Yaşlılık çoğu zaman sadece yılların birikimi, kırışıklıklar veya fiziksel yavaşlama ile anılsa da, aslında sağlıklı yaş almak çok daha derin bir kavram. Öyle ki bugün bilim dünyası yaşlılık kavramını yalnızca biyolojik bir süreç olarak değil, ‘longevity’ yani uzun ve sağlıklı yaşam boyutunda ele alıyor. Yani mesele yalnızca uzun yaşamak değil, beyin sağlığından bağışıklık sistemine, yaşam kalitesinden toplumsal katılıma kadar hayatın her alanında ‘iyi yaş almak.’
Çünkü artan yaşam süresiyle birlikte, artık yalnızca kaç yıl yaşadığımız değil, nasıl yaşadığımız da kritik bir konu hâline geliyor.
Bilimsel araştırmalar, özellikle sağlıklı yaşam tarzı seçimlerinin, dengeli beslenme, düzenli egzersiz, kaliteli uyku ve güçlü sosyal bağların, yaşlanma sürecinde belirleyici olduğunu gösteriyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir çalışmada, yaş almayla birlikte görülen kronik hastalık risklerinin, doğru beslenme ve yaşam alışkanlıklarıyla büyük ölçüde azaltılabileceği ortaya konmuş. Araştırmada tabağımızdaki gizli tehlike mikroplastiklere odaklanılmış.
Birkaç gün önce yayımlanan çalışmada araştırmacılar strafor bardaklar ve paket servis kapları gibi günlük eşyalardan gelen plastik parçacıkların beyne ulaşarak alzheimer benzeri semptomlara yol açabildiğini belirtiyor. Mikro ve nanoplastikler, içtiğimiz su, yediğimiz yiyecekler ve hatta soluduğumuz hava yoluyla insan vücuduna düzenli olarak giriyor.
Akciğerlere de iyi bakmak gerek
Sağlıklı yaş almak denince çoğu zaman kalp ya da beyin ön plana çıkar; oysa akciğerler de bu sürecin en kritik aktörlerinden biridir. Çünkü nefesimizi güçlü tutmak, sadece yaşam kalitesini değil, uzun ömürlülüğü de doğrudan şekillendirir.
Özetle bugün yaşlılığı, hayatın doğal ama aynı zamanda yönetilebilir bir süreci olarak görmek mümkün. Sağlıklı yaş almak, bağışıklığı güçlendirmek, zihinsel fonksiyonları korumak, hastalıklardan uzak kalmak ve her yaşta üretken, aktif kalabilmek anlamına geliyor.