Peygamberimiz, 35 yaşlarındaydı.
Tavırları nazik, sözüne güvenilir ve duruşu sağlamdı. Putları sevmez ve asla tapmazdı.
Henüz kendisine peygamberlik gelmemişti. Ama anlaşmazlığa düşülen ciddi bir problemi, yaptığı hakemlikle çözmesi, halkının O’na büyük bir saygı duymasını sağlamıştı.
Tarihler, 605 yılını gösteriyordu. Yer, Mekke’ydi.
Kureyşliler, yangın ve sel baskınlarından zarar gören Kabe’yi, yeniden inşa etmek için çalışmalar yapıyordu. O sırada bir Bizans gemisi, Cidde yakınlarındaki Şuaybe limanında karaya oturmuş, bu haber Mekke’ye kadar ulaşmıştı. Geminin rotası, aslında Habeşistan’dı. Bir kilise tamirinde kullanılmak üzere; mermer, kereste ve demir taşımaktaydı.
Mekke şehrinin ileri gelenlerinden Velîd b. Mugîre, arkadaşlarını da yanına alıp Şuaybe’ye gitmek üzere yola çıktı. Pazarlıklar yapıldı, aldığı hasarla yola çıkamayacak olan gemiden keresteler satın alındı. Gemide bulunan marangoz ve inşaat ustası Bâkûm er-Rûmî de, Kabe’nin tamiri için Mekke’ye davet edildi.
Hz. Muhammed amcası Abbas’la birlikte, Kabe’nin inşa çalışmalarına katıldı, taş taşıdı. Kabe’nin tamiri tamamlandığında ise, Hacer-ül Esved taşının yerleştirilmesi hususunda anlaşmazlık çıktı.
Hacer-ül Esved taşı, Hz. İbrahim’den itibaren devam edegelen hac ve tavaf ibadetinin önemli bir sembolüydü. Herkes onu, Kabe’deki yerine kendisi yerleştirmek istiyor, bu şerefli görevi başka kabilelere bırakmak istemiyordu.
Anlaşmazlık, kavgaya dönüşmek üzereydi. Hatta bu yüzden savaşmayı bile göze alanlar oldu.
Nihayet, Ebu Ümeyye b. Mugire:
“Benî Şeybe kapısından Kabe’ye ilk giren kimsenin, vereceği karara uyulmasını” teklif etti. Bu teklif, kabileler arasındaki anlaşmazlığı bir hakemin sonuca bağlaması demekti.
Orada bulunanlar, teklifi kabul edip beklemeye başladılar.
Kapıdan ilk giren kişi, kendi devrinde de Muhammed’ül Emin olarak bilinen, kavminin en güvenilir ve en doğru sözlü insanıydı. O’nu görünce, yüzler gülmeye başladı.
“İşte el-Emîn, işte Muhammed geldi!” sesleri yükseliyor, herkes memnuniyetini ifade ediyordu.
Efendimiz, meseleyi dinledikten sonra, bir çözüm yolu buldu.
Bir örtü getirterek, Hacer-ül Esved taşını onun üzerine koydu. Bütün kabile reisleri örtünün kenarından tuttular ve taşın konulacağı hizaya gelinceye kadar, örtüyü birlikte kaldırdılar.
Kabe’deki genç hakem, Allah’ın izniyle taşı kendi elleriyle aldı ve yerine yerleştirdi. Böylece Kureyşliler arasında çıkmak üzere olan bir çatışmanın da önüne geçildi.