Muhammed Seyfeddin (kaddesallahu sırrahul aziz) buyurmuştur ki:
“Ney ve ilahi dinlemeyi terketmemden dolayı bazıları benim aşktan yana nasipsiz olduğumu sanıyorlar. Hâlbuki asıl nasipsiz, beni öyle sananlar. Çünkü aşık olan böyle yanık ve sûzişli ney sesini dinlemeye nasıl dayanabilir. Ney ve sema, duygulu gönüller ve hassas ruhlar için tehlikelidir. Ulemanın bu konuya cevaz vermedeki tereddüdünde şüphesiz bir hikmet vardır.”
Muhammed Seyfeddin (kaddesallahu sırrahul aziz) aşırı riyazat hakkında buyurmuştur ki:
“Gıdayı büsbütün azaltmak vücudu takattan düşürür. Bizim yolumuzun pirleri "vukûf-u kalbî" ve "sohbet" esası üzerinde durmuşlardır. Riyazatta aşırılık ve açlıkla vücuda meşakkat vermek bazı olağanüstü hallerin meydana gelmesini sağlayabilir. Fakat biz bunları muteber saymayız. Bizim gayemiz zikre devam, Allah'a teveccüh, sünnete ittiba ve meşru işlerle iştigal suretiyle nur ve berekatı arttırmaktır.’’
Mirza Mazhar-ı Can-ı Canan (kaddesallahu sırrahul aziz) zikir hakkında buyurmuştur ki:
“Zikir, herkese emredilmiştir. Kalb gözünün açılması da zikri çok yapmakla ancak mümkündür. Zikirden gaye zikrin manasına ermektir. Daha ilerisi güzel ahlak sahibi olmak… Çünkü güzel ahlak, bu işin kaymağı mesabesinde... Bu yüzden sevgili Peygamberimiz "Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" buyurmuştur.”
Mirza Mazhar-ı Can-ı Canan (kaddesallahu sırrahul aziz) buyurmuştur ki:
“Tasavvufta kemale eren kimse, hayır ve kemali kendi nefsine izafe etmez. Bunların hepsi emanettir ve sahibi Allah'tır. Fena haline ulaşan ve müşahedeye eren kişi, kendini yok sayar. Kendinde ve nefsinde hiçliği ve yokluğu yakalayan, yokluğu nefsini tahkir ederek ifade edebilir. Eğer tasavvuf ehli, dışa bakar da, varlık yanını, emanet nurlarını gördükten sonra kendi yokluğunu gözden kaçıracak olursa o zaman iddiaya düşer ve yolunu şaşırır.”
Mirza Mazhar-ı Can-ı Canan (kaddesallahu sırrahul aziz) ölüm hakkında buyurmuştur ki:
“Ölümü sevmeyene şaşıyorum. Hâlbuki ölüm Allah'ın huzuruna çıkmaktır. Sevgili Peygamberimizin ziyaretine gitmektir. Allah dostlarına erişmektir. Değerli insanlarla buluşmaktır. Ben, din büyüklerinin ziyaretine özlem çekiyorum. Hz. Muhammed Mustafa'nın (SAS), Halilurrahman İbrahim (a.s)'ın yanına gitmeyi ne kadar istiyorum.’’
Abdullah Dehlevi (kaddesallahu sırrahul aziz) Nakşîlik yolu hakkında buyurmuştur ki:
“Nakşîliğin dört esası vardır:
1. Def-i havatır
2. Devamlı huzur hali
3. Rahmani cezbe
4. Manevi varidat
Havatır şeytandan, nefsten, melekten ve Hak'tan olmak üzere dört çeşittir.”
Abdullah Dehlevi (kaddesallahu sırrahul aziz) Nakşilik yolunda kişiye şu dört şeyin gerekli olduğunu söylerdi:
1. Tertemiz bir din
2. Saf bir yakin hali
3. Kırık bir el; yani harama uzanmayan, hırsa kapılmayan bir tavır
4. Kırık bir ayak; yani harama ve şerre gitmeyen bir ayak, mütevazı bir üslup”
Meclisinde gıybet edenlere, oruçlu olan Abdullah Dehlevi (kaddesallahu sırrahul aziz) buyurmuştur ki:
“Eyvah, orucum bozuldu!" Yanındakiler: "Aman efendim, gıybeti yapan siz değilsiniz?" deyince: "Gıybeti yapan da onu dinleyen de günahta ortaktır" buyurdu.”