurulmuştur.
Dört kapı; islamı temel alarak, iyi ve kamil insan olma yolunda tasavvuf, marifet ve hakikatle gidişi temsil etmektedir.
“Kul Allah-u Teâlâ hazretlerine erecek…
Erenlerden olacak, evliyadan olacak. Nasıl olacak?
Dört kapıyı aşacak, kırk makamdan geçecek, el-vâsıl ilallah olacak…”
Makâlât da geçen bu sözler, Allah-u Teâlâ’nın has kulu olmak için, kırk makamdan geçmek gerektiğine işaret etmektedir.
“Pes kırk makam budur kim...”
Peki bu kırk makam nedir diyor ve Hacı Bektaş bunların hepsini eserinde tek tek sıralıyor. Sonra da, şu sözleri söylüyor:
“Pes kırk makam budur kim dedük; eğer sen dahi yiğrek bilürsen iyüdür ve eger nî bu kırk makâmun birisi eksük olurısa, hakâkatlık tamam olmaz; zirâ kim şartı eksük olur.”
Kırk makamı yukarıda anlattık, söyledik. Bu kırk makamdan birisi eksik olsa, iş tamam olmaz. Çünkü şartlardan birisi noksan olduğundan, diğer şartlar da yerine gelmez, diyor.
Bu düşünce ve anlayış, Ahmed Yesevî’nin Fakrnâme’sinde de hemen hemen aynı şekilde izah edilmiştir. Dolayısıyla Makâlât, bu özelliğiyle Fakrnâme’nin bir açıklaması gibidir.
Yunus Emre de şiirlerinde, dört kapı kırk makamı oldukça geniş olarak tarif etmiştir. Bu da bize göstermektedir ki; Türkistan’da Ahmed Yesevî ile başlayan tasavvuf anlayışı, Anadolu’da Hacı Bektaş Velî ve Yunus Emre ile hayat bulmuştur.
Bu üç gönül insanı, fikirleri itibariyle adeta birbirini takip eden ve bütünleyen bir zincirin halkalarıdır…
Makâlât on bir konudan oluşmaktadır. Birinci konuda; âbid, zâhid, ârif ve muhiblerin özelliklerinden bahsedildikten sonra “dört kapı kırk makam” olarak bilinen makamlar detaylı bir şekilde anlatılmıştır.
Akabinde, Allâh-u Teâlâ’nın varlığını, tekliğini, eşi ve benzeri olmadığını ifade eden tevhid inancı açıklanmıştır.
Hz. Âdem’in yaratılışı, şeytanın halleri gibi konular da eserde yer alan farklı konular arasındadır.
İslâm, itikad, ibadet ve ahlâka ait hususlarda yüz elli yedi ayet ve yirmi üç hadisle desteklenerek, ferdi ve toplumsal ahlâka ait unsurlar, eserde açıkça ortaya konulmuştur. Özellikle güzel ahlâkın önemi her fırsatta vurgulanmıştır.
Çeşitli dini ve ahlaki meselelerin oldukça geniş biçimde ele alındığı Makâlât’ın en önemli özelliklerinden biri de, Hacı Bektaş’ın fikirlerinin tespitinde kullanılacak asıl kaynak olmasıdır.
Makâlât ayrıca; din, ahlâk kuralları, davranışlar ve hoşgörü konularını ele alan en nadir kaynaklar arasındadır…