Eûzubillahimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.
Elhamdülillahi Rabbilâlemin ve’l-âkibetü li’l-müttekîn vesselâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn.
İ’lemû eyyühe’l-ihvân enne efdale’l-kitâbi kitâbullah ve enne efdale’l-hedyi hedyü muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve şerra’l-umûri muhdesâtühâ ve külle muhdesin bid’ah ve külle bid’atin dalâleh ve küllü dalâletin fi’n-nâri. Ve bi’s-senedi’l-muttasıli ile’n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl kâle rasûlullahi sallallahu aleyhi ve sellem;
Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in mübarek sözlerinden birisi;
İzâ ehaze ehadüküm madce’ahû li-yerkude. Tabii hepimiz akşamları uyumak mecburiyetindeyiz. Hayatın şeysi bize.
Bu yatağa nasıl girilir?
İşte uykumuz gelip paldır küldür yatarız.
Öyle mi olması lazım yoksa Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in tavsiyelerine uyarak mı yatmak lazım?
Birçok tavsiyeleri vardır, buradaki, tavsiyelerinden bir tanesi. Bizim hatırımızda olan tavsiyelerden bazısını size nakledeyim.
Müslüman olan kimse abdestli dahi olsa, yatsı namazından evvel abdest almıştır ama geceleri biraz oturur abdest daralır, taze bir abdest alsın, hiç olmazsa dört rekât namaz kılsın. Eğer biliyorsa birinci rekâtta Âyete’l -Kürsî’yi okusun altındaki iki âyetle beraber; ikinci rekâtta Âmenerrasûlü’yü okusun üstündeki âyetle beraber; üçüncü rekâtta Sûre-i Hadîd’in başından okusun altı âyet; dördüncü rekâtında da her sabah okuduğumuz Hüvellâhüllezî lâ ilahe illâ hû. Sûre-i Haşr’ın sonu.
E bunları bilemiyorsa?
Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, Kul hüvellah, Kul Eûzüler de kafi.
Ama bir namaz kılar da öyle yatar; namazlı olarak ve abdestli olarak yatmış olur.
Cenâb-ı Peygamber diyor ki;
“Bir insan yatarken.” Fe’l-yekra’ bi-ümmi’l-kitâbi. “Yatmazdan evvel evvela Fâtiha okusun.”
Çok var bu hususta da bu bir tanesi: Fe’l-yekra’ bi-ümmi’l-kitâbi.
Ümmü’l-kitâb Fâtiha’dır, yani kitapların anası. Bütün Kur’an onun içerisinde mündemiç, bütün Kur’an Fâtiha’ın içinde mündemiç.
Onun aslını okumalı.
Hz. Ali efendimiz diyor ki; “Ben Fâtiha hakkında, Fâtiha’nın izahı hakkında kırk deve yükü yazı yazarım.”
Öyle kısacık bir şeydir, yedi âyetten ibarettir ama mânası çok geniştir. Bütün Kur’an’ın âyetleri onun içerisinde mevcuttur. Onun için Cenâb-ı Peygamber de;
Fe’l-yekra’ bi-ümmi’l-kitâbi. “Evvela Ümmü’l-kitâb olan Fâtiha’-ı Şerîf’yi bir oku.”
Mânasını da biraz düşün! Allah’a hamd ediyorsun ve Cenâb-ı Hakk’a hamdinden sonra, O’nun sıfatlarını saydıktan sonra kendisinin mâlik-i yevmi’d-dîn, âhiret gününün de sahibi. Dünyanın sahibi nasıl dünyanın sahibiyse, dünyadaki bütün mevcudâtı, eşyayı yaradan O ise, âhiretin de sahibidir, yani dünyanın ve âhiretin sahibidir.
O’na karşı ibadet ettikten sonra O’ndan istiâne eder yardım isteriz.
Çünkü niye?
Âciziz. Hiçbir şeyde kendi kendimize yapacak bir kudretimiz yoktur. O yardım etmedikten sonra hiçbir şeye muvaffak olamayız. İkincisi;
İhdina’s-sırâta’l-müstakîm. “Doğru yolu bize ver yâ Rabbi!”
O “Doğru yolu bize ver” derken, biz yolunu taklit edersek, onların yollarını daha güzel görür, iyi görür isek Çünkü akıllılar baksana hocaefendi göklerde uçuyorlar adamlar. Bütün beşeriyetin bugün füzesine verdikleri sanayi önümüzde hepsi. E bunlar akıllı değil mi? Bu kadar aklın neresine itiraz edeceğiz?
Cenâb-ı Peygamber dedi ki; “Cenâb-ı Allah zülcelâl hazretleri kulu sevdi mi gökteki meleklere sevdirir, sonra da yerdeki insanlara sevdirir.”
Ama biliyoruz ki yerdeki insanlar toptan bir adamı sevdikleri görülmemiş. Seveni de var sevmeyeni var. Başta peygamberlerimiz, sevenleri olduğu gibi sevmeyenleri de mevcut idi. İşte o kadar muharebeler oldu bilmem neler oldu, sevmeyenlerin hareketleri...
E bunlar? Bunlar niçin insan değil mi ki Cenâb-ı Hak gökten indiriyor da “Sevin!” diyor da biz seviyoruz o sevmiyor?
Sıfır denilen bir rakam var ya, sıfır. Sağa geçince, birin yanına gelince on olur, yüz olur, bin olur, onbin olur, yüz bin olur... gider.
Sola koyarsalnız o sıfırı?
Sıfır sıfır... yüz tane sıfır koyun hep yine o sıfırdır. Hiç kıymeti yoktur, yani solda hiç kıymeti yoktur.
Anlayabiliyor musunuz bunu?
Bir de insanda iman yok mu hiç kıymeti yok. Ancak insanın kıymeti iman ile ölçülür.
Allah bu imanı hepimize nasip etsin.
Onun için “Ümmü’l-kitâb’ı oku da öyle yat.” diyor Cenâb-ı Peygamber.
Ne var Ümmü’l-kitâb’ın içerisinde?
İşte bunlarla beraber, İhdina’s-sırâta’l-müstekîm. Sırât-ı müstekîm; İslâm dinidir. Sırât-ı müstekîm İslâm dinidir, “İslâm dininin yolunda beni yâ Rabbi durdur, ben o yolun yolcusu, İslâm dininin yolcusu olayım.”
İslâm dininin yolcusu nedir?
Allah-u Teâlâ’nın emirlerine mutî yasaklarından uzak kalan kul demektir. Emirlerine mutî yasaklarına ictinâb eden bir insandır.
Nedir o?
Allah’a mutî müslüman bir kuldur.
İman ile ölçülecek hiçbiri iyilik de yoktur.
Onun için sen evvela yatarken şu Ümmü’l-kitâb’ı oku. De ki;
İhdina’s-sırâta’l-müstekîm. “Yâ Rab! Beni İslâm dini üzerinde yaşat ve İslâm dini üzerinde ölen ve bana bu hususta ne gibi yardımlar lazımsa o yardımları yap da ben İslâm olarak yaşayayım ve İslâm olaraktan da âhirete ayrılayım.”
Bunu iste. Sonra İslâm dinini isterken de alt tarafında ğayri’l-mağdûbi aleyhim ve leddâllîn diye iki âyet koymuş iki tane kelime. “Yâ Rab! Bu benim istediğim İslâm dininin yolu sakın hıristiyanlık ve Yahudilik yolu olmasın Yâ Rab!” Bunu her gün kırk defa okuyoruz. Kırk defa her gün okuyoruz da yolumuza bakarsak acaba benim yolum İslâm’ın yolu mudur yoksa hıristiyanın yolu mudur diye bir tefekküre varamıyoruz.
Allah kusurlarımızı affetsin.
Onun için her gün hareketlerimizi de takip edeceğiz; “Acaba yolum İslâm yolu mudur?” İslâm yolundan ayrıldıysam derhal tevbe etmek lazım.
Bir kere bu Ümmü’l-kitâb’ı okuyacağız fakat kafi değil.
Ya?
Ve sûratin. “Bir de sûre okuyacağız.”
Ne biliyorsak. Sûre deyince, âyet başka sûre başka. Sûre deyince mesela;
Kul hüvellâhu ehad. Allâhüssamed. Lem yelid ve lem yûled. Ve lem yekün lehû küfüven ehad bir sûredir, en kısası. İnnâ a’taynâ bir sûredir. Ama Sûre-i Bakara da var, diğer Sûre-i Âl-i İmrân da var,
“Onlardan birisini oku.” Sûreyi tayin etmedi ama “Fâtiha’nın arkasından bir sûre oku.” dedi. Herkes demek ki haline göre vaktine göre bir şey okusun. Vakti müsait olan Sûre-i Bakara’yı okur, başka sûreleri okur. Vakti müsait olmayan da hiç olmazsa Kul hüvellah’ı, Kul eûzüleri okur.
Okuyunca ne olur?
Fe-innellâhe yüvekkilü bihî meleken. “Allah celle ve alâ o kuluna bir melek müvekkel eder.”
Onun emrine verir; “Ey melek! Sen bu adamın yanında yat bakalım, başında dur bakalım.”
Yehübbü me’ahû izâ hebbe. “Onu daima istiğfar eder, tesbih eder, onun muhafazasına memurdur.”
Uyandıkça o da onu muhafaza eder, yani gerek haşerattan gerek başka çeşit mûzî, eziyet veren şeylerden korumalarıyla beraber onunla beraber o da hareket eder; o sağa dönerse o da döner, sola dönerse o da sola döner.
Onun için yatarken mutlaka abdestli olup yatmayı vazife bilmeli. Elhamdülillah memleketimizde suyumuz bol. Elhamdülillah sıcak odunlarımız kömürlerimiz de az çok bulunuyor. Buna göre şükretmek üzere yatarken abdesti alır iki rekât, dört rekât, sekiz rekât, on rekât.
Peygamberimiz sekiz rekât, on rekât, on iki rekât filan kılarlarmış.
Bu kadar bir namaz kılıp öyle yatmalı, hiç olmazsa dört rekât diyorlar.
Yine Cenâb-ı Peygamber buyuruyor ki;
İzâ ehazte madce’ake. “Yatacaksın artık yatma vakti geldi.” Fe-kul. “Yine de.”
Ne diyeceksin?
Eûzü bi-kelimâtillâhi’t-tâmmâti min ğadabihî ve ikâbihî ve şerri ibâdihî ve min hemezâti’ş-şeyâtîni ve en yehdurûne.
Mahluk yalnız biz değiliz, Allah-u Teâlâ’nın o kadar mahlûku var ki görmek bilmek mümkün değil.
Mesela doktorlarımızın bize söyledikleri mikroplar, onlar da Allah’ın mahlûku ama görüyor muyuz?
Görmüyoruz.
Görmediğimiz halde doktorun sözüne itimat ediyoruz da o mikroplardan sakınmaya çalısıyoruz. Doktor “Sende şu mikrop var, bundan korun.” diyor ona itimat ediyoruz.
Allah-u celle ve alâ’nın ve O’nun Resûlünün dediklerine itimat etmezse bir insan, bel bağlamazsa ne olur o insanın hali? Sonra müslümanın hali nasıl olacak?
Yatarken bu duaları okuyacağız çünkü görmediğimiz bilmediğimiz birçok mahluklar var; görmüyoruz onları, onların da insanlar üzerinde zararları olabiliyor da onun için Cenâb-ı Hakk’a diyoruz ki;
Eûzü bi-kelimâtillâhi’t-tâmmâti min ğadabihî ve ikâbihî ve şerri ibâdihî. “Gadabından, ikâbından ve ibâdının şerlerinden; senin yarattığın kullarının içinde şerliler de var, o şerli kullarından.” Ve min hemezâti’ş-şeyâtîni. “Bir de şeytan denilen mahluklar var ki onları göremiyoruz onların da insanlar üzerinde ezası vardır.”
Hemeze, hümezeti’l-lümeze var ya, Veylün li-külli hümezeti’l-lümezeh. Bu hümezeden, lümezeden ki insanları incitici hareketleri var. Birçok insanlarda ruhî hastalıklar oluyor, doktorlara gidiyorlar bir türlü tedavi olamıyorlar, şifa bulamıyorlar; hocalara gidiyorlar mümkün olmuyor.
Binaenaleyh demek ki bu şerr-i ibânın ve şeyâtînin insanlar üzerinde bir tesiri var, onlardan korunmak ve sakınmak için diyeceksin ki;
Eûzü bi-kelimâtillâhi’t-tâmmâti min ğadabihî ve ikâbihî ve şerri ibâdihî ve min hemezâti’ş-şeyâtîni [ve en yehdurûne.]
Dua kitapları şimdi pek çok. Bu dua kitaplarının hepsinde bunlar yazılıdır. Bunlardan oku ve bu duayı yap, öyle yat.
Fe-innehû lâ yedurruke. “Bu duayı yaptığın vakit bunların hiç birisi sana zarar veremez.”
Bu duayı okudun yaptın mı ne şeytanı zarar verir, ne cinni, ne perisi, ne de başka ibâdı zarar veremezler ve tabii zarar vermek de ellerinden gelmez.
İze’d-dehene ehadüküm fe’l yebde’ bi-hâcibeyhi
Bunlara karşı “ben okumuyorum yatmıyorum bir şey olduğu da yok” dememeli. Bakın bugün okumayan, yapmayan, bilmeyen çok; namazı da yok bir şeysi de yok. Yatar paldır küldür, sabahleyin de paldır küldür kalkar işine gider.
Sakın bunlara aldanma! Sen Cenâb-ı Peygamber’in sözüne bak! O ne diyorsa yap!
O yapmıyormuş da!?
Yapmazsa yapmasın bana ne, ama ben Peygamberimin sözünü dinler ona uymaya çalışırım. Çünkü Müslümanlık peygamberine iktidâ ile olur. Peygambere iktidâ edemedikçe, uyamadıkça, ona tâbi olamadıkça kuru kuruya Müslümanlık olmaz.
Onun için şimdi buyuruyor ki;
İzeddehene ehadüküm. “koku süründüğü, yağ süründüğü
Birisi ikram etti yahut kendin sürüneceksin.
Fe’l-yebde’ bi-hâcibeyhi. “Evvela kaşlarına sür, gerek koku gerek yağlanma olsun.”
Burada çünkü yağlanma da diyorlar, sıcak memlekette de yağlanma güneşin hararetine karşı insanlara muhafız oluyor, ondan dolayı ekseriyetle yağlanırlarmış böyle.
“Evvela kaşlarını yağla. Fe-innehû yezhebü bi’sudâ’i. “Bu kaşları koku ile yahut başka şeyle yağlamak baş ağrısını giderir.”
Sudâ’. “Baş ağrısı.”
Ve zâkileke evvelü mâ yenbütü alâ ibni âdeme mine’ş-şe’ari. “İnsanoğlunda ilk biten tüy de kaş olmuş.” İlk biten tüy kaş.
İzâ eddeyte zekâte mâlike. Bu iki ibaredir burada. İzâ eddeyte, umuma hitaptır; izâ eddeyti karşısında Ümmü Seleme var, O’na hitap.
Onun için Ümmü Seleme o zaman gitti, orada eddeytei diyordu, şimdi bugün âmmeye hitaptır.
İzâ eddeyte. “Sen ödediğin vakitte, yaptığın vakitte.”
Ne?
Zekâte mâlike. “Malının zekatını verdiğin vakitte.” Fe-kad ezhebte anke şerrehû. “O malın şerri senden gider.”
Malın şerri olur mu diyeceksin?
İnsanların şerri olduğu gibi malın da şerri var çünkü Kârun’u bugün yerin altına sürükleyip yuvarlayan şerli mal, hâlâ gidiyor işte. Bu yananların, yangınların, hırsızların bilmem bir çok şeylerin başlıca sebepleri zekatın yerlerine verilmemesinden ileri gelir.
Allah muhafaza etsin.
Onun için Cenâb-ı Peygamber diyor ki; Eddeyte zekâte mâlike. Malının zekatını veriyor musun. Malını sigorta ettin mi, malın sigorta oldu korkma. Senin malına bir şey olmaz.
Niçin?
Seni dünyaya bağlanmaktan kurtarmış işte ne olacak! Dünyada ömrün, paraların peşinde koşuyordun kurtuldun şimdi ondan da, dön Allah’a artık Allah’a.
Fe-kad ezhebte anke şerrehû. “O malın şerrinden kendini kurtarmış olursun.”
Çünkü zekatı verilmeyen malların büyük şerlerinden birisi; gözlerimizi yumduktan sonra gerek mezarda gerekse âhiret gününün hesabında koskoca yılanların bizi eza etmesine vesile olacak.
Onun için zekatını verdin mi yakayı hem dünyada kurtarmış olursun hem de âhirette kurtarmış olursun.
Zekatı vermemenin iki tane ağır cezası var. Birisi memlekete karşı hıyanetliktir; memleketin fakir fukarasını hesaba katmamak, onlara olan saygıyı göstermemek. Bu en büyük, en büyük çirkinliktir. Memleketin zuâfasını görmemek, onların elinden tutmamak, onlara yardım etmemek en büyük bir çirkinliktir, en büyük felakettir. Onun için sen 40’da birini vereceksin, 40’da birinle bu memleketin fukarası refaha kavuşacak. Bunu saklıyorsun, bu fakirin daha fakir olmasına demek göz yumuyorsun, razı oluyorsun. Öyle olunca Allah-u Teâlâ da bir mahluk daha halk ediyor ki o da senin burnundan getiriyor bunu ve getirir de.
Bu gökten gelmedi, onu yaradan Allah’tır. O kuvveti, o kudreti, o cesareti veren de yine Allah’tır ona.
Sebebi?
Bir cezaya bir cezalıya halk edecek işte, bir belalıyı halk edecek. Sen deme ki bunlar nerden geldi diyerekten. Bize amelimizin cezası yani.
İzâ eddeyte’z-zekâte. Yine ayrı bu, “Sen malının zekatını verdiğin vakitte.” Fe-kad kadayte mâ aleyke. “Sen kendine lazım olan vazifeni yapmış oluyorsun.”
Zekatını vermekle İslâm’ın vazifesi neyse; yardım, Allah’a kulluk, mahlûkuna yardım...onu yapmış olursun.
Ve men ceme’a. “Kim ki topluyor para.” Mâlen harâmen. “Ama haramla topluyor parayı.”
Müslümanların hukukuna tecavüz ederekten. Mesela bugün faizi hiç kimse hesaba katmaz; “Allah haram etmiştir!” diye korksan kafi ama onu, faizi bugün korkmadan herkes yapıyor artık. Bu faizin en büyüğü bir kere malı haram oluyor. Bir kazan sütün var. Bu bir kazan sütün içine ufacık bir fare düşse...Veya bir kazan yağın var gelse içine bir farecik düşse ne olacak bu farecik?
Ne olur o kazanın sütü?
Berbat olur.
Binâenaleyh ne kadar helalin varsa da haramın karışınca hepsini berbat eder.
Allah muhafaza etsin.
Ve men ceme’a mâlen harâmen. Böyle faizlerle ve hukûku nâsa riayet etmeyerek toplanan paralarla.” Sümme tasaddaka. Bundan sonra geliyor, “Gel ben sana zekat vereceğim, al bakalım.” Bol bol zekat, sadaka, hayr u hasenât... “Oo! Ne iyi adam!” diyor.
Maşallah!.. Yâ.!..
Lem yekün lehû fîhi ecrün. “Ona hiçbir ecir yoktur bu yaptığı hayırlardan.”
Hiçbir zerre kadar ecir yoktur bu yaptığı hayırlardan.
Allah muhafaza etsin.
Ve kâne aleyhi ısruhû. “Üzerine günahı var.”
Onun için asıl işin kökü lokmanın helal olmasıdır. İnsanların ibadet ve taat etmelerinde lokmanın helalliğinin çok tesiri vardır. Lokmalarda haram karışınca çocuklar bakıyorsun bozuk çıkıyor, evlerde rahatlık huzur olmuyor.
Sebebi?
Lokmalara haram paralar karışıyor, o haram paralarla beslenen çocuklarda işe yaramıyor vesselam.
Allah affetsin cümlemizi.
Onun için helal lokmaya çok dikkat etmek lazım, bunun için eski anneler, hanımlar kocalarına derlermiş ki;
“Efendi! Ben açlığa tahammül ederim ha! Sen kazancına dikkat et de paranın içerisine haram karıştırma.”
Hanımlarda ha şunu isteriz bunu isteriz. Eğer bir takadi de yetmiyor gücü de yetmiyor bu sefer işte hileye mileye kalkıp hanımların, evin hatırı olsun diyerekten günahları irtikâb ediyor ki, eski anneler, hanımlar böyleymiş. Onun için kanaat, kenzün lâ yefnâ, tükenmez bir hazine olmakla beraber insanların da saadet selametine başlıca vesiledir.
Cenâb-ı Hak cümlemize tevfik buyursun, ihsan buyursun, in’am buyursun.
Sübhâne rabbike rabbi’l-izzeti ammâ yesifûn ve selamün ale’l-mürselîn velhamdülillahi rabbi’l-âlemîn
El-Fâtiha.