Son günlerde Marmara Denizi’ne kıyısı olan şehirlerdeki sahillerde ve açık denizde deniz yüzeyini kaplayan çamur görünümlü kirlilik yaygınlaşıyor. Sorunun çözümü ve kirliliğin temizlenmesi için çalışmalar sürüyor.
Peki deniz salyası neden oluştu ve nasıl bir mücadele yöntemi geliştirilmeli?
‘Müsilaj’, ‘deniz salyası’ ya da ‘kaykay’ olarak bilinen oluşum, denizel sistemde doğal olarak bulunan mikroskobik organizmaların uygun ortam şartları altında çoğalması sonucu ortaya çıkan bir olay. Fitoplanktonik organizmalarda fotosentetik aktivite deniz suyu sıcaklığının yükselmesi, ilkbaharın gelmesiyle güneş ışığı açısının artması, günlerin uzun olması sebebiyle artar ve bu organizmaların yoğun olarak çoğalmalarına sebep olur. Bu organizmalar çeşitli şekillerde strese girdiklerinde ya da azot, fosfor gibi besleyici elementlerin sistemdeki miktarları farklılık gösterdiğinde çeşitli organik maddeler salgılar. Bunların birleşmesiyle de müsilaj olarak isimlendirilen bu jelimsi, yapışkan oluşumlar meydana gelir.
Denizel mikroskobik bitkiler olarak bildiğimiz fitoplankton, bunlarla beslenen hayvansal organizmalar, bunları ayrıştıran bakteriler ve çürümüş parçacıklar müsilaj ile birleşip bir organik çorba oluşturmakta. Bunlar yüzeyden dibe doğru zaman zaman kurdele şeklinde oluşumlar olarak karşımıza çıkabilir. Çeşitli şekillerde akıntılar veya rüzgar vasıtasıyla yayılmış olarak görebiliriz.
Deniz salyası ile nasıl mücadele edilir?
Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yeşim Büyükateş; “Müsilajı oluşturan türlerin genellikle tüketicileri ya yoktur ya da çok azdır dolayısıyla sayılarını hızla artırabilirler. Bunların toplanıp elimine edilmesi mekanik olarak çok mümkün değildir, zira bölünerek çoğalırlar, ortam şartları üremeleri için uygun olmadığında çoğalmaları yavaşlar. Ayrıca organik madde olduklarından bir süre sonra bakteriler vasıtasıyla ayrışırlar ve inorganik madde sisteme salınır. Bu da döngünün tekrar başlamasına sebep olur.” Diyerek kısa ve uzun vadeli çözüm önerilerini şöyle paylaşıyor:
Kısa vadede, evsel, endüstriyel ve kanalizasyon atıkları gibi noktasal kaynaklı denizi kirletici etmenlerin ortama özellikle müsilaj bulunduğu dönemde deşarjı, ortamın taşıma kapasitesini azaltır. Dolayısıyla bu tür faaliyetlerden kaçınmak önemli.
Balıkçılık faaliyetleri için büyük sıkıntı oluşturan müsilaj oluşumu özellikle balık ağlarına ve teknelerin pompalarına ciddi hasar veriyor. Bu hasarları en aza indirmek için müsilajın ortamda bulunduğu dönemde balıkçılık faaliyetlerini en az düzeyde gerçekleştirmek ortaya çıkacak masrafları önemli ölçüde azaltabilir. Böylece yakıt, zaman ve iş gücünden tasarruf edilebilir.
Müsilajın oluştuğu dönemlerde su kolonunun çeşitli derinliklerinde sahte dip yapısının ortaya çıkması balık göçlerini, beslenme ve üremelerini olumsuz etkilemekte. Özellikle bu dönemlerde balıkçılık faaliyetlerine geçici sınırlandırmaların konulması hem popülasyonun devamı hem de balıkçılar için önemli görülüyor.
Uzun vadeli mücadeleyi de birkaç alt başlıkta inceleyebiliriz. Önceki senelerde oluşum genellikle Ekim ayı gibi başlayıp kısa zamanda meteorolojik şartların da uygun olmasına bağlı olarak birikim fazla miktarda olmadan dağılım göstermekteydi. Özellikle iklimlerin yer değiştirmesi, dolayısıyla mevsimlerin kayması ya da bazı mevsimleri tam olarak yaşamıyor olmamız, örneğin ilkbaharın çok uzun sürmesi ya da kış aylarıyla ilkbahar sıcaklıklarındaki benzerlikler bu sürecin uzamasında önemli etkenler olarak karşımıza çıkıyor.
* İklimsel değişimleri de göz önünde tutarak yeni atık yönetimi politikaları benimsenmesi, eylem planları hazırlanması büyük önem taşıyor.
* Müsilaj oluşumunun ortamda bulunma süresi meteorolojik koşullardan ve akıntı hızından etkilendiği için bu konuda bilgi sahibi olunması alınacak olan önlemlerin zamanı konusunda yardımcı olabilir.
* Tarımsal arazilerden kaynaklardan gelebilecek kirlilik yükünün azaltılması için iyi tarım uygulamaları benimsenmeli.
* Müsilaj oluşumunun çevreye verdiği etki ve değişimlerin belirlenmesi amacıyla özellikle sorun yaşanan bölgelerde ekolojik parametrelerin izlenmesi gerekiyor.
İnsanlara ve deniz canlılarına ne gibi etkileri var?
Müsilajın insan sağlığını doğrudan etkileyecek bir etkisinin olmamasına rağmen, ortamda sirkülasyonun azalması, sıcaklıkların artmasıyla birlikte çeşitli mikrobiyal faaliyetler meydana geldiğinden dolaylı olarak insan sağlığı olumsuz yönde etkilenebilir. Bu nedenle müsilajın bulunduğu alanda denize girilmemelidir.
Deniz diplerine yayılan müsilajın özellikle balıkların hem beslenmesine hem üremesi hem de göçleri üzerine negatif etkileri olur. Deniz dibini kaplayarak deniz çayırlarının, mercanların, çift kabuklu yumuşakçaların üzerini, balıkların yuvalarını, yumurtaların üzerini örtebilir. Dolayısıyla oksijen alışverişinde sıkıntılarla karşılaşılır.
Katı madde yükü fazla olduğu için denizel sistemde ışık geçirgenliğini etkileyip, fotosentez mekanizması üzerinde negatif etkisi söz konusu. Bu nedenlerle denizel besin ağında sorunlar oluşur ve biyolojik çeşitlilik üzerine olumsuz etkiler görebiliriz.
Dünyada benzer örnekler var mı?
Müsilajla ilgili ilk kayıt 1729’da Adriyatik Denizi’nden verilmiş, 1980’lerin sonundan bu yana da dramatik bir şekilde etkilerinin arttığı görülmüş. 1988’den 2004 yılına kadar Adriyatik Denizi’nde yaz aylarında tekrarlayan bir şekilde ortaya çıkmış durumda.
En büyük müsilaj olayı 1988-1989 yıllarında Kuzey Adriyatik’te meydana gelirken bu hem ekolojik hem de ekonomik açıdan olumsuz etkilere sebep oldu.
Günümüzde de oluşum devam ederken Akdeniz sisteminde deniz müsilajı ve potansiyel etkisini çalışan araştırmacılar, müsilajın yayılım ve dağılımının yüzey suyu sıcaklığındaki artışlarla ilgili olduğunu da belirtiyorlar.
“Çözüm için tüm paydaşlar iş birliği ile hareket etmeli”
Geçtiğimiz günlerde düzenlenen bir panelde, Marmara Denizi ile Çanakkale Boğazı ve çevresini etkisi altına alan, bir çevre sorunu haline gelen müsilaj olayı sadece biyolojik ve ekolojik etkileriyle değil muhtemel ekonomik ve sosyal etkileriyle de değerlendirilerek uzmanlarının bir araya gelmesiyle irdelendi.
Panelde, biyolojik çeşitliliğin özellikle Kuzey Marmara’da azaldığı vurgulanarak bu konuda tüm paydaşların el birliği ile çalışması gerektiği mesajı verildi. Havza yönetimi, aşırı avcılık üzerine çözümler, kıyı erozyonunun önlenmesi, habitat kaybının engellenmesi, alt yapıların düzenlenmesi ve kapasite artırımına gidilmesi, özellikle katı atık yönetiminde halkın katkısının önemi, doğal balıkçılıktan çok temiz balık yetiştiriciliğinin desteklenmesi gerekliliği konuları üzerinde duruldu. “Ekonomik sürdürebilirliğin önemine” vurgu yapıldı.
Müsilajın, balık çeşitliliği, beslenme alanları ve av araç gereçlerine olan etkileri üzerine deneyimler ve çalışmalar paylaşıldı. Çevresel sürdürebilirliğin ön planda olduğu faaliyetlerin önemini vurgulandı. Panel sonucunda, sorunun önümüzdeki dönemlerde de artarak devam etmemesi adına yapılacak çalışma, toplantı ve eylem planlarının önemsendiği ve desteklendiği belirtildi. Gerçekleştirilen bu panelle de konu üzerine katkı ve farkındalığın arttığına değinildi.
ÇEKUD