Asıl ismi, Şüca bin Eslem bin Muhammed el-Hasib el-Mısri olup künyesi Ebu Kamil’dir. Matematikçiler arasında İbni Eslem el-Hasib (hesap, matematik bilgini) adıyla meşhur oldu. Doğum ve vefat tarihleri net olarak bilinmemekle beraber, kaynaklarda H.236-339 / M.850-950 seneleri arasında yaşadığı ifade edilmektedir. Aslen Mısırlı olmasından dolayı el-Mısri diye de anılmaktadır. M.868-884 yıllarında Kahire'de yaşadığı ve gemi inşaat mühendisi veya yapımcısı olarak, bir kısmında ise bazı valilerin yanında muhasip olarak çalıştığı söylenmektedir.
Ebu Kamil Şüca, matematik ve bilhassa Cebir alanındaki başarılarıyla dikkat çekti. Ünlü matematikçi Muhammed bin Musa el-Harezmî’den sonra eserleri zamanımıza ulaşan ilk matematikçi olup eski İslam cebir geleneğinin son temsilcisidir. Kendinden önceki İslam matematikçilerinin yanı sıra eski Yunan matematikçilerinden etkilenmiş olması muhtemeldir. İkinci dereceden cebir denklemlerini, Harezmî’nin metodu ile çözüyordu. Bununla yetinmeyen Ebu Kamil, bu çözüm metotlarına bazı orijinal izahlar getirdi. Lineer (birinci dereceden), kuadratik (ikinci dereceden) ve daha üst derecedeki denklemler, belirsiz denklemler ve tam sayı problemlerine ait çözüm yolları ortaya koydu.
Ebu Kamil, cebir tarihinde ilk defa olarak, ikinci derecenin üstünde denklemlerin çözümünü tam bir hassasiyetle gerçekleştirdi. Bu yüzden ona, Harezmî’den sonra ikinci cebir teorisyeni gözüyle bakılmaktadır. Cebirdeki bu otoritesini, İslamiyet’te fıkıh bilgisinin en mühim konularından birisi olan feraiz (miras taksimi) hesaplarının çözümünde kullandı. Daire içinde çizilecek düzgün pentagonunun tersimi meselesini dördüncü derece denklemine çevirdi ve bu denklemi ikinci derece denklemlere getirdi.
İlim tarihi yazarlarından George Sarton, onun hakkında, “En büyük matematikçi” tabirini kullanarak, Introduction to the History of Science adlı eserinde şöyle demektedir. “Ebu Kamil, ikinci dereceden cebir denklemlerinin hakiki köklerini keşfetti. Cebirsel ifadelerin çarpma ve bölme usullerini geliştirdi.” Martin Levey ise, “The Algebra of Abu Kamil” adlı eserinde onun hakkında; “Ebu Kamil, düzgün beşgen ve çokgenlerin kenarlarını cebir denklemleriyle hesaplamayı başardı. Bunu yaparken de özellikle dördüncü dereceden denklemleri kullanmıştır.” demektedir. Florian Cajori ise, matematik tarihi ile ilgili eserinde, miladi 13. asrın ortalarında, Ebu Kamil’in eserlerinin Batı alimleri tarafından yegâne başvuru kaynağı olarak kabul edildiğini ifade etmektedir.
Ebu Kamil Şüca’nın adı, Avrupalılara matematiği öğretenler arasında anılmaktadır. Bu büyük matematikçi, Harezmî’nin cebir konusundaki görüşlerini geniş ölçüde geliştirdi. Cebir ve aritmetikle sistematik bir şekilde meşgul oldu. Bu konularla ilgili beş ayrı önemli eser verdi. Böylece Müslüman ve Avrupalı matematikçilere büyük bir bilgi hazinesi bıraktı.
Ebu Kamil ve diğer Müslüman matematikçiler sayesindedir ki, cebir matematik ilimleri haline geldi. Avrupa’ya matematiği aktarmada büyük rolü olan Piza’lı Leonardo, başarısını daha ziyade Ebu Kamil’e borçludur. Zira Leonardo sayılara üs ve kök almayı, iki ve çok bilinmeyenli denklemleri, kare ve küplü denklemlerin tertip ve çözümlerini başta Ebu Kamil olmak üzere diğer İslam bilginlerinden öğrendi. Mısır’a yaptığı seyahatler esnasında onun eserleri üzerinde uzun boylu incelemeler yaptı. Kendisini şöhrete kavuşturan eseri “Liber Abaci”yi yazmasında bu bilgilerin büyük rolü vardı. Şüca, sadece Leonardo üzerinde değil, diğer Avrupalı bilginler üzerinde de tesirli oldu. Kendisini, Kerhi ve Ömer Hayyam takip ettiler. Batı âleminde ise Leonardo Fibonacci Ebu Kamil’in metodunu benimsedi.
Ebu Kamil Şüca, cebiri ile Kereci başta olmak üzere kendinden sonra gelen birçok İslam matematikçisini etkilemiştir. Ortaçağ Avrupa matematiğinin kurucusu kabul edilen Pizalı Leonardo Fibonacci'nin Liber Abaci, Practica Geometriae ve Liber Quadratorum adlı kitapları ile Boncompagni tarafından Scritti I ve Scritti II adı altında yayımlanan yazılarından, Ebu Kamil'in cebrinden derin biçimde etkilenmiş olduğu anlaşılmaktadır. Ebu Kamil cebir ilmine Harezmî’ye göre daha nazari, Öklid'e göre ise daha ameli bir yaklaşım getirmiş, böylece uygulama yönü ağır basan eski Babil-Harezmî cebir geleneğiyle teorik Yunan cebir geleneği arasında bir sentez yaparak biçimsel cebirin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.