Gelmiş geçmiş en iyi mimarlardan olan, dünya çapında dâhi bir sanatkâr, Osmanlı İmparatorluğunun en parlak devrine damgasını vuran, mimariyi zirveye ulaştıran Mimar Sinan, 28 Mayıs 1490 tarihinde Kayseri'nin Ağırnas köyünde doğdu. Babasının adı Abdul Mennan’dır. Yavuz Sultan Selim zamanında Kayseri’den devşirme olarak İstanbul'a getirildi. Zeki, genç ve dinamik olduğu için seçilenler arasındaydı. Acemi oğlan Ocağına girdi, burada çok sıkı askeri eğitimin yanında herkes kabiliyetine göre sınıflandırıldığı için naccar, yani marangoz sınıfına ayrıldı ve meslek öğrenebileceği bazı büyük inşaatlarda çalıştırıldı. Naccarlık (marangozluk) mesleğini hayatının bu devresinde öğrendi. Bu şekilde İstanbul’un en meşhur, şöhretli ustalarıyla, mimarlarıyla tanıştı ve onlardan dersler aldı. Bu mimarlar arasında Beyazıt Camiinin ustası mimar Hayreddin de vardı. Acemi oğlanlık devresini dokuz yılda tamamlayan Sinan’ın asıl kabiliyetini geliştiren bu dersler değil, yaptığı seyahatler oldu. Gördüğü her binadan, her harabeden ibretle dersler aldı.
Mimar Sinan'ın mimarbaşılığa getirilmeden evvel yaptığı üç eser dikkat çekicidir. Bunlar Halep’te Hüsreviye Külliyesi, Gebze'de Çoban Mustafa Paşa Külliyesi ve İstanbul'da Hürrem Sultan için yapılan Haseki Külliyesi'dir.
Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser ise, O'nun sanatının gelişmesini gösteren basamaklar gibidir. Bunların ilki, Şehzadebaşı Camii ve Külliyesidir. İkinci eseri Süleymaniye Camii ise, Mimar Sinan'ın İstanbul'daki en muhteşem eseridir. Yirmi yedi metre çapındaki büyük kubbe, zeminden itibaren tedricen yükselen binanın üzerine gayet nispetli ve ahenkli bir şekilde oturtulmuştur. Sükûnet ve asaleti ifade eden bu sade ve ahenkli görünüşü ile Süleymaniye Camii, olgunlaşmış bir mimariyi temsil eder. Mimar Sinan'ın üçüncü ve en güzel eseri ise, seksen yaşında yaptığı Edirne Selimiye Camii'dir. Selimiye'nin kubbesi, Ayasofya’nın kubbesinden daha yüksek ve derindir. Üç şerefeli ince minarelerine üç kişi aynı anda birbirini görmeden çıkabilmektedir. Sinan bu camiin ustalık eseri olduğunu ve bütün sanatını Selimiye'de gösterdiğini ifade eder.
Mimar Sinan, gördüğü bütün eserleri büyük bir dikkatle incelemiş, fakat hiçbirini aynen taklit etmeyip, sanatını devamlı geliştirmiş ve yenilemişti. Bilinen ve kayıt altına alınmış eserlerini saymaya kalkıldığı zaman, 84 camii, 52 mescit, 57 medrese, 7 darülkurra, 20 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 5 suyolu kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen, 48 hamam olmak üzere toplam 365 adet harika yapı önümüze çıkar.
Mimarın bu eserlerini mesleki yönden inceleyenler, Sinan'ın depreme karşı bilinen ve gereken tüm tedbirleri aldığını söylemekteler. Mimar Sinan, yapılarında ayrıca drenaj adı verilen bir kanalizasyon sistemi de kurmuştur. Drenaj sistemiyle yapının temellerinin sulardan ve nemden korunarak dayanıklı kalması öngörülmüştür. Ayrıca yapının içindeki rutubet ve nemi dışarı atarak soğuk ve sıcak hava dengelerini sağlayan hava kanalları kullanmıştır.
Arkasında, günümüzde dahi sırları çözülemeyen birçok eser bırakarak 1588 yılında vefat eden Mimar Sinan, Süleymaniye Camii Külliyesi içinde bulunan ve ölümünden az önce kendisi tarafından yapılan türbesine defnedildi.