Ramazan ayı,
Yılın en kıymetli zamanı.
Bu ayda Hz. Peygamber ve çevresindeki güzel insanlar, her konuda daha hassas ve cömert oldular.
Sahuru geç yaptılar, iftarda acele ettiler. Teravih kılmak, itikâfa çekilmek hususunda birbirlerini teşvik ettiler.
Ramazan ayında, toplumu etkileyecek bazı olaylar da yaşandı. Başta, Hz. Peygamber olmak üzere, insanlar bu olayları güzel ise sevinçle, sıkıntılı ve üzücü ise sabırla aşmaya çalıştı…
Hicretin üçüncü yılıydı.
Ramazan ayında meydana gelen bir doğum, Medine halkı arasında sevinçle karşılandı.
Allah Rasulü, bir kez daha dede olmuştu. Son derece mutluydu. Kızı Fatıma ve damadı Ali b. Ebu Talib’in bir oğlu oldu.
Bu güzel yuva, hicretin ikinci yılında Bedir savaşından sonra kurulmuştu. Hicretin üçüncü yılında da, Hz. Hasan doğdu.
Peygamberimiz, onun doğumuna öyle çok sevinmiş ki, dede olmanın mutluluğu, yüzünden ve halinden okunur hale gelmişti.
Torununun doğumundan sonra, şükrünü sadece kalbiyle ve diliyle değil davranışıyla da gösterdi. Bebeğin saçlarının ağırlığınca gümüşü fakirlere dağıttı, iki koçu da akika kurbanı olarak kesti.
Çocuğa ne isim koymayı düşündüğü sorulduğunda, babası Hz. Ali, Harb veya Hamza koymayı düşündüğünü söyledi..
Peygamberimiz(SAS) devrinde pek de bilinmeyen bir ismi gündeme getirdi.
“Hasan...”
Güzel ve hayırlı olan.
Allah Rasulü, torununun kulağına ezan okur ve ona Hasan ismini verir. Araplarda adet olduğu üzere, künyesi de artık Ebû Muhammed’tir…
Hz. Hasan’ın doğumundan birkaç yıl önce, Efendimiz’in çok sevdiği eşi Hz. Hatice ve amcası Ebu Talib, Ramazan ayında vefat etmişlerdi. O seneye, bildiğiniz üzere hüzün yılı denilmişti. Bedir savaşına hazırlık yaptığı zamanlarda ise, kızı Hz. Rukiyye hastalandı. O da bir Ramazan gününde, genç yaşında ebedi hayatına uğurlandı.
Hz. Hasan, dedesinin hüznünü bir nebze dağıtmış, Ramazan ayında sevinçle gelen bir bahar gibi yürekleri ısıtmıştı.