Elhamdülillahi rabbilâlemin ve’l-âkibetü li’l-müttekîn vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn.
İ’lemû eyyühe’l-ihvân enne efdale’l-kitâbi kitâbullah ve enne efdale’l-hedyi hedyü muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve şerra’l-umûri muhdesâtühâ ve külle muhdesin bid’ah ve külle bid’atin dalâleh ve küllü dalâletin fi’n-nâri. Ve bi’s-senedi’l-muttasıli ile’n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl;
İzâ ûkife’l-ibâdi. Bu İslâm; dîn-i İslâm çok güzeldir. Aslı bunun gayba bağlanır, gayb yani âhirete imana bağlanır. Âhirete imanımız vardır elhamdülillah.
İzâ ûkife’l-ibâdi. “Kıyamet gününde Huzûr-u Rabbilalemîn’de toplandık, durduk.”
O gün herkes, mahşer yeri dediğimiz kıyamet günü,
Nâdâ münâdin. “Cenâb-ı Hak tarafından bir münâdi nidâ eder.”
Bir tellal herkese duyuruyor ne diyor?
Li-yekum men ecruhû Alallahi. “Allah’ta alacağı olan kimler varsa kalksınlar, Allah’ta alacağı, kimlerin alacağı varsa kalksın istesin.” Fe’l-yedhuli’l-cennete. “Allah’ta alacağı olanlar kalksın cennete girsinler.”
Mahşerdeki cemaat dedi şimdi;
Menzellezî ecruhû Alallahi. “Kimin Allah’ta alacağı olur?”
Kimin Allah’tan alacağı olur yani bu muhal bir şey! Allah’tan bir alacağı kimsenin yoktur ki. Çünkü Allah kimseden mesul değil. Buyurdular ki cevaben;
El-âfûne ani’n-nâsi. “Biribirlerinize haklarınız var ya; dövmüş, sövmüş, paranı almış, malını almış, şundan bundan birçok haklarımız var birbirlerimizde. Kim bu hakları affederse, kardeşlerine olan alacaklarını, haklarını affederse işte onlar Allah’tan alacaklı olanlardır.” Fe-yedhulü’l-cennete. Bunu duyunca herkes;
Fe-kâme kezâ ve kezâ. “Bir sürü insan kalktı. Ben affettim, ben affettim kimsede benim hakkım yok, kimsede alacağım yok, affediyorlar.” Fe-dehalü’l-cennete bi-ğayri hisâbi. “Hiç hesapsız bunlar da cennete girecektir.”
Onun için dünyadayken bazen insan kızar öfkelenir, işte ben sana gösteririm âhirette der, şurada der burada der, bunların hepsini unutmalı, hep affetmeli, affedici olmalı, ki Cenâb-ı Hak âhirette de böyle hesapsız bizi cennete koyuverecek.
Ebü’d-Dünyâ’nın Hz. Enes’ten rivayetiymiş.
Fe-men afâ ve aslaha fe-ecruhû Alallahi. âyet-i kerîmesinde de bunu tekid etmiş.
Onun için ve’l-ya’fû ve’l-yesfehû, daima affedici olmayı tavsiye buyurmuş.
Onun için biz de her ne cihetten olursa olsun darıldığımız bazı şeyler olursa da çabuk geçmeli, küslük olmamalı, dargınlık olmamalı. Müslümanlık böyle... Hanımın başındaki örtünün kuruyacağı kadar insan bir dargınlıklar yani bir saatlik iki saatlik bir şey ondan sonra vazgeçer.
Yine buyuruyor ki Efendimiz sallalahu aleyhi vesellem;
İzâ eveyte ilâ firâşike. “Akşam oldu uykumuz geldi, yatacağız, hemen yatıverme.”
Hemen yatıverme, Allah-u Teâlâ’nın verdiği sağlık, afiyet ve çeşitli nimetlere teşekküren evvela bir abdest al. Hiç olmazsa iki değil ama dört rekât namaz kıl. O’nun, âyetleri var ama herkes onu bilmez, ne bilirsen onu oku. Okumak suretiyle dört rekâtlık bir namaz kıl; “Yâ Rabbi! Sana hamdolsun ki beni bugün hayatta daim ettin, rahatta daim ettin, bir rahatsızlık olmadı, bir bela bir musibet olmadı benim üzerime. Sana şükrolsun! Şimdi artık yatacağım, gecemi sen yâ Rabbi hayırlı eyle!” dilerekten yatar da;
Fa’rak’ kul yâ eyyühe’l-kâfirûne. “Evvela Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn’u oku.”
Bu sûre bir çok tavsiyelerde, mesela namaz kılacağımız vakitte birçok namazlarda evvela Kul yâ eyyühe’l-kâfirûne’yi oku, sonra ikinci rekâtta Kul hüvallah’ı oku ekseriyette tavsiye olunan sûre birinci rekâtta Elham’dan sonra Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, ikinci rekâtta Elham’dan sonra Kul hüvallahu ehad’tır. Bunun tabii birçok sebepleri var. Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn çok mânalı bir sûre.
Onun için Müslümanlıkta en çok dikkat edilecek şeylerden birisi Cenâb-ı Hakk’ın bize ve bütün insanlığa olan vasiyeti; ve lekad vassayne’l-insâne ittekullâh. “Allah’tan korkun. Bütün beşeriyete Cenâb-ı Hakk’ın tavsiyesi “Allah’tan korkun!”dur.
Korku demek, Cenâb-ı Hakk’ın yasaklarından kaçmak demektir. “Ben Allah’tan korkuyorum” diye kendini aldatmamalıdır.
Yasaklarına bak, yasaklardan kaçıyor musun kaçmıyor musun?
Yasaklardan kaçıyorsan demek ki korku var sende, eğer yasaklarından kaçamıyorsan korkunun olmadığına alâmettir. Her şeyin bir alâmeti var ya, korkunun da alâmeti Allah-u Teâlâ’nın yasaklarından kaçmaktır.
Yasak ufaklı büyüklü günah kitaplarında yazılı, bir sürü... Evvela küfür, en büyük fenalık küfürdendir.
Onun için Allah bizi imandan ayırmasın.
Ne büyük nimet vermiş bize elhamdülillah, o iman bize yeter. Fakat iman kolay değildir ha! Ama inanın şartları var, o şartlarına riâyetle imanı muhafaza etmek büyük bir nimettir. Mesela öldükten sonraya, öldükten sonra dirilmeye iman başta gelir. Öldükten sonra dirileceğimize iman başta gelir.
Dersin ki, ya olur mu be? Toprak olmuş, kül olmuş binlerce sene geçmiş nesi dirilecek artık bunun?
Adamın aklı hele birazda şaşırtırlarsa büsbütün şaşırır adam.
Yoo bizim imanımız Allah’a. Bin sene değil yüzbin sene de geçse yine Allah-u Teâlâ istediği vakitte bizi diriltiverir. Nasıl ki ananın karnında hiç kimsenin alakası yokken şu güzel vücudu veren Allah celle ve alâ senin bir müdahelen var mıydı?
Gözü ne güzel yerinde koymuş, kulağı ne güzel yerinde koymuş, baş öyle gövde öyle her tarafı öyle. Bunu yapabilen kudret sahibi Allah, kimsenin oraya müdahalesi yok, görgüsü de yok da kim karışıyor oraya?
Kimsenin karıştığı yok ama o kimsenin karışmadığı ve göremediği yerde şu güzel vücudu nasıl tanzim etmiş, bebek olarak çıkıyor da sonra bugün dünyaya da sığmıyor. Amerika’da bir maymun bulmuşlar, maymun iki ayak üzerinde yürüyormuş. İşte kemiklerini saymışlar, 48 mi gelmiş, 46 mı gelmiş, insan kemikleriyle denkleştiriyor da bir şeyler demek isteyecek. Bin sene evvelki maymun bugün de yine o maymun. Yüzbin sene evvelki maymun yine bugün o maymun ama insan öyle mi?
İnsan günden güne tekemmül etmekte. Bak bugün göklere de sığmıyor da ta aya gidiyor, bilmem nerelere gidiyor. Bu kadar kuvvet şu ufacık kafanın içerisindeki bir Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nimetler.
Tekemmül, Allah-u Teâlâ’nın insanı insandan yarattığından ileri gelir.
Onun için Cenâb-ı Hak üç şeyi kendi yed-i kudretiyle yaratmıştır; birisi insan, Adem aleyhisselam. Onu yed-i kudretiyle halk etmiştir. Binâenaleyh biz o Allah’ın yarattığı Adem’in evlatlarıyız, onun içindir ki;
Ve alleme âdeme’l-esmâe’l hüsnâ. “Bütün esmâyı Cenâb-ı Hak bu Adem’e talim etmiş öğretmiş, içine sindirmişti de melekler dediler ki;
“Bunu niye yarattın yâ Rabbi? Bak biz sana ibadet ediyoruz, hiç kusurumuz kabahatimiz de yok. Bu binâenaleyh yarın isyan da edecek, kabahat edecek kan dökecek. Bildirdiler işi, binâenaleyh buna lüzum yoktu?” demek gibi istediler de, gelin bakalım öyleyse dedi Cenâb-ı Hak, eşyayı sordu;
“Buna ne derler?” dedi.
Melek ne bilsin bunu görmemiş, Adem dedi ki, buna bilmem ne derler, her eşyanın adını Cenâb-ı Hak talim etti çünkü.
Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem diyor ki,
Âtî bâbe’l-cenneti. “Ben cennetin kapısına gelirim.” Fe-esteftihu. “O cennetin kapısının açılmasını isterim.”
Talep ederim, açın kapıları derim, o bana sorar;
“Sen kimsin?”
İçeride hâzin var, bekçi var, cennetin bekçileri kapıyı kolaycacık açmazlar insana, evvela tahkik ederler.
Kimsin ki açalım?
Muhammedün. “Ben Muhammed sallalahu aleyhi ve sellem’im.”
Melek der ki:
“Ben senden evvel kimseye bu kapıları açmamak için emrolundum.”
Buyurun der kapıları açar, Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem de cennete girer. Cennete ilk girecek peygamber bizim peygamberimizdir. Halbuki Adem aleyhisselam’dan beri bir sürü peygamber gelmiş; Musa aleyhisselam, İsa aleyhisselam gelmiş, Adem aleyhisselam’ın kendisi ilk peygamber olarak fakat bunların hiç birisine ilk giriş şerefi verilmemiş. İlk giriş şerefi Cenâb-ı Peygamber’edir, ümmeti de hiçbir ümmet girmeden evvel bizim ümmet, peygamberimizin ümmeti girecek. Biz girmeden, diğer Musa’nın da ümmeti vardı, İsa’nın da ümmeti vardı ama onlara da giriş memnûdur; biz gireceğiz ondan sonra onlar da, o zamanda iman eden mü’minler de girecekler.
Onun için cennet denince insanın hayalinde yani öyle lâlettayin bir zevk yeri gibi gelmemeli. Lâlettayin bir zevk yeri değil, güzellerin en güzelliği, en müstesna, en bahtiyarlık saadeti selameti orada. Oradan Hz. Allah celle ve alâ kendisini bize göstermek şerefine nail olacağız, oradan göreceğiz. Cennete girilmeyince Allah-u Teâlâ’yı görmek mümkün değil. Binâenaleyh cennete girmeyi isteriz ki o Cemâl-i İlahî’yi müşahade edelim orada diyerekten. Yasin’i okuruz, esteîzübillah;
İnne eshâbe’l-cenneti. Ashâbü’l-cenneh diyerekten orada onların envâi çeşit her arzuları...
Bugün asansörler var, güzelce bindik rahat. Dedim, bak bu dünyada bu rahatlık ne güzel ama âhirette böyle külfete de lüzum yok; düğmeye basacaksın işte bazen kalkacak bazen kalkmayacak, bazen arabanın kendisi yok, bekleyeceksin gelsin diyerekten... Öyle iş yok, canının istediği vakitte derhal evinle beraber, sarayınla beraber istediğin yerde hazırsın. Onun için cennet çok müstesna bir yerdir.
Allah cümlemize nasip etsin inşallah.
Onun için Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn sûresini okumadan yatma, yattıktan sonra da sümme nem. “Ondan sonra uyu.” Alâ hâtimetihâ fe-innehâ berâetüm mine’ş-şirki. “Bunu okumak suretiyle şirkten kendini kurtarmış olursun.”
Tirmizî’nin, İbn Hibban’ın, Hâkim’in, Beyhakî’nin rivayetleri.
Yine bir tane daha rivayet ediyorlar ki;
İzâ eveyte ilâ firâşike. “Yine yatağımıza geldik yine yatacağız.” Fe-kul. “De ki.” Eûzü bi-kelimâtillahi’t-tâmmâti min ğadabihî ve ikâbihî ve min şerri ibâdihî ve min hemezâti’ş-şeyâtini ve eûzü bike rabbi en yahzurûn.
Bunları ezberlemek ve bellemek de lazım. Çünkü Efendimiz sallalahu aleyhi ve sellem zamanın icaplarına göre böyle nasihatlarını temâdî ettirirlerdi.
“Yine uykuya yatmak istediğinizde bu duayı okuyun da öyle yatın.” buyurdular. Çünkü bunun sebebi;
Enne ibne’l-muğîra şekâ ilâ rasulillâhi sallalahu aleyhi veselleme’l-erâke. “Bu İbn Muğîra denilen zât Cenâb-ı Peygamber’e gelmiş; ‘Yâ Resûlullah, ben uyuyamıyorum. Uyku gelmiyor benim gözlerime, uyuyamıyorum ve birçok vesveseler, hayaletler beni rahatsız ediyor, uykudan mahrum kalıyorum” demiş.
Bi’l-leyli. “Geceleri hep böyle olduğundan bahsederekten şikayette bulunmuşta.” ve kâle. Cenâb-ı Peygamber buyurmuş, fe-zekerahû. “Bu duayı tavsiye etmişler kendilerine, “Bu duayı oku yat, o zaman ne uykusuzluktan mahrum kalırsın ne de şeytan şeyleri gelip de seni rahatsız etmezler.” demiş.
Bu bizim dua kitabımızda da yazılıdır, okumak isteyenler oradan da belleyebilirler.
Eûzü bi-kelimâtillahi’t-tâmmâti min ğadabihî ve ikâbihî ve min şerri ibâdihî ve min hemezâti’ş-şeyâtini ve eûzü bike rabbi en yahzurûn. Cenâb-ı Hakk’ın gördüğümüz görmediğimiz birçok mahlukları vardır. O görmediğimiz mahluklardan insanlara bazen zararlar da olabilir.
Mikroplarda onların içerisine dahil değil mi?
Onları da görmüyoruz, görmediğimiz o mikroplar da, ufacık görünmeyen bir mahluk, bazen insanların canına da okuyabiliyor.
Bu çok dikkate şayandır, gözümüzün göremediği kadar olan ufacık o mahluk koskoca insanı hatta dünyayı bugün şaşırttırıyor. Bir mikroptur; nereden geldi, nasıl oldu da koskocaman adamı yataklara düşürdü, en nihayetinde de ruhunu teslim etti gitti. Hakkından da gelinemiyor...
E ufacık mikrop nasıl koskocaman adamı devirebilir?
İşte Allah-u Teâlâ’nın kudreti. O Nemrut denilen Mekke’ye geldiler. Cenâb-ı Hak onlara da bir sivrisinek halk etti. O kumandanın burnundan girdi, onun kafasında zınk zınk, ne yaptıysa kendisini dövdüre dövdüre rahatlayabiliyordu. Başka türlü çare bulamadılar, en nihayet birisi bir tokmak patlattı ahirete gitti vesselam.
İzâ eveyte ilâ fırâşike. “Yine yatağına geldiğin vakitte.” Kul bismikellâhümme veda’tü cenbî.
Bak ne güzel kısacık dua!
Veda’tü cenbî tahhir lî kalbî ve tayyib kesbî vağfir zenbî.
Dört tane dua, ne dedi?
Bismikellâhümme. “Bismillah yâ Rabbi!” Veda’tü cenbî. “Şu yanımı ben yatağıma koydum yattım.” Tahhir lî kalbî. “Yâ Rabbi! Benim kalbimi tâhir eyle, temiz eyle kalbimi, kalbim temiz olsun benim.”
Şimdi yattığım bir saat, dinleneceğim, vücudum nasıl rahatlanacaksa kalbimin de temizliğini senden isterim yâ Rabbi! Ben kalbi temiz olan insanlardan olayım, kimseye zararım olmasın, kimseyi incitmeyeyim. Onun için;
Lâ yenfe’u mâlün ve lâ benûne illâ men etallâhe bi-kalbin selîmin. İşte bu kalbi selimi istiyor; “Yâ Rabbi! Benim kalbimi tâhir et, selim bil kalp olsun, selamette bir kalp olsun; kibiri, gururu, benliği, envâi çeşit hasedi, ucubu, riyası olmasın.”
Halbuki bizim için en büyük belalardan birisi de; biz biraz tahsilimizi yükselttik miydi bizi bir gurur istila eder. Bir gurur bir varlık istila eder. Bundan sonra olur olmaz kimselere iltifat etmeyiz, selam vermeyiz, sözünü dinlemeyiz, bir çok felaketler... Bu en büyük bir yıkımdır! O senin sevmediğin, iltifat etmediğin insan belki indi ilahiyede senden çok muhterem ve çok sevgilidir.
Senin bildiklerin neden ibaret zaten?
Dünyanın şusundan busundan ibaret bir bilgi, buna ne mağrur oluyorsun. O zekayı sana veren Allah celle ve alâ’ya şükret ki seni mümtaz bir insan yaratmış, binâenaleyh Allah-u Teâlâ’nın yarattığı mahluklara şefkat lazım.
Onun için diyorlar ki İslâm iki şeyden ibarettir; birisi Allah’a ibadet, diğeri mahlûkuna şefkat. Allah’a kulluk, mahlûkuna şefkat. Biz biraz mağrur olduk muydu o şefkat bizim üzerimizden kalkıyor, ondan sonra bir kibir, bir benlik, bir ucup kendimizi istila ediyor ondan sonra olur olmaz şeylere artık kulak asmıyoruz.
Allah kusurlarımızı affetsin.
Onun için yatağa girdiğin vakitte de ki;
“Ya Rab! Bana selamet ver. Bu bilgiyi sen verdin, varlığı da sen verdin, sıhhatı da sen verdin şimdi ben de rahatlanıp yatıyorum sen benim kalbimi temiz et.”
Çünkü kalbin temizliği senin elinde değil. O kalpler Allah’ındır, bütün beşerin Allahu Teâlâ’nın yedi kudretindedir. Dilediği vakitte böyle yapar, dilediği vakitte böyle yapar. Binâenaleyh;
“Yâ Rab! Benim kalbimi tâhir et, temiz et herkesin seveceği bir kul olayım, senin de razı olacağın bir kul olayım.”
Daha bununla beraber, ve tayyib kesbî. “Kazancımı da temiz et yâ Rabbi, tayyib et.”
Tîyb başka halal başkadır ha! Tîyb başka, bak tayyib diyor burada.
“Kesbimi, kazancımı tayyib et yâ Rabbi”
Tayyib ne?
Helalden kazandığınız paralar helaldir ama ezân-ı Muhammediye okunmuş, mesela bir misal. Ezân-ı Muhammediye okunduğu vakitte bir müşteri de gelmiş, satarız hakkımızdır ama tîyblikten çıkarız. O zaman diyecek ki;
“Kardaş! Bak ezan okundu, Şimdi Allah’ın daveti var biz oraya gitmekle mükellefiz. Gelebilirsen gel veyahutta başka yere git, ben şimdi ibadete gidiyorum.”
Bu ibadetle yapılan kazanç tîybtir. Eğer yine satarsın, namazı da gelir sonra kılarsın o da caiz. Fakat tîyb olmaz helallikte kalır. Ama burada diyor ki; “Yâ Rabbi! Benim kesbimi tîyb eyle!” diyor.
Kendime çok dikkatli olayım. Helalin üstünde bir ihtimam göstereyim. Çünkü vücudumuz yediğimiz yemeğe göre hazırlanır. Helal yiyen insanlardan daima iyi şeyler sudûr eder, iyilikler sudûr eder.
E helali bırakmış haramla geçinen kullardan?
Onlardan da hayır olmaz. Çünkü o haramlar hayırlara sevk etmez insanları, onun için kazanca çok dikkat etmek lazım.
Daha?
Vağfir zenbî. “Bir de günahlarımda var yâ Rabbi! Onların da mağfiretini senden isterim.” diyerekten Hz. İbn Abbas’ın rivayetidir bu da.
Allah kusurlarımızı afv u mağfiret eylesin. Tevfîkât-ı samedâniyesine mazhar eylesin. Cümlemizi fazl u keremiyle nefsin, şehvetin, şeytanın elinden kurtulup o güzel cennetine müstahak, istihkak getiren kullarının zümresine kabul buyursun.
El-Fâtiha!