Sağlıklı olmak, hiçbir hastalığın olmaması hali değil, kişinin bedenen ve ruhen kendisini iyi hissetmesi halidir.
Son yıllarda yapılan çalışmalar göstermiştir ki; kişinin bedeni, zihni ve ruhu bir bütündür, birinde işleyişin bozulması diğerlerini de etkiler. Üçü arasındaki sürekli iletişim, birinin bozulması halinde diğerlerinin de etkilenmesine neden olur. Bu sebeple de vücudu entegre bir sistem gibi düşünüp, sadece parçalara konsantre olmak yerine bir bütün olarak ele alıp, tümüne bakmak gerekir. Kişi alışkanlıkları, kullandığı ilaçlar, stres durumu, yiyip içtikleri, sporu, günlük aktiviteleri, sosyal yaşantısıyla birlikte değerlendirilmelidir.
Dr.Berrin Pehlivan, Milliyet'te yer alan haberde fonksiyonel/bütüncül sağlık yaklaşımının ortaya çıkışını ve nasıl uygulanması gerektiğini şöyle anlatıyor:
2 akademisyen hastalıklarda ilaç tabanlı bir modelden farklı olarak, vücut sisteminin bütününe odaklı bir anlayışı getirdiler; günümüzde en yaygın sağlık sorunlarının, çoğunlukla genetik, yaşam tarzı ve çevresel problemler arasındaki etkileşimden kaynaklandığını, bunları tedavi etmenin bu etkileşimleri anlamaktan geçtiğini ileri sürdüler. Bu anlayışı, her bireye, kişiselleştirilmiş uygun tedaviler tasarlamak için kullandılar ve “Nasıl tedavi ederiz?”le uğraşmayarak, süreçte “Sağlığı nasıl koruruz?” sorusuna odaklandılar. Bu yöntemde bireyler de, tedavi sürecinde olduğu gibi edilgen olmaktan çıkıp daha aktif rol almak durumunda kaldılar.
Artık son yıllarda ‘hasta olmamak’ ve ‘hasta olmamak adına yapılması gerekenler’ daha çok önemli olmaya başladı.
Sadece rahatsızlığın belirtilerini tedavi etmek yerine hastalığı ortaya çıkartan sebeplerle de ilgilenmek, yaşam tarzını sorgulayıp, bireyi rahatsızlığa götüren sürecin karakterini belirlemeye çalışmak da gerekecek. Tüm bunlar hepimizin kulağına hoş geliyor; günümüz insanın sağlıklı yaşamak, hiç yaşlanmamak gibi beklentileri var. Ancak bu beklentilerde aktif rol almayı kimse istemiyor, birinin dikte ettiği diyet programı ya da birkaç takviye ilaç hepimize yetsin isteniyor.
Oysa Yeni Çağ’da insanlar, genetik, biyokimyasal, hormonal özellikleri ve yaşam tarzıyla birlikte hücresel düzeyde incelenmeli, kişiye özgü reçeteler çıkartılmalıdır. Hastalıklarda nasıl bireye özel tedaviler yapıyorsak, sağlıklı kalmak için de aynı yolu uygulamamız gerekiyor ve bunu yaparken de bireyin kendisi kararların içerisinde olmalıdır. Farkındalığımızın artması bizi sağlıklı kalma ve hastalık geliştiğinde de tedaviler konusunda daha başarılı kılacaktır.
Yaşam tarzı sorgulatılmalı
Dr. Pehlivan tıp eğitimine ve doktorların hastalarıyla daha fazla vakit geçirmesi gerektiğine dair şu bilgileri aktarıyor:
'Biz doktorlar tıp fakültelerinde ‘tedavi etme’ üzerine eğitiliyoruz, sağlıklı yaşam, beslenme vb. konuların işimizin dışında olduğuna inanıyoruz. Ancak okulda hücre ve insan metabolizmasını her türlü ayrıntısıyla öğrenen, sistemlerin entegre işleyişini ve kurgusunu en iyi öğrenen de bizleriz. İnsanların sosyal hayatlarını, psikolojilerini, yaşam tarzlarını hastalıklarından bağımsız düşünüp sadece sonuca, yani rahatsızlığın belirtilerine ve tedavisine odaklanarak gerisine boş vermek; hem başarı oranımızı düşürüyor hem de işimizin bizim dışımızda gelişip, -işinin ehli olmayan, kazanç odaklı- üçüncü şahısların eline geçmesine sebep oluyor.
Ne bilgi, ne birikim, ne yeterlilik; zamansızlık dışında bir bahanemiz yok! Biraz olsun vakti olanlar hastalarımız için biraz da biz, zaman ve fırsat oluşturarak bir şeyler yapabiliriz; en azından birkaç dakika dinleyerek ve bazı sorular sorarak bireyi kendisine yakınlaştırmak, yaşam tarzını sorgulatmak ve kendimizi aşan konularda uygun desteği almaları için gerçek profesyonellere yönlendirmek çok zor değil.'