Ebu Said Harraz (rahmetullahi aleyh) Allah’a yakın olmak hakkında şöyle buyurmuştur:
“Allah’a yakın ve uzak olmak hususunda herkesi muhayyer bıraksalar, ben uzak olmayı tercih ederim! Çünkü yakın olmaya takatim yok. Nitekim Lokman (aleyhisselam): ‘Beni hikmetle, nübüvvet arasında muhayyer bıraktılar ama nübüvvetin yükünü taşıma gücünü kendimde bulamadığım için ben hikmeti tercih ettim’ demiştir.
Ebu Said Harraz (rahmetullahi aleyh) Allah Teala’yı sevmek konusunda şöyle buyurmuştur:
“Kalpler kendilerine lütufta bulunanları sevme tabiatı üzerine yaratılmışlardır. Şaşarım o kimseye ki bütün âlemde Aziz ve Celil Allah’tan başka lütufta bulunan olmadığını bilir de bütün mevcudiyetiyle Ona yönelmez.”
Ebu Said Harraz (rahmetullahi aleyh) buyurmuştur ki:
“Hak Teala kullarından birini dost edinmek istediğinde ona zikir kapısını açar. Zikirden zevk aldıklarında bu sefer onlara fütüvvet ve yakınlık kapısını açar. Sonra onu üns meclisine yükseltir. Sonra tevhid kürsüsüne oturtur. Sonra da aradaki perdeleri kaldırır. Sonra onu ferdaniyet sarayına alır, Celal ve Azamet mahallini ona seyrettirir. Kulun gözü Celal ve Azamete ilişti mi kendi hüviyeti olmaksızın fenaya erişir. Onun hüviyeti Allah’ın himayesinde bulunur.”
Ebu Said Harraz (rahmetullahi aleyh) Allah’a vasıl olmak hakkında buyurmuştur ki:
“Her kim cehd ile Allah’a ereceğini zannederse boşuboşuna kendini sonu gelmeyen zahmetlere sokmuş olur. Her kim cehd harcamadan Ona vasıl olacağını zannederse bu sefer de kendini boş bir hayale kaptırmış demektir”
Ebu Said Harraz (rahmetullahi aleyh) zaman hakkında şöyle buyurmuştur:
“Kıymetli zamanını en kıymetli şeylerden başkasına sakın harcama! En kıymetli şey geçmişle gelecek arasında bulunan haldeki meşguliyettir. Yani halini ve vaktini muhafaza et!”
Ebu Said Harraz (rahmetullahi aleyh) zikri üç şekilde tarif etmiştir:
“Kalp gaflette iken dil ile yapılan zikir. Buna âdeten zikir denir. Kalp huzur ile dille yapılan zikir. Buna sevap isteme zikri, denir. Kalbi allak-bullak, dili lâl eden zikir. Bu zikrin kadr ü kıymetini Allah Teala’dan başka kimse bilemez.”
Ebu Said Harraz (rahmetullahi aleyh) tasavvufu şöyle tarif eder:
“Tasavvuf zamana hakim olmaktır. Tasavvuf kendi benliğinden arınıp ilahi nurlarla dolmak, zikirden hasıl olan zevkin aynında olmaktır. Tasavvuf ehli ise tatmin olana kadar ihsana nail olmuş, benliklerini yitirene kadar masivaya iltifattan men olunmuşlardır.”
Ebu Said Harraz (rahmetullahi aleyh) tevekkül hakkında şöyle buyurmuştur:
“Tevekkül, kalbin Allah’a güvenmesidir. Tevekkül sükunu olmayan bir ızdırap ve ızdırabı bulunmayan sükundur. Yani tevekkül sahibinin yakınlığı bulmaması halinde hiç sükunu yokmuş gibi hareketli, yakınlığı bulması halinde ise bilakis hiç hareketli değilmiş gibi sükun halinde bulunmasıdır.”
Sordular: “Zenginlerin fakirlere vermeleri gereken hak neden yerine ulaşmıyor?” Buyurdu ki:
“Bunun üç sebebi var: İlki, onların sahip oldukları mal helal değil. İkincisi, Allah onları buna muvaffak kılmıyor. Üçüncüsü, fakirler belayı tercih etmişler... Vesselam.