İlke ve Değerlerinden Ödün Vermeden
Özgür Yayın Platformu Olarak Kalsın Diye
İkindi17:02 Akşam20:25 Yatsı22:06 İmsak03:47 Güneş05:36 İşrak06:21 Öğle13:06
Hava - Hava durumuAçık 19°C Nem %64
Türkçe
21 Zilka'de 1446 19 Mayıs 2025 Pazartesi
21 Zilka'de 1446
İMSAK GÜNEŞ İŞRAK ÖĞLE İKİNDİ AKŞAM YATSI
03:47 05:36 06:21 13:06 17:02 20:25 22:06
Giriş Yap

00.00.1994 - İslamda Tasavvufun Önemi

Konferanslar

İslâm'da tasavvufun yeri ve önemi...

Bu, merak duyulan ve gerçekten de önemi olan bir konudur.

Kalın çizgilerle çizmek gerekirse, söylemek gerekirse; biz Allah'ın kuluyuz ve bu dünyaya imtihan için gönderildik. Âyet-i kerîmeyle sabit. Şu dünyadaki hayatımızdan dolayı âhirette bir mahkeme-i kübrâda muhakeme olacağız ve hayatımız değerlendirilecek; sevaplarımız, günahlarımız, âmâlimiz, seyyiâtımız, hasenâtımız tartılacak ve o kadar hassas bir şekilde hesaplanacak ki;

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Fe-men ya'mel miskâle zerretin hayran yerahû. Ve men ya'mel miskâle zerretin şerran yerahû.

"Zerre kadar bir hayır işleyen bu hayrının karşılığını bulacak. Zerre kadar bir şer işleyen bu şerrinin cezasını çekecek."

Zerre de, Arapça'da "güneşin vurduğu zaman güneş hüzmelerinde görünen, uçuşan tozlara" derler. O tozlar kadar bir hayır işlese onun mükâfatını görecek, zerre kadar bir şer işlese cezasını çekecek.

Ana çerçevemiz bu!

Yani biz bu dünyaya;

Li-yeblüveküm eyyüküm ahsenü amelâ. "Hanginiz daha güzel işler yapacak, sizi denemek için biz bu hayatı, ölümü var ettik, insanları yaratıyoruz, hayat veriyoruz, buraya gönderiyoruz, öldürüyoruz, bu âlemden alıyoruz." diye, âyet-i kerîmeyle sabit.

Biz bunu kabul etmişiz, inanmışız ve kendimizi adapte etmişiz. İmtihan içinde olduğumuzu biliyoruz, imtihanı kazanmaya çalışıyoruz. Allah'ın rızasını kazanmaya çalışıyoruz, imtihanı kaybetmemeye de dikkat etmeye çalışıyoruz. Bu bizim ana yapımızda, bizim ana yapımıza, kafa yapımıza, gönül yapımıza, şu günkü kültürümüze yabancı olmayan bir şey. Biz bunu hazmetmiş insanlarız.

Elhamdülillah, bizim imanımızı herkesin el üstünde tutması lazım. Bütün devletlerin, bütün milletlerin bunu var gücüyle desteklemesi lazım. Çünkü bizim imanımızda sorumluluk duygusu olduğu için; kendi kendimizi ayarlamaya, iyi insan olmaya çalışıyoruz. Binâenaleyh, bizim zihniyetimiz aranıp da bulunamayacak bir zihniyet. O halde, herkesin İslâm'ı baştâcı etmesi lazım. Almanya'da da böyle, Bundes republic'te de, United States of America'da da, dünyanın her yerinde böyle olması lazım. Elhamdülillah müsbet bir iman üzereyiz. Bizim bu imanımız faydalı bir şey.

Başkasına mı faydalı?

Bize de faydalı. Bizi de kontrol ediyor; biz de dengeli, iyi bir insan oluyoruz.

Biz -müslümanlar, mü'minler- dünya üzerinde Allah'ın rızasını kazanmak ve bu dünyadaki imtihanı başarmak durumunda olan bir mü'min grubuz.

Allah'ın rızasını kazanmak için yapılması gereken şeyler var, yapılmaması gereken şeyler de var. Yapılması gereken şeylere "farzlar" diyoruz; mutlaka yapılması gereken. Yapılmaması gereken şeylere de "haramlar" diyoruz; mutlaka yasaklanmış.

Bu zihniyeti sağlamak ve götürmek için, hayatı bu istikamette sürmek için Kur'ân-ı Kerîm insanın takvâ ehli olması gerektiğini söylüyor.

Takvâ kelimesi, "vikâye, korumak" mânasından çıkmış bir kelimedir. Takvâ, "insanın kendisini koruyup kollaması" demek.

Bazı âyet-i kerîmelerde Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki;

Ve't-teku'llâh. "Allah'tan kendinizi koruyun, sakının."

gerekiyor.

Bazı âyet-i kerîmelerde de deniliyor ki;

Ve't-teku'n-nâr. "Cehennemden korunun."

İşte tasavvuf... Kısa tariflerle... Bir tarifin kısa olması anlaşılması bakımından güzel olur. Anlamı tam kavramalı ama mümkün olduğu kadar da kısa olmalı. Sayfalarca uzun olursa hatırda kalmaz. Tasavvuf şu tarife göre takvâ yoludur. Yani cehenneme düşmemek, cezaya çarpılmamak için dikkat etmek yoludur.

Bunu [şuradan] anlayabilirsiniz. Trafik kâidelerine mutlaka uymuşsunuzdur. Kırmızı ışıkta geçmemişsinizdir; sağa dönülecek, sola dönülecek yerlere dikkat etmişsinizdir; geçiş üstünlüklerine dikkat etmişsinizdir. Bizler için faydalı diye bunlara uyuyoruz ama bir taraftan da bunu yapmadığımız zaman flaş yanar, kırmızı ışıkta geçtiğimizi fotoğrafla tespit ederler, şu kadar ceza verirler gibi cezalar da rol oynuyor bu gibi şeylerde. İşte insanın cezaya çarpılmadan arabasını kullanması... İnsan 20 sene araba kullanmış, hiç kaza yapmamış, hiç polisten ceza yememiş...

Müslüman da takvâ yolunda yürüdüğü zaman günahlara bulaşmıyor, günahları işlemiyor, vazifelerini ihmal etmiyor, öyle yürüyor.

Tasavvuf, takvâ yoludur.

Takvâ yolundan başka hangi yol vardır?

Takvâ yolundan başka tam bunun karşısında günah yolu vardır; hiç sakınmamak, Allah'tan hiç korkmamak, hiç perva etmemek.

Tarih boyunca böyle olmuştur.

Allah'a karşı gelmek yolu, isyan yolu.

Birçok kimse de düşünmüyor. Dünya üzerinde aslında müslüman olmadığı halde Allah'a âsi olmamak isteyen bir sürü insan var ama ikinci bir noktaya geliyoruz;

Allah inançları doğru değil, Allah hakkındaki bilgileri eksik ve yanlış.

Onun için Allah'ı doğru bilmeye biz mârifetullah diyoruz. Marifet, "bilmek" demek. Mesela; "adamın bin tane marifeti var." diyoruz. Bilgi. Mârifetullah, "Allah bilgisi" demek.

Allah bilgisi de kitaplarda onun bunun yazdığı şeylerle Allah bilinmez.

Neden?

Adamların aklına göre yazar kalemi de onun için. Allah'ı ne malum o kalem doğru yazdı mı, doğru yazmadı mı? Ne malum o adam doğru söyledi mi, söylemedi mi?

Allah'ı insanlara en güzel Allah bildirir.

Tamam mı?

Şek şüphe yok.

Allah'ı insanlara kim bildirir?

Allah kendisi bildirir.

Allah bildirmezse insanlar Allah'ı ne bilirler, ne anlatabilirler, ne başkalarına öğretebilirler.

Tabii Allah celle celâlühû Kur'ân-ı Kerîm'ini Peygamber Efendimiz'e indirmiş, kendisinin varlığını, birliğini bildirmiş. Biz oradan, nûr-u nübüvvetten faydalanarak aydınlanırız. O ışık kaynağından faydalanarak aydınlanırız, Allah'ı bilebiliriz.

Ama Allahu Teâlâ hazretleri her anda, her yerde hâzır ve nâzır.

Âmennâ ve saddaknâ.

Nereden biliyoruz?

Ve hüve meaküm eyne mâ küntüm. "Siz nerede olursanız olun, Allah sizinle beraber."

Ve nahnu akrabu ileyhi min habli'l-verîd. "Biz kulumuza onun şah damarından da daha yakınız."

Evet, şimdi muazzam bir soru:

Bu yakınlığa rağmen birçok insanlar Allah'ı niye bilmiyor? Hatta birçok müslümanlar niye bilmiyor?

Buyur, bu kadar yakın, adam da lâ ilâhe illallah demiş; niye Allah'la yakınlığı yok?

Buradan da anlaşılıyor ki; Allahu Teâlâ hazretleri yaşayan herkese kendisinin bilgisini yine kendisi ilham eder, ihsan eder. Bunun için de Allah'a kulluk vazifesini insanın güzel yapması lazım. Bunun yolu yöntemi var. Yani nasıl olması gerektiği meselesi var.

Nasıl olması gerektiğini sen merak ediyor musun?

"Merak ediyorum."

Bu bir öğreti meselesi mi, öğretme meselesi mi? Öğrenme-öğretme meselesi mi?

Evet, öğrenme ve öğretme.

İşte Allah bilgisini öğreten ilim tasavvuftur. Mârifetullahı elde etmeyi öğreten ilim, ilm-i tasavvuftur, mârifetullah ilmidir.

Tasavvufun çok çeşitli tarifleri var. Tasavvufun tariflerini özetleyecek olursak; tarifler iki ana noktada toplanmış:

Birisi; Allah'ı bilmek, mârifetullah, irfan, âriflik. Birisi bu. Tasavvuf; insanı ârif kul yapma yolu, mârifetullahı ona kazandırma yolu.

Genç delikanlı spor yapıyor, spor yapıyor kondisyon kazanıyor. Adaleleri filan gelişiyor, halterler, lobutlar, ağırlıklar vesairelerle... Ama kolay olmuyor bu, bir çalışmayla oluyor. Birden insan tornaya girip tornanın öbür tarafından... Torna da bile birden olmuyor, torna da bile bir zaman geçmesi gerekiyor. Tabii bunun yolu, yöntemi vesairesi var.

Birisi, mârifetullahı elde etmek ilmi.

İkincisi; Allahu Teâlâ hazretleri günahkâr ve kötü huylu kimseyi de sevmiyor. Biz de öyleyiz, yani Allah'ın kulları olarak biz de kötü insanı sevmeyiz. Bir arkadaşla arkadaşlığa başlamışsak... Tamam, başladık. Sonra?

"Ne haber? O arkadaş nasıl?"

"Valla ben onunla artık konuşmuyorum, ahbaplık yapmıyorum."

"Niye?"

"Birkaç kötü şeyini gördüm, arkadaşlığa layık görmedim, ondan vazgeçtim." Günahkâr, yalancı, sahtekâr, sözünde durmuyor, vefasız, hırsız, arsız, yüzsüz... Bir şey diyoruz, yani arkadaşlığı kesebiliyoruz.

Neden?

Huyu güzel değil.

Huyu güzel olmayınca sevmiyoruz.

Buradan anlaşılıyor ki; Allah'ın kulu sevmesi için kulun güzel huylarla mütehâllik olması, güzel huylarla ahlâklanmış olması lazım ve güzel işler yapması lazım.

Onun için, tasavvuf bir bakıma -bu yönüyle de- güzel ahlâk ilmidir. Çünkü Allah çirkin ahlâklı insanı sevmiyor. Şu adam yalancı; sevmiyor. Şu adam zalim... Şu adam sahtekâr, hilekâr, güvenilmez... Sevilmiyor, hakikaten sevilecek durumu olmadığı için sevmiyor. O halde güzel ahlâk ilmidir.

Peki güzel ahlâk nasıl kazanılacak? Falanca adam güzel huylu, filanca adam çirkin huylu. İkisi arasındaki fark nereden kaynaklanıyor? Bu neden güzel ahlâklı olmuş, bu neden çirkin ahlâklı olmuş?

Güzel ahlâklı olma da bir eğitim meselesi. Biz güzel ahlâklı olma eğitimine "terbiye" diyoruz. Bilgi öğretmeye "tahsil ve talim" diyoruz, Türkçesi'nde "öğretim" diyoruz. Bir insan bilgi öğrenebilir. Haydut olur, eşkiyâ olur, mafya olur; bilgili olur. Olabilir.

İlim, "bilmek" demek. Talim, "öğretmek" demek. Tahsil, "ilmi hâsıl etmek" demek, "elde etmek, mahsul olarak ilmi devşirmek" demek.

Tahsil ve talim insanı bilgili yapar. Çünkü tahsil, insana bilgi kazandırır ama bilgi yetmez. Bilginin insanın davranışlarına ışık tutarak insanın davranışlarını güzelleştirmesi ve başka insanlara karşı güzel işler yapan bir insan hâline getirmesi lazım.

Onun için, bizim İslâm dinimizde çok önemli bir husustur; ilim çok önemlidir, çok sevaplıdır ama ilmiyle amel etmek diye de bir şey vardır. İlmiyle amel etmezse kıymeti yoktur.

Bizim kitaplarımız diyorlar ki;

"Şeytan da alimmiş."

Çok alimmiş, bilgiliymiş. Ama şeytan. Bilgi şeytanlığını [gidermemiş], Allah'a karşı getirmiş, edebini takınmamış. Tabii şeytanın neden Allah'ın huzurundan kovulduğu ayrı. Ama misal olarak hep duymuşsunuzdur; şeytan çok bilgiliymiş. Olsun, faydası yok, Allah'ın sevmediği bir kimse olmaktan kurtulamamış.

Bir kimse, ilmiyle amil olmazsa İslâm'da onun da kıymeti yoktur.

"Adamın çok kitapları var, hem de hepsini ezbere biliyor."

Biliyor ama huyu nasıl, hâli nasıl?

"Sorma, berbat, o tarafını hiç karıştırma."

Ne lazım?

Bildiğini uygulaması lazım.

Bildiğini uygulamak, bir eğitim sonunda insanın hâlinin değişmesi, bu terbiyedir. Talim başkadır, tahsil başkadır, terbiye başkadır. Talim olabilir, terbiye olmazsa adamın haydutluğu devam eder ama bilgili haydut olur. Cahilliği gider ama adam olmaz. Vezir olur ama adam olmaz.

Bizim yine meşhur bir hikâye vardır, herkesin darb-ı mesel olarak zikrettiği bir şey:

Adam oğluna; "Sen adam olamazsın." dermiş. O da babasına kızmış; kasabayı, köyü terketmiş, büyük şehre gelmiş, çalışmış, çabalamış, yeniçeri ocağına girmiş, oradan yeniçeri ağası olmuş, kazasker olmuş, bilmem ne olmuş, vezir olmuş... Babasına bir müfreze asker göndermiş;

"Gidin, Anadolu'nun filanca kasabasının filanca köyünde şu isimde bir adam vardır, getirin bana."

Askerler dıgıdık dıgıdık atlarla gitmişler, adamı sormuşlar, bulmuşlar, yakalamışlar, derdest etmişler, apar topar getirmişler.

Tabii adam, saraydan müfreze gelmiş, köyden bunu apar topar aldılar; "Acaba kesecekler mi, asacaklar mı, hapse mi atacaklar?.." ödü patlamış, yol boyunca korkudan ölmüş ölmüş dirilmiş. İstanbul'a gelmiş ki bunu oğlunun karşısına çıkartmışlar. Oğlu kavuklu, kürklü, cübbeli vezir.

"Baba işte sen bana küçükken hep 'adam olamazsın' diyordun, bak işte vezir oldum." demiş.

Adam şöyle bir derin nefes almış, şöyle bir acıyarak esefle bakmış oğlunun yüzüne...

Sen adam olsaydın, babanı öyle askerle mi çağırırdın. Askerle, suçlu gibi apar topar, yaşlı başlı, ak sakallı adamı alıp da ayağına mı getirirdin?!

"Evlâdım ben sana 'vezir olamazsın' demedim ki; ben sana 'adam olamazsın' dedim. İşte adam olmamışsın! Adam olsaydın sen gelirdin, elimi öperdin; 'Baba bak, ben vezir oldum, bir emrin var mı?' derdin. Beni buraya kadar ölüm korkuları içinde titreyerek getirtmezdin!" demiş.

Tasavvuf, insanın terbiyesi ilmidir.

"Falanca adam çok bilgili, çok iyi konuşuyor." vs. vs.

Hâli nasıl?

"Hâli fena, ahlâkı kötü, muamelesi fena..."

O zaman kıymeti olmuyor. İnsanın bilgisinin güzel olması, sözünün güzel olması yetmiyor. Onun için demişler ki;

"Tasavvuf hâl ilmidir, kâl ilmi değildir."

Kâl, Arapça'da "söz" demek. Kâle-n-nebiyyu sallallahu aleyhi ve sellem. Kâla'llâhu teâlâ fî kitâbihi'l-kerîm... Kâle, "dedi" demek.

Tasavvuf kâle ilmi değildir. Tasavvuf laf ilmi, kâl ilmi değildir; hâl ilmidir.

İnsanın hâli nasıl?

O halde tasavvuf, -bu tariflerle söylenecek olursa- insanı alıp güzel bir şekilde eğitip kâmil, Allah'ın sevdiği, mârifetullah sahibi ârif bir insan hâline getirmek sûretiyle hem dünyada hem de âhirette mutlu olmasını sağlayan bir ilim olduğundan en önde gelen ilim.

Tasavvuf ilmi önde gelir. Çünkü tasavvuf dinin özüdür, gayesidir, amacıdır, sonucudur. Tasavvuf insanın Allah ve peygamber tarafından istenen insan hâline gelmesidir. Kur'ân-ı Kerîm'in gösterdiği şekilde bir hâle bürünmüş insan olmasını sağlayan, böylece de Allah'ın rızasını kazanmasını sağlayan bir ilimdir. Binâenaleyh, en önemlidir.

Allahu Teâlâ hazretleri;

"Kad eflaha men zekkâhâ" buyuruyor.

İnsanların felah bulması, yani âhirette cehenneme düşmeyip cennete gitmesi, iyi bir sonuca ulaşması, kurtulması... Tehlikeli durumlardan kurtulup istenen, özlenen noktaya gitmesi... Buna "felah bulmak, iflah olmak" diyoruz.

Kad eflaha men zekkâhâ. "Nefsini kim terbiye ederse o felah bulur."

Nefsini terbiye etmeyen de hâip ve hâsir oldu. Yani "Perişan oldu, pişman oldu, mahvoldu, işi berbat etti, âkıbeti kötü oldu." demek.

O halde, şu bizim içimizin temizlenmesi lazım, terbiye edilmesi lazım.

İslâm güzel bir şekilde anlatıyor, herkesin anlayacağı gibi anlatıyor. İslâm dininin bir özelliği vardır; İslâm dini yeryüzündeki bütün insanlara mutluluğu gösterebilecek bir dindir.

Bedevînin birisi gelir; İslâm'dan anladığı kadar anlar, uygularsa cennete gider. Alimin birisi gelir; İslâm'dan derinliğine, hiç kimsenin anlamayacağı kadar derin şeyleri anlar, zevkten mest olur, hayran olur, o da cennete gider. Herkese uyuyor.

Peygamber Efendimiz'e bedevînin birisi geldi, dedi ki:

"Ben fazla teferruâtı aklımda tutamam, bana İslâm'ı kısaca anlat."

Peygamber Efendimiz de kısaca ayaküstü anlattı, sorunun cevabını verdi.

"Tamam, bu kadar yaparım, bundan ne fazla yaparım ne az yaparım. Allah'a ısmarladık." dedi, gitti.

Peygamber Efendimiz diyor ki;

"Dediğini yaparsa cennete girer."

Namaz kılacak, oruç tutacak, zekât verecek, haccedecek, işte böyle yaşayacak; tamam.

Neden?

İslâm'ın bu basit prensiplerinin bile insanı derinleştirici, sonunda iyi bir insan hâline getirici özelliği vardır. Namazın, orucun, zekâtın, haccın öyle bir özelliği vardır. Derinliğinin, dibinin ölçülmesi mümkün değil, o kadar derin... Ama sığ da olsa, adamın kapasitesi az da olsa o da istifade eder.

İslâm['ın] insanı Allah'ın istediği bir insan hâline getirmek için birtakım bilgilerden geçirmesi, çalışması gerekiyor; tasavvuf onları sağlıyor, insanı İslâm'ın istediği noktaya getiriyor.

Tasavvuf, en önemli konu olan Allah'ı bilme konusunda şu metodu kullanıyor: -yani yolu incelediği zaman şu anlaşılıyor:-

İnsanı Allah'ın sevmediği günahlardan uzaklaştırıyor, Allah'ın sevdiği işleri yaptırtıyor, Allah'ın sevmediği huyları üzerinden attırtıyor, Allah'ın sevdiği huyları ona öğretiyor. Sonunda Allah'ı bilen bir insan hâline gelince Allah ona mârifetini, kendisi kendisini tanıttırıyor. Allah tarifle bulunmaz, bilinmez; yani "şöyledir, böyledir..." demekle olmaz. Allah'ın istediği bir hâle gelince o zaman olur.

İnsanlar mânevî arayış içinde oldukları için herkes bir çalışma yapıyor. Kimisi Hintliler'in yanına gidiyor. Hintliler biraz yogi yapıyorlar, biraz meditasyon yapıyorlar, konsantre olabiliyorlar, çivi üstünde yatabiliyorlar, vesaire birtakım böyle şeyleri var diye millet heves ediyor.

Ben İsveç'e gitmiştim. Baktım orada İsveçliler'den bir grup Hintli olmuş, onların dinine girmiş, çarşıda pazarda zillerle çın çın [çalarak] gösteri gezisi yapıyorlardı. İsveçli ama Hint dinine girmiş.

Söz sözü açıyor...

İngiltere'de de birisinin hak dine karşı içinde bir aşk ve şevk uyanmış. "Ben gerçek bir dindar olmak istiyorum, Allah'ın istediği bir kul olmak istiyorum." demiş. İngiltere'deki dinî durumdan memnun olmamış, itikattan tatmin olmamış, çeşitli konulardan tatmin olmamış hak dini arıyor. Dünyada bir sürü inaç var; "Hangisi doğrudur? diye danışıyor, konuşuyor. Ona demişler ki;

"Sen madem aklen her şeyi tenkit ediyorsun, mantıklı bir şey istiyorsun; Hindistan'daki Budizm biraz fakirlere acıyan bir inançtır, onun için senin mantığına uyabilir. Sen git Hindistan'a, Hint dinine gir."

Malını mülkünü satıyor, dört tekeri çekişli bir sağlam araba alıyor. Hindistan'a gidecek, İngiltere'den yola çıkıyor. Türkiye'ye geliyor. Türkiye'de üç defa gece rüyasında "Hak din İslâm'dır. Hindistan'a gitmene lüzum yoktur. Müslüman ol." diyor. Üç defa, üç gece, ayrı ayrı zamanlarda rüya görüyor. Adam sonunda müslüman oluyor.

Şimdi İngiliz misâlinden, başka misallerden nereye getirmek istiyorum, misalleri niçin veriyorum?

İnsan iyi insan olunca Allah lütfediyor.

Allah insanın dışına bakmıyor, omzuna bakmıyor, rütbesine bakmıyor, kesesine bakmıyor. Zenginliği veren kendisi, dışını da yaratan kendisi... Yüzünün güzelliği, boyunun posuyla mı övünecek Kesesinin çokluğu ile mi övünecek? Omzunun kalabalığı ile mi övünecek?

Bunların kıymeti yok!

Allah neye bakıyor?

İnsanın gönlüne bakıyor.

Gönül, Arapça kalb kelimesi ile ifade edilir.

Allah insanın gönlüne bakıyor. Yani kafa yapısına bakıyor, gönül yapısına bakıyor. Gönlü temiz olacak, içi güzel olacak. İçi güzel olduğu zaman seviyor.

İç temizlenmeden Allah yardım etmiyor.

Cümle cihanın halkı içi temizlenmeden bir insana yardımcı olmaya çalışsalar, yardım edemezler. Ama cümle cihanın halkı içi temiz bir insana zarar vermeye çalışsalar, zarar veremezler.

Bu büyük bir iddia değil mi?

Hayır, Kur'ân-ı Kerîm'de mevcut olan bir iddia.

İbrahim aleyhisselam tek başına Nemrud'un karşısına çıktı, kavmin karşısına çıktı, şehrin bütün ahâlisinin karşısına çıktı, hepsiyle mücadele etti.

Ne oldu?

Onu öldürmeye karar verdiler. Bütün şehir halkıyla ters düştü.

Düşmedi mi?

Düştü.

Yakalamadılar mı?

Yakaladılar.

Hem de nasıl yakaladılar?

Onların puthanesinde putları kırdığı için yakaladılar. Gitmiş, çatır çutur onların putlarını da kırmış. O güzelim altınlı, gümüşlü, kim bilir ne kadar masraflı, kıymetli taşlı puthanelerini mahvetmiş. Bayağı da bir şey...

İbrahim aleyhisselâm'a zarar vermek istediler, yani öldürmek istediler. Ateş hazırladılar. Öyle bir ateş ki yanına yanaşılmıyor! Mancınıkla ateşin içine atacaklar, öyle yanacak. İnsan o ateşin içine bir düştü mü mahvolur. Bütün ahâli düşmanı ve ateşin içine atıyorlar.

Ateş de, insanın maddesinin düşmanı... Ateşe insan elini soktu mu yanar. Ateşin şakası olmaz. Yangın bir yere geldi mi cayır cayır her şeyi yakıyor. Fazla miktarda olduğu zaman demirleri bile eritiyor.

Ama ne ateş zarar verdi, ne ahâli zarar verdi.

Neden?

Allah sevdi mi kimse zarar veremez de ondan.

Allah sevmediği zaman da cümle cihan halkı korusa zararını kimse engelleyemez, Allah'ın ona vereceği cezayı kimse engelleyemez.

Onun için tasavvufun yolu; Kur'an'ın, imanın, İslâm'ın yolu nedir?

İnsanı Allah'ın sevdiği bir kul hâline getirmek. Ondan sonra Allah'ın kendisine hidâyeti ihsan etmesi yoludur. Yani kulu hazırlamaktır. Kul hazırlanıyor, iyi bir insan hâline geliyor, o zaman Allah da lütfediyor. Tasavvuf; Allah'ın lütfuna, nazarına layık bir insan hâline getirme çalışmasıdır.

Onun için elhamdülillah, Allah’a milyon kere, milyar kere, sonsuz kere hamd-ü senalar olsun ki, biz ehl-i sünnet ve'l cemaat. Yani Peygamber Efendimizin sünneti yolundayız ve cadde-i kübra-i imandayız. Allah bizi sevdiği yolda daim eylesin.

Fatiha’da da öyle dua ediyoruz. “Sıratallezine en amte aleyhim, ğayril mağdubi aleyhim veladdallin” Ya Rabbi, bize kendisine in’amda, ihsanda, lütufta bulunduğun kulların yolunu göster, o yola sok bizi. “Gayri'l mağdubi aleyhim” Senin gazabına uğramışların yoluna değil. “Vela'd-dallin” Sapıtmışların yoluna değil. Allah’ın gazabına uğramışların yoluna Rabbimiz bizi saptırmasın. Sapıtmışların yoluna Allah bizim ayağımızı kaydırmasın. Allah bizi yolunda daim etsin. Çok şükür, elhamdülillah, onun için bizim yolumuz ilim yoludur. İlim ışıktır. İlim ışık olduğundan karanlık bir nokta kalmaz, basacağın yeri görürsün, sağlam yürürsün. Işık olmadığı zaman, insan çukura düşer. Hatta uçuruma düşer, kuyuya da düşer, uçuruma da düşer. Yaralanabilir, ölebilir de. Karanlık bir nokta kalmıyor.

Elhamdülillah, ilmin ışığında öyle gidiyoruz. Allah'ın ve Resulullah'ın emirlerini tutma yolunda gidiyoruz. Hakikî tasavvuf budur.

Allah-u Teâlâ Hazretleri bizi ilim-irfan yolundan, marifetullah, muhabbetullah yolundan ayırmasın.

Tasavvuf ile ilgili söylenecek çok sözler var.

En son sözü söyleyeyim: Tasavvuf sevgi ve aşk yoludur. Bu işler kuru bilgi ile hiçbir zaman hiçbir yerde olmamıştır. İslâm'a en büyük hizmeti ancak âşık-ı sâdıklar yapmıştır. Öyle aşk, sevgi olmadan ne fedakarlık olur, ne sabır olur, ne başka şey olur...

Aşk olacak, Allah sevgisi olacak ki canını görmeyecek insan!

O sevgi nasıl hâsıl olur?

Zikrullah ile hâsıl olur. Tasavvuf ile hâsıl olur.

Onun için tasavvuf sevgi yoludur. Aşk yoludur. Sevgi, söz olarak küçük kalır.

Tasavvuf aşk yoludur. Ne diyor şair onun için:

İlm kesbiyle pâye-i rif'at

Ârzû-yı muhâl imiş ancak

Aşk imiş her ne var âlemde

İlm bir kîl ü kal imiş ancak

"Ne varsa hayatta işin aslı, esası, özü aşk'mış. Ötekisi minderi doluymuş." diyor. Sen işin özüne gel bakalım! İslam'ın hakikatine gel bakalım! Allah'ı bir tanı bakalım! Bir Allah'a aşık ol, o zaman gerçek müslüman oluyorsun. Öyle olmadığı zaman İslamî bir görev verilse bile onu suistimal ediyor.

Neden?

Aşk olmayınca olmaz da ondan. Kuru bilgi ile olmuyor da ondan.

İşte, tasavvuf aşk yoludur.

Bir de en son onun söyleyelim de... Daha söylenecek çok şey var ama hiç olmazsa söylenecek şeyler eksik kalmasın.

Onun için İslam tarihinde kime bakarsan; çok büyük hizmet eden, çok güzel başarılı işler yapmış hepsi âşık-ı sâdıklardır! Bizim dervişlerdir hepsi. Ne varsa onlarda var...

Ötekiler kuru lafla vakti geçirmişler. Ne varsa bizim o bağrı yanık, Allah sevgisiyle gece gözlerinden pınar gibi yaşlar akan, başını secdeden kaldırmayan insanlarda var. Gece öyle, gündüz hizmette.

İbrahim Ethem Efendimiz Hazretleri sabahtan akşama kadar çalışırmış, o  akşam kazandıklarıyla zembillerle yiyecek-içecek getirirmiş arkadaşlarına ikram edermiş. Tasavvuf o işte! Tasavvufun çok tarifleri var  Burada, vakit olsa okusak. Ne kadar güzel sayfalarca şiir yazmış. Keşke ezberlesek de...

Bir tanesi çok hoşuma gidiyor:

Tasavvuf yâr olup bâr olmamaktır,

Gül-i gülzâr olup hâr olmamaktır.

Ne demek?

"Tasavvuf; yar olacaksın, dost olacaksın, seveceksin kardeşini ama yük olmayacaksın. Sırtından geçinmeyeceksin. Kesesinden istifade etmeyeceksin."

Tasavvuf yâr olup bâr olmamaktır

Bâr, "yük" demektir Farsça'da.

Gül-i gülzâr olup hâr olmamaktır.

Gül olmaktır tasavvuf, diken olmamak. Diken batar, kanatır. Gül hoşa gider.

Tasavvuf gül olmaktır; diken olmamaktır. Tasavvuf dost olmaktır; yük olmamaktır.

Tasavvufun çok güzel tarifleri var. İşte büyük mutasavvıflar... Halk içinde Hak'la olmak. Camide ibadet etmek değil de daima halkın içindeyken de ibadet halinde olmak. Ne güzel prensip. Her an şuurlu olmak, gafletle vakit geçirmemek. Daima Allah'ı zikretmek.

Tasavvuf İslam'ın özüdür, aslıdır, içidir.

Yani ana çekirdeğidir. Fıstığın en iç tarafıdır, bademin orta göbeğidir. Karpuzun ortasıdır, kabuğu değildir. Cevizin dışı değildir, içidir. Ve çok önemlidir. Eski devirde çk önemli olduğu gibi şu anda da çok önemli. Bir insanın İslam'a güzel hizmet etmesi için, tasavvufi eğitim görmesi lazım ki güzel hizmet edebilsin. Hizmetin güzel olması; insanın güzel yetişmesinden sonradır, temiz ahlaklı olmasından sonradır, namuslu olmasından sonradır, gayretli olmasından sonradır, dürüst olmasından sonradır, takva ehli olmasından sonradır.

Allah-u Teâlâ Hazretleri her şeyi çok iyi biliyor, insanın özünü en iyi biliyor. İhlaslı olan, riyâsız olan, halisâne olan ameli kabul ediyor.

Tasavvuf ihlâs yoludur.

Öyle olursa insan İslam'a hizmet eder.

Allahu Teala hazretleri kâmil insan olmaya muvaffak eylesin. Kâmil insan olup da âmâl-i saliha işleyeme muvaffak eylesin.

Bi-hürmeti habihi Muhammedini'l Mustafa ve bi-hürmeti esrârı sûretil-fâtiha.

Diğer Kayıtlar
Başlık Eklenme Tarihi Paylaş Oku Ekle Süre Beğen
playlist play 01.07.1994 - Hizmet Şuuru, Değişen Dünyada Üzerimize Düşen Görevler 29.11.2022 playlist oku playlist ekle 20 playlist like
playlist play 01.09.1997 - Doğru İnanç, Allah İnancı, Hayattaki Gayemiz 14.07.2023 playlist oku playlist ekle 26 playlist like
playlist play 01.12.1990 - Hayatımızın Gayesi ve Şuurlu Olmak, Kendini Yetiştirmek 31.10.2022 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 02.02.1993 - Peygamber Sevgisinin Gerekilikleri, 14.07.2023 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 02.08.1989 - Alim ve İlmin Önemi, İslama Hizmet, Şuurlu Olmak 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 38 playlist like
playlist play 03.02.1992 - İslam ve Tasavvuf 14.07.2023 playlist oku playlist ekle 41 playlist like
playlist play 03.07.1994 - İslam Hizmetinin Önemi 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 31 playlist like
playlist play 04.02.1992 - Zikrullahın Fazileti ve Çeşitleri 14.07.2023 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 04.07.1997 - Güzel Huyun Önemi, Tasavvuf 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 26 playlist like
playlist play 05.01.1991 - Çalışma ve İcraatın Önemi 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 05.02.1992 - Güzel Ahlakın Önemi, Tasavvufta Güzel Ahlak 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 06.04.1995 - Dünyadaki Değişiklikler, İslamda Hizmet 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 18 playlist like
playlist play 07.07.1994 - Kendini Geliştirmek, Hizmet Şuuru, Mesleki Yeterlilik, Bilim ve Teknoloji, Mimar Sinan 12.05.2023 playlist oku playlist ekle 29 playlist like
playlist play 07.11.1996 - Allahı Zikretmenin Önemi 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 34 playlist like
playlist play 10.02.1981 - Hayatın Gayesi ve İmanın Önemi 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play 11.02.1992 - Din Nedir 25.10.2022 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 14.02.1997 - Hanımların Sosyal Hayattaki Rolü, İslamda Hizmette Kadınlar 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 41 playlist like
playlist play 15.02.1997 - Sevginin Önemi ve Sevmeyi Öğrenme 12.05.2023 playlist oku playlist ekle 22 playlist like
playlist play 15.03.1997 - İslamda Sevginin Önemi 10.10.2022 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 16.05.1997 - Aşure Günü 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 28 playlist like
playlist play 16.06.1990 - Gençlere Tavsiyeler, Gençlik ve Allah Rızası, Hedef 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 17.06.1998 - Doğru İnanç, Güzel Kulluk 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 19.12.1991 - Tebliğ Metodları, Yeni İctimai Çalışmalara Yönelmek 19.09.2023 playlist oku playlist ekle 15 playlist like
playlist play 20.08.1990 - Dini Eğitimin Önemi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 26 playlist like
playlist play 22.12.1997 - Aile Eğitimi, İlmin Eğitimin Sevginin Önemi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 23.04.1992 - Ümmetin Görevi, Hizmet, Peygamber Sevgisi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 54 playlist like
playlist play 23.11.1995 - Hayatımızın Gayesi, Tasavvuf ve Nefis Terbiyesi 29.11.2022 playlist oku playlist ekle 36 playlist like
playlist play 23.12.1997 - Dinler Tarihi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play 25.09.1992 - Hizmet, İletişim, Medyanın Önemi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 26.05.1990 - Hayatın Gayesi, Nefis Terbiyesi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 30 playlist like
playlist play 26.12.1990 - İslam Dininin Önemi 05.01.2023 playlist oku playlist ekle 32 playlist like
playlist play 27.04.1993 - Hacı Bektaşı Veli ve Tasavvuf 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 43 playlist like
playlist play 27.11.1992 - Üniversite Öğrencilerine Tavsiyeler, Değişen Dünya 13.12.2022 playlist oku playlist ekle 18 playlist like
playlist play 29.10.1992 - Değişen Dünya, Müslümanlara Düşen Vazifeler, Uyanık Olmak 16.01.2023 playlist oku playlist ekle 16 playlist like
playlist play 29.12.1992 - Tebliğ ve İrşad Çalışmaları 25.11.2022 playlist oku playlist ekle 21 playlist like
Kabe
Canlı Yayın
Şuan Canlı Yayın
Hadislerle Günün Duası
AKRA CANLI
 / 
player image icon close icon
AKRA CANLI
Hadislerle Günün Duası
Hadislerle Günün Duası Add Icon volume up
 / 
Canlı Yayın
fast rewind
fast forward
Playlist
Bu özelliği kullanabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir
  
Fikrini Paylaş
TAAHHÜTNAME

Hazırlamış olduğum ve sitenize gönderdiğim/ teslim ettiğim, tamamen orjinal ve bana ait olan, projemin/görüntü veya kaydımın, AKRA MEDİA tarafından kendisine ait kablolu/karasal/uydu, şifreli/şifresiz, free/paralı TV, video, DVD, VCD,VHS ,radyo, kaset, sinema ve sair mevcut yada ortaya çıkacak her türlü İşaret, ses ve /veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı ve tüm internet siteleri ve sosyal medya platformlarında yayınlamasına, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, işleme hakkı ve temsil hakkının kullanılmasına süresiz olarak müsaade ediyorum.

Projemin/görüntü veya kaydımın, bant, CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player, dijital kayıt vb. tüm yollarla kayıt, çoğaltma ve dağıtım haklarını, bilişim veya iletişim ortamında görüntülenmesini, iletilmesini, okunmasını, izlenmesini, dinlenmesini vb. interaktif veya normal CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player vb. şekilde basılarak veya ses kayıtlarının metin haline getirilip kitap olarak piyasaya sunulmasını sağlayacak her türlü materyal üzerine kaydı ile çoğaltılması, kullanılması, işlenmesi, yeniden ve genişletilmiş şekilde sesli, yazılı ya da görüntülü yayın haklarını, bu suretle de çoğaltılarak kullanılması, dağıtılması, pazarlanması vb. fikri, mali ve manevi haklarımın tamamını, programda gerekli görülen değişiklikleri yapma haklarımı bila bedel olacak şekilde, AKRA.MEDİA sitesine ve bu site'nin yetkilisi ve sahiplerine devir ve temlik ettiğimi, beyan, kabul ve taahhüt ederim.

Şehir Seçin
Close