İlke ve Değerlerinden Ödün Vermeden
Özgür Yayın Platformu Olarak Kalsın Diye
Öğle13:05 İkindi17:01 Akşam20:23 Yatsı22:02 İmsak03:51 Güneş05:38 İşrak06:23
Hava - Hava durumuÇok Bulutlu 15°C Nem %51
Türkçe
18 Zilka'de 1446 16 Mayıs 2025 Cuma
18 Zilka'de 1446
İMSAK GÜNEŞ İŞRAK ÖĞLE İKİNDİ AKŞAM YATSI
03:51 05:38 06:23 13:05 17:01 20:23 22:02
Giriş Yap

20.08.1990 - Dini Eğitimin Önemi

Konferanslar

Size hitap etmekten çok mutluyum, sevinçliyim. Çok güzel bir mesleğin sahibisiniz. Mesleğinizi genç yaşta tespit etmişsiniz. İnsanın ileride ne olacağını bilerek çalışması başarısı için çok önemlidir. Sizin de yolunuz belli, işiniz belli.

Ankara'da zengin bir zâtın oğlu, babası tarafından yedek parçaları satan bir dükkâna "yazın haylaz gezmesin, iş öğrensin" diye çırak verilmek istenmiş. Babası hacı efendi, çok sevdiğimiz bir zât-ı muhterem geldi bana söyledi;

"Hocam, bizim mahdumu filanca Hacı Efendi kardeşimizin parçacı dükkânına çırak vermeyi düşünüyorum ne dersiniz, tasvip eder misiniz?" dedi.

Ben de dedim ki;

"Katiyen tasvip etmem! Olmaz!"

Şaşırdı tabii. Sanıyor ki benden kolayca tasvip alacak, bitecek iş.

"Olmaz!" dedim.

"Niye?" dedi. Şaşırdı.

"Çok basit! Çünkü o mesleği belli olmuş bir kimse. Dine hizmet edecek bir kariyer, bir meslek seçmiş kendisine. Onun için onu bir yere çırak vereceksen ya bir vâizin yanına çırak ver ya bir imamın yanına çırak ver." dedim.

Ankara'nın çok sevilen bir vâizi vardı. Yurtdışında tahsil görmüş, civa gibi, cevval, enerjik ve çok güzel Kur'an okuyan bir kimse. Sonunda razı oldular. Üç tane imam hatip talebesi evlatlarımızı vâize çırak verdik. Türkiye tarihinde belki çok nâdir görülen, belki ilk defa görülen bir şey! Biz çocukları vâizin yanına çırak verdik. Çantasını taşısın, vaazını dinlesin... Ondan sonra, ondan dine hizmet etmenin usulünü öğrensin, dini konuları öğrensin... diye muhterem kardeşlerim!

Sizin mesleğiniz çok kıymetli bir meslek. Ama sizi buradan caydırmak için, içinizden, dışınızdan, kendi nefsinizden, ailenizden, çevrenizden, akrabalarınızdan, herkesten ve okuduğunuz okullardan…

"Siz okullarınızın süperisiniz, yazık değil mi size, yazık olmuyor mu? Ne diye buraya gidiyorsunuz, gidecek başka yer bulamadınız mı?" diye bir sürü itirazlar duymuşsunuzdur, duyacaksınız. İleriye dönük olarak da böyle parazit yayınlar daima kulağınızı rahatsız edecek. Bu daima olacak.

Hâlihazırda sizin bildiğiniz bilmediğiniz bir cephe, sizinle maddeten, mânen uğraşan şeyler var. Onlara hiç kulak asmayın.

En önemli meslek sizin mesleğinizdir. Dünyanın en kıymetli mesleği sizin mesleğinizdir. Âhiretin en kıymetli mesleği sizin mesleğinizdir.

Biraz da şakalı, latife yollu konuşmak istiyorum. Pek ciddi konuşmaları sevmem; eskiden beri, tatsız olur çünkü. Tatsız şey de sevilmiyor. Ancak ilaç gibi içilebilir; çok hasta olursa insan, o zaman içer.

"Kaç çeşit Müslümanlık var?" diye size soracağım.

Tabii her biriniz cevap vermeye kalksa sabah olur. Cevabı yine kendim vereceğim.

Bana kalırsa ben, "İki çeşit Müslümanlık var." diyorum. Dünyada düşünseniz tahmin edemezsiniz.

Birisi, sahabe Müslümanlığı.

Sahabe Müslümanlığı ne demek?

Peygamber Efendimiz'in rahle-i tedrîsinde oturmuş, terbiye görmüş, dinin aslını özünü öğrenmiş, Kur'an'ı dinlemiş, ana kaynaktan feyz almış insanların, İslâm'ı görüş tarzı. Müslümanlığı yaşayış tarzı, hayata bakış tarzı, hayatı değerlendirme tarzı, hayatı sürüş tarzı. Zevkleri, yönelişleri, davranışları, hayatı… sahabe Müslümanlığı...

Muhterem kardeşlerim;

Bir bu var bir de 'sahabe Müslümanlığı'nın karşısında 'zamâne Müslümanlığı' var.

Sizlerde de bizlerde de bu hastalık kısmen bulaşmış olabilir. Bizde de vardır. Esas amacımız dünyayı mamur kılmak, dünyada rahat etmek, dünyada ilerlemek, dünyada yükselmek.... Çok para kazanmak, zengin olmak, yönetici olmak... "İnşaallah yüksek yerlerde görev alırsınız, mevki makam sahibi olursunuz." filan diye. Çünkü insan gayri ihtiyârî söyler bu sözü. İnsanoğlunun içinin ihtiyaçlarındandır.

İnsanoğlunun mâlum nesi var?

Bir bedeni var, bir ruhu var. Bunu herkes biliyor, yani beden var, ruh var. Müslümanlar da biliyor, başka milletler de duymuşlar ve biliyorlar. Kendi dillerinde bu kavramlar, bu kelimeler, bunları gösteren kelimeler var.

Mesela Farsçada ten, "beden" demek. Onun karşılığı can, "ruh" demek. Batı dillerinde de vardır. Arapça'da da beden; şu bizim görünen varlığımız, elimiz, ayağımızdır. Ruh da görünmeyen, o içimizdeki varlıktır.

Fakat İslâm bize bir varlıktan daha haber vermiştir: Nefs. İnsanın içinde "Nefs" dediğimiz bir varlığı vardır. Bu da ruh gibi görünmez. Ama ruh değildir; ruhtan farklıdır. İslâm bunun farklı bir şey olduğunu söylüyor. İnsanın bir ruhu vardır bir de nefsi vardır.

Nedir bu nefs?

İngilizce'de "kendim" mânasına myself filan diyoruz. Self veyahut ego deniliyor. Herhalde Yunanca asıllı. Arapça'da nefs, "insanın kendi" mânasına da gelir. Fakat nefs denilen bir varlık vardır.

Nefs-i emmâre.

İnne'n-nefse le-emmâretün bi's-sûi illâ mâ rahime rabbî. Yusuf sûresinden bildiğiniz bir şey.

İnsanın bir nefsi vardır.

Nedir bu nefs denilen varlık?

Bu nefs denilen varlık, insanın bedenini koruması için Allah tarafından, insanın içine verilmiş bir iç varlığıdır. Görevi; bedeni korumak, kollamak, geliştirmek ve devam ettirmektir. Onun için insan aç kaldığı zaman, insanın nefsi, canı yemek istemeye başlar. Yatırsan, pışpışlayarak uyutsan rüyasında tavuk görür. "Tavuğu -zaten- aç uyutsan yem görür!" derler. Karnı acıktı mı yemek ister. Karnı zil çalmaya başlar. Karnı acıktı diye cangır cungur ortalığı inletecek şekilde zil çalmaya başlar.

Neden?

Nefsi artık yemek istiyor. Bu duygu normaldir. Çünkü bu bedenin gıdaya ihtiyacı olduğundan Allah bunu otomatik bir sisteme bağlamıştır. Beslenme unutulmasın, gürültüye gitmesin diye, millet eğlenirken, şöyle yaparken, böyle yaparken, çalışırken, bu bedenin ihtiyacını unutmasın diye içeriye bir alarm zili koymuştur.

İnsanın canının bir yemek ihtiyacı var. İmam Gazzâlî buna nefsin ilk şeyi [isteği] diyor. Nefsin isteklerine, arzularına şehevât-ı nefsâniye derler. Şehevât, şehvet kelimesinin çoğuludur; istek demek. Aslında "iştiha" demek. "Bir insanın bir şeye karşı şiddetli arzu duyması" demek.

İnsanın nefsinin ilk iştihası, kabaran ilk iştihası yemeğe karşıdır. Yemeğe içmeye karşı, tatlıya karşı. Acıktığı zaman yemek; "Gak dedikçe et, guk dedikçe su." İlle bu nefsi besleyeceksin. Böyle bir ihtiyacı vardır. Ama bu ihtiyacı karşıladın mı susar. Çocuğa memeyi verdin mi, veya mamayı verdin mi çocuk uyur, tamam. Mışıl mışıl uyumaya başlar. Ondan sonra altı kirlenince bağırır artık. Karnı doyunca, olan bağırtısı biter.

Nefsin ikinci merhalesi... Buna şehvet-i batn derler. Midenin şehveti, iştihası. Mide böyle aç kurtlar gibi yiyecek arıyor.

Nefsin üçüncü iştihası; şehvetü'l-fercdir.

Allah bu insanların içine bunu neden koymuş? İnsanın nefsine böyle bir arzuyu neden vermiş?

Çok makul! Anlıyoruz, hayran kalıyoruz, takdir ediyoruz. İnsan nesli devam etsin diye. Ağaçlar devam edecek, meyvalar devam edecek, kuzular, balıklar çoğalacak, devam edecek, insan nesli de devam edecek. Cihan durdukça soy, cins devam etsin diye Allah bunu koymuş. Meşru yoldan giderse güzeldir, sevaptır, tabiata uygun olduğundan ecir kazanır, aile reisi büyük mükâfatlara nâil olur. Gayrimeşru yollara saparsa -ki çok kere sapıyor- o zaman büyük günahlara girer, büyük felaketlere uğrar.

Allah onlardan korusun!

Bundan sonra insanoğlunun karnı doyar, evlenir, ne olacak şimdi?

Evlendikten sonra; "Bu çoluk çocuğa ben ne yedireceğim? Ne giydireceğim? Nasıl barındıracağım? Nerede yatıracağım, kaldıracağım?" meselesi, problemleri başlar.

Burada kişi bakar ki çare yok. Para kazanmak lazım. Her şeyin, her kapalı kapının anahtarı, bütün kapılara uyan anahtar nedir?

Paradır ya, ne maymuncuğu! Para bütün kapıları açar! Elektronik kapıları bile açar! Her şeyi açar! Duvarları bile yıkar! Para... Onun için millet; "Para, para, para!" der. En aşağı üç defa… "Para, para, para!" der başka bir şey demez. "Mal" der. Verdikçe daha fazlasını, kazandıkça daha çoğunu ister. Hep gözü daha yukardakindedir, yanındakindedir.

"Onun şusu var, benim niye yok? Onun şu imkânı var, benim niye yok?" diye insanoğlu biraz da öylece oyalanır. Biraz da değil, çok oyalanır. Mala karşı olan hırs da insanları birbirlerine hücum ettirir. Biribirlerinin mallarını yağmalamak için aç kurtlar gibi birbirlerine saldırırlar.

Değerli gençler;

İnsanın karnı doydu mu, evlendi mi ondan sonra mal hırsı başlar. Ondan önce de vardır bu da... Şimdi siz bu çağlarda bunları pek düşünmezsiniz. Çünkü parayı babanız veriyordur. Parayı babanız verdiği için para sizin için önemli değildir. Onu harcayabilirsiniz, sarf edebilirsiniz ama bir zaman sonra siz de bu paranın ne kadar her kapıyı açan önemli bir anahtar olduğunu anlayınca, siz de para peşine düşersiniz. Suud'a da gitseniz düşersiniz, burada da kalsanız düşersiniz. Her yerden bir kazanç yolu ararsınız. "Acaba bir yerden bir para kazanma imkânım var mı?"  "Şunun şurasından ne kadar kendime tırtıklayabilirim?" diye insanoğlu böyle düşünmeye başlar. Allah bizi ehl-i dünyâ etmesin! Esîr-i dünyâ etmesin!

O zaman ahitler bozulur. O zaman milletler birbirine hücum eder.

Bu kadar süper devletler var, ellerinde orduları var. 'Höt' dedikleri zaman bu küçük milletleri korkutabiliyorlar, niye bu savaşları engellemiyorlar?

Onlarınki de para hırsı; silah satacaklar. Daha başka menfaatleri var da, bir menfaatleri de silah satmak yoluyladır. Şu kadar milyar silah satacağız diye durdukları yerden, "Acaba hangi iki aptalı kandıralım da savaştıralım?" diye düşünürler. Kalantorlar, meclis kurarlar; "Yâ bizim fabrikanın malları satılmaz oldu. Bir harp çıkartalım da şu satılsın!" demeye başlarlar.

Nerede çıkartalım?

Şununla şunu kapıştıralım, bununla bunu kapıştıralım.

E nasıl kapıştıralım?

"Falanca lidere şu kadar yüz bin para verelim, ondan sonra falancasına da şu kadar verelim, birbirlerine kızıştıralım. Gazetelere de biraz pay ayıralım. Bunlar birbirleriyle çarpışsın ondan sonra silahın üstüne bu verdiğimiz paraların fazlasıyla şeylerini [kârını] ekleriz. Bol bol satarız, bol bol kazanırız. Biz de burada Hawaii adalarında potralarda sörf yaparız. Denizin üstünde şöyle kayarız, böyle keyif ederiz..." diye düşünürler. Hepsi para hırsıdır.

Hatta bizim büyüklerimiz ne demişler?

Hubbü'd-dünyâ re'sü külli hatîetin. "Dünya sevgisi her hatanın başlangıcıdır." Bütün günahlar, hatalar, kavgalar, gürültüler; maldan, kavgadan, gürültüden çıkar.

İki köy halkı birbirine girmiştir, bilin bakalım neden girmiştir?

Bir tanesinin öküzü -öküz olduğundan, aklı az olduğundan, öküz miktarı olduğundan- gitmiştir; öteki köyün otlağında otlamaya başlamıştır.

"Bizim otlağımızın otlarını onların öküzleri yiyor!" diye bir mücadele başlar. Kahramanca bir mücadele... Ondan sonra iki köy halkının, aklı başında insanlarını polis toplar götürür mahkemeye. Üç beş ay içeride...

Ne yapmış bunlar?

"Bir öküzden, bir ottan dolayı kavga gürültü etmişler" filan diye... Dünya şeyidir. Allah bizi bu çeşit şeylerden korusun!

Ondan sonra, bunun ötesinde, bir sevgi, bir hastalık daha vardır, o nedir?

Mal sevgisinin üstünde, hubb-u mâlden sonra hubb-u makam vardır. Ona "Hubb-u câh" derler.

Şimdi diyelim ki adamı doyurdun, hırsız kedinin midesi gibi oldu.

Kedi yiyebildiği kadar ciğeri yiyince midesi nasıl olur?

Öyle oldu. Karnı tok; evlendirdin. Parası da tamam. Al sana şu kadar para.

Cümle cihan halkı önünde serilip de tek başına kaldığı zaman tatmin olur ama Allah da böyle mütekebbirleri hiç sevmez. Tekebbür, kibriya ve azamet sadece O'nun kendisinin vasfı ve şânı olduğundan Allah onları tepeler. Demek ki bunlar gaye değil!

Bunları niçin anlatıyorum?

Yani nefsin tutkularını size anlatıyorum. Ta'âm... Gaye değil. Evlilik... Gaye değil. Mal... Gaye değil. Makam... Gaye değil. Riyaset... Gaye değil. Sahabe müslümanları bunların hepsinin karşısına çıkmışlardır.

Peygamber Efendimiz çok kere aç yaşamıştır. Varlığı olduğu halde yarına bir şey depo etmemiştir. Önüne yığınla altın getirdikleri zaman avuç avuç herkese dağıtmıştır, ertesi güne bırakmamıştır. Aylarca evinde ocak yanmamıştır; karnına taş bağlamıştır. Hep bildiğiniz vasıflar...

Hz. Ömer de Ebû Bekir de öyledir. Ebû Bekr-i Sıddîk'ın 60 bin dinarı, 90 bin dinarı vardır diye söylerler. Ama o da aç gezer! O da oruç tutar veyahut mal bulunmaz veya para bulunmaz; yoksul gezer. Peygamber Efendimiz hasır üstünde yatmıştır. Diğer sahâbe-i kirâm yoksulluk içinde ömür geçirmişlerdir. Kendileri oruç tutmuşlardır, açlığı tercih etmişlerdir, mala önem vermemişlerdir.

Ebû Zerr-i Gıfârî hazretlerine halife "dört bin altın vermiş; "Al bunu" diye. O gün dağıtmış! [Halife] ertesi gün gitmiş, imtihan için istemiş, yok! O gün dağıtmış! Çünkü o, daima kenz denilen mal biriktirmenin aleyhinde olmuştur, öyle söylemiştir.

Demek ki sahabe Müslümanlığında, bizim için güzel görünen, bizim için hedef olan hiçbir şey hedef değildir.

Onlarda hedef nedir?

Allah'ın rızası olmuştur. Allah'ın hoşnut olduğu, razı olduğu bir insan olmak olmuştur. Onlar için yaşamak da hedef değildir, ölmek gaye olmuştur. Sahabeden, tabiinden öyle kimseler vardır ki; her akşam yatarken Allah'a dua eder. Biliyoruz, kitaplarda okuyoruz. "Yâ Rabbi! Hiç olmazsa bâri bu akşam benim canımı al! Artık öleyim de şu sevdiklerime kavuşayım!" diye dua etmişlerdir.

Yaşamak gaye olmamıştır. Şehit olmayı büyük mükâfat bilmişlerdir. Yaşamaktan ziyade ölmeyi tercih etmişlerdir. Sağ salim dönmeyi düşünmemişlerdir, Allah'ın rızasını düşünmüşlerdir. Bizim de tabii onlardan ibret almamız lazım geliyor.

Zenginlik de bir ölçü değildir. İslâm'da bunun da önemi yoktur!

Yöneticilik, emirlik vebaldir. Büyük vebaldir. "Bütün on kişiye veya on kişiden daha fazla insana emirlik yapmış, başkanlık etmiş her insan, kıyamet günü elleri omzuna bağlanmış olarak hesap meydanına getirilecektir!" diyor Peygamber Efendimiz. Hesaba çekilecektir. Adaletle yönetim yapmışsa ellerinin bağları çözülecektir. Adaletle yönetimde bulunmadıysa bağları üzerine bağlar yapılıp, cehenneme sevk edilecektir diye bildirilmiştir.

Onun için bizim sahabe Müslümanlığı anlayışındaki selefimiz, eskiler, mevki istememişlerdir. Yöneticilik, emirlik, başkanlık istememişlerdir. Ancak zorlanırsa, verilmişse, mecbur tutulmuşlarsa, tehdit edilmişlerse -"bak bunu yapmazsanız vebal altında kalırsınız, sizden başka yapacak kimse yok, haydi bakalım, vazife başına"- denilmişse o zaman yapmışlardır.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin bu emirlikle, yöneticilikle, başkanlıkla, idarecilikle, memuriyetle ilgili birçok hadîs-i şerîfleri vardır.

Mesela, sahabeden birisine diyor ki;

"Ben seni çok severim. Sen bir devlet memurluğu alma!" diyor. "Seni severim" diyor, "bu memurluğu alma!" diyor. "Memurluk alma üzerine!" diyor.

Bir başka hadîs-i şerîfinde yemin ederek buyuruyor ki;

"Vallahi ben sizin için çokluktan endişe ederim! Mal çokluğundan, imkân çokluğundan endişe ederim! Fakirliğinizden ziyade, çokluğa kavuşmanızdan endişelenirim!" diyor.

Peygamber Efendimiz bizim zengin olmamız için, mal mülk sahibi olmamız için endişe duyuyor, şaşırırlar diye... Kur'an-ı Kerîm'de, bir âyet-i kerîme, belki manasını düşünmeden okuyorsunuzdur...

İnne'l-insâne le-yatğâ en raâhü's-tağnâ.

Ne demek?

"İnsanoğlu kendisini zengin gördü mü, müstağni gördü mü, varlık içinde gördü mü, tuğyan eder." Şaşırır, sapıtır, vazifelerini unutur, Allah'ı unutur, ibadeti unutur, duayı unutur, yalvarmayı unutur duruma düşebilir. Bunların hepsi gaye değildir.

Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerinde methettiği, en çok methettiği en önemli faaliyet; ilimdir!

Talebü'l-ilmi farîdatun alâ külli müslimin ve müslimetin. Peygamber Efendimiz; "Farzdır, farîzadır, mecburiyettir; bütün müslümanlar ilimle meşgul olacak!" diye bildirmiştir.

Ve bir hadîs-i şerîfi size okuyacağım ve yazmanızı rica edeceğim. Deylemî rivayet etmiştir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki;

Talebü'l-ilmi efdalu indallâh mine's-salâti ve's-siyâmi ve'l-hacci ve'l-cihadi fî-sebilillâhi azze ve celle.

Hepiniz mânasını anlamışsınızdır ama ben belki bilmeyenler vardır diye açıklayayım.

"İlim öğrenmek; Allah indinde, Allah nazarında, Allah katında." Efdalu. "Daha faziletlidir, daha üstündür." Mine's-salâti. "Namazdan da daha üstündür." Ve's-siyâmi. "Oruçtan da daha üstündür." Ve'l-hacci. "Hacdan da daha üstündür."

En üstün olan rütbe nedir, mertebe nedir?

Rütbetü'l-ilmi a'le'r-rütebi.

Rütbelerin en üstünü nedir?

"Alimlik rütbesidir, ilim rütbesidir, ilim payesidir!"

İslâm ilme çok önem vermiştir. Alime çok büyük değer vermiştir. Öğrenciye çok büyük değer vermiştir. Çok büyük sevap vermiştir. "Öğrenciye gökteki varlıklar, yerdeki varlıklar, hatta sudaki balıklar dua eder!" diyor Peygamber Efendimiz.

"Sudaki balıklar sizi nereden tanır?" diyeceksiniz.

Efendimiz böyle buyurmuş, vardır bir bildiği elbette. Sizin haberiniz yoktur. Ama sudaki balıklar bile size dua eder.

Ben köye gittim, bir hastayı ziyaret ettim. Fukara, kendi halinde… Fukara değil de zavallı, felçli filan bir hasta. Biraz uzaktan bir akrabamız oluyor. Çok memnun ve mütehassis oldum. Dedi ki;

"Senin için ne kadar dua ediyorum, bilsen…"

Şaşırdım! Benim için dua ettiğini hiç tahmin etmiyordum çok şaşırdım. Demek ki Allah kimlere ne ilhamlar veriyor, nasıl dua ettirtiyor belli olmaz. Denizdeki balıklar dua eder. Alim için, ilim yolunda olan kimse için gökteki kuşlar dua eder.

Her işi bilen insan daha güzel yapar! Bilmeyen insan yüzüne gözüne bulaştırır, iyi şeyi berbat eder, berbat eder!

Onun için bu nizamın, bu cemiyetin bekâsı ve gelişmesi neyledir?

İlimledir!

İlim nedir?

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

el-Ilmu hayâtü'l-islâm. "İlim, İslâm'ın canıdır, hayatıdır." Ve imâdü'l-îmân. "İmanın direğidir!" Buradan da anlıyoruz ki; iman bile ilim olmayınca durmaz.

Direksiz şey ne olur?

Devrilir gider. Cahil bir insanın imanı sağlam durmaz!

Neden?

Bir yazı okur, aklı karışır.

Neden?

İlmi az olunca ilim bile, iman bile sağlam durmaz da onun için! Bu bakımdan, en sağlam yolu seçmişsiniz.

"Kim bir ilim öğrenirse Allah onun ecrini tamam eder ve ilmiyle amel edene Allah bilmediği ilimleri öğretir." buyuruyor bir hadîs-i şerîfte. Çok güzel bir gayeye yönelmişsiniz.

Allah razı olsun. Sözlerimi çok daha fazla uzatmadan kesmek istiyorum. Bir noktayı hatırlatmakta fayda görüyorum.

İslâm'da ilim denildiği zaman ne anlaşılır?

Tüm ilimler makbuldür de; tıp ilmi de makbuldür, daha başka ilimler de makbuldür, her şeyin ilmi, cehlinden güzeldir fakat en önemli ilim hangisidir?

Mârifetullahtır! Allah'ı bilmek, tanımak... Allah'a karşı olan ilminin, bilgisinin, görgüsünün kalbine iyice yerleşmesi, tüm hareketlerinin membaı hâline gelmesidir.

Buna ne diyoruz?

İrfan diyoruz. Âriflik diyoruz. Mârifetullah diyoruz.

En kıymetli ilim nedir?

İlimlerin sertâcı, başının tâcı olan, ilimlerin en yükseği hangisidir?

Mârifetullahtır; Allah'ı bilmektir!

En yüksek rütbenin ilim olduğunu eskiler iyi biliyorlardı.

Aziz ve muhterem kardeşlerim;

O bakımdan sizden benim ricam; bir kere moralinizi yüksek tutun. Çok şerefli bir mesleği seçmişsinizdir.

Ve men ahsenu kavlen mimmen de'â ilallâhi. âyet-i kerîmesiyle, "Allah'ın yoluna insanları davet eden kimsenin sözünden daha güzel sözlü olan kim vardır?" diye Allahu Teâlâ hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'de sizleri methetmektedir. Yolunuzun kıymetini bilin; bu bir.

İkincisi, iyi bir din adamı olarak yetişin. İyi bir din adamı olarak, yani Arapça'yı su gibi öğrenin. Kur'ân-ı Kerîm'i ezberleyin. Kur'ân-ı Kerîm'den ezberinizi artırın, hadîs-i şerîfleri ezberleyin. Dinimizin aslını esasını, temel kaynaklardan öğrenin, temel kaynaklardan...

Çok kitaplar vardır, çok yazılan şeyler vardır, nerden öğreneceksiniz?

Ana kaynaklardan! En meşhur, en takvâ ehli alimlerin kitaplarını okuyun. Sorun, kırk defa sorun, elli defa sorun, çok kıymetli; bir kitabı okuyun! Bir kitabı okuyun ama sağlam bir kitabı okuyun  Çürük bir kitabı okuyup da yanlış fikirler edinmeyin. İslâm'ı güzel öğrenin.

İslâm'ı güzel öğrendikten sonra, başkalarına anlatmanız gerektiği için, anlatmak üzere yabancı dil bilginizi arttırın. Bu devirde iyi bir müslümanın mutlaka iyi bir yabancı dil bilmesi gerekiyor. Ben bunu kendi hayatımda görmüş bir kimseyim. Profesörüm. İki Batı dili öğrendim. İngilizce'den tercümelerim var ve İngilizce'yi rahat, kendi araştırmalarımda kullanacak kadar biliyorum. Almanca'ya aşinalığım var. Bütün kaynaklardan Arapça ve Farsça istifade edebilirim. Fakat bir dilin okunup yazılıp, konferans verilecek, makale yazılacak tarzda bilinmesi çok önemli. Çok önemli!

İyi bir dil bilgisi, iyi bir lisan formasyonu kazanmış bir insanın İslâm'a sağlayacağı faydalar çok büyük.

Yabancı dil bilgisi lazım. Tayland'a gittiğiniz zaman İngilizce hutbe verecek, İngilizce vaaz verecek, İngilizce hocalık yapabilecek, Arapça hocalık yapabilecek bilgilere sahip olmanız lazım; bunu bilin.

İslâm fıkhını yutmanız lazım. Hukuk formasyonunu almanız lazım. Arapça ve İngilizce'yi çok güzel bilmeniz lazım. Dünyanın size ihtiyacı var ama sizin de kuvvetli yetişmeye ihtiyacınız var. Çok kuvvetli bir tarzda yetişmeniz lazım. Mesleğiniz çok kıymetli, çok sevaplı. Âhiret için çok geçerli, cenneti kazanmak için en uygun meslek. Allah indinde en şerefli meslek! Kur'an'ın en çok methettiği meslek! Resûlullah'ın en çok övdüğü yol.

Ama bu yolda iyi yetişmeniz lazım. Su gibi Arapça bileceksiniz. Arapça meramınızı anlatabileceksiniz ve okuyup yazabileceksiniz.

Elinize kalemi aldığınız zaman; mektup yazabileceksiniz. Böyle bir Arap topluluk karşısına çıktığınız zaman Arapça konuşabileceksiniz. Böyle yetiştirin kendinizi. Aksi takdirde yetmiyor.

Bakın ben kendim Edebiyat Fakültesi mezunuyum, dört sene Arapça okudum. Dört sene Arapça'yı okudum, Cahiliyye Devri Arapça'sını, o Muallakât-ı Seb'ı, Emevî devri, Abbasi devri Arapça'sını, diyalektleri vesaireleri okudum; sonra 27 sene İlâhiyat Fakültesi'nde hocalık yaptım, zaman zaman Arapça dersi verdim vesaire... Fakat kuvvetli bir Arapça bilmek çok önemli!  Aksamadan, güzel Arapça çok önemli! Kendinizi öyle yetiştirin.

Güzel İngilizce çok önemli; fasih İngilizce. Bu acıyı çeken bir kimse olarak size söylüyorum. Yetmiyor! Yazacak kadar bileceksiniz. Kitap yazacak kadar bileceksiniz. Tercüme yapacak kadar bileceksiniz. O tarzda hazırlayın kendinizi. Çünkü ilerde -dünyanın şartları zaten şu günlerde değişmeye başladı- çok büyük görevler yüklenebilirsiniz.

Ben dilerim ki; sizden bazınız Kazakça, bazınız Özbekçe öğrenin, yani onların diyalektiğini öğrenin. Onlara göreve gidin, onlara İslâm'ı anlatmaya gidin!

Ne demişler?

"Yavuz at kendisi arttırır yemini!" demişler atasözü olarak. Siz görevi alacaksınız.

E hizmet?

Çok!

Kim yapacak?

Sen yapacaksın!

Eleman yok. Nerden bulacağız?

Sen bulacaksın. Her şeyi sen yapacaksın. Robinson Crusoe'nun adaya düştüğü zamanki gibi her şeyi kendin bulacaksın, kendin yapacaksın ve İslâm'a hizmet edeceksin. Ama o arada Allah sana yardımcılar şey yapacak [çıkaracak verecek]. Salonlar dolusu yardımcıların çıkacak. Destekleyecek insanlar çıkacak. Senin ihlaslı çalıştığını görünce etrafında toplanan insanlar çıkacak.

İnşallah her biriniz İslâm'a büyük hizmetler yapan kimseler olursunuz. Allah bu temennilerimizi, dualarımızı, niyazlarımızı kabul eylesin! Her birinizi dîn-i mübîni İslâm'a en güzel tarzda hizmet eden, kahraman din alimlerinden eylesin! İhlaslı alimlerden eylesin. Nefse pabuç bırakmayan, şeytana uymayan, mevki makam, para pul peşinde olmayan, onun için dinini satmayan gerçek din alimlerinden olmayı nasip eylesin. Asil, doğru, güzel, rızâ-yı Bârî'ye uygun bir hayat sürüp, Allah'ın sevdiği, razı olduğu bir kul olarak, yüzü ak, alnı açık, huzur-u Rabbül İzzet'e varmanızı nasip eylesin. Cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin.

Bi-hürmeti esrâr-ı sûreti'l Fâtihâ.

Diğer Kayıtlar
Başlık Eklenme Tarihi Paylaş Oku Ekle Süre Beğen
playlist play 00.00.1994 - İslamda Tasavvufun Önemi 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 30 playlist like
playlist play 01.07.1994 - Hizmet Şuuru, Değişen Dünyada Üzerimize Düşen Görevler 29.11.2022 playlist oku playlist ekle 20 playlist like
playlist play 01.09.1997 - Doğru İnanç, Allah İnancı, Hayattaki Gayemiz 14.07.2023 playlist oku playlist ekle 26 playlist like
playlist play 01.12.1990 - Hayatımızın Gayesi ve Şuurlu Olmak, Kendini Yetiştirmek 31.10.2022 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 02.02.1993 - Peygamber Sevgisinin Gerekilikleri, 14.07.2023 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 02.08.1989 - Alim ve İlmin Önemi, İslama Hizmet, Şuurlu Olmak 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 38 playlist like
playlist play 03.02.1992 - İslam ve Tasavvuf 14.07.2023 playlist oku playlist ekle 41 playlist like
playlist play 03.07.1994 - İslam Hizmetinin Önemi 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 31 playlist like
playlist play 04.02.1992 - Zikrullahın Fazileti ve Çeşitleri 14.07.2023 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 04.07.1997 - Güzel Huyun Önemi, Tasavvuf 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 26 playlist like
playlist play 05.01.1991 - Çalışma ve İcraatın Önemi 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 05.02.1992 - Güzel Ahlakın Önemi, Tasavvufta Güzel Ahlak 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 06.04.1995 - Dünyadaki Değişiklikler, İslamda Hizmet 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 18 playlist like
playlist play 07.07.1994 - Kendini Geliştirmek, Hizmet Şuuru, Mesleki Yeterlilik, Bilim ve Teknoloji, Mimar Sinan 12.05.2023 playlist oku playlist ekle 29 playlist like
playlist play 07.11.1996 - Allahı Zikretmenin Önemi 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 34 playlist like
playlist play 10.02.1981 - Hayatın Gayesi ve İmanın Önemi 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play 11.02.1992 - Din Nedir 25.10.2022 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 14.02.1997 - Hanımların Sosyal Hayattaki Rolü, İslamda Hizmette Kadınlar 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 41 playlist like
playlist play 15.02.1997 - Sevginin Önemi ve Sevmeyi Öğrenme 12.05.2023 playlist oku playlist ekle 22 playlist like
playlist play 15.03.1997 - İslamda Sevginin Önemi 10.10.2022 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 16.05.1997 - Aşure Günü 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 28 playlist like
playlist play 16.06.1990 - Gençlere Tavsiyeler, Gençlik ve Allah Rızası, Hedef 31.10.2023 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 17.06.1998 - Doğru İnanç, Güzel Kulluk 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 19.12.1991 - Tebliğ Metodları, Yeni İctimai Çalışmalara Yönelmek 19.09.2023 playlist oku playlist ekle 15 playlist like
playlist play 22.12.1997 - Aile Eğitimi, İlmin Eğitimin Sevginin Önemi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 23.04.1992 - Ümmetin Görevi, Hizmet, Peygamber Sevgisi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 54 playlist like
playlist play 23.11.1995 - Hayatımızın Gayesi, Tasavvuf ve Nefis Terbiyesi 29.11.2022 playlist oku playlist ekle 36 playlist like
playlist play 23.12.1997 - Dinler Tarihi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play 25.09.1992 - Hizmet, İletişim, Medyanın Önemi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 26.05.1990 - Hayatın Gayesi, Nefis Terbiyesi 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 30 playlist like
playlist play 26.12.1990 - İslam Dininin Önemi 05.01.2023 playlist oku playlist ekle 32 playlist like
playlist play 27.04.1993 - Hacı Bektaşı Veli ve Tasavvuf 28.11.2023 playlist oku playlist ekle 43 playlist like
playlist play 27.11.1992 - Üniversite Öğrencilerine Tavsiyeler, Değişen Dünya 13.12.2022 playlist oku playlist ekle 18 playlist like
playlist play 29.10.1992 - Değişen Dünya, Müslümanlara Düşen Vazifeler, Uyanık Olmak 16.01.2023 playlist oku playlist ekle 16 playlist like
playlist play 29.12.1992 - Tebliğ ve İrşad Çalışmaları 25.11.2022 playlist oku playlist ekle 21 playlist like
Kabe
Canlı Yayın
Şuan Canlı Yayın
Canlı Yayın
AKRA CANLI
 / 
player image icon close icon
AKRA CANLI
Canlı Yayın
Canlı Yayın Add Icon volume up
 / 
Canlı Yayın
fast rewind
fast forward
Playlist
Bu özelliği kullanabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir
  
Fikrini Paylaş
TAAHHÜTNAME

Hazırlamış olduğum ve sitenize gönderdiğim/ teslim ettiğim, tamamen orjinal ve bana ait olan, projemin/görüntü veya kaydımın, AKRA MEDİA tarafından kendisine ait kablolu/karasal/uydu, şifreli/şifresiz, free/paralı TV, video, DVD, VCD,VHS ,radyo, kaset, sinema ve sair mevcut yada ortaya çıkacak her türlü İşaret, ses ve /veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı ve tüm internet siteleri ve sosyal medya platformlarında yayınlamasına, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, işleme hakkı ve temsil hakkının kullanılmasına süresiz olarak müsaade ediyorum.

Projemin/görüntü veya kaydımın, bant, CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player, dijital kayıt vb. tüm yollarla kayıt, çoğaltma ve dağıtım haklarını, bilişim veya iletişim ortamında görüntülenmesini, iletilmesini, okunmasını, izlenmesini, dinlenmesini vb. interaktif veya normal CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player vb. şekilde basılarak veya ses kayıtlarının metin haline getirilip kitap olarak piyasaya sunulmasını sağlayacak her türlü materyal üzerine kaydı ile çoğaltılması, kullanılması, işlenmesi, yeniden ve genişletilmiş şekilde sesli, yazılı ya da görüntülü yayın haklarını, bu suretle de çoğaltılarak kullanılması, dağıtılması, pazarlanması vb. fikri, mali ve manevi haklarımın tamamını, programda gerekli görülen değişiklikleri yapma haklarımı bila bedel olacak şekilde, AKRA.MEDİA sitesine ve bu site'nin yetkilisi ve sahiplerine devir ve temlik ettiğimi, beyan, kabul ve taahhüt ederim.

Şehir Seçin
Close