Arakan bölgesi, kuzey ve kuzeydoğu Asya arasında bir kavşak noktası; Müslüman ve Hindu Asya ile Budist Güneydoğu Asya arasında yer alan bir kesişim mıntıkası.
Arakan, batı cephesinde boylu boyunca uzanan geniş sahilleriyle balıkçılık ve hindistan cevizi üretiminde dünya çapında söz sahibi.
Arakan’ın stratejik önemi
Doğu cephesinde Arakan Dağları'nın engebeli arazisi nedeniyle yalnızca deniz yoluyla ulaşılabilen, Akyab limanıyla Avrupa, Ortadoğu, Uzakdoğu arasında yolcu seferleri ve deniz ticareti için zaruri bir durak. Dolayısıyla Arakan, coğrafi konumu, özellikleri ve verimli tarım arazileriyle tarih boyunca olduğu gibi bugün de sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan stratejik öneme sahip.
18. yüzyıla kadar halkının refah ve uyum içinde yaşadığı Arakan, dünya çapına ulaşan deniz ticareti neticesinde stratejik önemiyle dikkat uyandırmakta. 1784’ten itibaren krallık statüsünü yitirerek önce ağır vergiler altında Burma, 1824’ten itibaren İngiliz hakimiyetine giren Arakan, 1930’larda Burma Meclisinde Müslüman temsilcileri bulunan bir eyalet, 1942’de 2. Dünya Savaşı’nda Japonlar ve İngilizler arasında cephe, 1948’de Burma’nın bağımsızlığını ilan etmesiyle Naf nehri boyunca ikiye bölünen bir bölge, 1962’de askeri darbe yönetimi anlamına gelen “Mayu Sınır İdaresi” haline gelmekte.
Bugün Bengladeş sınırları içinde kalan Naf nehrinin batı yakası ile Myanmar sınırları içinde kalan doğu yakası arasında kültürel bağ; etnik köken, akrabalıklar, ziyaretler, zaruri göçlerle yüzyıllardır devam etmekte.
Rohingyalar 19. Yüzyılın ilk yarısında İngiliz hakimiyetinde pirinç ve diğer tarım arazilerinde işçi olarak çalışmaktaydı. Burma Müslümanlarının %41'i o dönemde Arakan'da yaşıyordu. Hintli Müslümanların bir kısmı ise Bengladeş’ten tarım arazilerinde çalışmak üzere gelenlerden oluşmaktaydı. Söz konusu dönemde Bengladeş’in Pakistan’dan ayrılması gündemdeydi. Ayrıca kendilerine toprak mülkiyeti verileceği ve bağımsız bir İslam idaresi kurulacağına dair onlardan teminat almışlardı. Pek çok farklı etnik kökenden Müslüman, Budist ve Hristiyana ev sahipliği yapan Arakan toprakları, 2. Dünya Savaşı’nın ardından keskin bir ayrıma sürüklenmişti. Bölgede dış tesirler dolayısıyla etnik hatlar üzerinden bir kutuplaşma baş göstermişti. Rohingyaların Kuzey Arakan’a, Rakhinelerin Güney Arakan’a yoğunlaşması da bu kutuplaşmanın eseriydi.
1948’de Burma bağımsızlığını ilan ederken Arakanlı Müslüman liderler Akyab'da Kuzey Arakan Müslüman Birliği’ni kurmuşlardı. Naf nehrinin batısındaki hemşeri ve akrabalarından yeni çizilen sınırlarla ayrılmak zorunda kalan Rohingyalar, 1962’den itibaren “sistemik olarak siyasi ve insani kısıtlamalara” maruz kalmışlardı.
Rohingyalar halen, Myanmar askeri idaresi altında 1982’de çıkarılan vatandaşlık yasasıyla vatandaşlıktan reddedilmiş, kendi memleketlerinde fiilen vatansız ve devletsiz bırakılmış; 2012’de (devlet destekli fakir Rakhineler ve Myanmar ordusu tarafından) yiyecek ve geçim kaynakları olan tarlaları ellerinden alınarak açlıkla yüzleştirilmiş ve memleketlerinden sürülmüş, 2014’te etnik kimlikleri, memleketleri ve dilleri olan “Rohingya” isminin kullanımı yasaklanmış, 1974’ten beri yapılan ilk sayımda “azınlık Bengal göçmenleri” olarak kayda geçirilmiş; 2017’de “soykırıma” maruz kalmış bir garip halkı temsil etmekte.
1982'de vatandaşlık yasasıyla ülke yedi büyük etnik kökene: Chin, Kachin, Karen, Kayah, Mon, Shan ve Burma’ya ve 135 küçük etnik gruba ayrılmış; Rohingyalar bu tanımın dışında bırakılmıştı. Bu dönemde Müslümanların ülke nüfusunun %10’unu oluşturduğu gayri resmi kaynaklarda belirtilmekteydi.
Rohingya dilinde okur-yazar olan Rohingyaların vatandaşlık elde etmek için 135 Burma dilinden birinde akıcı konuşmaları ve iki nesil önce Myanmar'da yaşadıklarını belgelemeleri gerekmekteydi. Bu şartları sağlayan az sayıda Rohingya, Kaman Müslümanları adı altında kimlik belgesi alabilmiş; pek çok Rohingya ise sözde belgelerden yoksun oldukları yahut belgeleri geçerli görülmediği için “Belgalli” kaçak göçmenler sınıfında yabancı kayıt sertifikasına layık görülmüştü.
1989 yılında askeri idare tarafından ülkenin adı Burma Myanmar’a, Arakan eyaletinin adı Rakhine’ye, liman kenti Akyab Sittwe’ye, başşehir Rangoon Yangon’a çevrildi.
Arakan’ın kuzeyindeki Müslüman yerleşim yerlerinde uygulanan “sınır kalkınma programı” çerçevesinde birçok Müslüman köyü kaldırılarak arazileri devletleştirildi yahut Rakhinelere verildi. Rohingyalar kafile kafile Naf nehrini geçerek Bengladeş’e sığınıyor, çeşitli anlaşmalarla yaşam hakları korumaya alınarak geri döndürülüyor, daha kötü şartlar altında kırılıyor, yeniden göçe zorlanıyorlardı.
Zorunlu göçler
Onbinlerce Arakanlı Müslüman, Myanmar ve Bengladeş’ten çeşitli yollarla Ortadoğu ülkelerine, Malezya ve Pakistan dahil diğer Asya ülkelerine göç etti. İnsani mücadelelerini devam ettirmek ve seslerini duyurmak için çeşitli teşkilâtlar kurdular ancak uluslararası toplumdan maddi ya da manevi anlamlı bir destek alamadılar.
İslâm İşbirliği Teşkilâtı gibi birçok uluslararası birlik, kuruluş ve birçok ülke bölgedeki çatışmalardan duydukları endişeyi dile getirmelerine rağmen Myanmar hükümeti sorunu sadece etnik gruplar arası bir çatışma olarak değerlendirmekteydi.