İlke ve Değerlerinden Ödün Vermeden
Özgür Yayın Platformu Olarak Kalsın Diye
İmsak04:22 Güneş05:59 Öğle13:07 İkindi16:56 Akşam20:04 Yatsı21:35
Hava - Hava durumuParçalı Bulutlu 11°C Nem %51
Türkçe
29 Şevval 1446 28 Nisan 2025 Pazartesi
29 Şevval 1446
İMSAK GÜNEŞ İŞRAK ÖĞLE İKİNDİ AKŞAM YATSI
04:22 05:59 06:44 13:07 16:56 20:04 21:35
Giriş Yap

005.Fatiha (1 - 2)

Tefsir Sohbetleri

es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh! 

Allah cümlenizden razı olsun. 

Kur'ân-ı Kerîm'in hakkında umûmî ikazlar, bilgiler, hatırlatmalar yaparak, tanıtmalar yaparak; Kur'ân-ı Kerîm'in ayetleriyle ilgili, sûrelerle ilgili bilgiler vererek eûzü-besmele'nin izahına geçmiş, onları izah etmiştik.

Öğrendiklerimizi uygulamak da amacımız olduğu için; yani sadece bilgi toplamak, bilgilenmek, bilgi biriktirmek değil, öğrendiklerimizi uygulamak da amacımız olduğu için, neleri öğrendiğimizi bir hatırlatmayı uygun görüyorum.

Allahu Teâlâ hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'inin ayetleriyle bize, her işe başlarken istiâze etmemizi emrediyor. Yani şeytanın şerrinden Allah'a sığınmamızı emrediyor. Bu sığınmak: Eûzü billâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm demekle veya Estaîzü billâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm demekle, veyahut "El-iyâzü billâh" demekle tahakkuk edebilir.

Yani şeytanın bize müdahale edebileceği, bizi kandırabileceği, zaten görevinin, işinin o olduğu, faaliyetinin o olduğu hatırlanılacak. Görünmez ve kuvvetli bir aldatıcı, mekkâr ve hilekâr bir varlık olduğundan onun şerrinden Allah'a sığınacağız işe başlarken, onu öğrenmiştik.

Kur'ân-ı Kerîm okumaya başlanırken de eûzü-besmele çekiliyor. Yani önce: "Eûzü billâhi mineş-şeytânir-racim" deniliyor, ondan sonra besmele çekiliyor. Buradan anlıyoruz ki şeytan bizi aldatabilir, her işimizde ve Kur'an okurken de aklımızı karıştırabilir. Kur'an'ın mânâlarından kafamızı, düşüncemizi, tefekkürümüzü saptırabilir diye bir istiâze edeceğimizi öğrenmiştik.

Sonra ilk inen ayetlerle, Peygamber Efendimiz'e Allahu Teâlâ hazretleri'nin vahiyle ilk öğrettiği edeb, her işi Allah'ın ismiyle yapmak.

İkra' bismi rabbikellezî halak.

Allah'ın adını anarak yapmak, bir işe Allah'ın ismiyle başlamak; bu da besmele oluyor. Besmelenin de izahını yapmıştık. Her işi yaparken besmele çekeceğiz, Bismillâhirrahmânirrahîm diyeceğiz.

Bu ne demek oluyor? "O işi Allah rızası için yapıyoruz. Yani Allah o işi sevdiğinden, o işi yaptığımız zaman Allah'tan sevap kazanacağımız için yapıyoruz." demek; [bu] bir.

İkinci[si] de, "Allah bize yardım etsin!" demek. "Güç kuvvet sahibi odur. Biz Allah'ın adıyla başlıyoruz; bunun bereketiyle, bunun feyziyle yaptığımız işte Allah bize yardım etsin!" mânâsı oluyor.

Her işe eûzu-besmele çekerek başlayacağız. Tabii, Kur'ân-ı Kerîm'in okunmasına da, tefsir dersine de böylece başlayacağımızı öğrenmiş olduk. Her işimizi Allah için yapmayı ilk ders olarak öğrenmek çok önemli.

Bu tefsir dersleri, İslâm'ın doğru anlaşılmasına doğru bizi götürecekse; sonunda Kur'an'a dayalı, sağlam bir İslâm'ı öğrenip de iyi bir müslüman olacaksak, bu öğrendiklerimizi uygulamalıyız. Hatırımızda iyi tutmalıyız. Her şey Allah için yapılıyor, Allah rızası için yapılıyor. Allah'ın adı anılıyor ve Allah'tan yardım isteniyor. Çünkü insanın gücü, kuvveti az; güç kuvvet sahibi Allah... O gücü, kuvveti veren de Allah... Onun için Allah'tan yardım istenirse, Allah'ın lütfuyla her şey başarılır diye Allah'tan yardım isteyerek, onun adını anarak başlayacağız.

Bu besmele, Kur'ân-ı Kerîmimizi açtığımız zaman birinci sayfasında karşımıza çıkıyor. Ama bir çerçeve içinde çıkıyor:

Bismillâhirrahmânirrahîm yazılmış. Bunun üzerinde de bilgi vermiştik.

Böyle, bilgileri fazla dağıtarak dinleyicilerin aklını karıştırmayı da sevmiyorum. Açık ve seçik, anlaşılır ve anlaşıldığı zaman da uygulanabilir sözler söylemek istiyorum.

Bizim mezhebimize göre bu oraya yazılmış olan besmele Fâtiha'nın bir parçası [ve] birinci ayeti değildir. Bir sûrenin başladığını gösteren bir başlangıçtır. Her sûrenin başında -Tevbe Sûresi hariç; onun sebebi, Enfâl'in devamı olduğu hakkında görüşler olduğundan- her sûrenin başında sûreler birbirinden ayrılsın diye besmele konulması sonradan olmuştur.

İbn Abbas [radıyallahu anhüma;]

"Bunlar evvelce yokken sûreler fasledilsin [ayrılsın] diye, konuldu." dediğinden, Fâtiha'nın başında o gördüğümüz güzel besmele, bize Kur'ân-ı Kerîm'e de, "Bismillâhir-rahmânir-râhîm" diye başlayacağımızı gösteriyor ama, Fâtiha'nın birinci ayeti değil. Bizim tâbî olduğumuz alimlerimizin görüşü bu.

"Başka hangi görüşler var?" denirse, onların hepsini sıralayabiliriz ama, fazla görüşlerden dolayı sonra iş darmadağın dağılır. Tabi sorunun bir [tane] çözümü olduğundan bir tanesini seçmek lâzım. Dinleyici de onu yapamaz. Çünkü muhtelif söylenen çeşitli sözlerin en doğrusunu bulmak da alimin işidir.

O halde biz doğrudan doğruya, hiç ihtilâfa düşürmeden kesin sonucu söylüyoruz: Bizim mezhebimize göre Fâtiha'nın birinci ayeti "Bismillâhi'r-rahmâni'r-râhîm" değildir. O Fâtiha'nın bir sûre olduğunu göstermek için başına konulmuştur.

Neml sûresi'nde, Belkıs ile Süleyman aleyhisselam arasındaki mektuplaşmada bu ibâre geçiyor. Demek ki, eski peygamberlere de Allah böyle, "Bismillâhir-rahmânir-rahîm" diye başlanmasını emretmiş olduğunu anlıyoruz. Ama Fâtiha'nın birinci âyet-i kerîmesi;

Bizim mezhebimizin alimlerinin görüşlerine göre - Mâlikîler ve Hanefîlere göre yani, biz Hanefîyiz- "El-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn."cümlesidir.

O halde Kur'ân-ı Kerîm'in tefsirinde şimdi ilk ayete, bugünkü sohbetimizle başlamış oluyoruz, birinci âyet-i kerîme:

(el-hamdü lillâhi rabbil-âlemîn)

Şimdi Allahu Teâlâ hazretleri'nin çok sevdiği bu mübarek ibareyi, çok sevap verdiği bu ibareyi, sevabının yeri göğü dolduracak kadar, mizanı ağdıracak kadar, bastıracak kadar, insanı kurtaracak kadar çok olan bu ibareyi açıklayalım. Allah'ın en çok sevdiği kulların böyle kendisine çok hamdeden kullar olduğunu Peygamber Efendimiz de bildiriyor.

Bu mübarek kelimenin anlamı üzerinde derli toplu, sayfalarca, onlarca, yüzlerce sayfa bilgiler var tabii. Onları size kısaca özetlemek, yani mümkün olduğu kadar kısaltarak anlatmak istiyorum.

Demek ki bizim Kur'ân-ı Kerîm'imiz hamd ile başlıyor: "El-hamdü lillâhi rabbil-âlemîn."

Biraz şöyle bir hatırda kalsın diye Namık Kemal'in bir şiirinden ilk beytini okumak istiyorum, o diyor ki böyle heyecan dolu bir şiirinde:

Yok iştikâyı cevr-i felekten nisâbımız;

Serlevhasında hamd ile başlar kitâbımız.

Yani mânâsı ne? "Bizim şu dünya hayatında karşılaştığımız cevr-ü cefâdan şikâyet gibi bir huyumuz, şikâyetten bir nasibimiz yok. Biz karşılaştığımız cevr-ü cefânın karşısında şikâyet etmeyiz."Evet, müslüman şikâyet etmez. Neden?

"Ser levhasında hamd ile başlar kitâbımız."

Bu ne demek? Bizim Kur'ân-ı Kerîm'imiz, kitabımız daha başında, ser-levhasında, birinci sayfasında "Elhamdü lillâh" diye başlar diyor. Bu da bu şiirle hatırımızda kalsın.

Böyle Kur'ân-ı Kerîm'in, Elhamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn diye başladığını gösteren bir beyit olmuş oldu söylediğim.

Şimdi bu mübarek ayetin mukaddes kelimelerini dinleyicilerimize anlatmaya başlayalım:

el-Hamdü ; Hamd, belirli hamd, bütün hamd mânâsına. Biraz daha Arapça dersi vermiş gibi olalım, yavaş yavaş Arapça'ya da aşinâlığı artsın kardeşlerimizin, dinleyicilerimizin:

Arapça'da kelimelerin başına "el" [takısı] gelebilir. Bu İngilizce'deki "the" gibidir. Yani belirlilik bildiren [takı]. Almanca'daki "Der, die, das" ön takıları, artikelleri gibidir. Fransızca'daki "La, le" gibidir. Yani belirlilik bildirir.

El-hamdü demek, belirli hamd demek. Veyahut bütün hamd cinsi demek, yani her çeşit hamd demek olabilir.

Şimdi bu hamd ne demek?

Hamd, hamide-yahmedü fiilinin mastarıdır. Övmek demek. Ama fiil geçişli fiil olunca, müteaddî olunca; geçişli mastar da olur, geçişsiz yani edilgen mastar da olabilir. Yani övmek mânâsına da gelebilir hamd, övülmek mânâsına da gelebilir.

el-Hamdü ; Övmek. Burada övülmek mânâsı daha uygun düşüyor ibarede. Övülmek.

Övülmek ama, nasıl övülmek?.. Bunun da inceliği var. Arapça'da övülmek sözümüzün karşılığında bazı kelimeler var, onları hatırlayalım: Meselâ "medih" sözü var. Medhetmek, övmek demek Arapça'da. Medeha-yemdahu-medhan, övmek demek. Zaten "hamd" ile "medih" bakınız birbirine benziyor. Arapça'da biiştikâk-ı kebir vardır, yani birbirine benzeyen harfleri ihtiva eden kelimeler arasında mânâlar yakınlığı da vardır. Yani harflerin de bazı mânâları vardır Arapça'da.

Bir kelime "medih". Medih ne demek? Övmek demek; Türkçe'deki övmenin Arapça'daki karşılığı. Bunun zıddı övmemek veya kötülemek mânâsına zemm kelimesi var. Onu da biliyorsunuz.

Medih ne demek? Haklı veya haksız övmek demek. Bazen hayalî, bazen gerçek. Bazen yalan, yağcılılık, dalkavukluk için; bazen gerçek, doğru. Karşı tarafı övmek demek. O halde bu tam övmenin karşılığı medih.

Ama hamd o değil. Hamd, medihten biraz daha dar anlamlı, yani daha özel demek. O ne demek? Bir kemal ve hüsne, yani bir olgunluğa, bir güzelliğe karşı, bir ikram veya ihsan etsin veya etmesin, o hüsnün, o kemâlin sahibi ikram etmiş de olsa, etmemiş de olsa, tâzim ve takdir ile yapılan övgüye hamd denir.

Şimdi bunu biraz açıklayalım: Bir kere hamd edilen kimse kemal ve hüsün sahibi olacak, yani olgun, eksiksiz ve güzel olacak. Hamd eden kişi de ona karşı tâzim, yani onu gözünde büyütme, takdir, takdirkârâne duygular besleme duygusunda olacak. İsterse o hamdettiği kendisine bir ihsanda, ikramda bulunmuş olsun, isterse bulunmamış olsun... Bulunmasa da, bulunsa da onu övmeye, tâzim ve takdir ile övmeye, ama haklı bir güzellik, haklı bir kemalden dolayı övmeye hamd denir.

Demek ki medihten daha özel, daha asil, daha yüksek bir mânâsı var. Medih, dalkavukluk için de olabildiğinden bazen doğru, bazen yanlış olur ama hamd gerçek bir durum karşısında yapılan gerçek bir namuslu, dürüst, güzel bir övgü demek oluyor.

Medih haksız olursa, Peygamber Efendimiz onu takdir etmiyor, yasaklıyor. Hattâ birisi size karşı sizi överse, siz ona yüz vermeyin mânâsına:

Uhsü't-turâbe fî vücûhi'l-meddâhîn

"Meddahların, dalkavukların, medih yapıcıların yüzlerine toprak saçın!" [buyuruyor.]

Yani, "Aaa, teşekkür ederim filân demeyin. Koltuklarınız kabarmasın, şımarmayın, aldanmayın. Onların yalancı olduğunu bilin, yüzüne toprak saçın!" diyor. Ters bir davranış, yapmasın bu kötülüğü, dalkavukluğu diye engelleyin demek istiyor.

O yanlış, doğru değil. Ama hamd makbul bir şey... Onun için, Allah'ın sevdiği kullar hammâd, çok hamd edici kullardır.

Hamd makbul bir şey. Onun için, Elhamdü lillâhi alâ külli hâl "Her hâlde Allah'a hamd olsun!" diyoruz, veya "Hamd Allah'ındır." diyoruz. Bu ne demek? Bir ikram ve ihsan olsun veya olmasın, zaten Allahu Teâlâ hazretleri kemal ve hüsün sahibi olduğundan hamd O'nundur.

Yani isterse bize ikramı gelsin, ister gelmesin - zaten sayısız, hadsiz, hesabsız ikramı var ama- zâtında kemal ve hüsn olduğundan hamd aslında, daha ziyade, en çok Allah'a yapılır. Dildeki kullanış da böyledir. Çünkü her türlü olgunluğun, güzelliğin yaratıcısı, sahibi O.

Onun için de dinî sözlerimizde, hadis-i şeriflerde, Kur'ân-ı Kerîm'de hamd kelimesi tesbih kelimesiyle beraber geçer.

Subhânallâhi ve bihamdihî "Allah'ı tesbih ederim ve ona hamd ederim." Yani: "Her türlü noksandan münezzeh olduğunu düşünürüm, öyle överim. Zâtında övgüye layık olduğundan O'nu överim." demek oluyor. Bu mânâsıyla özel bir medih, haklı bir medih demek oluyor.

Tabii medih kelimesi gibi bir kelime daha var Arapça'da, onu da hatırlayalım: Senâ... Medh ü senâ etmek deriz. Birisinin böyle iyi, güzel sıfatlarını sıraladık mı karşısında, haklı veya haksız övdük mü, medh ü senâ etti denir. Senâ, yüceltmek, yükseltmek mânâsına geliyor.

Hattâ "Seniyyetü'l-vedâ" diye bir ibare de kulağınıza gelmiştir. Medine-i Münevvere'de seniyyetü'l-vedâ... Seniyye, yüksek tepe demek. Yani yine bu yükseltmek kelimesiyle, yüce olmak kelimesiyle ilgili. "Veda Tepesi" demek.

İki tane Seniyyetül-Vedâ vardır, Medine'de - bu arada cümle-i mu'tarıza diyelim, parantez dememek için- iki tane Seniyyetül-Vedâ vardır. Birisi Peygamber Efendimiz'in mescidinin olduğu Medine i Münevvere'yi ziyaretten artık ayrılıp, giderken şöyle bir son defa dönüp Mescid-i Nebevî'yi görebilecekleri yüksek bir tepeydi. Orada bir mescid vardı, "Seniyyetü'l Vedâ" Mescidi denirdi. Oradan göz yaşlarıyla âşık-ı sadıklar, ziyaret ettikleri Peygamber Efendimiz'e salât u selâmlar getirerek ülkelerine dönerlerdi. Bir Seniyyetül-Vedâ bu…

Bir de

Talea'l-bedrü aleynâ min Seniyyeti'l-vedâ

diye güzel nâmeli bir ilâhi, biliyorsunuz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Mekke-i Mükerreme'den Medine i Münevvere'ye hicret ettiği zaman, ahâli yollara dökülmüş, tepelere çıkmış; yolları gözlemiş, ufukları gözlemiş, "Yolcular ne zaman gelecek?" diye merak içinde, aşk içinde, iştiyak içinde beklemişler. Böyle bir Seniyyetü'l-Vedâ daha var Medine-i Münevvere'de...

O da Mekke tarafından gelenlerin Medine'ye gelmeden önce ilk defa görünebildikleri taraf. Bu demin söylediğim yerin aksi tarafı... O Seniyyetü'l-Vedâ'da bekleyiciler durmuşlar, Peygamber Efendimiz'in Ebûbekr-i Sıddîk Efendimiz'le geldiklerini görünce aşk u şevk ile neşîdeler, ilâhiler söylemişler.

Senâ, yüceltmek demek oluyor, medihle beraber kullanılıyor. Ama hamd daha özel, daha haklı bir övgü demek oluyor.

Bir de şükür var biliyorsunuz. Şükür; yapılan bir iyilik ve verilen bir nimetin karşısında duygularını ifade etmek, onun karşısında övmek. Türkçe'de "Teşekkür ederim." diyoruz buna.

Tabii bu, bir nimetin verilmesinden sonra yapılmış oluyor. O bakımdan da hamdden farkı var. Eğer bir nimet olmasa bile, hamd yine Allah'ındır. Ama tabii sonsuz nimetleri var, ayrı. Demek ki şükürden daha farklı bir anlamı var. Minnet dolu, takdir dolu, haklı bir övgü demek. İşte böyle bir övgü mânâsına geliyor hamd kelimesi.

Bu şükrün tariflerinde; yapılan bir iyiliğe, verilen bir nimete karşı yapılan övgü. Bu kavlen olur. Meselâ, "Çok teşekkür ederim!" demek. İçten minnetkârlık duyarak olur; bu da kalbî bir şey, derûnî bir durum. Bir de fiilen olur; yani sana o iyiliği yapan kimseye fiilen sen de iyilik yaparsın. Allah'a şükür de, Allah'ın iyiliğine, ikramına, nimetlerine karşı itaat etmekle olur. Nitekim, Cüneyd-i Bağdâdî'ye hocası sormuş:

"Sen söyle bakalım, şükür nedir sana göre?" deyince:

"Allah'ın nimetlerini yeyip de, ona âsî olmamak." diye tarif eylemiş.

Bu fiilî şükür işte... Yani nimeti alıp, nimete göre itaat etmek fiilen şükretmek oluyor. O halde hamd, bu şükrü de ihtivâ ediyor. Allah'ın nimetlerini düşünüp, minnetli, şükürlü, teşekkürlü, haklı, hayran, takdirkâr bir övgü demek. Böyle bir övgü, haklı bir övgü.

Lillâhi ne demek?.. "Allah içindir" demek. "Allah" kelimesinin başına "li" harf-i ceri gelmiş denilir buna.

Başa gelen bu "li" edat[ın]a harfi cer denir, bu "li" edatı hurûfu cerlerdendir, harf-i cerlerden bir tanesidir. "İçin" mânâsına gelir. Türkçe'de şunun için, bunun için diyoruz ya...

O zaman, El-hamdü lillâh "Hamd Allah içindir." demek olur. Yani bir hamd yapılırsa Allah için yapılır, Allah 'a yapılır, O'na yapılır demek. Bir mânâ bu.

İkinci mânâsı; bu "li" mülkiyet ifade eder. "Övülmek Allah'ın hakkıdır, onun mülküdür, O'na mahsustur, Allah'ındır." "-ın" takısıyla, iyelik takısıyla bunu böyle tercüme etmek de mümkün.

Yani, "Övülmek Allah'ındır" ne demek olur? "Her övgü Allah'ın hakkıdır, O'na gider. Neyi övsen, neye baksan, neyi sevsen, yaradanı Allah olduğu için, her övgü Allah'a gider, O'nundur."

Meselâ gülü seviyorsun, rengini seviyorsun. E gülün bir şeyi yok ki, gülü yaratan Allah... Kokusunu seviyorsun, o kokuyu veren Allah... Üzüme o lezzeti veren Allah... Bala o güzelliği veren Allah. Arıya o balı yaptıran Allah...

Demek ki El-hamdü lillâh; "Hamd Allah'ındır . O güzel, haklı övgü Allah'ın hakkıdır, Allahındır mânâsına [da] gelebilir. Bu iki mânâ da mümkün. Hamd Allah'a dır, Allah içindir veya Hamd Allah'ındır Her hamdin hakîkî sahibi, hakîkî muhatabı Allah'tır." demek olabilir.

Külli senâin yeûdü ileyhi "Her medh ü senâ döner dolaşır, işte onu yaratan, o şeyi yaratan hâlıka, yani Allah'a gider." demektir.

Şimdi bu "El-hamdü lillâh" sözünün hüküm mânâsı, ihbarî mânâsıdır. Arapça da bu cümle, bu ifade, "Evet bu böyledir." diye bir hakikatı belirtmek için kullanıldığı gibi bu ifade, bu ibare, inşâî mânâda da kullanılmıştır. İnşâî mânâ ne demek?

Yani dua gibi, "Hamdolsun Allah'a..." mânâsına da gelir bu. Nitekim Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir hadis-i şerifinde buyuruyor ki:

Efdalü'z-zikri lâ ilâhe illallah "Zikrin en üstünü, en güzeli, en faziletlisi, en sevaplısı "Lâ ilâhe illAllah'tır." diyor. Tamam, "Lâ ilâhe illallah"ı çok diyelim.

Ve efdalü'd-duâi elhamdü lillâh "Ve duanın da en faziletlisi, en üstünü, en güzeli; "El hamdü lillâh" tır. Yani El-hamdülillâh da duaymış. Demek ki o zaman, "Hamd olsun Allah'a..." mânâsına geldiğini gösteriyor.

Hakem bin Ümeyr'den rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz yine bir hadis-i şerifinde de açıkça buyurmuş ki:

el-Hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn dediğin zaman, sen Allah'a şükretmiş olursun; O' da sana nimetini arttırır." Demek ki "El-hamdü lillâh" demek, "Hamd olsun Allah'a..." demek oluyor. O zaman şükretmiş oluyor insan.

Ve Allah da âyet-i kerîmede: Lein şekertüm leezîdenneküm "Eğer siz benim verdiğim nimetleri anlar, hamd eder, şükrederseniz; ben de sizin nimetinizi arttırırım!" dediğinden, Peygamber Efendimiz de onu ifade ediyor: "El-hamdü lillâh, dediğin zaman Allah'a şükretmiş olursun, O' da senin nimetini arttırır." buyuruyor.

el-Hamdü lillâh önemli bir ibare. İnsanın nimetlerini arttırır, kesesini doldurur, bütçesini genişletir, yaşamını rahatlatır, saadetine saadet katar. O kadar önemli.

Fâtiha'yla ilgili bir başka uzun hadis-i şerifte de:

"Kul el-Hamdü lillâhi rabbil-âlemîn deyince, Allahu Teâlâ hazretleri der ki: "Kulum bana şükretti."

Demek ki, "Elhamdü lillâh" demek şükür demekmiş. Buradan, bu üç örnek, bu üç delille neyi söylemiş oluyorum: "Elhamdü lillâh, hamd olsun Allah'a, şükrolsun Allah'a." demek oluyor, Allah da bu sözü seviyor. Yani dua mânâsına.

"Şu şöyledir" diye bir hüküm bildiren mânâsı da olabilir. Ama "Elhamdü lillâh" sözünün ; "Hamd olsun Allah'a." diye böyle bir dua mânâsı da olduğu anlaşılıyor.

Özetleyecek olursak: "Elhamdü lillâh" demek, "Hamd Allah içindir, yani hamd Allah'a olur. Hamd Allah'ındır, yani O'na gider. O'nun hakkıdır. Başkasına hamd yaraşmaz, yakışmaz. Çünkü her nimeti veren odur." Elhamdü lillâh Veyahut da, "Hamd olsun Allah'a..." demek mânâsına geliyor.

Tamam, "Hamd"i biraz anlatabildim, dilimin döndüğü kadar. "Lillâhi"yi de anlatabildim.

Gelelim "Rabb" kelimesine.

el-Hamdü lillahi rabbil âlemîn

Rabb kelimesi ne demek? "Rabb" kelimesi şeddeli ama; yani "Rabb" iki tane "b" var. Bu aslında rebâ-yerbû-ribâ kökünden, riben fiilinden geliyor. Bu fiil de artmak demek. Ribâ kelimesini biliyorsunuz, faiz, artmak. Yani, âyet-i kerîmede "Siz Allah yolunda zekât verirseniz Allah onu arttırır.

Ama faize verirseniz, faiz almaya kalkarsanız o zaman malınız artmaz;

Felâ yerbû indallâh "Allah indinde gelişmez." diye geçiyor.

Rebâ-yerbû'dan geliyor. Yani rebbe-yerubbu gibi şeddeliden gelmiyor ama, ondan gelen bu isim "Rabb" olarak geliyor. "Rabyün" gibi "y"liyken, "y" yerine "b" gelmiş. Böylece "Rabb" olmuş. Ne mânâsına geliyor? Artmaktan, arttırıcı mânâsına geliyor.

Rabbâ-yürebbî-terbiyeten; bu da tef'il bâbından, aynı kökten bir kelime, ondan türemiş kelime. Bu da arttırmak demek, geliştirmek, yetiştirmek demek. Onun için bir çocuğu geliştiren, yetiştiren bakıcıya da mürebbiye deniliyor, biliyorsunuz.

Ama asıl mânâsı nedir? Bir şeyi geliştirmek, beslemek, büyütmek mânâsına geliyor. Hatta Türkçe'de kullanılışı çok doğru. Meselâ paça çorbası yaparsınız, ondan sonra sirkeyle, yumurtayla bir şey hazırlanır yan tarafta, çorbanın içine sonradan katılır. Ona ne deniyor? Çorbanın terbiyesini yapamak. "Terbiyeli çorba" deniliyor. Yani terbiyeli çorba ne demek? İçine bir şey katılmış, geliştirilmiş, güzelleştirilmiş demek oluyor. Terbiyeli köfte diyoruz. Yemek çeşitlerinden.

Demek ki bu "Rabb" kelimesinin mânâsı neymiş? Böyle bir şeyi geliştiren, kendi hâlinden daha güzel bir hâle götüren, adım adım, derece derece, kademe kademe daha yükseğe, daha güzele götüren mânâsına geliyor. Mürebbî mânâsına.

Eski Türkçe Kur'ân-ı Kerîm mealleri vardır. Kur'ân-ı Kerîm'i yazmışlar, satırların arasını geniş bırakmışlar. Satırların üstüne de onun Türkçe karşılığını yazmışlar. Bunu görüp de şimdi bu asırda da böyle yapan kardeşler var. Kur'ân-ı Kerîm'i böyle açıklamalı meal yapıp neşredenler var. Öğrenmekte faydalı oluyor.

Orada "Rabb"in karşılığına hatırlıyorum, 15. yüzyılda yapılmış tercümede, "besleyici" diyor, "bisleyici" diyor hattâ. "Besleyici" demiş ama tabii yemek verip beslemek mânâsına değil de, bir şeyi takviye ede ede daha yüksek hâle getirmek demek.

Buradan [anlaşılıyor ki,] "rabb" kelimesi çok önemli bir kelime oluyor. Yani çevremizde, kâinatta olan şeyleri, böyle derece derece daha basitten daha güzel hâle, daha mükemmel hâle getiren demek oluyor Rabb.

Arapça'da "rabb" kelimesinin bir başka kullanışı var. Yine bu kökten. Bu mânâdan biraz daha yana doğru, bir ikinci mânâsı, ordan gelmiş tabii: "Rabbu'l-mâl" denilir meselâ. "Rabbu'l-mâl" ne demek?.. Malın sahibi demek. Efendi, sahip mânâsına geliyor. "Rabbu'd-dâr" denir, evin sahibi. Hatta ev hanımına da "rabbetü'd-dâr" denilir, evin hanımefendisi demek oluyor.

Kur'ân-ı Kerîm'den hatırlayacak Kur'ân-ı Kerîm'le aşinâ olan dinleyicilerim [hatırlayacaklar]: Yusuf aleyhisselam zindanda arkadaşlarıyla konuştuğu zaman; hükümdarın gördüğü rüyanın te'vilini, yorumunu, açıklamasını kimse yapamayınca onlardan bir tanesi "Benim zindanda beraber olduğum bir tane kişi vardı salih bir kimseydi gidelim ona soralım diye rüyayı Yusuf aleyhisselama gelip anlatıyor [Yusuf aleyhisselam tabir ediyor] oda gidiyor hükümdara rüyanın tabirini anlatıyor.

[İki arkadaşının rüyalarını te'vil ediyor.Onlardan kurtulacağını bildiği kimse]

O da giderken, Yusuf aleyhisselam diyor ki;

Uzkurnî inde rabbike "Rabbinin yanında beni an." Yani ne demek istiyor? "Ey arkadaşım, sen şimdi bu rüyanın tabirini bana sordun ya, gidip de hükümdara senin rüyanın anlamı buymuş diye benim yorumumu söyleyeceksin ya, [hükümdarın yanında eski itibarına kavuşunca], benim mâsum olduğumu ona anlat. Haksız yere hapse girdiğimi bildir. Ben burada haksız yere hapiste kalmayayım!" diye arkadaşına hatırlatıyor.

Uzkurnî inde rabbike "Efendinin, hükümdarının, rabbinin, yani padişahının yanında beni an!" diyor.

Yani mâlik, sahip mânâsına Kur'ân-ı Kerîm'de orada geçiyor. Burdaki "Uzkurnî inde rabbike"deki "rabbike" Allah mânâsına değil, Yusuf aleyhisselam'ın zamanındaki o hükümdar mânâsına Kur'ân-ı Kerîm'de de geçiyor.

Demek ki rabb; hem böyle varlıkları veya elindeki herhangi bir varlığı derece derece olgunlaştıran, geliştiren kişi mânâsına veyahut sahip mânâsına veyahut efendi mânâsına geliyor.

Tabii bu mânâların hepsi "Allah" için uyar. Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri kâinatı böyle derece derece mükemmelleştirmiştir. İnsanoğlunu en mükemmel tarzda yaratmıştır. Sonra her zaman da yaratıyor. Her zaman gözümüzün önünde görüyoruz, acaba demeye lüzum yok.

Yere bir çekirdek ekiyoruz. O çekirdeği kocaman bir ağaç yapıyor, çiçeklendiriyor. Burada bakıyorum, mevsim başka mevsim tabii, sizin ordaki gibi değil. Tepeden tırnağa böyle çiçekler, ağacın her tarafını sarmış. Sübhânallah! O kadar güzel ki. Yani o kadar güzel renkler, o kadar güzel ağaçlar, o kadar güzel çiçekler var. E bunu yaratan Allah işte. Bir tohumdan koca bir ağaç, büyük bir karpuz. Kocaman, tonlarla meyvalar veren bir ağaç. Neler oluyor? Bu işte her an gözümüzün önünde.

Kişi evleniyor, ondan sonra bakıyorsunuz aile büyüyor, çocuk oluyor. Çocuk büyüyor, koca adam oluyor. Her şeyde bir gelişme var. Çok önemli. Allah işte Rabb, bunları yapan demek.

Bir de sahip mânâsı da uygun. Yani Araplar'ın "evin sahibi, malın sahibi" dediği gibi. Rabbü'l-âlemîn, âlemlerin sahibi de diyebiliriz. O da câiz, o mânâ da uygun Allahu Teâlâ hazretleri için. Çünkü yerin göğün sahibi Allah'tır, mâliki odur.

Gelelim "âlemîn" kelimesine. Rabbü'l-âlemîn, alemlerin rabbı demek. Yani: "Hamd, övgü, ama o öyle takdirle dolu, haklı, güzel, yerli yerinde övgü âlemlerin rabbi olan Allah'ındır, Allah'adır veya Allah içindir veya Allah'a olsun." Alemlerin Rabbi bir tamlama var burada;

Rabbü'l-âlemîn; Alemlerin Rabbi

Âlemîn ne demek? Âlemîn sözü alâmet kökünden geliyor.

Alâmet, bir şeyin belirtisi. Âlem, âlemîn diye çoğul oluyor. Âlemler, âlem kelimesinin çoğulu. Şimdi bu, alâmetten geldiğine göre ne demek? Allah'ın dünyada ve âhirette yarattığı bütün şeylere âlem derler. Çünkü birer alâmettir, birer delildir; bir yaratıcının var olduğunu isbat eden belgedir, bir şahittir. Şahit ve alâmet olduğundan yerdeki, gökteki, dünyadaki, ahiretteki bütün yaratıklara, Allah'ın yarattığı her şeye, her bir şeye âlem denir.

Fakat bu hususta çok çeşitli rivayetler var. Sayıları hakkında çeşitli rivayetlerde bulunulmuş. Alemlerin sayısını Allah bilir. Yani yerdeki, gökteki varlıkların sayısını Allah bilir, en doğrusu bu[dur].

Fakat belli başlı, belirgin âlemler olarak rakamlar da söylenmiş, tefsir kitaplarında geçmiştir. Bunlardan "Onsekizbin âlem" sözü çok yaygındır. Ama bunun dinimizden, Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerden bir kaynağı yoktur. Eskilerden gelme bir sözdür. Onsekizbin rakamının ortaya çıkışı da bizim bugünkü mantığımıza uygun bir tarzda değildir. Âlemlerin sayısını Allah bilir.

Fakat burada söylemek istediğim, işaret etmek istediğim önemli bir başka nokta var: Bu âlemîn sözü çoğul ama, cem-i müzekker-i sâlim çoğulu derler buna. Yani müzekker varlıklar için, eril varlıklar için, maskülin varlıklar için olan bir çoğul ama zevi'l-ukûl, akıl sahibi, can, ruh sahibi varlıklar için yapılan bir çoğul şekli bu. Memûrîn, muallimîn gibi yani.

Niye böyle çoğul yapılmış? Arap dilinde umûmiyetle zevi'l-ukûl, akıl, ruh sahibi varlıklar için kullanılan çoğul şekli niye kullanılmış? "Âlem" kelimesinin meselâ, bizim edebiyattan bildiğimiz başka ibarelerde geçen "avâlim" diye de çoğulu vardır. Avâlim de âlemler demek ama niye "avâlim" denmemiş de "âlemîn" denmiş?

Tefsirlerde bir rivayete göre, bazı âlimlere göre de âlemîn; melekler, insanlar ve cinlerdir. Yani akıl ve ruhu olan, canlılığı olan varlıklar. İnsanlar ve cinler ve meleklere âlemîn denir.

"Rabbül-âlemîn" denilince bu etrafımızdaki, çevremizdeki canlı olan, hayat sahibi olan varlıkların, işte bu hayatını veren; bu cansız evrenden, yani taştan, havadan, sudan, element dediğimiz unsurlardan, bilmem hidrojen, oksijen vs.den, taştan, sudan, topraktan [onları yaratan.]

İşte ayın yapısını, yıldızların yapısını araştırıyorlar, malzeme getirmeye çalışıyorlar. Kayaları inceliyorlar. Ama onlar kaya, toprak, rüzgâr vs. Yani onları biz cemâdât diye ayırıyoruz. Cemâdât olması bizi pek şaşırtmıyor. Yani cemâdât var. Yıldızlar, gök cisimleri var. Dünyada dağlar var, taşlar var, denizler var çeşitli. Bunlar bizi şaşırtmıyor.

Tabii cansız varlıklar nedir, canlı varlıklar nedir? Onların derinlemesine gittiği zaman insanın derin derin düşünmesinde, bilginlerin sözlerini de incelediği zaman, işler çok derinlere gider de, ben kısaca söylüyorum. Sizin de bildiğiniz şeyler üzerinden konuşmayı devam ettiriyorum.

Cemâdâttan sonra cansız varlıklardan öte nebâtât var, yani bitkiler var. E bitkiler bir başarı... Bir üstün halka, bir üstün sınıf... Yani taşın üstünde bitki var. Taşın aralığına kök salmış, ağaç olmuş, meyve veriyor, büyüyor. Küçüktü, büyüdü, meyve veriyor.

Taş gibi değil. Taş olduğu gibi duruyor, fakat o büyüyor. Büyümesi, yapraklanması, meyve vermesi daha şaşırtıcı, daha üstün bir şey. Yani cansız olan varlıkların içinde bir can oluyor. Bitkiler yani nebâtât bir ileri merhale. Yaradana karşı hayranlığımızı, kâinatın hâlıkına karşı hamdimizi, şükrümüzü arttıran büyük bir olay.

Birde bunun üstünde ağaçlar toprağa çakılı, olduğu yerde duruyor. Bitkiler sabit, kıpırdanamıyor. Büyüyor ama hareketleri çakılı, belli bir yerde kalıyor. Çiçekleri, meyvaları hoşumuza gidiyor; o kadar. Fakat bir de hayvanlar denilen bir tabaka var etrafımızdaki varlıklardan; onlar hareket ediyor, koşturuyorlar. Kendilerini savunuyorlar, saldırıyorlar. Bir sürü olaylar.

Hayvanlar âleminde - televizyonda - izliyoruz; arslan geyiği nasıl parçalıyor. Yeraltına bakıyoruz; böcekler, kuşlar, kurtlar. Denizlere bakıyoruz; büyük balıklar, küçük balıklar, birbirleriyle mücadeleleri.

Bu can, bu canlılık, bu böyle kendini koruyan varlıklar, beslenen varlıklar, ötekisine saldıran varlıklar. Bu hayat. Çok büyük bir olay. Yanî cansız maddelerin arasından, unsurların arasından, 109-111 element... artık-fizik ilerliyor- sayısı kaça çıktıysa... Onların arasından can dediğimiz hayat dediğimiz şey çok büyük bir olay.

Tabi "Rabb'ül Alemin" denilince bu canlı varlıklara işaret edinilmiş oluyor. Yani akıllı, akıl sahibi varlıklar... İnsanlar, cinler. Bunlar Allah'ın mükellef kıldıkları varlıklar. Onlara işaret edilmesi burada, ayet-i kerimenin anlamını çok derinleştiriyor. Yani "Ey akıl sahipleri! Ey insanlar ve cinler! Ey Kur'an'ın indirildiği sakaleyn; ins ü cin taifesi! Bak, sizi yaratan, bu dünyaya imtihan için gönderen alemlerin Rabbı'nadır hamd. Hamd O'na mahsustur. O'na hamd edin; hamd O'nun içindir." denildiği zaman biz muhataplara bir ihtar çıkıyor oradan. Daha önemli. Çünkü cemâdâtın, yani cansız varlıkların bir sorumluluğu yok. Onlar muhakeme edilmeyecek, Mahkeme-i Kübra'da hesaba çekilmeyecekler. O'nun için Hz.Ömer sorumluluk duygusundan ne demiş? " Keşke anam beni doğurmasaydı, keşke bir ot olsaydım!" demiş. Yani onlara bir sorumluluk yok ama akıl sahiplerine bir sorumluluk var. Sorumluluk verilmiş; dünya hayatı imtihan kılınmış. İmtihanı başarırlarsa cennet var. Çok büyük bir mükafat! İmtihanı başaramadıkları zaman da çok büyük bir ceza; cehennem, ebedi azap var. İşte "alemlerin Rabbı, yani bu yaratıkları yaratuıp onlara sorumluluk yükleyen Rab" manası bize daha heyecan veriyor. Tabi şek şüphe yok; yerin göğün sahibi Allah'tır. Ama yerin göğün içerisinde insan denilen muazzez yaratığı yaratan Allah. Ona bu mükellefiyeti veren Allah. O daha önemli oluyor. İşte bütün hamd-ü senalar O'nadır; alemlerin Rabbi olan Allah'adır. 

Hazret-i Ömer radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurmuş ki:

Eksirû mine'l-hamdi "Hamdi çok yapın!" Yani "El-hamdü lillâhi rabbil-âlemîn sözünü çok söyleyin!" Bu duygu, bu fikir, bu anlatmak istediğimiz mânâ, dinimizin çok önemli bir mânâsı ki kitabımızın başı onunla başlıyor. Yani övgünün, bütün övülecek işlerin Allah'ın eseri olduğu, Allah'ın yaratması olduğu, bütün övgülerin Allah'a gittiği hakikati çok önemli. Bunu çok yapın.

Eksirû minel-hamdi "Hamdden yana faaliyetinizi arttırın, çok hamdedin!" demek yani.

Fe-inne lehâ ayneyni "Çünkü bu hamdden Allah bir varlık verecek. Onun iki tane gözü vardır, ve cenâhayni iki tane kanadı vardır, tatîru fi'l-cenneti cennette uçar. Hamd yani, böyle kanatlı, iki gözlü müşekkel mücessem bir şekille cennette uçar.

Testağfiru likâilihâ ilâ yevmi'l-kıyâmeh Kıyamete kadar kendisini söyleyen ağıza, o ağzın sahibi mükellef insana, Elhamdü lillâh diyene istiğfar eder. Cennette o "el-hamd" sözü Allah'a istiğfar eder."

Ne kadar önemli sonuçları var! Bu hamd sözü yeri göğü doldurur, mizanda çok ağır gelir.

Arâbî'nin birisi -yani bedevî, köylü diyelim, çölden gelmiş bir insan ama onlar bazen böyle, çarıklı erkân-ı harb diyoruz ya, çok güzel sözler söylerler- bir söz söylemiş. Bir hamdetmiş ama kendi aklıyla, nasıl hamd etmiş?

Elhamdü lillâhi hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh, kemâ yuhibbu rabbünâ en yuhmede ve yenbağî leh demiş. Bir rivayette de;

Kemâ yuhibbu rabbünâ ve yerdâ diye de geçiyor. Ahmed ibn-i Hanbel, Neseî ve diğer kaynaklarda Enes radıyallahu anh'den rivayet edilmiş. Bu ne demek?

"Allah'a hamd olsun." Nasıl hamd olsun? Hamden kesîran tayyiben mübâreken "Çok hoş, bereketli, mübarek bir hamd ile hamd olsun. Yani bereket kazandıran bir hamdle hamd olsun. Söyleyene bereket kazandıran hoş, çok hamd ile Allah'a hamd olsun."

Nasıl? Kemâ yuhibbu rabbünâ en yuhmede ve yenbağî leh "Rabbimiz nasıl hamd edilmekten hoşlanırsa, onun şanına nasıl hamd edilmek yaraşırsa, işte o tarzda Allah'a öyle mübarek, hoş, çok hamd ile hamd olsun!" demiş.

Bu bedevî zekâsı yani. Bunu Peygamber Efendimiz öğretmemiş ona ama Allah'a hamdetmek istemiş. Çok olmasını düşünmüş, hoş olmasını, güzel duygularla olmasını düşünmüş, bereketli, içinde hayır ve bereket olduğunu düşünmüş ve Rabbimizin razı olacağı vech ile olmasını dilemiş.

Yani, "Ben güzelini belki bilemem, Rabbimin razı olduğu şekilde olsun!" demiş ve onun şanına, celâline, izzetine yaraşır tarzda olur demiş. Böyle bir hamdetmiş. Bu işte yıpranmamış, fıtrî zekâ, kavmî zekâ, Arabın, bedevînin, böyle güzel, atasözü gibi sözleri vardır. Böyle bir hamd ile hamdetmiş. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

Vellezî nefsî biyedihî. "Nefsim, canım, kudreti elinde olan Allah'a and olsun, yemin olsun ki, lekad ibtederehâ aşeratü emlâkin küllühüm harîsun alâ en yektübehâ femâ derev keyfe yektübûnehâ "Canım elinde olan Allah'a andolsun, yemin olsun ki on tane melek, bu bedevî bu sözü söyleyince, harekete geçti. Hepsi bunun sevabını yazmaya kalkıştılar. Ama nasıl sevap yazacaklarını, ne kadar çok sevap yazacaklarını, sevabı yazmayı nasıl yetiştireceklerini, deftere nasıl sığdıracaklarını bilemediler.

Hattâ refeû ilâ zi'l-izzeh İzzet ve celâl sahibi Allahu Teâlâ hazretleri'ne müracaat etmişler. Meseleyi arzetmişler, demişler ki:

"Yâ Rabbi, bu kulun böyle dedi ama biz ne yapacağımızı şaşırdık; yani elimiz, kalemimiz tutuldu kaldı. Çok güzel bir hamd ile hamdetti."

Allahu Teâlâ hazretleri buyurmuş ki: üktübûha kemâ kâle abdî.

"Siz deftere böyle dedi, diye yazın; kulum nasıl dediyse siz de öylece yazın!" demiş. Yani, "Deftere başka sevabını yazmaya kalkışsanız bitiremezsiniz. Öyle dedi, diye yazın. Ben onun mükâfatını o kadar büyük olarak veririm." demek.

Demek ki, aziz ve muhterem kardeşlerim, hepimiz bu duyguyu öğreneceğiz. Bu sözleri, bu sözlerin altında yatan manayı "hamd" mânâsını, sözün özünü, kökünü, ruhunu, hamdin mahiyetini anlayacağız.

El-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn. Hamd kelimesi önemli, Rabb kelimesi önemli, âlemîn kelimesi önemli. Çok önemli bir ayet. Bir kısa ayet, dört kelimeden müteşekkil bir cümle ama bir âlem, bir kâinat, bir evren. Muazzam bir mânâ var, imanın kökü var. Onun için İmam Kurtubî gibi bazı alimler demişler ki:

el-Hamdü lillâhi rabbil-âlemîn sözü çok sevaplıdır, Lâ ilâhe illallah'tan da sevaplıdır. Çünkü bunun içinde hem tevhid mânâsı var, hem şükür mânâsı var." diye medhetmişler.

Onun için aziz ve muhterem kardeşlerim, bu mânâyı kavramaya çalışalım. Yani sözü bırakalım da, sözün özüne inmeye çalışalım. Benim kırık dökük cümlelerimden, anlatmaya çalıştıklarımdan, sizin ferasetinizle daha derinini anlayın.

Alemlerin Rabb'ı, şu cansız kâinata can veren, bitkileri, hayvanları, canlıları bu kadar güzel hallerle, sûretlere yaratıp, geliştirip, her an besleyip, büyütüp gözümüzün önünde, külle yevmin hüve fî şe'n her anda ayrı bir zuhûr ve lütufta olan Rabb'imizin büyüklüğünü anlayalım! Şükür dolalım, minnet duygusu dolalım, takdir duygusu ile dolalım!

İçimiz, dışımız Cenâb-ı Mevlâ'ya sevgi ile takdir ile minnet ile şükür ile dolsun ve mânâsını anlaya anlaya bundan sonra, "Elhamdü"; yani haklı, gerçek, doğru, güzel sıfatlara sahip olduğundan, her türlü güzel sıfatların sahibi olduğundan hamd Allah'adır." [diyelim!]

Alemlerin Rabbi, bu yeri, göğü, gördüğüm bütün güzellikleri gözümün önüne seren, bu kâinatı böyle bir müze gibi, bir sanat galerisi gibi her yanı ayrı bir güzellikte yaratan Allah'a övgüler olsun, medh ü senâlar olsun! 

es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh! 

Diğer Kayıtlar
Başlık Eklenme Tarihi Paylaş Oku Ekle Süre Beğen
playlist play 001.Kur an-ı Kerim in Faziletleri 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 34 playlist like
playlist play 002.Kur an-ı Kerim Tefsirine Giriş 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 003.Kur an-ı Kerim Tefsirine Giriş, Besmele 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 004.Euzü Besmele 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 28 playlist like
playlist play 006.Fatiha (3) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 007.Fatiha (4) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 008.Fatiha (5 - 7) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 53 playlist like
playlist play 009.Bakara Giriş 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 31 playlist like
playlist play 010.Bakara (1) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 30 playlist like
playlist play 011.Bakara (2) 05.11.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 012.Bakara (3) 05.11.2019 playlist oku playlist ekle 48 playlist like
playlist play 013.Bakara (4 - 5) 05.11.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 014.Bakara (6 - 7) 05.11.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 015.Bakara (8 - 10) 05.11.2019 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 016.Bakara (11 - 13) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 017.Bakara (14 - 22) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 49 playlist like
playlist play 018.Bakara (23 - 24) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 57 playlist like
playlist play 019.Bakara (25) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 020.Bakara (26 - 27) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 56 playlist like
playlist play 021.Bakara (28 - 29) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 022.Bakara (30) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 023.Bakara (31 - 33) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 36 playlist like
playlist play 024.Bakara (34) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 28 playlist like
playlist play 025.Bakara (35 - 36) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 35 playlist like
playlist play 026.Bakara (37 - 39) 16.04.2020 playlist oku playlist ekle 32 playlist like
playlist play 027.Bakara (40 - 43) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 51 playlist like
playlist play 028.Bakara (44 - 46) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 52 playlist like
playlist play 029.Bakara (47 - 48) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 41 playlist like
playlist play 030.Bakara (49 - 50) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 49 playlist like
playlist play 031.Bakara (51 - 54) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 58 playlist like
playlist play 032.Bakara (55 - 57) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 033.Bakara (58 - 60) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 034.Bakara (61) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 035.Bakara (62) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 55 playlist like
playlist play 036.Bakara (63 - 66) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 037.Bakara (67 - 73) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 038.Bakara (74 - 77) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 48 playlist like
playlist play 039.Bakara (78 - 82) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 040.Bakara (83) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 55 playlist like
playlist play 041.Bakara (84 - 86) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 38 playlist like
playlist play 042.Bakara (87 - 88) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 043.Bakara (89) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 38 playlist like
playlist play 044.Bakara (90) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 045.Bakara (91 - 96) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play 046.Bakara (97 - 98) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 047.Bakara (99 - 101) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 048.Bakara (101 - 103) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 049.Bakara (104 - 105) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 43 playlist like
playlist play 050.Bakara (106 - 107) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 44 playlist like
playlist play 051.Bakara (108) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 052.Bakara (109 - 110) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 053.Bakara (111 - 112) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 32 playlist like
playlist play 054.Bakara (113) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 49 playlist like
playlist play 055.Bakara (114 - 115) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 51 playlist like
playlist play 056.Bakara (116 - 117) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 057.Bakara (118 - 119) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 058.Bakara (120 - 121) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 059.Bakara (122 - 123) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 31 playlist like
playlist play 060.Bakara (124) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 54 playlist like
playlist play 061.Bakara (125) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 062.Bakara (126) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 44 playlist like
playlist play 063.Bakara (127 - 128) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 064.Bakara (129) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 065.Bakara (130 - 132) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 54 playlist like
playlist play 066 Bakara (133 - 134) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 35 playlist like
playlist play 067.Bakara (135) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 068.Bakara (136 - 138) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 069.Bakara (139 - 141) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 24 playlist like
playlist play 070.Bakara (142) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 071.Bakara (143) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 49 playlist like
playlist play 072.Bakara (144 - 147) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 073.Bakara (148 - 150) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 32 playlist like
playlist play 074.Bakara (151 - 152) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 075.Bakara (153 - 154) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 31 playlist like
playlist play 076.Bakara (155 - 157) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play 077.Bakara (158) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 46 playlist like
playlist play 078.Bakara (159 - 162) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 079.Bakara (163 - 164) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play 080.Bakara (165 - 167) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 081.Bakara (168 - 171) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 51 playlist like
playlist play 082.Bakara (172 - 173) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 083.Bakara (174 - 176) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 27 playlist like
playlist play 084.Bakara (177) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 61 playlist like
playlist play 085.Bakara (178 - 179) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 29 playlist like
playlist play 086.Bakara (180 - 182) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play 087.Bakara (183 - 184) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 088.Bakara (185) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 089.Bakara (186) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 55 playlist like
playlist play 090.Bakara (187) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 66 playlist like
playlist play 091.Bakara (188) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 44 playlist like
playlist play 092.Bakara (189) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 093.Bakara (190 - 192) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 50 playlist like
playlist play 094.Bakara (193 - 195) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 55 playlist like
playlist play 095.Bakara (196) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 57 playlist like
playlist play 096.Bakara (197) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 39 playlist like
playlist play 097.Bakara (198 - 199) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 44 playlist like
playlist play 098.Bakara (200 - 202) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 43 playlist like
playlist play 099.Bakara (204 - 207) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 48 playlist like
playlist play 100.Bakara (208 - 210) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 41 playlist like
playlist play 101.Bakara (210 - 212) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 45 playlist like
playlist play 102.Bakara (213) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 54 playlist like
playlist play 103.Bakara (214) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 40 playlist like
playlist play 104.Bakara (215 - 216) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 42 playlist like
playlist play 105.Bakara (217 - 218) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 33 playlist like
playlist play 106.Bakara (219-220) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 32 playlist like
playlist play 107.Bakara (221) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 38 playlist like
playlist play 108.Bakara (222 - 223) 10.12.2019 playlist oku playlist ekle 47 playlist like
playlist play Ali İmran 92 - Furkan 74 - İnfak, Gıpta Edilecek Kimseler, Sadaka Vermek 19.03.2025 playlist oku playlist ekle 14 playlist like
playlist play Ali İmran 98 - 101 - Hristiyanların Allahın Ayetlerine Tutumları 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 28 playlist like
playlist play Bakara 104 - Rahman 1- 4 - Kuranı Öğrenmek, Kıymet Bilmek 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 19 playlist like
playlist play Bakara 146 - Hicr 2 -3 - Doğru İnançın Önemi 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 19 playlist like
playlist play Hac 73 - 76 - Müminun 14 - İnsanın Yaratılışı Süreci 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 37 playlist like
playlist play İnsan 1 - 31 - Dünya Sevgisi 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 25 playlist like
playlist play Rahman 5 -13 - Herşeyin Dengeli Olması ve Her Varlığın Secde Etmesi 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 25 playlist like
playlist play Tekvir 1-14 - Kıyamet Günü Alametleri, Mahşer Anı, Pişmanlıklar 05.02.2025 playlist oku playlist ekle 31 playlist like
Kabe
Canlı Yayın
Şuan Canlı Yayın
Cüz - Kur’an-ı Kerim Meali 2
AKRA CANLI
 / 
player image icon close icon
AKRA CANLI
Cüz - Kur’an-ı Kerim Meali 2
Cüz - Kur’an-ı Kerim Meali 2 Add Icon volume up
 / 
Canlı Yayın
fast rewind
fast forward
Playlist
Bu özelliği kullanabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir
  
Fikrini Paylaş
TAAHHÜTNAME

Hazırlamış olduğum ve sitenize gönderdiğim/ teslim ettiğim, tamamen orjinal ve bana ait olan, projemin/görüntü veya kaydımın, AKRA MEDİA tarafından kendisine ait kablolu/karasal/uydu, şifreli/şifresiz, free/paralı TV, video, DVD, VCD,VHS ,radyo, kaset, sinema ve sair mevcut yada ortaya çıkacak her türlü İşaret, ses ve /veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı ve tüm internet siteleri ve sosyal medya platformlarında yayınlamasına, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, işleme hakkı ve temsil hakkının kullanılmasına süresiz olarak müsaade ediyorum.

Projemin/görüntü veya kaydımın, bant, CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player, dijital kayıt vb. tüm yollarla kayıt, çoğaltma ve dağıtım haklarını, bilişim veya iletişim ortamında görüntülenmesini, iletilmesini, okunmasını, izlenmesini, dinlenmesini vb. interaktif veya normal CD, VCD, DVD, GSM, MP3 Player vb. şekilde basılarak veya ses kayıtlarının metin haline getirilip kitap olarak piyasaya sunulmasını sağlayacak her türlü materyal üzerine kaydı ile çoğaltılması, kullanılması, işlenmesi, yeniden ve genişletilmiş şekilde sesli, yazılı ya da görüntülü yayın haklarını, bu suretle de çoğaltılarak kullanılması, dağıtılması, pazarlanması vb. fikri, mali ve manevi haklarımın tamamını, programda gerekli görülen değişiklikleri yapma haklarımı bila bedel olacak şekilde, AKRA.MEDİA sitesine ve bu site'nin yetkilisi ve sahiplerine devir ve temlik ettiğimi, beyan, kabul ve taahhüt ederim.

Şehir Seçin
Close