Anadolu’nun kültür aktarımı alışkanlıklarından biri değerleri törenler vasıtasıyla aktarması, öğretmesi ve korumasıdır. “Alay” adını en çok duyduğumuz törenlerdendir. En meşhuru “Surre alayı” olsa da “amin alayı”, kandil alayları gibi daha başka alaylarımız, törenlerimiz vardır.
Alaylar arasında en geniş yeri aileye yeni bir ferdin katılması için düzenlenen törenler alır. Beşik alayı henüz dünyaya gelmiş kız veya erkek çocuğun gelişini kutlamak, eşe dosta duyurmak için olsa da esasında aileye ve topluma katılan yeni bireyin ehemmiyetini de anlatması bakımından önemlidir. Çocukların yetişkinlerden farklı ve özel oldukları bilinci, 19. y.y. ortalarına, çocuklar işçi olarak çalıştırılmaya başladıktan sonra farkedilen batı dünyasının aksine bir İslam geleneğidir. Anadolu halkı da bu anlayışı benimsemiş ve kendine mahsus renklerle süslemiştir. Beşik alayı belki biricik bir uygulamadır dünya yüzünde, belki mütevazı benzerleri olabilir. Ancak Anadolu'da bebeğin teşrif ettiği ailenin variyetine göre çeşitlenen törenlerle kutlanır.
İlk çocuğunu dünyaya getiren lohusalara mahsus olan beşik alayının büyük ailelerce yapılanları tarih kitaplarında ballandıra ballandıra anlatılır.
Beşik alayının kibarane yapılması son derece önemlidir. Bunun için evdeki eşyalardan, sofra takımlarına, örtülerden peşkirlere her şey birer sanat eseri güzelliğinde ve zerafetinde titizlikle hazırlanmalıdır.
Özellikle büyük konaklarda asıl önem verilen husus konakta her şeyin titizlikle ve bilerek seçilmesi ve bunları kullanan ve konakta hizmet gören cariyelerle hane halkının da üstün zevk sahibi olmalarıdır. Hizmet edecekler bu şekilde terbiye görürler. Gerek gündelik hayatta, gerek davet, ziyafet ve düğünlerde hizmet edenlerin telaşlı iş görmeleri, birbirlerine yüksek sesle hitap etmeleri, birbirlerine girercesine koşuşup çarpışarak iş yapmaları, hizmetlerin intizam içinde yürütülememesi, üst tabakaya mensup Osmanlı küberasının pek ayıpladığı hususlardır.
Bu gibi kibar tabakanın konaklarında ve hatta orta halli ailelelerin evlerinde hizmet edenlerde en çok aranan şey, hane halkının pek gizli bir işaretini hem en anlayıp gereğini yapmaları, sessiz ve düzenli iş görmeleri, herkese karşı çok nazik ve mütevazı olmaları, birbirlerine güleryüz göstermeleri, yumuşak ve al¬çak sesle hitab etmeleri, büyüklere hürmetle, küçüklere tatlı ve hoşgörü ile muamele etmeleridir.
Hatırlanacağı üzere tarih kitaplarımızda anlatılan ve anlatıldıkça kendisine hayran bırakan Osmanlı edep ve görgüsü işte nezih kurallar dairesinde oluşmuş, toplumun bütün kesimlerine öylece sirayet etmişti.
Beşik alayında kullanılacak olan beşik bebeğin gelişinden önce itina ile hazırlanır. Beşi¬ğin her tarafı fes rengi, mavi ya da lacivert kadife ile kaplanır, sırma şeritlerle süslenir. Kadifenin rengi hiçbir zaman yeşil ve al olmaz. Beşiğin iki yanı ile baş ve ayak uçları gümüşten yapılmış küçüklü, büyüklü kabartma çiçekli paftalarla tezyin olunur. Baş ve ayak uçlarına ayrıca yapma elvan çiçekler takılır. Bardak denilen ve çocuğu sarmaya yarayan beşik atkıları telli istufe tabir edilen kumaştan ve sırma şeritlerden imal edilir. Bebeğin yatağı, yastıkları, yorganı yeşil dışında herhangi bir renkte ve ailienin mali gücüne göre kıymetli kumaşlardan hazırlanır. Yorganın üzeri sırma tel ipek ve gümüş pullarla kaplıdır.
Beşik alayının yapılacağı gece lohusa hanımın ve zevcinin en yakın akrabaları, hukuku eski olan ve görüştükleri kimseler, ayrı ayrı haberciler gönderilerek davet edilirler. Bu arada çengi kadınlar’dan oyuncularla, onların kolbaşı’larından birine de haber yollanır.
Sıracı denilen çalgıcılardan ve konağın civarındaki hamamın usta olarak anılan kadın hademelerinden bazıları da davet edilir. Konakta nedime ve yardımcı hanımlar da, o gece hazır olurlar. Kâhya kadın 2-3 ile nedime ve yardımcılar ile birlikte misafirleri karşılamak ve uygun odalara almak gibi teşrifatçılık vazifesi yaparlar.
Konakta bulunan cariyelerin bir bölümünün de misafirlerin giydikleri ferace ve yüzlerine tuttukları yaşmaklarını alarak, bunlara tahsis edilmiş olan ferace oda’sına götürür ve herkesin eşyasını müzeyyen ve işlemeli ayrı ayrı bohçalara sarar, aralarına da tefarik ve yonca çiçekleri bulunan dülbendden kü¬çük keseler koyarak yerleştirirler. Bir kısım cariyeler ise Saksonya fincanlarıyla kahve yerine sıcak lohusa şerbeti ikramı ile, bazıları da sofraların kurulması ve düzenlenmesiyle görevlendirilir.
O gün ikindi vaktinden sonra davetli hanımlar takım takım gelmeye başlayınca kararlaştırıldığı şekilde karşılanır, feraceleri alınır, derece ve itibarlarına göre münasip odalara alınarak şerbet ikram olunur. Daha sonra lohusa hanımı ziyaret ederler. Ancak lohusanın sıkılıp al basmasını önlemek için odaya ikişer-üçer girer, iki-üç dakika kadar oturup kalkarlar.
O gün misafirler yüzükten başka mücevher takmazlar. Lohusa hanımı rahatsız etmemek için koku da sürünmezler. Bu sırada bir taraftan sofralar kurulmaya ve konağın her tarafında bululunan mumlar, askılı kandiller ve sofalardaki büyük küçük avizeler yakılmaya başlanır. Merasim yapılacak olan sofanın etrafına misafirlerle çalgıcıların oturmaları için çok değerli yüzler geçirilmiş şilteler serilir. Çalgıcıların oturacağı yere de üstlerine bardak kapatılmış billûr sürahiler konulur.
Akşam ezanından bir saat önce misafir hanımlar yemek odalarına davet edilmeye başlanır. Bu davette kübera hanımlar için kâhya kadın, diğer misafirler için de derecelerine göre başka hanım ve cariyeler vazifelendirimiştir. Bunlar misafirlerin odalarına girer, kapının yanında durup herkesi temenna ile selamlarlar. Bu hareket "yemeğe buyurun" anlamına gelir. Sözle yemeğe davet çok ayıp sayılır. Edep ve sükunetle, telaşsız ve gürültüsüz davet edilirler.
Hanımlar da kendi aralarında teşrifat usullerine göre yine gürültüsüz ve nezaketle birbirlerine önden çıkmalarını teklif ederek yemek odasına girerler. Baş sofrada hane sahibesi hanım, misafirleriyle beraber bulunur. Orada hazırlanmış kıymetli leğen ve ibriklerle eller yıkanır, sırma başlı havlularla eller silinir, sonra yemeğe oturulur. Yemekler yendikten ve tekrar eller yıkandıktan sonra yine teşrifat usullerine uyularak odalara dönülür. Bu sefer yemek üzerine şerbet değil kahveler ikram edilir.
Daha sonra misafirler beşik alayının yapılacağı büyük sofaya, beraberlerinde teşrifatçı kadınlar olduğu halde takım takım gelirler. Herkes itibarına göre yerlerine oturtulur. Eğer mevsim kış ise sofa, gayet büyük mangallara konmuş ateşlerle ısıtılmış olur. Beşiği getirmek için hazırlanmış olan hanımlar, ön eteklerinin sağ tarafına gelen ucunu bellerindeki kuşağa sokmuş ve beyaz ipekli uzunca bir tülün bir ucunu iğne ile tepelerine iliştirmiş, diğer ucunu arkalarına doğ¬ru salıvermiş ve bir şalı da kuşak gibi devşirip omuzlarına çaprazvari bağ¬lamış olarak beşiğin bulunduğu odaya girerler. Ayak tarafı önde bulunmak üzere, beşiği büyük bir itina ile tutup kaldırırlar. Beşiğin iki tarafina da çengilerden ikişer hanım geçer. İşlemeli defler çalarak, beşiği gayet ağır bir yürüyüşle sofaya taşır ve ortaya koyarlar. Daha sonra sofanın bir tarafında durup, def çalmaya devam ederler. Bir süre sonra defler kesilir, kolbaşı hanım biraz ortaya gelerek orada hazır bulunanlara şu manzumeyi okumaya başlar:
Beyim (yahut kız ise hanım) bunda sallanacak
Yanakları allanacak
Ağzı tadı ballanacak
Eyleyelim böyle dua
Bize şerefler verecek
Daim safalar sürecek
Kendi de evlad görecek
Eyleyelim böyle dua
Mürüvvetin görsün peder
Görmesin validen keder
Herkes temenniler eder
Eyleyelim böyle dua
Çekmesun âlâmdan eser
Validesi ile hem peder
Eyleyelim böyle dua
Her dem bula şan-u şeref
Versin Hudâ hayrü’l-halef
Ömründe etmesin esef
Eyleyelim böyle dua
Sıhhat ile zaman sürsün
Valideyni bunu görsün
Eyleyelim böyle dua
Manzume okunduktan sonra beşiği tekrar alır, defler çalınarak ve makama münasip türküler söylenerek yavaş bir yürüyüşle doğruca lohusa hanımın odasına gidilir. Hepsi hanımı tebrik eder. Beşiğin üzerinde bulunan yorganını ayak ucuna toplarlar. Lohusa hanımın validesi daha içine çocuk konmadan önce çocuğun “Rızkı bol olsun” niyetiyle beşiğin içine birkaç altın atar, bu altınlar ebe hanıma verilir. Beşik alayı da böylece son bulur.
Misafirlerden evleri yakın olanlar döner, uzaktan gelmiş olanlar ise konakta ağırlanırlar. Kendileri için hazırlanmış olan odalarına gece kandili, lamba, su ve bir bardak içinde bir miktar kakule denilen bahardan konur. Kakule, gece midesinden rahatsızlanabilecek misafirlerin yemesi içindir. Ertesi gün sabahleyin misafirlerin her birine ayrı ayrı kibarane hazırlanmış ve ufak bir fincan sıcak süt konmuş kahvaltı tepsileri yanı sıra özenle işlenmiş havlu ve elbezileri götürülür, sonra yine kahve ikram edilir. Misafirler giderlerken konağın hanımı ile yardımcıları rahatsız olmuşlarsa bağışlanmalarını temenni ederler. Misafir hanımlar ise hizmette bulunanlara birer mendil içine bağlanmış bahşişlerini takdim ederler, lohusa hanıma selamlar bırakarak giderler.
Lohusa hanım hamama götürülmeden bir pazartesi günü çocuğun Besmele ile tırnakları kesilir. Sonra çocuğun eli pederinin para kesesine sokturulur, alabildiği kadar para dadısına, sütninesi varsa ona, onlar yoksa fakirlere sadaka olarak ikram edilir.
Cömertler arasında başlayan hayat Anadolu’da böyle cömertçe yaşanır ve öylece sona ererdi.