Kıymetli dinleyenler, yeni bir bölümde daha birlikteyiz.
Sahabe-i Kiram, beş vakit namazlarını Resulullah (s.a.v) Efendimizle birlikte kıldıkları için onu görüp öğreniyorlardı. En merak ettikleri O’nun geceleri kıldığı teheccüd namazıydı ki onu da hanımlarından başkasının görme imkânı yoktu. Hz. Aişe (r. anha) şöyle anlatmakta: “Resulü Ekrem (s.a.v) ramazan ayında ve diğer gecelerde on bir rekâttan fazla namaz kılmazdı. Önce, anlatması mümkün olmayacak kadar uzun ve güzel bir şekilde dört rekât kılar, ardından aynı uzunluk ve güzellikte dört rekât daha kılardı. Daha sonra da üç rekât vitir namazı kılar, sonra da dinlenmek için sağ tarafı üzerine uzanırdı.”
Ashab-ı Kiramdan Huzeyfe İbnü’l-Yeman (r. a) birlikte gece namazı kıldığını şöyle anlatmıştır: “Resulü Ekrem (s.a.v) Efendimiz kılmış olduğu teheccüd namazlarında Allahu Ekber tekbirinden sonra Zü’l-melekût, Ve’l-ceberut, Ve’l-Kibriya, Ve’l-azame (En büyük Allah’tır, mülkün sahibidir ve gayb alemi O’nun yönetimindedir, kahhardır yani yenilmeyen, hep galip gelendir; kusurdan ve noksan sıfatlardan münezzehtir, azamet sahibidir.) der ardından Fatiha suresini, sonra da Bakara suresini okuyarak rükûa vardı. Kıyamda kaldığı kadar rükûda kalırken “Sübhane rabbiye’l-azim” (Kudretli Rabbimi noksan sıfatlardan tenzih ederim.) tesbihini tekrarlıyordu. Rükûdan doğrulunca rükûda kaldığı süre kadar kıyamda durdu ve bu esnada “Rabbiye’l-hamd” (Rabbime minnetimi ve şükrümü sunarım.) sözünü çokça tekrarladı. Ardından secdeye vardı. Kıyamda durduğu kadar secdede kaldı ve secdede “Sübhane Rabbiye’l-a’la” (Yüce Rabbimi noksan sıfatlardan tenzih ederim) tesbihini çokça tekrar etti. Sonra secdeden başını kaldırdı, iki secde arasında secde de kaldığı süre kadar durdu ve bu sırada “Rabbiğfir li” (Rabbim beni bağışla) diye dua etti. Bu namazı Bakara, Al-i İmran, Nisa, Maide veya En’am sureleriyle kıldı.”
Peygamber (s.a.v) Efendimiz tek başına nafile namaz kıldığında, herkesin dayanamayacağı kadar uzun kılardı. Ashabına cemaatle namaz kıldırdığında ise onların dayanma gücünü dikkate alırdı. Nafile kılınan namazlarda ayakta kılma gücü olanın ayakta veya oturduğu yerde kılmasında sakınca olmadığı ancak oturarak kıldıkları namazda ayakta kılacakları namazın yarısı kadar sevap alacakları da belirtilmiştir. Bir müminin yapmak zorunda olmadığı, fakat Allah (c. c) ‘ın rızasını kazanmak için yaptığı ibadete Tatavvu’, nafile ibadet denilir. Resulü Ekrem (s.a.v) Efendimiz, öğle namazından önce iki, öğle namazından sonra iki, akşam ve yatsı namazlarından sonra da ikişer rekât nafile namaz kılardı. Vefatından bir yıl kadar önce nafile namazlarını, bir miktar oturduğu yerden kılmaya başladığı da kadim eserlerde rivayet edilmiştir. Farz namazların camide cemaatle, sünnet ve nafileler başkalarının görmediği yerde kılınması ihlasa uygun ve riyadan uzak olduğu için daha sevaplı olduğu tavsiye edilmiştir.
Hz. Aişe (r. anha) Validemizden rivayetle Fahr-i Cihan (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Sabah namazının iki rekât sünneti, dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha değerlidir.” Sabah namazının farzının ilk rekâtı kaçırılacak olsa bile yine de sünneti kılınır buyurulmuş. Hatta sünnetin ilk rekâtında Kafirun, ikinci rekâtında ise İhlas surelerini okuyarak kılmakta olduğu da kayıtlarda geçmektedir.
Peygamber (s.a.v) Efendimiz güneş doğduktan 45 dakika kadar sonra ki bu Bayram Namazı vakti gibidir, bazen iki, bazen dört veya daha fazla olmak üzere İşrak Namazı, Zeval vaktinden on dakika önce de değişik miktarlarda Kuşluk namazı kılardı. Bu namazları devamlı kılanların günahlarının bağışlanacağı ve onlara Cennet te altın birer köşk yapılacağı müjdelenmiştir. Zeval vakti girdikten sonra öğlenin farzından önce gök kapılarının açıldığı ve namaz bitene kadar kapanmadığı belirtilerek bu değerli saati namaz kılarak değerlendirmenin iyi olacağı da kaydedilmektedir. Resulallah (s.a.v) Efendimiz farz namazların camide, nafile namazların ise evde kılınması gerektiği, bunun daha sevaplı olduğu, içinde namaz kılınmayan evlerin harabeye benzetildiği, içinde namaz kılınan evin namaz kılınmayan eve göre daha bereketli olduğu da ifade edilmektedir.
Hz. Aişe (r. anha) dan rivayet edildiğine göre Resulü Zişan (s.a.v) Efendimiz sağlık durumuna göre bazı aylar günlerce, bazı aylarda ise birkaç gün nafile oruç tutardı. Şaban ayının büyük bir kısmını oruçlu geçirdiği, Ramazan ayında da tam ay oruç tuttuğu ifade edilmiştir. Ayrıca her kameri ayın ilk üç günü, kameri ayların ortasında 13, 14, 15. günlerinde (Eyyamı Biyz) oruç tutulabileceği de belirtilmiştir. Bunlardan başka pazartesi ve perşembe günleri de nafile oruç tutmanın çok faziletli olduğu kaydedilmektedir.
Resulü Zişan (s.a.v) Efendimiz Kur’an-ı Kerim’i harfleri sayılacak kadar ağır ağır ve dura dura okurdu. Bazen sesli bazen de sessiz okuyarak örnek teşkil etmiştir. Mekke döneminde bazı geceler Kabe’ye gider ve orada yüksek sesle Kur’an okuyarak namaz kılardı. Mekke’nin fethedildiği gün de fetih sevinciyle devesinin üzerinde yüksek sesle ve ahenkle Kur’an-ı Kerim okumuştur. Evde Kur’an okurken sadece ev halkı sesini duyacak kadar yükseltir, Mescid-i Nebevide namaz kılarken ise en arka saftakilerin duyacakları kadar sesini yükseltirdi.
Server-i Enbiya (s.a.v) Efendimiz namaz kılarken Cenab-ı Hakk’ın huzurunda olmanın bilinciyle duygulanarak ağlar, soranlara “Siz benim bildiklerimi bilseydiniz, çok ağlar, az gülerdiniz.” buyururdu. Abdullah İbni Mes’ud’tan, başkasından dinlemeyi çok severim” diyerek Kur’an okumasını istemişti.
Bir sonraki programımızda buluşmak dileğiyle hoşça kalınız.