Mavi sular, Dünya yüzeyinin dörtte üçünü kaplayan, envai çeşit canlıya ev sahipliği yapan engin yaşam alanları. Her birimizin soluduğu oksijenin yarısına mavi sularda yaşayan fotosentetik su yosunları katkı sağlıyor.
Özellikle kıyı kesimlerinde ve ada ülkelerinde milyonlarca insan, deniz ürünleriyle karnını doyuruyor ve mavi sulardan geçimini sağlıyorlar.
Deniz ve okyanuslar; balıkçılık, kıyı turizmi, deniz taşımacılığı, deniz madenciliği, deniz üstü rüzgar enerjisi, deniz biyoteknolojisi gibi geleneksel ve modern meslek sahalarını bünyesinde barındırıyor. Çevresel, toplumsal ve ekonomik açıdan büyük önem teşkil eden zengin kaynaklar: Deniz ve okyanuslar; tüm bu hayat dolu hizmetlerini sürdürebilmek için sağlık ve temizliğe ihtiyaç duyuyorlar.
Dünya genelinde, denizler ve okyanuslar şiddetli stres altında. Plastik ve kimyasal atıklar gibi kirleticiler uzun zamandır deniz canlılarının nüfusunda azalmadan ve bazılarının neslinin tükenmesinden sorumlu kabul ediliyor.
Denizlerde meydana gelen kirliliğin en temel nedeni olarak ürettiğimiz atıklar karşımıza çıkıyor.
Dünya genelinde saniyede 160 bin plastik poşet kullanılıyor ve bunların yalnız %1’i geri dönüştürülebiliyor. Yeryüzünde yaşamakta olan 8 milyar insan her yıl 2 milyar tondan fazla çöp üretiyor. Mavi sular her yıl on milyonlarca ton katı atık, 10 milyar ton gemi balast suyu, 10 milyon ton kirli su, 3.25 milyon ton petrol yoluyla kirleniyor.
Genel anlamda deniz kirliliği üç ana başlık altında toplanıyor:
Karasal kökenli kirlilik kaynakları (evsel atıklar, endüstriyel atıklar, kimyasal ilaçlı tarımsal faaliyetler gibi yayılı kirlilik),
deniz ulaşımı kökenli kirlilik kaynakları (gemilerden kaynaklanan atıklar, kazalar sonucunda oluşan kirlilik),
diğer kirlilik kaynakları (turizm ve onarım faaliyetleri, dolgu toprak faaliyetleri, katı atık depolama sahaları, sera gazı emisyonlar, maden alanları).
Mavi sularda yılda 640.000 tondan fazla terk edilmiş olta takımı ve malzemesi bulunuyor. Bu durum kaplumbağalardan balinalara kadar pek çok canlıyı tuzağa düşürüyor. Pasifik Okyanusu'ndaki 1,6 milyon km2 alanı kapsayan Büyük Pasifik Çöp Alanı büyümeye devam ediyor. Mavi sularda sıcaklık artışı, Avustralya'nın Büyük Set Resifi gibi önemli mercan resiflerine zarar veriyor. Denizlerde daha sık görülen aşırı hava olayları ciddi kıyı erozyonuna neden olarak evleri ve geçim kaynaklarını tehdit ediyor. Deniz kirliliği, deniz ve okyanuslara, orada yaşayan canlılara, deniz ekosistemine ciddi zararlar veriyor.
En uzun ömürlü kirlilik: Mikroplastlar
Bilim insanları Güney Avustralya kıyılarından 380 km uzaktaki derin okyanusu analiz etti. Deniz tabanındaki çok küçük plastik parçacıkların miktarının, yüzeydeki plastik kirliliği miktarının iki katından fazla olduğu belirlendi. Dünyada ilk kez yapılan bu araştırmaya göre, yaygın plastik kullanımının bir sonucu olarak dünyanın derin okyanuslarının dibinde 14 milyon ton zararlı mikroplastik bulunduğu tahmin ediliyor.
Yaygın deniz çöpü türleri, sigara izmaritleri, şişe kapakları, yiyecek ambalajları ve olta takımı ile birlikte alışveriş poşetleri ve içecek şişeleri gibi çeşitli plastik maddelerden oluşuyor. Plastik atıklar uzun ömürlü olmaları dolayısıyla kirletici olarak özellikle sorun teşkil ediyor; yok olmaları yüzlerce yıl alabiliyor.
Dokunulmamış “çöp” adası
Doğu Güney Pasifik'te yer alan Henderson Adası, tabiat harikası 10 endemik bitkiye ve dört kara kuşuna ev sahipliği yapan, dünyada insanlar tarafından dokunulmamış ender bir bölge olarak tanınıyordu; bu adaya insanlardan önce çöplerinin ulaştığı tespit edilene kadar. Adanın bir sahil şeridinde 37,7 milyon plastik parçası olduğu tahmin ediliyor.
Yüzleşmekte olduğumuz acı bir gerçek: Besin Kirliliği ve Tür Erozyonu
Tarımsal faaliyetlerde yüksek miktarda kullanılan kimyasal gübre ve ilaç kalıntılarının su yollarına akması; şehirlerde ikincil arıtmayla sadece karbondan ayrıştırılan kanalizasyon atıklarının yeniden arıtılmaksızın denizlere verilmesi; sanayi tesislerinin atıksularının denizlere karışması, mavi suları organik besin maddesi adı taşıyan bir kirlenmeye maruz bırakıyor. Özellikle azot ve fosfat gibi kimyasalların yıllar içinde artışı mavi sularda doğal dengeyi sarsıyor. Bu kimyasallar bazı canlı türleri için toksik etki yapıyor, kimi kirliliğin yoğun olduğu su kütlesini terk ediyor, kimi türler ise yok oluyor. Bu şartlarda fitoplanktonlar gibi bazı alg türleri ise kütlesel olarak çoğalıyor.
Mikroorganizmaların baskın olması, oksijenin azlığı, hayvansal yaşamın azalması olarak açıklanan ötrofik koşullar meydana geliyor. Bazı istilacı türlerin baskın hale gelmesi ve dip sularında oksijenin tükenmesiyle birlikte dip balıkları, deniz omurgasızları ve bitkileri gibi türler kayboluyor, balıkçılık ve turizm endüstrisinin yanı sıra insan sağlığı da olumsuz etkileniyor. Makro ve mikro kirleticilerin varlığı, azot ve fosfor gibi artıkların birikimi, kontrolsüz avlanmayla bir araya geldiğinde zamanla viral enfeksiyonun artmasına veya mikrobiyal hastalıkların salgınına yol açıyor ve deniz ekosistemi işleyişinin değiştiriyor.
Deniz taşımacılığı ve atmosferik gazlar
Denizlerin kirlenmesinde karasal boşaltımların yanı sıra uluslararası deniz taşımacılığı faaliyetlerinin yoğunlaşmasına bağlı olarak artan gemi kaynaklı kirlilik de önemli yer teşkil ediyor. Denizlerde meydana gelen kazalar, gemi balast suları ile taşınan ya da gemi karinalarına tutunarak doğal ortamlarının ötesine ulaşan istilacı deniz canlıları da artan kirlilik nedenlerinden.
Mesela “Bir geminin geçmek için 12 kez rota değiştirmesi gereken İstanbul boğazında son 50 yılda 500 kaza meydana geldiği, boğazda halen 19 gemi enkazı bulunduğu” belirtiliyor. Dünya genelinde uluslararası ticaretin yaklaşık %90’ı denizyolu taşımacılığı ile gerçekleştiriliyor. Ancak deniz taşımacılığı, denizlerin ve havanın kirlenmesinde, deniz ekosisteminin parçası olan birtakım canlıların doğal hayat akışının bozulmasında pay sahibi.
Gemi makinelerinde kullanılan fosil yakıtların yanması sonucu çevre ve insan sağlığı açısından zararlı egzoz emisyonları oluşuyor. Bu sera gazları hava kalitesini azalttığı gibi sıcaklığı artırarak deniz hayatını olumsuz etkiliyor. Bu durum, ulaşım sektörü faaliyetiyle havaya salınan CO2 miktarında en büyük rolü deniz yolu taşımacılığının üstlendiğini gösteriyor.
Deniz taşımacılığından kaynaklanan emisyonların yaklaşık %70’inin kıyı şeritlerini ve liman bölgelerini etkilediği biliniyor. Bu bölgelerde yaşayan insanlarda nefes darlığı, astım, solunum yetmezliği, kalp ve damar yolu rahatsızlıkları, akciğer kanseri ve erken doğumlarda artış görülüyor.
Bölgesel koruma yeterli mi?
Uluslararası kuruluşlar tarafından okyanusların sağlıklı işleyişini sürdürmek için kıyı ve deniz alanlarının en az yüzde 30'unun korunması gerektiği kabul ediliyordu. Koruma etkin yönetildiği takdirde, birçok türün üreme alanı olan ve kıyı bölgelerinin aşırı hava koşullarından korunmasına yardımcı olan deniz otu yatakları, mercan resifleri ve mangrovlar gibi alanların da yaşamını sürdürebileceği öngörülüyordu. Bu türler karbon depolayarak sera gazı etkisini de azaltabilecekti. 2020 yılına kadar kıyı ve deniz alanlarının en az yüzde 10'unu koruma hedeflenirken son veriler bugün dünya okyanuslarının yalnızca yüzde 7,65'inin korunduğu ortaya koydu. Korumaya alınan bölgelerin birçoğu düşük biyolojik çeşitlilik seviyelerine sahip, kısmen balıkçılık, madencilik ve sondaja izin veren bölgeler. Bu sebeple tamamen korunmaları mümkün görünmüyor.
Avustralya'nın Büyük Set Resifi, uluslararası koruma altında deniz parklarından biri olmasına rağmen, mercanları düzenli olarak şiddetli ağarma yaşıyor ve son yirmi senede resiflerin yarısının hayatını kaybettiği belirtiliyor. Çevre uzmanları belli bölgelerin korunma amaçlı seçilmesinden ziyade kirlenmenin kaynağına odaklanarak dünya çapında çevre kirliliğine dair bilinç geliştirilmesinin; idari, endüstriyel ve toplumsal ölçekte tedbirler alınmasının önemine vurgu yapıyor.
Atılabilecek adımlar
2018’den bugüne altmıştan fazla ülke tek kullanımlık plastik ürünlerin kullanımını sınırlamak veya yasaklamak için düzenlemeler yaptı. Yapılabilecekler bununla sınırlı değil elbette.
Uzmanlar sanayi ve kanalizasyon artıklarının arıtma tesislerinde mekanik ve biyolojik arıtma uygulandıktan sonra doğal bir üçüncü arıtma yöntemi olarak toprağa verilebileceğini ifade ediyor. Bu yöntemle toprak tabakalarından sızarak geçen su, temizlenmiş olarak sonunda bir yer altı su yatağına ulaşabiliyor.
Sivil toplum kuruluşları tarafından yöresel ve bölgesel olarak çöp toplama ve ayrıştırma, geri dönüşümü destekleme projeleri organize edilebilir. Bireysel anlamda yapılabilecek yüzlerce şey sayılabilir.
Mesela işlenmiş/paketli gıdalar yerine doğal gıdalar tüketmek, organik ve geri dönüştürülebilir çöpleri ayırmak, daha az ve ihtiyaç doğrultusunda alışveriş yapmak, lojistikten kaynaklı karbon ayak izini düşürmek için yerli, daha uzun ömürlü, doğal ve sürdürülebilir kıyafet ve malzemeler almak tercih edilebilir.
Ayrıca tek kullanımlık plastiklerin yerini alabilecek pek çok seçenek de değerlendirilebilir: Cam kavanozlar, çelik tencere ve termoslar, krom bardaklar, ahşap saklama kutuları, kumaş torbalar, yün lifler, bal mumu ambalajlar, silikon pipetler ve daha niceleri.
© İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.