İlke ve Değerlerinden Ödün Vermeden
Özgür Yayın Platformu Olarak Kalsın Diye
İkindi17:01 Akşam20:23 Yatsı22:02 İmsak03:51 Güneş05:38 İşrak06:23 Öğle13:05
Hava - Hava durumuÇok Bulutlu 21°C Nem %50
Türkçe
18 Zilka'de 1446 16 Mayıs 2025 Cuma
18 Zilka'de 1446
İMSAK GÜNEŞ İŞRAK ÖĞLE İKİNDİ AKŞAM YATSI
03:51 05:38 06:23 13:05 17:01 20:23 22:02
Giriş Yap

16.06.1990 - Gençlere Tavsiyeler, Gençlik ve Allah Rızası, Hedef

Konferanslar

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Elhamdülillâhi Rabbi'l-âlemîne hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Kemâ yuhibbu rabbunâ ve yerdâ. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ hayra halkıhî Muhammedin ve alîhî ve sahbihî ecmâin. Ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Emmâ ba'd

Çok değerli gençler;

"Genç" kelimesinin tarihi, kökü, aslı araştırılmaya değer.

Benim tahminime göre Farsça'da -yani komşumuz İran illerinin dili olan Farsça'da- genc; "hazine" demek. Belki oradan Arapça'ya kenz olarak girmiş. O da "hazine" demek. Türkçe'de de herhalde sizin yaşadığınız çağın, sizin sahip olduğunuz sıfatın, hayatın bu önemli devresinin ne kadar büyük bir kıymeti olduğunu göstermek için çok ârif, çok hakîm, çok filozof, çok bilge olan ecdadımız, sizlere "genç" adını vermiş. Sizin yaşınızda olanlara, sizin gibi olanlara genç adını vermiş.

Türkçeyi etimolojisiyle, tarihiyle, derinlemesine incelediğiniz zaman, her şeyin altından çok tatlı mânalar çıkartabilirsiniz. İhtiyar kelimesi de öyle. Türkçe'de kullanılan ihtiyar kelimesi de "seçkin insan" demek. Eskiden 'İhtiyar heyeti' denilirdi. Köyün seçkinlerinden meydana gelen heyet. "Ben şunu ihtiyar ettim." diyoruz. İhtiyar etmek; seçmek, tercih etmek mânasına geliyor. Ecdadımız, her şeyin kadrini kıymetini bilen mübarekler, -Allah hepsini cennetlik etsin- sizlere genç demiş, hazine gibi olduğunuz için. Yaşlılara da ihtiyar demiş; hakikaten seçkin, ilimle, irfanla, şâhâne, müstesna, kıymetli insanlar oldukları için.

Muhterem kardeşlerim, değerli gençler;

Ben genç kelimesini kullanırken, her birinizi bir hazine gibi görüyorum. Gerçekten de çağ olarak hazine çağında yaşıyorsunuz yani ömrünüzün hazinesi olan bir çağda yaşıyorsunuz. Ayrıca yöneticilerinden öğrendiğime göre imam hatip okulları mezunusunuz. Bunlar benim gözlerimi fal taşı gibi açan haberler. Çünkü imam hatip okulu bizim ümidimiz, her şeyimiz; imam hatip okulu... Ayrıca müdür yardımcısı; "İmam hatip okulunun süperleri!" dedi. Oradan gözlerim bir kere daha açıldı. Allah nazardan saklasın. Allah yanıltmasın, şaşırtmasın, hayırlı hizmetler ihsan eylesin!

Muhterem kardeşlerim;

Ben de sizin gibiydim. Siz de benim gibi olacaksınız biz aynı yolun yolcularıyız.

Annem beni yetiştirdi bu illere yolladı.

Al sancağı teslim edip Allah'a ısmarladı.

Boş oturma! Çalış! dedi hizmet eyle vatana.

Sütüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana.

diye böyle eskiden bestelenmiş bir parça vardı. Bizim büyüklerimiz bizi böyle yetiştirdi. Sanıyorum siz de aynı şekilde yetiştiniz.

Biz bu sayılan müesseseleri Allah'ın rızasını kazanmak için kurduk. Para kazanma devresini gerilerde bıraktık. Paraya ihtiyacımız yok. Siz de öylesiniz. Davayı bizden öncekilerden biz omuzlarımıza aldık. Sizin omuzlarınıza nakletmek için bu toplantıyı yapıyoruz.  İmam hatip okulunda okuyan, Allah'ın dinini bilen, Kur'ân-ı Kerîm'e saygı duyan, Peygamber Efendimiz'e bağlı olan… Böyle insanlara emanet edersek huzur duyacağız, rahat edeceğiz.

Size aşılamak istiyoruz. Bizim kurnazlığımız bu!

Ders okutmak, kurs yapmak vesaire, bunların hepsi bahane. Maksadımız; Allah'ın dinine hizmet etmek, Allah'ın rızasını kazanmak, bizden öncekilerin bize, elimize tutuşturdukları meşaleyi size devretmek ve bu yarışı sürdürmek ve kazanmak.

Bunu böylece bilin ve buna göre hazırlanın.

Yetişmeniz sadece sizinle ilgili, yeni tabirle kişisel, eski tabirle şahsî, özel bir iş değil. Sizin yetişmeniz bizim için de önemli, aileniz için de önemli, tarihimiz için de önemli, bölgemiz için de önemli, tüm Ümmet-i Muhammed için de önemli! Siz öyle bir insansınız ki siz kendinizin malı değilsiniz! Siz ümmetin ümitlerisiniz! Biz de öyleydik. Biz de öyleyiz.

İşte ümmet sizlerde bizlerden meydana geliyor. Biz bir kesitiz. Bu Ümmet-i Muhammed neyin nesidir, nereden meydana gelmiştir, malzemesi nedir?.. dersek, işte bir kesit. Ama bu güzel bir kesit... Bu, çuvalın orta yerinden alınmış bir kesit değil. Bu mostra... Tezgâhın önüne silinerek, dizilmiş mostra kısmı bu. Sepetin tam dip tarafı değil; ezilmiş, çürükler, bozuklar yok da genc kısmı bu, hazine kısmı.

Allah'a hamdolsun. Verdiği nimetlerin kadrini bilmemek doğru değil. Allah bize nimet vermiş; akıl nimeti vermiş. Çok büyük bir nimet! İman nimeti vermiş. Çok çok büyük bir nimet! İslâm ile müşerref kılmış. Tarif edilmeyecek kadar büyük bir nimet! İki cihan saadetinin anahtarı... Çok önemli! Akıl vermiş, bir de maşallah süper olmuşsunuz. Demek ki sınıfınızın, vasatın üstünde olan insanlarısınız. Bu da şükredilecek hamd edilecek bir şey. Hamd u senâlar olsun! Ben de hamd ediyorum, siz de, kendiniz de hamd edin, şükredin.

Aman, aman şükürden geri kalmayın! Bunu verenin Allah olduğunu bilin, Allah'a kulluğu unutmayın! Çünkü kıymeti bilinilmeyen nimet elden alınır; bunu bilesiniz! Kadr u kıymeti bilinilmeyen bir nimet insanın elinden çekilip alınır! "Haaa! Sen bunun kıymetini bilmiyorsun!" diye alırlar insanın elinden! Aman, aman elde ettiklerinizi kaybetmemeye çalışın.

Dikkat ederseniz bizim faaliyetlerimiz içinde, kurduğumuz müesseselerin tabi isimleri önünüzden hızla geçtiği için şey yapamamışsınızdır [tam hatırınızda tutamamışsınızdır]. İnsanın duyması başka, idrak edip zihnine iyice yerleştirmesi başka şeydir. İdrake yerleştirmesi, geçmesi için slaytlarla gösterilmesi lâzım, çeşitli konuşmalarla pekiştirilmesi lâzım...

Biz insanı eğitmek istiyoruz. Zaten Ümmet-i Muhammed'in genel görevi bu. Siz de öyle olacaksınız. Siz de imam hatipli olarak sizin de göreviniz bu. Siz şimdi yeni yenisiniz, daha serbestsiniz, üzerinize yük almamışsınız ama sizin göreviniz de bu.

İkinci görev; dostluk, kardeşlik, tanışma, bilişme, birbirini sevme, organizasyon, koordinasyon... Dostluk, muhabbet; İslâm'ın en önemli, en sevaplı işlerinden birisi.

İslâm'ı sathî olarak bilenler ve sathî olarak anlatanlar ilk başta namaz, niyaz, oruç, hac... filan gibi şeyleri sayarlar ve ondan ibaret sanırlar. Halbuki öyle değil. Sevmek bir ibadettir. İslâm'ın böyle hayret edilecek birtakım şeyleri vardır. Mesela; sükût bir ibadettir. Tefekkür için sükût etmek bir ibadettir. Evvel ibadet, ibadetin evveli, ilk basamağı, ilk kademesi, en önde geleni, hemen hemen ilk başta, ön sırada yer alanı; mesela sükût bir ibadettir. Sevmek de bir ibadettir. Arkadaşlık da bir ibadettir. Hem de çok sevaplı ibadettir. Buraya gelmişsiniz, birbirinizi tanıyın, adresinizi alın. Bu gibi vesilelerle insan dost ediniyor.

Bir dost defteriniz olsun; ciltli, sağlam... Çünkü ömrünüz boyunca 80 yıl, 100 yıl kullanacaksınız. Oraya arkadaşlığa layık gördüğünüz insanların ismini, adresini yazın. Dost defterine yazın kardeşlerinizin ismini, beğendiğiniz insanı ve onunla gerçekten kardeşlik yapın. Çünkü çok büyük bir ibadettir. Çok sevaplıdır. Dost edinin, arkadaş edinin, yeni arkadaşlar kazanın. Her ay yeni bir arkadaş kazanın, her hafta yeni bir arkadaş kazanın, her yıl yeni arkadaşlar kazanın genişleyin. Çünkü büyümeyen, gelişmeyen bünyeler hasta demektir. Canlılık, enerji dolu oluş büyümeyi gerektirir. Büyümeyi, gelişmeyi, güçlenmeyi gerektirir.

Onun için bir işimiz dostluktur, bir işimiz de yardımlaşmadır. Allah rızasını kazanmanın yollarından bir tanesi, -hepinizin herhalde imam hatipli olmanız dolayısıyla, dersler esnasında karşılaştığınız- insanlara faydalı olmaktır.

İnsanın kendisi için faydalı olması; bu batının felsefesidir. Sırf kendisi için çalışması... Doğuda da vardır, bizim içimizde de vardır böyle olanlar. Onlara bizim ecdadımız mesela, "Nalıncı keseri gibi kendi tarafına yontar." demişler. Keserin ucu böyle bu tarafa doğrudur. Nalını oymak için ham tahtayı karşısına alır. Tahtayı aşağıya dayar, keseri böyle tak tak, tak tak vurdukça, hep kendi tarafına doğru yontuyor. Yongalar hep kendi tarafına geliyor.

Bazı insanlar böyle bencildir; kendisi için çalışır ama İslâmî terbiyeyi alan bir insan, biraz geliştikten sonra asıl sevaplı şeyin başkasının gönlünü almak, gönül yapmak, başkasını memnun etmek, başkasına iyilik yapmak, başkasına faydalı olmak olduğunu görür. Bunun çok kıymetli bir iş olduğunu görür. Lezzetli olduğunu görür; lezzetini tadar. Bir fakire bir şey verdiği zaman onun yüzündeki minnettarlığın güzelliğini görür. İyilik yapmanın insana verdiği huzurun, tadını tadar. Bir noktadan sonra insan bencilliği aşar. Bencilliği aşar, başka insanlara faydalı olmaya çalışır. Bizim bir işimiz de budur.

Bizim üç temel işimiz var: Yardımlaşma, eğitim, dostluk; sevgi, muhabbet, ilgi.

Biz müslümanların birbirleriyle alakalı olmasını istiyoruz. Alakalandırmak istiyoruz. Birbirlerine bend etmek, bağlamak istiyoruz. Böyle olması gerektiği için, Allah böyle emrettiği için bunu tahakkuk ettirmeye çalışıyoruz. İşimiz budur.

Bizim bu işten bir menfaatimiz olmadığı, sırf Allah rızası için yaptığımız için, sizleri böyle derleyip toplayarak sizin vermeniz gereken paraları başka yerlerden sağlayarak... Nerden bulursak bulalım… Mümkün olduğu kadar… Hiç olmazsa şurasından yardım edelim... Emin olun gücümüz yetse, sizi kuş sütüyle besleriz.

İstiyoruz ki imam hatibin süperleri, üniversitenin en üstün başarılı öğrencileri olarak üniversiteye girsinler. İstiyoruz ki en ön sırada siz olun. En yüksek puanları siz alın! İstiyoruz ki imanlı gençlik, mü'min insanlar her şeye sahip olsun. Bu memleket bizim! Hiç şek şüphe yok. Dedelerimiz bize emanet etti, şimdi koruyucusu biziz, sizsiniz, siz de olacaksınız, siz koruyacaksınız!

Şu taşı toprağı serbest bıraksak, kimler gelmez buralara?

Geldiler de... Zaten bir kısmını da aldılar. Zaten bize o kadar ters bir eğitim verdiler ki elden çıkanı bizim vatanımız değil gibi düşünüyoruz.

Böyle şey olur mu?

İmam Şâfiî'yi o bakımdan çok seviyorum. "Bir yer bir zamanlar İslâm diyarı olmuşsa o ebediyen İslâm diyarıdır, dâr-ı İslâm'dır." diyor.

Nerelere İslâm bir ara gelmiş, nurlandırmış sonra çekilmişse, artık orası damgayı almıştır, şerefi kazanmıştır; orası dâr-ı İslâm'dır. Oralar bizim yüreğimizin yarasıdır. Hem buraları kaçırmayacağız, kaptırmayacağız hem oraları tekrar nurlandıracağız.

Dertliyiz, üzüntülüyüz, yaralıyız, yardıma ihtiyacımız var. Bu dertliliği, bu üzüntüyü size de aşılamak istiyoruz, sizi de uyarmak istiyoruz, sizi de bu konuda yetiştirmek istiyoruz.

Eğitime önem verişimiz ve genellikle eğitim müesseseleri açışımız... İslâm'da ilmin en yüksek rütbe olması dolayısıyladır.

Rütbetü'l-ilmi a'le'r-rütebi. "İlim payesi, ilim rütbesi rütbelerin en üstünü." olduğundan ilme sarılmışız, ilimle iştigal ediyoruz, kendimiz ilim yolunda bulunuyoruz, ilim adamı yetiştirmeye çalışıyoruz ve ilim sahibi kılmaya çalışıyoruz. Kur'ân-ı Kerîm'de çok methedilmiştir. Bildiğiniz âyetleri, hadisleri sıralamakla zamanı geçirmek istemiyorum.

İslâm ilme o kadar büyük önem vermiştir ki; İslâm'ın ilk yıllarında koskoca bir şehirde 15 kadar okuma yazma bilen insan varken, hemen kısa bir zaman sonra, büyük bir patlama tarzında, zincirleme reaksiyon tarzında, görülmemiş bir tarzda ilimler gelişmiş ve İslâm ümmeti dünyanın en büyük alimlerini yetiştirmeye başlamıştır

En büyük alimleri yetiştirmeye başlamıştır, biz o çağları özlüyoruz. O çağların hasreti içimizde. Biz her birinizin tekrar dünyanın sayılı ilim adamı olmasını istiyoruz. Kendi sahasında parmakla gösterilen, adı en mühim yayınlarda başta yazılan, her yerde ilk önce söylenilen insanlar olmanızı istiyoruz. İlim yoluna girmek de talebe olmak da, -henüz şu anda ilim adamı değilsiniz, olsun, talebe olmak da- aynı şerefe eriştiriyor insanı.

İlim talebesi öyle kıymetli bir kimsedir ki; cennet yoluna ayak koymuş, baş koymuş demektir. Varacağı yer cennet demektir. "Gök varlıkları, yer varlıkları, hatta denizin içindeki balıklar onun için tevbe ve istiğfar eder." diyor Peygamber Efendimiz. Onun için ilim talebesi kâinatın gözdesi oluyor. Balıklar bile, senin haberinin olmadığı mahlûklar bile, senin için Allah'a yalvarıyor, tevbe ediyor istiğfar ediyor.

Bu nasıl olur bilmiyorum ama Resûlullah söylemiş. Belki bilebiliriz, düşündüğümüz zaman belki anlayabiliriz ama şu çok net olarak anlaşılıyor ki; ilim yoluna girmiş olan bir insan kâinatın sevgilisi oluyor. Kuşların, ağaçların, böceklerin, çiçeklerin sevgilisi oluyor. Başka bir insan oluyor. Onun için çok kıymetli bir yol tutturmuşsunuz.

Muhterem kardeşlerim;

Ölü de yıkayacağız. Ölü yıkamak vazifemizdir. Ölüler bizim kardeşimizdir; tertemiz yıkarız öyle gömeriz. Şerefli bir hizmettir. Cenazenin arkasından birkaç adım attığın zaman insanın kazandığı sevabın haddi hesabı yoktur. Onları da yapacağız. Bizi öyle korkutmuşlar.

"Ölü yıkayıcısı mı olacaksın?"

Peki, ölüleri yıkamayıp da murdar mı gönderelim?

Ortada bırakıp da kokutalım mı?

Vazife değil mi? Sen sanki öldükten sonra benim karşıma gelmeyecek misin bunu söyleyen adam?! Sen gelmeyecek misin?

Onun için çok güzel bir yol tutturmuşsunuz, tebrik ederiz, tebrik ederim. Allah nasip etmiş ilim yoluna girmişsiniz ve ilmin en şerefli olan kısmına sülûk etmişsiniz, girmişsiniz. İmam hatip, yani din adamı olma ilmine girmişsiniz. Demek ki İslâm'ı yaymak size düşüyor. Sahabe mesleği, Peygamber mesleği sizin mesleğiniz oluyor. Çok büyük bir şeref, muazzam bir şeref, tariflere sığmayacak bir şeref kazanmış oluyorsunuz.

Muhterem kardeşlerim;

Eğitimin bir müslüman için önemi çok büyüktür ve çok çeşitleri vardır.

Şöyle bir sıralayayım:

Bir kere biz beden eğitimi bakımından çalışma yapmakla görevliyiz. Müslüman; güçlü, kuvvetli ve bedenî meziyetleri yüksek olan bir insan olmalıdır. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri bir hadîs-i şerîfinde buyuruyor ki;

el-Mü'minü'l-kaviyyu hayrun ve ehabbu ilallahi min-el-mü'mini el-daîfi vefî küllin hayrun.

"Kuvvetli müslüman zayıf müslümandan Allah indinde hem daha hayırlıdır hem daha sevimli ve sevgilidir."

Bakın, kuvvetli olan müslümanı Allah daha çok seviyor. Daha çok seviyor ve daha hayırlı ve kıymetli oluyor.

Neden?

İyi insanın elinde kuvvet oldu mu o kuvvet hayra kullanılır. Kötü insanın eline kuvveti verdin mi, şerre âlet eder; zorbalığa, zulme, hırsızlığa, arsızlığa, yüzsüzlüğe kayar. Onun için müslümanın kavi olması lâzım.

Nasıl kavi olması lâzım?

Çelik gibi olması lâzım. Kıvırdığın zaman bıraktın mı cuvvv diye sallanmalı, çelik gibi olmalı. Başını böyle arka tarafından topuğuna değdirebilmeli. Pazusunu şöyle yaptığı zaman, pazusunun buradaki şeyinden karşısındaki korkmalı. Beş tane insanı çok rahatlıkla, mücadelede saf dışı bırakabilmeli. Sıhhati yerinde olmalı, sigarayla ciğerlerini zifir doldurmamalı. Bünyesini zayıf düşürmemeli, saz benizli, soluk yüzlü, halsiz bitkin olmamalı. Mütereddit olmamalı, cin gibi olmalı. Vücut fonksiyonları son derece güçlü olmalı. Etrafına baktığı zaman, şöyle bir baktı mı şıp çevrenin fotoğrafını almalı; yapması gereken şeyi anlamalı. Düşman nereye saklanmış, ne yapacak...

Bunu aşağı yukarı anlamış kardeşlerimiz. Bakıyoruz, judo öğreniyorlar, karate öğreniyorlar. Yeşil kuşak, sarı kuşak, siyah kuşak... Birinci dan, ikinci dan filan... Bunlar hoşuma gidiyor. 14 tane mermeri üst üste diziyor, bir tane patlatıyor. Hepsi çatır çutur kırılıyor filan; güzel.

Neden?

Dinimiz istiyor bunu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri bir hadîs-i şerîfinde buyurmuş ki:

Allimû evlâdekümü's-sibâhate ve'r-rimâyete. "Çocuklarınıza yüzmeyi öğretin." Bakın, bunu çölde söylüyor! Peygamber Efendimiz'in söylediği muhit önemli. Medîne-i Münevvere'de söylüyor Allâhuâlem. Allimû evlâdekümü's-sibâhate. "Çocuklarınıza yüzmeyi öğretin!"

Neden?

İstikbale hazırlıyor. Çocuklar istikbalin insanlarıdır. Siz bu zamanın insanı değilsiniz, yirmi sene sonranın insanısınız. Yirmi sene sonra benim kürsümde oturacaksınız, benim yapacağım işi yapmaya çalışacaksınız. Belki daha iyisini yapacaksınız.

"Çocuklarınıza yüzmeyi öğretin." diyor Peygamber Efendimiz. Rimâyeyi; "atmayı öğretin" diyor, yani ok atmayı atmayı öğretin. Bu devrin silahı neyse… Her şey elektronik… Adresler, telefonlar, her şey elektronik… Asansörler, şunlar bunlar… her şeyin içine girdi bu. Onun için maddî bakımdan güçlü olacaksınız!

Vücudunuza gül gibi, çiçek gibi bakacaksınız; sigara içmeyeceksiniz! Kendinizi yıpratmayacaksınız! Uykunuza, sıhhatinize dikkat edeceksiniz, kuvvetli olmaya, idmanlı olmaya dikkat edeceksiniz!

Bir Avrupalıdan, bir Amerikalıdan geri kalmayacaksınız! Şampiyon olacaksınız! Bir tane olacaksınız!

Vücudunuz Allah'ın size emanetidir. Bu emaneti iyi kullanmazsanız Allah sorar. Her şeyinize dikkat edeceksiniz; bu bir.

İkinci eğitim; zihnin, kafanın eğitimi. Bilgi sahibi olacaksınız! Cahil olmayacaksınız! Asrı bileceksiniz! İlimleri bileceksiniz! Kendiniz yeni buluşlar yapacaksınız, mûcit olacaksınız!

Cennetmekan Fatih Sultan Mehmed'i düşünün. Havan topunu kendisi bulmuş. "Ben bu surların öbür tarafına nasıl geçerim, öbür tarafındaki düşmanı nasıl tepelerim, nereden bombayı bunun tepesine yağdırırım?!" Çare düşünmüş ve bulmuş. "Havan topunu kendisi bulmuş." diyorlar. Mûcit, icatçı yani.

Kaç tane lisan biliyormuş; Rumca, Sırpça, Latince, Arapça, Farsça... Pırıl pırıl, dipdiri, etrafıyla ilgili, çevresini bilen, tanıyan, dostunu düşmanını bilen insan! Her şeyi biliyor, takip ediyor. Siz de öyle olacaksınız!

Hepinizin icadı olması lâzım. Hepinizin bir dalda icadı olmalı. İlk kimya derslerinde gördüğüm zaman bayağı kıskanmıştım. "Alüminyumun elektrik usulleriyle istihsâlini bir kolej talebesi bulmuş..." filan deyince, bayağı kıskanmıştım. "O buluyor da ben niye bulamayayım!" diye yarışacaksınız ve bilgi sahibi olacaksınız!

Tabii bu kafanın eğitimi için yabancı dil öğreneceksiniz! Belki şehirden uzakta, deniz kenarında, çam ormanının dibinde, sekiz ay on ay konsantre olarak İngilizce'nin konuşulduğu müesseseler yapacağız belki ilerde; onları planlıyoruz. Başka insanlarla konuşmasın; sanki İngiltere'ye, Amerika'ya gitmiş gibi otursun, kalksın, yesin, içsin, kuş sütüyle besleyelim ama şu İngilizce'yi halletsin, şu Arapça'yı halletsin! Böyle kitabı aldığı zaman hemen okusun, anlasın ve istifade etsin! "Haaa! Şunları şunları anlayabilmiş de şurasının farkında değil, ben orasını da biliyorum." [diyebilsin], hop öbür tarafa daha ileri gidebilsin.

Çünkü mevcudu bilmeyen, mevcudun takibini yapmayan bir insan mevcuda bir şey ilave edip daha ötesini yapamaz. Eskinin kötü bir taklidini yapar, gülünç duruma düşer. Eskiyi bileceksiniz; Osmanlıca'yı, Arapça'yı bileceksiniz, öz kültürümüzü bileceksiniz, öz kültürümüzün değerlerini, yetiştirdiği değerli insanları bileceksiniz! Biz bunları bildirmek için çalışacağız, tanıtacağız, herkese tanıtacağız. Kendi yetiştirdiği, cihana ışık tutmuş olan insanları öğreteceğiz. Öğreneceksiniz, üstüne ekleyeceksiniz. Kendi çalışmalarınızı ekleyeceksiniz.

Peygamber Efendimiz: "İki günü eşit olan ziyandadır." diyor. Onların seviyesinde kalmayacaksınız, aşacaksınız geçeceksiniz!

Kafanın eğitimi bir taraftan da uygulamayla oluyor. Laboratuvar oluyor, tatbikat oluyor. Teorik derslerin yanında pratik dersler filan… Bunların hepsi maddî bilgiler bâbında, kafa eğitimi içinde kabul ediyorum.

Bu da önemli!

Bu da dünyadaki başarı için, meslekteki başarı için… Dünyada yaşam kavgası var. Bu kavga içinde yenilmemek, yutulmamak, düşmanlarının ayağı altında ezilmemek, çiğnenmemek, esir olmamak ve horlanmamak için bunu yapacaksınız! Birinci sınıf eleman olacaksınız!

Bu da tamam; kafa eğitimi, beden eğitimi tamam.

Muhterem kardeşlerim, değerli gençler;

Bir de insanın içinde nefis diye bir şey var. Dinimiz bunu Kur'ân-ı Kerîm'de bildiriyor, hadîs-i şerîflerde bildiriyor. İnsanın içinde nefsi var. Nefs dediğimiz bir şey var.

Nedir bunun Batı dillerindeki karşılığı?

Ego.

Türkçe'deki karşılığı nedir?

Ben.

İnsanın 'ben'i. Yani benliği, kendisi. Türkçe'de "kendi" kelimesi ile ifade ediyoruz. Egosu... İnsanın kendisi... Enesi...

Bu insanın nefsi kontrol edilmediği zaman kendisine düşmandır.

Nasıl düşmandır?

Kötü şeylere sürükler. Kötü işleri yapmaya sürükler. Hayatta başarısızlığa götürür; onun için düşmandır.

İnsanın egosu, insanın kendisi, nefsi niçin yaratılmıştır?

Vücudunu korumak için yaratılmıştır. İnsanın vücudunu koruması kollaması lâzım. Mesela; vücutta acıkma hissi olmasa, insan beslenmesini normal yapamaz. Uyku hissi olmasa, dinlenmesini normal yapamaz. Daha başka içgüdüler, daha başka istekler... Evlenme isteği, çoğalma isteği vesaire, bunların hepsi insanın biyolojik varlığıyla ilgili birtakım, hakikaten lüzumlu, şeylerdir.

Bu lüzumlu şeyler eğer sizi kıskacına, tesiri altına alır da peşinden sürüklerse, siz o zaman bizim özlediğimiz, kendinizin özlediği, babalarınızın, annelerinizin sizden beklediği yola, yere gidemezsiniz. Babanız sizi tahsil için İstanbul'a gönderir; siz mahvolursunuz. Babanızın tarla satıp da size gönderdiği paraları, yersiniz, bitirirsiniz.

Neden?

Nefsinizi yenemediğiniz için. Nefsiniz işte size böyle bir düşmanlık yapar. Veyahut uykuyu seversiniz, yan gelip yatarsınız. Kalk be adam! Hor hor, hor hor... sabah uyur, öğlen uyur, öğleden sonra uyur, akşam uyur, sınıfta uyur…

Bizim askerlikte, takımda yaşlı bir şahıs vardı; ben geç gittim askere. Yaşlı, benden de yaşlı bir kimse vardı. Tam ders esnasında arka taraftan bir horlama sesi gelirdi. Horrr gıırr filan. Tabii albay birden sinirlenirdi;

"Gel! Kalk! Bilmem ne…"

Adam kalkar.

"Gel buraya!"

Adamı, kürsünün yanında ayakta dikerdi. Ayakta uyurdu! Orada da başlardı hor diye uyumaya. İşte bu da nefsin bir başka şeyi veya bir hastalık. Uyumak bir hastalık; aşırı olursa! Zevk bir hastalık; aşırı olursa! Daha başka şeyler… Biliyorsunuz bir genci neyin mahvettiğini... Oyun sevgisi, bilmem şunlar bunlar vesaire. Gençlerin hastalıkları...

Bunu insan isteyerek yaptığı için, bundan kurtulamazsa hayatta başarı sağlayamaz. İçi ister insanın. "Valla canım o kadar çekiyor ki; şimdi bir pirzola olsa, şöyle güzelce pişmiş olsa, şöyle elime alsam, dişlerimle ısıra ısıra, çekiştire çekiştire on tane pirzola yerim."

Haa! On tanesi fazla gelir, iki tanesi yeter. Ama koyuversen bir kuzuyu yer adam! Pehlivan bir koyunu bitiriyor. "Çekilin siz kenara, seyredin!" diyor, ondan sonra bir kuzuyu yiyor. Lüzumsuz! Bu sonradan zarar; kolesterol fazla, mide rahatsız, karaciğer şöyle bilmem ne...

İslâm her şeye dengeyi getirmiş.

Demek ki nefsin kontrol edilmesi lâzım, dizgin altında tutulması lâzım! İslâm bu problemi bütün çıplaklığıyla, çok büyük önem vererek ortaya koymuştur. Başka bir dinde, başka bir ideolojide bu yoktur.

En önemli şeyi atlıyor. En önemli şeyi atladıktan sonra, bir insanın nefsi terbiye olmadıktan sonra bu insandan hayır gelmez ki!

Çünkü nefis terbiyesi en önemli iş! Bir şampiyonu böyle saf dışı bırakır. Bir tahsilli genci tahsilden döndürür. Bir ciddi aile reisini ayyaş yapar. Bir ciddi devlet memurunu casus durumuna düşürür, hırsız durumuna düşürür, rüşvetçi durumuna düşürür...

Onun için nefis terbiyesi en önemli iştir. Yapılmıyor. Yok böyle bir şey!

Neden?

Hepsini şeyden [müfredattan] kaldırmışlar, yerine bir şey ikâme etmemişler. Be adam bu tasavvuf, nefsi terbiye ediyordu. Adama "Yemek yeme!" demekle olmaz ki!

"Şu yemeği yeme, bu zararlı; şunu ye, bu faydalı." dersin, yerine müspet olanını, olumlu olanı ikame edersin.

Siz nefsinizi terbiye etmezseniz siz de adam olmazsınız! Meslek sahibi olamazsınız demiyorum, paşa olamazsınız demiyorum, adam olmazsınız! Olamazsınız! Kendi kendinize itimadınız olmaz. Kendi kendinizden nefret edecek insan olursunuz. Çünkü nefsinizi yenemeyince nefis size ne oyunlar oynar. Âdâ 'adüvvüke. "En büyük düşmanınız." nefis size öyle oyunlar eder ki siz kendiniz, kendinizden nefret edersiniz. Kişiliğinizi kaybedersiniz, şahsiyetinizi kaybedersiniz.

Onun için nefis terbiyesi çok önemlidir. Nefis terbiyesine önem verin, arayın, uğrayın, sorun, öğrenin; nefsinizi terbiye edin! Nefsinize hâkim olun!

Kad eflehâ men zekkâhâ. "Kim nefsini terbiye ederse, o felah bulacak."

Siz imam hatiplisiniz, felah bulmak nedir, nefis nedir ve o âyet nedir bilirsiniz. Âyet, Allah'ın emri demektir. İnsanın nefsinin terbiye edilmesinin farz olduğunu bildiğiniz için, buna uğraşmanız lâzım. Namaz kılmak gibi, Ramazan'da oruç tutmak gibi, hacca gitmek gibi önemli bir iş olduğunu bilip nefsin terbiyesiyle uğraşmanız gerekiyor.

İnsan nefsini ıslah ederse takvâ ehli insan olur, sakınan insan olur, günahlara düşmez. Günahı görür, önüne kadar fırsat gelir; yapmaz.

Neden?

Nefsi terbiye olduğu için. Nefsi terbiye olmamışsa o tuzaklardan birine düşer ve mahvolur. Onun için, nefis terbiyesine mutlaka mutlaka önem verin. İlim öğrendiğiniz kadar, bilgi ve beceri sahibi olduğunuz kadar nefis terbiyesine de önem vereceksiniz. Nefsinizi yenmeyi de öğreneceksiniz.

Leyse'ş-şedîdu bi's-sur'ati

"Pehlivan, güreşte karşısındakinin sırtını mindere yapıştıran değildir; kızdığı zaman nefsine hâkim olandır!"

İnsanın nefsi başka bir şey istediği halde, bir insan isteğini yenip de aklının gösterdiği işi yapabiliyorsa; işte nefsini terbiye edebilmiş demektir.

Diyelim ki yarın imtihan var. Şu kitabın şurasından şurasına kadar çalışmak lâzım. Bunun çalışılması gerektiğini biliyorsunuz, aklınız bunu size gösteriyor arkadaşınız sizi çağırdığı zaman;

"Ya haydi gel sinemaya gidelim, çok güzel bir film varmış." Veyahut;

"Gel mahalle maçı var. Sensiz yapamayız. Yeniliriz valla rezil oluruz! Mutlaka gel! bilmem ne…" filan deyip şu veya bu şekilde, daha başka misaller de olabilir.

Eğer o yapman gereken şeyi yapmayıp da o zevk tarafına kayıyorsan nefsin galip! Nefsin seni sürüklüyor! Eğer yapman gereken şeyi yapabiliyorsan, nefsini bastırabiliyorsan, nefsine set çekebiliyorsan, arzularını dizginleyebiliyorsan terbiye edilmiş demektir. Bu da kolay olmuyor. Bunun da yolu ve metotları var, uzun egzersizleri var.

Bir insan üçgen vücuda birden sahip olur mu? Birden erkek mecmualarının kapaklarında kat kat adaleleri çekilmiş resimleri olan bir vücuda, insan böyle birden sahip olur mu?

Olmaz.

Kaç sene uğraştı onlar?

Kim bilir kaç sene uğraştı. Şuradaki adaleyi geliştirmek için kaç defa, bilmem kaç kilo ağırlığındaki şeyi kaldırdı. Şuradaki şeyi bilmem ne yapmak için kaç defa halter kaldırdı. Barfiks yaptı, şöyle yaptı, böyle yaptı. Adam 10-15 sene uğraştı da o güzel vücuda sahip oldu demek.

İşte sizin de güzel bir nefse sahip olmanız için önemli bir çalışma olduğunu bileceksiniz ve nefsin ıslahı için çalışacaksınız. Riyazât-ı nefs denilen çalışmayı yapacaksınız. Bu da tasavvufla olur; tasavvufsuz olmaz. Tasavvuf bu işin mesleğidir de ondan. Kimya ile, fizikle, tıpla, tarihle, coğrafyayla olmaz.

Neyle olur?

Tasavvufla olur. Tasavvuf bu işin ilmi işte!

Nefsi terbiye etmeyi bir problem olarak alıp, terbiye edilecek bir nefsi karşısına alıp da onu terbiye eden ilim; tasavvuf ilmi. Onun için tasavvuf ilmi olmadan olmaz!

Tasavvuf deyince şu kaçar bu kaçar…

Neden?

Nefis terbiye olacak ya, nefis o terbiye olunacağını anlayınca, istemiyor onu. O kaçıyor o da nefsinin esiri olduğu için sürüklenip gidiyor, gelmiyor. Doktorun elindeki şırıngayı gören hastanın kapıdan kaybolduğu gibi. O iğneyi yemezse o ağrı, o hastalık geçmeyecek ama iğnenin acısından korktuğu için kapıdan doktoru bir gördü mü, fırt kayboluyor. Ara da bul bakalım. Böyle oluyor. Tasavvufsuz olmaz muhterem kardeşlerim!

Bir de gönlün eğitimi vardır. Gönlün eğitimi... Asıl hayatın gayesi budur! Nefis terbiyesinden sonra onun da olması lâzım. En yüksek bilgi odur. İrfan sahibi olmak, mârifetullah sahibi olmak, mânevî gerçekleri anlayan bir insan hâline gelmek… Bu çok önemli! Yani mârifetullaha ermek.

Şemmetün mine'l-ma'rifeti hayrun mine'd-dünyâ vemâ fîhâ.

"Bunun bir koklamı, dünyalara değer. Marifetullah, dünyadan ve dünyanın içindeki her şeyden daha önemlidir."

Mârifetullah; Allah'ı bilme ilmi. Allah'ın varlığını sezme, kuvvetli imana sahip olma ve ona güzel kulluk etme... Birçok müslüman Allah'ı bilmez! Birçok… Siz dâhil! Siz dâhil çok kimse bilmez Allah'ı. Allah nasip etmezse bilmez. Allah'ın nasip ettiği, edeceği, ikram edeceği bir kul hâline gelmezse olmaz! Olmaz o zaman!

Nasıl olacak?

Kul, Allah'ın sevdiği bir edebe sahip olacak, Allah o zaman ihsan edecek.

"Bilir mi hocam? Allah'tan başkası gaybı kimse bilmez."

Allah bildirirse bilir. O kadar da mı aklın yok! Peygamber Efendimiz'e bildirmedi mi bazı şeyleri? Görmüyor musun? Kur'ân-ı Kerîm'deki misalini görmüyor musun? Senin kadar herkesin aklı yok mu? Allah bildirdi mi, biliyor.

Gece, rüyada görüp de, ertesi gün o işin nasıl olacağını sen hiç görmedin mi?

Ben gördüm!

Ertesi gün olacak şeyi bir gün önceden ben gördüm, ertesi gün öyle oldu. Demek bildirince oluyormuş. Allah bir insana bildirdi mi o zaman bilir. Bu kadar basit, bu işin çözümü bu kadar kolay!

Adam kitap yazıyor, makale yazıyor, asıyor, kesiyor, suçluyor;

"Gaybı Allah'tan başka kimse bilmez, sen palavra atıyorsun..." filan demek istiyor.

Bunlar palavra değil! Tüm tasavvuf tarihi palavra mıdır yani; inanıyor musunuz? Kur'ân-ı Kerîm'in içindeki kıssalarda kerâmet yok mu?

Var.

Olağanüstü olaylar yok mu?

Var.

O halde olağanüstülüğün ne olduğunu araştır be adam!

Bilim adamı olayları tespit eder, mahiyetini araştırır hemen pattadak inkâr etmez. Olayı araştırır, kanunlarını bulmaya çalışır.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hadîs-i kutsîsinde buyuruluyor ki;

"Bir insan nafile ibadetlerle, hayırlarla, hasenatlarla, Allah'ın sevdiği işleri yapa yapa Allah'ın sevgili kulu olur."

Lâ yezâlu'l-'abdu yetekarrabu ileyye bi'n-nevâfil. "Nafile ibadetlerle, namaz kılarak, oruç tutarak, tesbih çekerek filan insan Allah'a takarrub eder, yani yaklaşır yaklaşır yaklaşır." Hattâ uhibbehû. "Nihayet ben onu severim." Sevinceye kadar böyle bu şeyler… Fe-izâ ahbebtuhû... "Ben o kulumu sevdiğim zaman onun gözü, kulağı, dili, eli, ayağı olurum." diyor. Yani gösterir, duyurur... her şeyi yaptırır, her şey olabilir.

İşte, işin aslı budur. İşin aslı kerâmet değildir de Allah'ın sevgisini kazanmaktır. Allah'ın sevgisini kazandı mı, bir insanın iki cihan saadetine ermesi mümkün olur. Bizim de işimiz bu!

Ve mâ halaktu'l-cinne ve'l-inse illâ liya'budûn. "İnsan başka şey için yaratılmamıştır, ancak mârifetullah için, Allah'ı bilmek için yaratılmıştır."

Onun için ey süperler!

Ben size diyorum ki; ilimlerin en şereflisi olan mârifetullahı öğrenmeye gayret edin. Benim nasihatim, benim derdim de bu.

Birçok ilimleri öğreneceksiniz, öğrendikçe yanınıza yanaşılmaz hâle gelecek. Mevki, makam sahibi olacaksınız; boyalı, pırıl pırıl, cilalı pabuçlar giyeceksiniz. "Beyefendi geliyor." diye size kapıları açacaklar. Kravatları takacaksınız filan. Bir kavanoz balla yenilmeyecek bir hâle geleceksiniz. O kadar acı olacaksınız!

İlmin yanında irfanı da öğrenin. İlmin yanında mârifetullahı da tahsile çalışın! Allah'ın sevgili kulu olmaya bakın! Bu dünyanın malı bu dünyada kalır. Bu dünyanın mevkii bu dünyada kalır.

Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler

Yevme lâ yenfeu'da kalb-i selîm isterler

Harem-i mâniye bîgâneye yol vermezler

Âşinâ-yı ezelî yâr-ı kadîm isterler.

Bu dünyada Allah'la âşina olmazsan orada huzura giremezsin ki! Kabul etmezler ki; "Sen kimsin be! Git!" derler. Giremezsin yanına. Bu dünyada gözünü açmayan, bu dünyadan mânevî olarak kör giden, kör olarak giden, âhirette de kör olarak haşrolunur.

Men kâne fî hâzihî a'mâ fe-hüve fi'l-âhireti a'mâ... Âyet-i kerîme.

Onun için bu dünyada gönül gözünüzü açmaya bakın! Mârifetullahı tahsil etmeye bakın; Allah'ın rızasını kazanmaya bakın; Allah'a sevgili kul olmaya bakın. İşin aslı, esası, özü, en önemli tarafı budur.

Allahu Teâlâ hazretleri hayırlara muvaffak etsin. Bu yüce, yüce mertebelere vâsıl eylesin. Sevdiği kul eylesin; sevdiği işleri yapmayı nasip etsin. Sevdiği bir kul olarak yüzü ak, alnı açık, huzuruna varmanızı nasip eylesin. Cennetiyle, cemaliyle cümlenizi müşerref eylesin.

Diğer Kayıtlar
Başlık Eklenme Tarihi Paylaş Oku Ekle Süre Beğen
playlist play 00.00.1994 - İslamda Tasavvufun Önemi 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 30 playlist like
playlist play 01.07.1994 - Hizmet Şuuru, Değişen Dünyada Üzerimize Düşen Görevler 29.11.2022 playlist oku playlist ekle 20 playlist like
playlist play 01.09.1997 - Doğru İnanç, Allah İnancı, Hayattaki Gayemiz 14.07.2023 playlist oku playlist ekle 26 playlist like
playlist play 01.12.1990 - Hayatımızın Gayesi ve Şuurlu Olmak, Kendini Yetiştirmek 31.10.2022 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 02.02.1993 - Peygamber Sevgisinin Gerekilikleri, 14.07.2023 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 02.08.1989 - Alim ve İlmin Önemi, İslama Hizmet, Şuurlu Olmak 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 38 playlist like
playlist play 03.02.1992 - İslam ve Tasavvuf 14.07.2023 playlist oku playlist ekle 41 playlist like
playlist play 03.07.1994 - İslam Hizmetinin Önemi 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 31 playlist like
playlist play 04.02.1992 - Zikrullahın Fazileti ve Çeşitleri 14.07.2023 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 04.07.1997 - Güzel Huyun Önemi, Tasavvuf 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 26 playlist like
playlist play 05.01.1991 - Çalışma ve İcraatın Önemi 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 05.02.1992 - Güzel Ahlakın Önemi, Tasavvufta Güzel Ahlak 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 06.04.1995 - Dünyadaki Değişiklikler, İslamda Hizmet 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 18 playlist like
playlist play 07.07.1994 - Kendini Geliştirmek, Hizmet Şuuru, Mesleki Yeterlilik, Bilim ve Teknoloji, Mimar Sinan 12.05.2023 playlist oku playlist ekle 29 playlist like
playlist play 07.11.1996 - Allahı Zikretmenin Önemi 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 34 playlist like
playlist play 10.02.1981 - Hayatın Gayesi ve İmanın Önemi 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play 11.02.1992 - Din Nedir 25.10.2022 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 14.02.1997 - Hanımların Sosyal Hayattaki Rolü, İslamda Hizmette Kadınlar 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 41 playlist like
playlist play 15.02.1997 - Sevginin Önemi ve Sevmeyi Öğrenme 12.05.2023 playlist oku playlist ekle 22 playlist like
playlist play 15.03.1997 - İslamda Sevginin Önemi 10.10.2022 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 16.05.1997 - Aşure Günü 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 28 playlist like
playlist play 17.06.1998 - Doğru İnanç, Güzel Kulluk 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 19.12.1991 - Tebliğ Metodları, Yeni İctimai Çalışmalara Yönelmek 19.09.2023 playlist oku playlist ekle 15 playlist like
playlist play 20.08.1990 - Dini Eğitimin Önemi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 26 playlist like
playlist play 22.12.1997 - Aile Eğitimi, İlmin Eğitimin Sevginin Önemi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 23.04.1992 - Ümmetin Görevi, Hizmet, Peygamber Sevgisi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 54 playlist like
playlist play 23.11.1995 - Hayatımızın Gayesi, Tasavvuf ve Nefis Terbiyesi 29.11.2022 playlist oku playlist ekle 36 playlist like
playlist play 23.12.1997 - Dinler Tarihi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play 25.09.1992 - Hizmet, İletişim, Medyanın Önemi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 26.05.1990 - Hayatın Gayesi, Nefis Terbiyesi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 30 playlist like
playlist play 26.12.1990 - İslam Dininin Önemi 05.01.2023 playlist oku playlist ekle 32 playlist like
playlist play 27.04.1993 - Hacı Bektaşı Veli ve Tasavvuf 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 43 playlist like
playlist play 27.11.1992 - Üniversite Öğrencilerine Tavsiyeler, Değişen Dünya 13.12.2022 playlist oku playlist ekle 18 playlist like
playlist play 29.10.1992 - Değişen Dünya, Müslümanlara Düşen Vazifeler, Uyanık Olmak 16.01.2023 playlist oku playlist ekle 16 playlist like
playlist play 29.12.1992 - Tebliğ ve İrşad Çalışmaları 25.11.2022 playlist oku playlist ekle 21 playlist like
Kabe
Canlı Yayın
Şuan Canlı Yayın
Ayetlerle Günün Duası
AKRA CANLI
 / 
player image icon close icon
AKRA CANLI
Ayetlerle Günün Duası
Ayetlerle Günün Duası Add Icon volume up
 / 
Canlı Yayın
fast rewind
fast forward
Playlist
Bu özelliği kullanabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir
  
Fikrini Paylaş
TAAHHÜTNAME

Hazırlamış olduğum ve sitenize gönderdiğim/ teslim ettiğim, tamamen orjinal ve bana ait olan, projemin/görüntü veya kaydımın, AKRA MEDİA tarafından kendisine ait kablolu/karasal/uydu, şifreli/şifresiz, free/paralı TV, video, DVD, VCD,VHS ,radyo, kaset, sinema ve sair mevcut yada ortaya çıkacak her türlü İşaret, ses ve /veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı ve tüm internet siteleri ve sosyal medya platformlarında yayınlamasına, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, işleme hakkı ve temsil hakkının kullanılmasına süresiz olarak müsaade ediyorum.

Projemin/görüntü veya kaydımın, bant, CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player, dijital kayıt vb. tüm yollarla kayıt, çoğaltma ve dağıtım haklarını, bilişim veya iletişim ortamında görüntülenmesini, iletilmesini, okunmasını, izlenmesini, dinlenmesini vb. interaktif veya normal CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player vb. şekilde basılarak veya ses kayıtlarının metin haline getirilip kitap olarak piyasaya sunulmasını sağlayacak her türlü materyal üzerine kaydı ile çoğaltılması, kullanılması, işlenmesi, yeniden ve genişletilmiş şekilde sesli, yazılı ya da görüntülü yayın haklarını, bu suretle de çoğaltılarak kullanılması, dağıtılması, pazarlanması vb. fikri, mali ve manevi haklarımın tamamını, programda gerekli görülen değişiklikleri yapma haklarımı bila bedel olacak şekilde, AKRA.MEDİA sitesine ve bu site'nin yetkilisi ve sahiplerine devir ve temlik ettiğimi, beyan, kabul ve taahhüt ederim.

Şehir Seçin
Close