İlyas (As.), Kur’ân-ı Kerîm’de kendisinden kısaca bahsedilen peygamberlerdendi.
Hakkındaki ayetlerin anlamı şöyleydi:
“Zekeriyya, Yahya, Îsa ve İlyas’a peygamberlik ve hidayet verdik. Onların tümü iyilerdendi.” (En’am 6/85. Saffât 37/123)
O, peygamberlik görevine başladı. Milletine şöyle hitâbetti:
“Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
“Yaratanların en iyisi olanı bırakıp da Ba’l Putuna mı taparsınız? Allah sizin de Rabbinizdir, önceki babalarınızın da rabbidir.” (Saffât 37/124-126)
Hz. İlyas’ın (As.) milleti, Ba’l–Bek halkıydı. Puta taparlardı. Ba’l Putunu ilâh tanırlardı. İlyas’ın (As.) uyarmalarına kulak vermediler. Îman etmediler:
“Onlar İlyas’ı tekzib ettiler” (Saffât 37/127)
Dünyada îmansızlıklarının cezasını mutlaka çekmiş olan bu halk için ahirette:
“Hepsi Cehennem’e götürülecekler” (Saffât 37/127) dendi. Ancak, her millette olduğu gibi onlar içinde de;
“Allah’ın ihlas sahibi kulları müstesna” (Saffât 37/128) idi.
İlyas (As.) kendisinden sonrakiler içinde anılagelmişti.
Çünkü Allah böyle dilemişti.
“Sonra gelenler içinde “İlyas’a selâm olsun” diye bir ün bıraktık.” (Saffât 37/129-130)
“Doğrusu biz, iyileri böyle mükâfatlandırırız.”
“O, inanmış kullarımızdandı.” (Saffât 37/131-132)
İyi bir ün, iyilere Allah’tan bir ödüldü.
O halde geride iyi bir isim bırakmak için çalışılmalıydı.
Bunun en önde gelen şartı da îmandı.
Îmansız iyilik olmazdı.
Îmansız iyi olamazdı.
Bunu böyle duyuran Kur’ân’dı.
Hak ölçülerince “kubbede bir hoş sadâ” bırakabilen insan, kazanan insandı.
Sallallahu aleyhi ve sellem