İlke ve Değerlerinden Ödün Vermeden
Özgür Yayın Platformu Olarak Kalsın Diye
Akşam20:40 Yatsı22:29 İmsak03:28 Güneş05:25 İşrak06:10 Öğle13:08 İkindi17:07
Hava - Hava durumuAçık 26°C Nem %47
Türkçe
10 Zilhicce 1446 6 Haziran 2025 Cuma
10 Zilhicce 1446
İMSAK GÜNEŞ İŞRAK ÖĞLE İKİNDİ AKŞAM YATSI
03:28 05:25 06:10 13:08 17:07 20:40 22:29
Giriş Yap

03.07.1994 - İslam Hizmetinin Önemi

Konferanslar

Muhterem kardeşlerim;

Davetimize icabet ettiniz. Bu çeşit toplantıları biz, ailelerin ve çocukların katılımıyla topyekun eğitim tarzında yapıyoruz.

Biz, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin bize vermiş olduğu örneğe, modele uymaya, sünnet-i seniyye-i nebeviyyeye uygun, her yönden tam bir faaliyet göstermeye çalışıyoruz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz esas mesele, itikat ve iman meselesi olduğu halde Medine-i Münevvere'de cemiyetin her meselesiyle ilgilenmiştir. Hatta Muhammed Hamidullah Bey'e göre - Allah selamet versin – Medine'de, bir anayasa, İslâm anayasası denilebilecek bir hukuk belgesi ortaya koymuştu.

Çünkü Medine'de artık Mekkeli zalim eşrafın Müslümanlara yaptıkları baskı tarzında bir baskı yoktu. Medine'nin belli başlı kabileleri Peygamber Efendimiz'e kucak açmışlar, hizmet arz etmişler. "Biz seni kendimizi koruduğumuz gibi, mallarımızı canlarımızı koruduğumuz gibi koruruz yâ Resûlallah!" demiş, davet etmişlerdi. O bakımdan Medine-i Münevvere'de kimsenin âşikâre bir şekilde Peygamber Efendimiz'e mâni olacak pozisyonu yoktu. Ama hasımlar vardı; içten, korkarak düşmanlık yapan insanlar vardı. Bunlara münafıklar diyoruz. Ayrıca ehl-i kitaptan yahudiler vardı. Onlar da husumet, rekabet ve adavet grupları teşkil ediyorlardı ama etkin değillerdi.

O halde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Medine-i Münevvere'de cemiyetin her meselesiyle ilgilendi. Hatta çarşıya pazara gidip teftiş etti. Belediye hizmetleri sayabileceğimiz, belediye başkanının yapacağı hizmeti yaptı ve ordular teşkil ederek muhtelif yerlere sevk etti ve orduların yaptığı bazı savaşların bizzat başında bulundu. Demek ki; askerî, siyasî, ekonomik, kültürel faaliyetler, her yönden çalışmalar yaptı.

Biz hayatın her dalındaki faaliyetleri yapmalıyız. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Medine-i Münevvere'de neler yaptıysa, bu saydığım maddeler neler ise hepsinde faaliyet göstermeliyiz. Çünkü bunların hepsi, insanoğlunun Allahu Teâlâ hazretlerine hâlisâne ibadet etmesi için gerekli çevreyi ve şartları hazırlayan faaliyetlerdir.

Kültürel çalışmalar, eğitim çalışmaları olmasa; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in Mescid-i Saadeti bir üniversite gibi çalışmasa, Kur'ân-ı Kerîm, hadîs-i şerîf, fıkıh ve diğer bilgiler gece gündüz, 24 saat, öğretilmese İslâm öğrenilmez, başkalarına nakledilmez, tebliğ edilemezdi.

Ekonomik faaliyetler olmasa; insanoğlunun büyük bir ihtiyacı karşılanmamış olurdu.

Hukuki çalışmalar olmasaydı düzen olmazdı.

Binâenaleyh bunların hepsini biz yapmalıyız. Kalem kalem, madde madde bunları düşünerek yapmalıyız. Çünkü bunlar İslâm'ın payidar olması için şarttır, gereklidir, lüzumludur. Bunları ihmal ettiğimiz zaman İslâm'ı yaşatmamız mümkün değildir. O bakımdan biz de Peygamber Efendimiz'in bize devretmiş olduğu, bırakmış olduğu vazifeleri kendi çağımızda, zamanımızda devam ettirmekle görevliyiz. Bunları yapmaya çalışacağız.

Fakat adeta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in bambaşka bir tarzda yetişmiş bir toplumun içinden çıkıp da İslâm'ı o topluma kabul ettirdiği gibi, biz de gayri İslâmî bilgilerle kafası ve gönlü tamamen karışmış olan insanlar arasında İslâm'ı anlatmaya çalışıyoruz. Durumumuz bu!

Çünkü biz Allah'ın rızasını düşünüyoruz. Çünkü biz takvâ yolunu tutmuşuz. Çünkü biz ihlâs ve takvâ gibi mânevî, tasavvufî, irfanî vasıflar olmadığı zaman çalışmaların başarılı olmayacağını bildiğimiz için, bunlar herkes tarafından bilindiği için, o yolları tuttuğumuz için onlardan üstünüz. Eğer insanların iç âlemi, batınî durumu ele alınmazsa tamir ve tâdil edilemezse, tenvir edilmezse elemanlardan fayda gelmiyor.

Onun için Allah'a hamdü senâlar olsun ki bize bu yolu nasip etmiş Mevlâmız.

Biz tasavvufa karşı, dine karşı, millî kültürümüze karşı, tarihimize karşı her türlü ileri geri, abuk sabuk, düşmanca sözlerin söylendiği ortamda yaşadık. Her türlü zehirli şerbeti bize sundular. Biz o şerbetlerin tatlarını tattık ama yutmadık. Dilimiz o tatları biliyor. Biz bütün bu çeşitli yollar arasında bu yolu benimsemişsek  elhamdülillah  bu büyük bir nimettir. Ecdadımız da öyleydi muhterem kardeşlerim.

Ecdadımız da Orta Asya'dayken Budizm'i biliyorlardı, Konfiçyünizm'i biliyorlardı, Brahmanizm'i biliyorlardı, Totemizm'i biliyorlardı, Şamanizm'i biliyorlardı, Yahudilik'i biliyorlardı, Hristiyanlık'ı biliyorlardı hatta Türklerin bir kısmı eski devirlerde yahudi olmuştu. Bir kısmı Hazar Denizi'nin kuzeyinde hıristiyan olmuştu. İncil'le ilgili, Hristiyanlık'la ilgili en eski Türkçe metinler Kodeks Komenikus (Codex Cumanicus) denilen Hristiyanlık metinlerini ihtiva eden bir eserdir. O Gagavuz Türkleri dediğimiz kollar Hıristiyanlığa da aşinâ olmuşlardır.

Binâenaleyh bütün hak ve bâtıl dinleri, bütün hak ve bâtıl mezhepleri ve bütün itikatları görüp bunların içinden ehl-i sünnet yolunu seçmeleri, takvâ yolunda yürümeleri ve tasavvufa sarılmaları ecdadımızın büyük başarısıdır -rahmetullahi aleyhim ecmaîn- ki biz onların arkasından rahatlıkla bu yolda yürüyoruz. Kendimiz bir seçme zahmeti çekmeden doğru yolda gelmişiz. Ve onlar Orta Asya'daki eserleri incelersek görüyoruz ki işte Abdullah b. Mübarek hazretlerinden, hatırınızda bir misal olarak belirebilir.

Bizim ecdadımızın yaşadığı yerlerde İslâmî ilimler zirveye çıkmıştır. Fıkhın en yüksek üstadları, hadisin en büyük alimleri, itikadın en ileri gelen isimleri hep o bölgelerde yetişmiştir. Bizim ecdadımız, İslâmî ulûmların profesörlüğünü yapmış. Değil yüksek tahsilini, değil masterını, doktorasını, doçentliğini, ordinaryus profesörlüğünü yapmış büyük müçtehidlerin yaşadığı sahalarda onların tercihlerini görerek yetişmiş ve gelmişlerdir. Bu bize büyük bir mirastır, çok büyük bir avantajdır. Allahu Teâlâ hazretlerine hamdu senâlar olsun.

Biz bu yolda yürürken, burada da şu çağın içinde de böyle sünnet ehli olmak, ama sünnet ehli olmakla beraber irfan yolundan da uzak bulunmamak gibi bir meziyete sahibiz.

Şunu vurguluyorum; Allah'a sonsuz hamdü senâlar olsun ki bizi Kur'ân-ı Kerîm yolunda, takvâ yolunda, tam olan bir yolda, ifrat ve tefritten uzak, dinin özüne, temel çizgilerine tamamen mutabık bir yolda yürüyen bir cemaat eylemiştir Allahu Teâlâ hazretleri. Ben bunu, "Kıyamete kadar daima hakkı tutan, hakkı destekleyen bir taife mevcut olacaktır. Onlara yardım etmeyen, çelme takmaya çalışan insanların onlara zararı olmayacaktır. Kıyamet kopuncaya kadar böyle iyi insanlar bulunacaktır." hadîs-i şerîfinde bahsedilen taife olmamızı temenni ediyorum, umuyorum.

Onun için muhterem kardeşlerim, biz de o güzel irfanın bir eseri olarak, tevâzu eseri olarak, ama gerçek tevazu... Bazen tevâzu yapıyormuş gibi insan da tekebbür edebilir. Tekebbürü, kendini beğenmişliği tevâzu tarzında görülebilir.

Bir gerçek tevâzu eseri olarak biz kendimizden bahsetmiyoruz.

Burada bir noktaya ben çok önem veriyorum ve eğiliyorum, o hususta kararlıyım, öyle hareket etmeye çalışıyorum. Dava devamlıdır. Şahıslar gelip geçer ama bayrak elden ele yürür. Binâenaleyh ben kendimi daima aradan çıkarmaya çalışıyorum. Çünkü bu, bir şahsın başarısıyla kâim, şahsıyla kâim bir mesele değildir. Öyle olmamalıdır. İslâm'ın bütününe aittir. Müslümanların hepsine ait bir vazifedir, bir şereftir. Güzel yapılırsa hepsine ait bir şereftir, kötü yapılırsa herkese ait bir vebaldir. Bunun şahsî çıkarla, nüfuz temini meselesiyle değişmesi, işin sonunda o noktaya gelmesi, yozlaşması demek olur. Ben ondan da şiddetle kaçınıyorum.

Binâenaleyh şahsımıza ait bir şey istemiyoruz, reklam ve propaganda istemiyoruz. Ama yolumuzun doğru olduğunu bilip onunla ilgili bir davet ve irşad çalışması içinde olmanızı en mühim bir vazife olarak görüyoruz.

Bizim asıl vazifemiz; gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister kahve bahane dediğimiz gibidir. Onun için asıl irşad ve tebliğ çalışmasına önem vermek lazım.

Heraklius'e Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hakkında bilgiler gittiği zaman o, gelen elçiye bazı sorular sordu.

"Bu şahıs nasıl bir şahıstır? Zenginlerle mi oturuyor fakirlerle mi oturuyor?" "Fakirlerle oturuyor" dediler.

"Haa.." dedi. "Şöyle mi yapıyor böyle mi yapıyor?"

"Böyle yapıyor"

"Haa..." dedi.

Bir çok sorular arasında önemli bir sorusu vardır. Dedi ki;

"Etrafındaki insanlar günden güne artıyor mu azalıyor mu?"

"Artıyor" dediler.

"Haaa, hım..." dedi.

Heraklius bu sorulan soruların hepsinden Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hak Peygamber olduğunu idrak etti ama itiraf etmedi. İdrak etti ama eyleme geçiremedi, mücadelesini veremedi, tatlı canına zarar gelir diye, mevkii, makamı gider diye bir adım daha ileriye atamadı. Ölürsem öleyim; "Arkadaşlar! Hak din İslâm'dır. Ben bunu bütün bu sorularımla anladım. Bu dine tâbi olmalıyız." diyemedi. "Tâbi olalım." dedi. Salondan itirazlar yükselince "Ben sizi denemek için şaka yaptım." diye dönüş yaptı. Biliyorsunuz Heraklius'u.

Ama ben burada şunu ifade etmek istiyorum. Bir topluluk eğer çoğalıyorsa sıhhatlidir. Çoğalmıyorsa sıhhatli değildir. Çoğalmıyorsa, durgunlaşmışsa duraklama devrine girmiş demektir. Çoğalmaya, gelişmeye, büyümeye açık olmayan bir bünyede bir kusur var demektir. Biyolojik bir kusur var demektir, bünyesinde bir arıza var demektir.

Biz elhamdülillah gelişme gösteren bir toplumuz; Türkiye içinde, Türkiye dışında gelişme gösteriyoruz. Bu inşaallah sıhhatin alameti diye temenni ediyorum.

Ama gelişmeyi doğruluğumuzla doğru orantılı görmüyorum. Yüzde yüz doğru olup da, gelişmesi yüzde on olan bir topluluk herhalde bir tarafında bir kusur olan bir topluluk demektir.

Biz soyluluğumuz ve vakarımızı korumak babında gelişmenin, büyümenin yüzde onda kalmasına razı oluyoruz. Herhangi bir menfaat, gider vesaire gibi bir düşünce içinde değiliz.

Ama bu vakar, ciddiyet, onurluluk ve istiğna içinde, müstağni oluş içinde, yine de büyümemiz lazım. Yine de bu yüzde onluk büyüme, tam bir büyüme değildir.

Hakkın hakim olmadığı yerlerdeki boşluklara batıllar yayılır. O boşlukları bırakırsak vebal bizim olur. Elemanlarımızı bir yan faaliyet olarak, hayatlarındaki çalışmaların bir çeşnisi, bir küçük yüzdesi, bir küçük parçası olarak hizmet edici elamanlar olarak görmekten muzdaribiz.

Müslüman... Ama hayatının faaliyetleri içinde tasavvufla bağlılığı, faydası yüzde bir, yüzde iki, yüzde üç... Bu yanlış bir görünümdür. O kişinin yanlış yolda olduğunun bir alametidir. Biz bu faaliyetlerin full time olması gerektiğine inanıyoruz.

Bunun önüne çıkan mani, meslektir. Herkesin geçim gâilesi, derdidir. Bu geçim derdi ve gâilesi sebebiyle, bir insan yüzde yüz hizmet veremiyorsa; o zaman mesleğini ve geçim kapısını düşünmek ve ayarlamak zorundadır.

"Ben nasıl bir çalışma yapayım da bu faaliyetin yüzde yüz tam içine gireyim" diye o mesleğini seçerken, o mesleğinde faaliyet gösterirken; hayatında bir takım reformlar, düzenlemeler yapmalıdır.

Sonuç itibariyle; yüzde yüz davaya hizmet veren bir eleman haline gelmelidir. Moderndir, sağlamdır.

Tıbbî hizmet yapıyormuş gibi Hıristiyanlığı o tarzda, o yolla yayıyorlar. Bu yaygın bir şey. Bizim faaliyetlerimiz içinde doktor kardeşlerimizin faaliyetleri önemli bir faaliyettir ve yatırımlarımızın büyük çoğunluğu onlarla ilgilidir.

Bizim çalışmalarımız başkalarına örnek oluyor. Binâenaleyh hakk-ı tekaddümümüz vardır ve fazl-ı tekaddümümüz vardır. Bir şeyi önceden yapmanın, önde olmanın ve ortaya atmanın fazileti ve sevabı vardır. Bizi taklit ediyorlar. Bizi taklit edenler bize rakip olmak için taklit ediyorlar. Bizi çelmelemek için, bizim hızımızı kesmek için yapıyorlar. Bunun bazı mercîlerce şuurla yapıldığını biz biliyoruz. İfade edilmiştir bu. Bizim hızımızın yavaşlatılması, başarımızın yüzdesinin düşürülmesi, sıradan bir grupçuk hâline düşürülmemiz için çok büyük çapta, Türkiye çapında, belki Türkiye hudutları dışına da taşıyorsa beynelmilel çapta hakkımızda engellemeler olduğunu biliyoruz. Ama diyoruz ki hasbünallahu ve ni'me'l-vekîl... "İnsanlar toplandılar, silahlandılar, size geliyorlar." denildiği zaman has mü'minler ne dediler? Hasbünallahu ve ni'me'l-vekîl. "Allah bize yeter, o ne iyi vekildir." dediler. Biz hasbünallah diyoruz, "Allah bize yeter." diyoruz ve yetiyor hakikaten.

Fakat Allah'ın çalışma yaptığımız zaman; Ve en leyse li'l-insâni illa mâ sa'â ve enne sa'yehu sevfe yurâ.

"Allahu Teâlâ hazretleri insanlara sa'yine göre mükâfat ve sonuç veriyor, muvaffakiyet veriyor."

Kanun-u ilahisi böyle!

"Ve en leyse li'l-insâni illa mâ sa'â" ifadesi; "İnsanoğlu için sa'y ü gayret ettiğinden başka bir şey, mükâfat verilmez." demektir. "Leyse" olumsuzluk fiilidir. Ve en leyse li'l-insâni. "İnsan için yoktur." illa mâ sa'â. "Ancak sa'y ü gayret ettiği kadarı vardır, o vardır." Lâ ilâhe illallah gibi bir cümledir bu. Kuvvetli bir cümledir. Sa'yin önemini göstermektedir. "Hiçbir ilah yokur, ancak Allah vardır. Hiçbir sonuç alamazsınız ancak sa'yiniz kadar sounç alabilirsiniz. Sa'y ederseniz, gayret gösterirseniz alırsınız." demektir bu.

Allahu Teâlâ hazretleri "Ben sizi seviyorum, siz benim sevgili kullarımsınız. Ben size havadan cabadan şöyle muvaffakiyet veririm." demiyor; "Ancak sa'y ederseniz veririm." diyor. Ama bu işte şu incelik vardır; Allahu Teâlâ hazretlerinin sa'y eden mü'min kullarına mükâfatı çok çok büyüktür. Ama sa'y etmek şartına bağlıdır. Durduğu yerde durmak, uyumak şeklinde değildir, tembellik tarzında, ihmal tarzında değildir, vazifesini yapmamak üzerine değildir. Allah, mü'min kulu olduğu halde; vazifesini yapmayan insana yapmadığı halde mükâfat vermez, yapmadığı için ceza verir. Osmanlı'nın yıkılışının sebebi budur.

Güzel söylüyor:

Allah'a dayan, sa'ye sarıl, hikmete râm ol.

Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.

"Allah'a dayan, tevekkül; sa'ye sarıl, çalış, işte şu bizim işlediğimiz konu; hikmete râm ol, ilmin peşine düş demek. Hikmet; ilmin, bilginin, doğrunun akla, mantığa ve şeriate uygunluğunun sembolü olan bir kelimedir. Ona râm olacaksın, ona tâbi olacaksın."

Bu, Konyalıların iyi bildiği bir sözdür. Çünkü imam-hatibin kapısının üstünde yazılıdır. Ali Ulvi Bey'in mısralarıdır. Ali Kemal Bey de bu sözü bestelemiştir. Onun için sa'y etmemiz gerekiyor muhterem kardeşlerim. Bu ciddi bir iştir.

Ben böyle genç, dinamik, ciddi ve teşebbüs halinde olan insanlara hitap etmenin mutluluğu içindeyim. Evet, hepiniz hoca değilsiniz, sa'y eden Müslümanlarsınız. Bizim temennimiz öbür tarafın da olması, hocalık tarafının da olması.

Bu iki şekilde olacak:

Ya siz aynı zamanda hocalık bilgilerine de sahip olacaksınız; ilmihali öğreneceksiniz. Bir hocanın bilgisi ne kadardır, siz de o kadar çalışacaksınız. İmam-hatip bilgilerine sahip olacaksınız. Vaaz verebileceksiniz, ne söyleyeceğinizi bileceksiniz, cenaze namazı kılabileceksiniz, kıldırabileceksiniz, cenaze yıkayabilecekseniz, talkın verebileceksiniz... Bir hocanın, bir vaizin yapabileceği her şeyi bileceksiniz ve bu konuda kendinizi yetiştireceksiniz.

Ya da din adamları, sizin gibi aksiyon insanı ve meslek mütehassısı olacak. Ya da siz doğrudan doğruya dünyevî bir ilimle yetişmişseniz gideceksiniz imam-hatip imtihanlarını, fark imtihanlarını vererek birer imam-hatip diploması alacaksınız. Diyanete müracaat edeceksiniz. "Ben falanca yerde imam olmak istiyorum" diyeceksiniz. O hâle gelebileceksiniz. "Vaiz olmak istiyorum." diyebileceksiniz.

Böyle olduğu zaman, yani dinî bir fonksiyon da üstlendiğiniz zaman iş bütünlük kazanıyor. İslâm'da dinî görev, bir dinî kadroya mahsus ve münhasır değildir. Bütün Müslümanların vazifesidir. Binâenaleyh tamlık oluyor. Hem sizin Müslümanlığınız tam oluyor,  hem de sizin vazifelerinizi güzel görmeniz mümkün oluyor.

Din ve dünya diye ikiye ayırdığınız zaman insanın yüzde ellisi kayboluyor. İkisi bir arada olacak; din ve dünya ve âhiret, bir kişide aynı anda bulunacak.

Bütün bunlara rağmen dünyevî iş yaptığımız için mutlaka gayr-i memnunlar olabilir, darılmalar, kırılmalar olabilir. Fedakârlık etmek gerekiyor. "Tamam kardeşim." demek gerekiyor. İsâr gerekiyor. "Tamam ben olmayayım sen ol. Ben yemeyeyim sen ye. Ben giymeyeyim sen giy. Ben öleyim sen yaşa." gibi... Fedakarlıklara, arkadaşını kendine tercih etmeye; isâr deniliyor. Böyle olursa bunun ecri, sevabı büyüktür.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri bir hadîsi şerîfinde buyuruyor ki;

"Haklı olduğu halde münakaşayı terk eden Müslümana, cennetin avlusunda bir köşkü garanti ediyorum."

Haklı ama münakaşa çıkmasın diye "Peki peki" diyor. Münakaşa çıkmaması önemli! İhtilaf çıkmaması önemli! Yangının sönmesi önemli! Peki diyor. Sen haklısın demese bile "peki peki kardeşim" diyor susuyor, ses çıkartmıyor. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz "Buna cennetin avlusunda bir köşk garanti ederim." buyuruyor. Az bir mükafat değildir güzel bir şeydir. Bizim gözümüzün önünde bulunması gerekiyor.

Yarasını tamir edemeyen bir vücutta sıhhatli değildir. Vücudun bir yerinde bir yara acılmış tamir edemiyor; şeker hastası galiba. Şöyle bir rahatsızlığı var veya vitamin eksikliği var demektir.

Yarasını tamir edemeyen bir toplum sıhhatli bir toplum değildir. Yara olabilir, insan yaralanabilir, ister istemez yaralanır. Kimse hastalanmak, yaralanmak istemez ama yarayı vücut örer, temizler, kabuk bağlatır, kabuğu atar. Aynı şekilde o uzuv, vazifesini görmeye devam eder.

Doktorlar, insanı masaya yatırırlar, cart diye karnını keserler, bağırsaklarını masanın üzerine dökerler, keserler, biçerler, dikerler insan ondan sonra kalkar yine yaşar. Vücut sıhhatli olduğu için bunların hepsinin altından kalkar ondan sonra senelerce yine yaşar. Halbuki karnından iki karış boyunda ameliyat izi vardır. Kaç yerinde deliği vardır, dikişi vardır ama insan yine yaşar.

Çünkü sıhhatli toplumlar, yaralarını tedavi edebilirler.

Eğer yaralarımızı tedavi edemiyorsak bizde bir sıhhatsizlik var demektir, bir hastalık var demektir. Adı şeker hastalığı gibi tatlı bile görünse güzel olmayan bir rahatsızlık var demektir. Bu hususta da dikkatinizi çekerim.

İhtilafta taraf olmamaya gayret edin. İhtilaf çıkarmamaya, ihtilafı kapatmaya gayret edin. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyuruyor ki; "En faziletli faaliyet; ıslâhu zâti'l-beyndir. İhtilaflı iki tarafı barıştırma faaliyetidir." En sevaplı iş budur. Çünkü ihtilaf helâk edicidir. Kökünden kazıyıp toplumun salahını, felahını tahrip eden bir kötü durumdur ihtilaf. Peygamber Efendimiz; "Allah'tan korkun! Aralarınızdaki ihtilafları düzeltmeye gayret gösterin. Bakın Allahu Teâlâ hazretleri bile rûz-u mahşerde iki Müslümanın arasını bulmak için neler yapıyor." diyor bir hadîs-i şerîfte.

O hadîs-i şerîfi teberrüken söyleyelim:

Mahşer günü bir kul Allahu Teâlâ hazretlerinin divanında diz çökmüş durumda ve başı yerde. Başını kaldıramıyor çok kritik bir durumda. Sevapları gitmiş, veballeri sevapları arasındaki fark azalmış. Çok az bir farkla belki cennete girecek. Fakat bir hasmı geliyor. Diyor ki; "Yâ Rabbi! Bu kardeş dünyadayken bana şöyle bir zulüm ve haksızlık yapmıştı. Ben bundan hakkımı isterim." O hakkını isteyince bu sefer negatife geçiyor kişi. Cehenneme gitmesi lazım geliyor. Ötekisi hakkını aldığı zaman, pozitiften negatife düşünce, cehenneme gidip cezası kadar yanması gerekiyor. Ötekisi boynunu büküyor. Tam böyle kritik bir noktadayken, cennete kıl payı girecek gibiyken cehennemlik olacağı anlaşılınca, fevkalade mahsun oluyor.

Allahu Teâlâ hazretleri hak isteyen kula "Ey kulum, başını kaldır!" diye emrediyor. Mahşer gününün dehşetinden kaldırıp başlarını bakamıyorlar. Kul başını kaldırdığı zaman karşısında cennetin mücevherle yapılmış köşklerini görüyor. Hayranlığından "Kimin yâ Rabbi bu köşkler?" diyor. O güzellik karşısında şaşırıyor, afallıyor. "Yâ Rabbi! Bu köşkler kimin? Bunlar şehitlerin mi peygamberlerin mi? Kimlerin bu köşkler?"

Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki; "Bedelini verenin." Kim bedelini verirse, parasını sayarsa bu köşkler onun.

"Yâ Rabbi! Böyle bir muazzam, muhteşem, mücevherli bir cennet köşkünün bedelini kim verebilir? Kim bunun parasını ödeyebilir?"

"Sen verebilirsin." diyor Allahu Teâlâ hazretleri. "Bu köşkler, kardeşlerini, kendisine zulmetmiş olan bir kardeşini affedenler içindir.

Ve'l-'âfîne 'ani'n-nâs. "İnsanları affeden içindir bu köşkler" diyor. "Sen de bu kardeşini affedersen bu köşk senin olabilir." diyor. "Affettim yâ Rabbi" diyor. O zaman affedince, kardeşi cehenneme sevk edilmek üzereyken, o hasmı durduruluyor. O da köşkün sahibi olmanın mutluluğu içinde cennete koşuyor.

Koşarken Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki; "Ey kulum dur! Evet cennete giriyorsun ama bak, o da sen onu affettiğin için cennete gitme durumuna geldi. Hakkını istemeyince o da cennete gidecek duruma geldi. Tut elinden de cennete beraber girin." buyuruyor.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem; "Bakın, ey Müslümanlar! Allah'tan korkun. Araları ıslah edin ki; Allah bile iki Müslüman kulunun arasını ıslah etmek için neler yapıyor. Bu hadîs-i şerîfte görün" buyuruyor. Ona köşk gösteriyor. Köşkün hatırına arkadaşını affettiriyor. İkisini birden cennete sokuyor. Hem de el ele tutuşarak! "Tut bakalım kardeşinin elini!" deyip cennete öyle sokuyor.

Muhterem kardeşlerim;

Arayı ıslah etmek, mühim bir olaydır. Bu sizin zihninizde önemli bir yer işgal etsin. İhtilaf çıkarmayın. İhtilafları halletme konusunda gayretli olun, koşucu olun, düzeltici olun, araları birleştirici olun.

Bakın biz mü'minleriz, Allah'ın sevdiği kullarız. Ama dünya üzerinde bizden çok daha üstün başarı sergileyen gayrımüslim milletler var. Kıskanıyorum. Japonya'nın o gelişmesi, o üretimi, o üretimdeki canlılığı, üretimi geliştirmek, güzelleştirmek için fikirlerin çalışması, buluşların yapılması... Çok önemli!

Elemanların her birisi, işin gelişmesi için bir yeni teklifte bulunuyor ve bu dört bin adedi buluyor. Bizde dört tane yeni teklif yapılmıyorsa ayıptır, günahtır. Bizim kafamız mı eksik? Nedir yani? Biz bir buluş yapamaz mıyız?

Ben oturduğum yerden, edebiyat fakültesi mezunu bir insan olarak, pencerelerin şekli, kapıların formu, bilmem nenin nasıl olması gerektiği konusunda icatlar peşindeyim. Vaktim olsa oturacağım, cetvelle çizeceğim. Bence bu direklerin köşeleri böyle olmaz.

Neden?

Bir çocuk çarparsa, burada kafası yarılır. Kafası karpuz gibi ikiye ayrılır. Nasıl olacak? Yuvarlak olacak. Hafif yuvarlatılmış olacak. Bu önemli bir şey. Bir müslümanın kafasını, Allah'ın verdiği aklı, muhakemeyi, tefekkürü geliştirmesi lazım.

La 'ibâdete ke't-tefekkür. "Düşünmek gibi kıymetli, sevaplı ibadet olmaz." buyuruyor. Düşünen insan olacağız, geliştiren insan olacağız. Problemleri çözen, yenilikler ortaya koyan insan olacağız. Yeni olsun. Niye başkasını takip ediyoruz? Otururuz, daha güzelini yaparız. Düşünelim. Ama daha güzelini yapmak için mevcudu bilmek gerekir. İlmin ilk şartı budur.

Mevcudu bileceksiniz. Ondan sonra mevcudu aşacaksınız. Çünkü sizin aylarca yıllarca uğraşacağınız şeyi birisi uğraşmıştır da çözmüştür.

Onun için Amerika'nın demir perde olduğu zaman, Rusya'daki buluşları iyi takip edememesinden araştırma, geliştirme masraflarına çok büyük kayıplar yaptığını yazıyordu bir kitap. Çünkü aynı konuyu Ruslar da incelemiş ve çözmüş. Amerika ondan habersiz o konunun çözümü için ne kadar masraf yapmış, sene harcamış. Onun için teknolojik casusluk, teknolojik istihbarat, bilimsel istihbarat önemlidir. Yeni şeyler bulanlar bilgisini saklarlar. Karşı taraf da onu çalmak için allem eder, kallem eder, uğraşır, didinir, onu çalmaya çalışır.

Neden?

Zahmetten kurtulmak için.

Bir Japon öğrencisi Almanya'daki bir fotoğraf firmasının çeşitli bölümlerinde çalışıyor, çalışıyor. Sonra işini bitirdiği zaman Japonya'ya dönüyor. Japonya'da o çalıştığı firmanın aynısı inşaa edilmiş o fabrikanın başına getiriliyor. Çünkü çalıştığı bölümlerin fotoğraflarını çekmiş, Japonya'ya aktarmış. Japonya'ya geldiği zaman o bölümler aynen Japonya'da inşaa edilmiş. Almanya'daki o fotoğraf firması o hâle gelinceye kadar neler çekmiştir. Hazır olarak, hemen yüksek seviyeden fotoğrafçılık yapmaya başlıyor. Ondan sonra da geliştiriyorlar. Yeni bir şeyler yapmaya çalışıyorlar.

Bir imalatçı, fabrikatör şahıstan dinlemiştim.

"Bizim fabrikamızda bir problem vardı. İmalatı aksatıyordu. Onun çözümünü bilmiyorduk. Almanya'da veya Avrupa'nın bir başka şehrinde, aynı cins imalat yapan bir fabrikaya gittim. O benim problemli bölümüm, orada gizli bölüm. Oraya beni sokmadılar. Tam püf noktası olan noktaya, yasak kısma  sokmadılar. Ama ben oradaki konstrüksiyondan bir şeyin nasıl yapıldığını anladım." diyor. "Biz başka türlü yapıyorduk, o şöyle yapmış. Cihazların, depoların, vesairenin duruşundan, gelişinden, gidişinden, ham malzemenin geliş yeriyle çıkış yerinin farkından meseleyi anladım problemi bir bakışta çözdüm. Gittim, hallettim." diyor.

Bir Karadenizli kardeşimiz radyo evinin kartonpiyerlerini yapma ihalesini kazanmış. Alçı kartonpiyerler; şu kenarlardaki desenli, alçı kısımlar yapılacak. "Bidonla alçıyı karıyoruz, yerine uygulayacağımız zamana kadar donuyor. Çuvallarla alçı ziyan ettik, meseleyi çözemedik." diyor. Onun üzerine gitmiş, bu işin ustası bir gayrimüslimi parayla tutmuş. Bakalım bu problemi nasıl çözecek. Alçının ani donmasını engelleyip oraya uygulanmasını sağlayacak kadar zamanı nasıl kazanıyor ve bu işi nasıl uyguluyor, diye başında da şahin gibi oturmuş. O adamı bir gün çalıştırmış ondan sonra işine son vermiş. Çünkü problemi çözmüş. O işi nasıl uyguladığını anlamış.

Muhterem kardeşlerim;

Araştırma ve geliştirme için bu sözleri söylemiş oluyurum.

Onun için vazifeniz çok büyük. Biz birincilik için mücadele verme durumundayız. Sizler de bulunduğunuz beldelerde bu mücadelenin elemanlarısınız. Sıradan insanlar değilsiniz.

Biz dünyadaki birincilik için çalışmaya başlamalıyız. Bu şuurla çalışın!

Allahu Teâlâ hazretleri muvaffakiyet ihsan eylesin. Birinci olmayı ihsan eylesin. Çünkü İslâm birinci dindir. Çünkü müslümanlar Allah'ın en sevgili kullarıdır. Çünkü birincilik Allah'ın mü'min kullarına layıktır.

es-Selamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühû.

Diğer Kayıtlar
Başlık Eklenme Tarihi Paylaş Oku Ekle Süre Beğen
playlist play 00.00.1994 - İslamda Tasavvufun Önemi 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 30 playlist like
playlist play 01.07.1994 - Hizmet Şuuru, Değişen Dünyada Üzerimize Düşen Görevler 29.11.2022 playlist oku playlist ekle 20 playlist like
playlist play 01.09.1997 - Doğru İnanç, Allah İnancı, Hayattaki Gayemiz 14.07.2023 playlist oku playlist ekle 26 playlist like
playlist play 01.12.1990 - Hayatımızın Gayesi ve Şuurlu Olmak, Kendini Yetiştirmek 31.10.2022 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 02.02.1993 - Peygamber Sevgisinin Gerekilikleri, 14.07.2023 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 02.08.1989 - Alim ve İlmin Önemi, İslama Hizmet, Şuurlu Olmak 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 38 playlist like
playlist play 03.02.1992 - İslam ve Tasavvuf 14.07.2023 playlist oku playlist ekle 41 playlist like
playlist play 04.02.1992 - Zikrullahın Fazileti ve Çeşitleri 14.07.2023 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 04.07.1997 - Güzel Huyun Önemi, Tasavvuf 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 26 playlist like
playlist play 05.01.1991 - Çalışma ve İcraatın Önemi 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 05.02.1992 - Güzel Ahlakın Önemi, Tasavvufta Güzel Ahlak 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 06.04.1995 - Dünyadaki Değişiklikler, İslamda Hizmet 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 18 playlist like
playlist play 07.07.1994 - Kendini Geliştirmek, Hizmet Şuuru, Mesleki Yeterlilik, Bilim ve Teknoloji, Mimar Sinan 12.05.2023 playlist oku playlist ekle 29 playlist like
playlist play 07.11.1996 - Allahı Zikretmenin Önemi 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 34 playlist like
playlist play 10.02.1981 - Hayatın Gayesi ve İmanın Önemi 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play 11.02.1992 - Din Nedir 25.10.2022 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 14.02.1997 - Hanımların Sosyal Hayattaki Rolü, İslamda Hizmette Kadınlar 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 41 playlist like
playlist play 15.02.1997 - Sevginin Önemi ve Sevmeyi Öğrenme 12.05.2023 playlist oku playlist ekle 22 playlist like
playlist play 15.03.1997 - İslamda Sevginin Önemi 10.10.2022 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 16.05.1997 - Aşure Günü 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 28 playlist like
playlist play 16.06.1990 - Gençlere Tavsiyeler, Gençlik ve Allah Rızası, Hedef 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 17.06.1998 - Doğru İnanç, Güzel Kulluk 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 19.12.1991 - Tebliğ Metodları, Yeni İctimai Çalışmalara Yönelmek 19.09.2023 playlist oku playlist ekle 15 playlist like
playlist play 20.08.1990 - Dini Eğitimin Önemi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 26 playlist like
playlist play 22.12.1997 - Aile Eğitimi, İlmin Eğitimin Sevginin Önemi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 23.04.1992 - Ümmetin Görevi, Hizmet, Peygamber Sevgisi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 54 playlist like
playlist play 23.11.1995 - Hayatımızın Gayesi, Tasavvuf ve Nefis Terbiyesi 29.11.2022 playlist oku playlist ekle 36 playlist like
playlist play 23.12.1997 - Dinler Tarihi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play 25.09.1992 - Hizmet, İletişim, Medyanın Önemi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 26.05.1990 - Hayatın Gayesi, Nefis Terbiyesi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 30 playlist like
playlist play 26.12.1990 - İslam Dininin Önemi 05.01.2023 playlist oku playlist ekle 32 playlist like
playlist play 27.04.1993 - Hacı Bektaşı Veli ve Tasavvuf 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 43 playlist like
playlist play 27.11.1992 - Üniversite Öğrencilerine Tavsiyeler, Değişen Dünya 13.12.2022 playlist oku playlist ekle 18 playlist like
playlist play 29.10.1992 - Değişen Dünya, Müslümanlara Düşen Vazifeler, Uyanık Olmak 16.01.2023 playlist oku playlist ekle 16 playlist like
playlist play 29.12.1992 - Tebliğ ve İrşad Çalışmaları 25.11.2022 playlist oku playlist ekle 21 playlist like
Kabe
Canlı Yayın
Şuan Canlı Yayın
Ana Haber Bülteni
AKRA CANLI
 / 
Canlı Yayın close icon
AKRA CANLI
Ana Haber Bülteni
Ana Haber Bülteni Add Icon volume up
 / 
Canlı Yayın
fast rewind
fast forward
Playlist
Bu özelliği kullanabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir
  
Fikrini Paylaş
TAAHHÜTNAME

Hazırlamış olduğum ve sitenize gönderdiğim/ teslim ettiğim, tamamen orjinal ve bana ait olan, projemin/görüntü veya kaydımın, AKRA MEDİA tarafından kendisine ait kablolu/karasal/uydu, şifreli/şifresiz, free/paralı TV, video, DVD, VCD,VHS ,radyo, kaset, sinema ve sair mevcut yada ortaya çıkacak her türlü İşaret, ses ve /veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı ve tüm internet siteleri ve sosyal medya platformlarında yayınlamasına, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, işleme hakkı ve temsil hakkının kullanılmasına süresiz olarak müsaade ediyorum.

Projemin/görüntü veya kaydımın, bant, CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player, dijital kayıt vb. tüm yollarla kayıt, çoğaltma ve dağıtım haklarını, bilişim veya iletişim ortamında görüntülenmesini, iletilmesini, okunmasını, izlenmesini, dinlenmesini vb. interaktif veya normal CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player vb. şekilde basılarak veya ses kayıtlarının metin haline getirilip kitap olarak piyasaya sunulmasını sağlayacak her türlü materyal üzerine kaydı ile çoğaltılması, kullanılması, işlenmesi, yeniden ve genişletilmiş şekilde sesli, yazılı ya da görüntülü yayın haklarını, bu suretle de çoğaltılarak kullanılması, dağıtılması, pazarlanması vb. fikri, mali ve manevi haklarımın tamamını, programda gerekli görülen değişiklikleri yapma haklarımı bila bedel olacak şekilde, AKRA.MEDİA sitesine ve bu site'nin yetkilisi ve sahiplerine devir ve temlik ettiğimi, beyan, kabul ve taahhüt ederim.

Şehir Seçin
Close