Türk gelenek ve görenekleri arasında sütannelik geleneğinin ne kadar süredir bulunduğunu bilmiyoruz ancak oldukça yaygın biçimde uygulandığını anlayabiliyoruz. Zira hemen hepimizin akrabaları arasında bir sütdayı, sütamca, süthala teyze vs. mutlaka vardır. Sütannelik bazı durumlarda annenin sütünün yetersiz kalması sebebiyle bazı durumlarda ise sırf bir gelenek ve adet olarak gerçekleştirilir. Benzeri uygulamaları Peygamber Efendimizin çocukluk döneminden de hatırlamak mümkündür.
Anadolu’da özellikle büyük şehirler pek tabi İstanbul’da çocuklara sütanne tutulması eski bir âdettir. Bazıları bir taye (daye), bazıları sütnine tutar. Bazı ailelerde halkın “süt hakkı” ile karışmasına, süt anne, süt kardeş namıyla bazı kimselerin aileye girmesine sebep olduğundan bu durum pek hoş karşılanmazdı.
Sütninelerin hepsi fakir, eşi vefat etmiş ve çocuğuyla kimsesiz kalmış kimseler veya kocası bulunsa bile muhtaç durumda olan veya yine fakirlik yüzünden İstanbul’a gelip iş arayan kimselerden olurdu. Sütninenin daimi olarak yani çocuk büyüyene kadar hanede kalması asıl arzu edilen şeydi ama bazı durumlarda tutulan sütnineler evden ayrılır, bu defa bir başkasının bulunması icab ederdi. Yerlerine bir yenisinin bulunmasının zorluğu yanında, süt değiştirmek çocuk için zararlı sayılır, yalnız bünyesini değil ahlakını bile etkilediği düşünülürdü. Bu sebeple taye denilen bir başka yönteme başvurulurdu.
Sağlığı, sütü iyice incelenmiş, konağı kendi hanesi, çocuğu kendi evladı gibi tutan, başka bir yeri bulunmayan taye seçimi, üzerinde önemle durulan bir konudur. Taye denilen kalfa, çocuklu veya çocuğu henüz vefat etmiş bir cariyedir. Tayenin tedariki için etrafa haberler salınır, haberi gelenlerden yaş ve şahsı uygun görülenler birçok hekime gösterilir, vücudu, sütü, varsa çocuğu etraflıca muayene ettirilir. Uykusunun hafif ve ağır oluşuna bile çok dikkat edilir. Ayrıca haline, hareketlerine, konuşmasına bakarak ahlakına ait ipuçları aranır, soyu sopu titizlikle göz önünde tutulur.
Tayelerin hemen hepsi de Çerkes kabilelerinden gelen kimseler olurdu. Bunlar arasında “Ubih ”, “Şabsuğ” ve “Abazah”lar diğerlerine tercih edilirdi. Bunlar hal ve ahlak yönünden bilinen, tecrübe edilmiş kimselerdi. Fakat asıl tercih sebebi, vüzera ve kübera haremlerini bu kabilelerden gelenlerin teşkil edilmiş olmasıydı.
Muayene ve incelemelerden sonra seçilen ve taye olarak tabir edilen cariyeye uygun bir isim verilir. Bu cariye çocuğun ikinci validesi yerine geçtiği için, konakta ona daima "taye kalfa" diye hitap edilir, herkes tarafından hürmet gösterilir.
Taye kalfanın artık baktığı çocuktan başka bir işi ve hizmeti olmadığı gibi emrine de istediği bir cariye tahsis edilir. Taye kalfanın her sabah kahvealtısı hazırlanır. Aynen canı istediği anda yiyebilmesi için kendisine ayrılmış dolabında da süt getirir diye tahin helvası, reçel, peynir, kuru köfte, yumurta ve havyar cinsi kuru şeylerle mevsimine göre bulunabilen meyveler de hiç eksik edilmezdi. Kendisi daima çocukla ve beraberinde bulunan cariye ile ayrı odada yatar, çocuğa tayin olunmuş zamanlarda süt verir, çocuğun elbisesinin değiştirilmesi ve yıkanması için de belirli zamanlara uyardı. Çocuk yıkandığı zaman çocuğun kendi validesi veya kâhya kadın daima beraberinde bulunurdu. Taye kalfanın sütü kaçmasın diye hiçbir şeye üzülmemesine, imrendiği yiyeceklerin alınmasına özellikle dikkat edilirdi.
Tayenin temizliğine de itina olunduğu için her hafta hamama gitmesi ve üç günde bir elbise değiştirmesi, tırnaklarım daima kesmesi ve çocuğun odasında saçlarını taramaması da hep dikkat edilen şeylerdendi. Bütün bu inceliklerin yanında, taye kalfanın çocuğa istemeyerek bakmasını önlemek ve severek süt vermesini sağlamak ve gönlünü almak için taltif edilirdi. Bunun için çocuğun validesi sokağa çıktıkça taye kalfanın hoşuna gidecek şeyler getirir. Pederi de zaman zaman münasip şeylerle hatırını alırdı. Taye kalfaya kendisinin dışardan almak istedikleri için her ay uygun miktarda el harçlı¬ğı verilirdi.
Taye kalfanın cariyesi de özeldi. Diğer cariyeler arasından istidad, zekâ ve güzel huylarından dolayı seçilir, çocukların da dadısı olmuş olur ve dadı kalfa olarak anılırdı. Çocuk taye kalfanın sütü ile, cariyenin (dadı kalfa) de hizmet ve yardımıyla büyütülürdü.
Dadı kalfa bulunduğu konağa hayli zaman evvel gelmiş, terbiye görmüş ve kıdemli bir kişi oldu¬ğundan herkese karşı lazım gelen muameleyi bilir, iyi ahlakı ve zekâsından dolayı seçildiği için de henüz yeni gelmiş taye kalfaya uygun bir dille terbiye ve nezaket kurallarını öğretir, vazifesini gösterirdi. Çocuğun süt verme dışındaki hizmetlerini dadı kalfa görür, çocuğu kucağına alarak gezdirmek ve yaşına göre yürümeye alıştırmak ve çocuğu giydirmek gibi işleri hep dadı kalfa yapar. Böylece çocuğa ve taye kalfaya her iş te yardımcı olur ve nezaret ederdi. Çocuk biraz büyümeye ve yürümeye başladığı zaman gece gündüz yanından ayrılmaz, çocuğun validesinden sonra mürebbiyesi, tek başına dadı kalfa olurdu.
Taye kalfa şayet hastalanır ve çocuğa bir süre bakamaz olursa iyileşene kadar ahbaplardan bir emzikli kadına geçici olarak süt verdirmek zorunda kalınırdı. Bu geçici sütün de çok büyük önemi bulunduğundan bu hanım da çocuğun süt validesi, çocukları süt kardeşi olur. Çocuklar büyüdüklerinde İslam hukukuna göre birbirleri ile evlenmezlerdi. Taye kalfanın çocuğu olup da dışarda baktırılmakta ise, süt verdiği çocuk sütten kesildiği zaman tayenin çocuğu da daireye alınır, iki çocuğa birlikte bakılırdı. Bu iki çocuğun birbirlerinin yanına gelmesi için iki yaşını geçmeleri gerekirdi.
“Kırkı karışık” denilen, yani aynı ayda doğmuş ahbap çocukları bile iki yaşından önce birbirlerinin yanma götürülmezlerdi. Konağa alınan taye kalfanın çocuğu iki yaşına kadar ayrı odada bulundurulur, sonra da beraber yatırılmazdı. Başka odada, bir kalfanın idaresine verilirdi. Çocuklar iki yaşına gelince usul ve âdetlere göre karşı¬laştırılırlardı. Her ikisi de aynı anda odalardan çıkar, sofada karşılaşırlar, birbirlerine sarılmalarına gayret edilirdi. O gün giydikleri elbiselerin koyu renk ve hele siyah olmaması şarttı.
Taye kalfanın kendi çocuğunu diğerinin yanında kucağına alıp sevmemesine itina edilirdi. Çocuklar kız iseler gelinlik, erkek iseler evlenme zamanına kadar hep birlikte ve kardeş sevgisiyle büyütülürlerdi. Konağın çocuğu taye kalfayı annesi yerinde tutar, hürmet eder ve asıl mürebbiyesi olan dadı kalfaya da aynı hürmet ve itaati gösterirdi. Onlarla fazla laubali olmayarak, girip çıktıkları zaman ayağa kalkardı. Çocuk zamanının çoğunu dadı kalfa ile ge-çirir ve bütün istek ve arzularını ona söylerdi. Evlenirken bile alacağı hanım hakkındaki arzusunu dahi dadı kalfaya bildirir, peder ve validesinden bir isteği olursa ona da yine dadı kalfa aracılık eder.
İslam hukuku dışında hiçbir hukuk sistemi sütkardeşliğini tanımaz. Tanımayınca da ona bir hukuk yüklemez. Oysa İslam'a göre bu çok önemli bir husustur. Sütkardeşlerin birbirleriyle evlenmeleri, öz kardeşlerin evlenmeleri gibi haramdır, yasaktır. Bu mahzurlar sebebiyle tarihte de günümüzde de sütannelik kurumu son derece ehemmiyeti haiz bulunmuş, çok çeşitli tedbrirlerle istenmeyen hallerin ortaya çıkışı engellenmiştir.