Ortaçağ tıbbının 1. dönem denilen ve bol miktarda çeviri ve tercümelerin yapıldığı döneminde Cundişapur Hastanesi ilk doktorlarından Buhtişu ve ailesi dört nesil boyunca bir taraftan Bağdat sarayının özel hekimliğini yaparken, bir taraftan da tercüme işleriyle uğraştılar. Emeviler döneminde de devam eden kitap çevirileri Abbasi devletinin ilk döneminde Beytü’l Hikme ile canlılık kazandı. Halifenin daveti ile Hintli bilim adamları Bağdat’a gelmişler, Bizans’ın önemli şehirlerinden kitaplar getirtilmiş, hatta savaş tazminatı olarak hükümdarlardan ellerindeki kitaplar istenmiş, bir kitabı bulabilmek için bazen uzun seyahatler yapılmıştır. Kitaplar Arapça, Yunanca, Süryaniceyi çok iyi bilenler tarafından tercüme ediliyor, tercüme edilirken bazen mütercimin ağırlığınca para ödeniyordu.
Çekirdeği halife Mansur tarafından oluşturulan Beytü’l Hikme daha sonra torunu Harun Reşit ile gelişmiş ve düzenli işleyen bir akademi haline gelmişti. Beytü’l Hikme’de toplanan kitap sayısı Ortaçağ dünyasında hiçbir yerle kıyaslanamayacak kadar çok idi.
Beytü’l Hikme daha sonra yerini, Musul, Bağdat, Kahire, Şiraz, Rey ve Kayrevan’da kurulan Darü’l-ilim veya Darü’l-kütüb’lere bırakarak tarih sahnesinden çekilmiştir. İki yüz yıl kadar süren bu dönemde Hipokrat, Galen, Efesli Rafus, Çaraka, Zantah gibi birçok Yunan ve Hint tıp bilgininin eserleri Arapçaya aktarılmıştır. Sonuçta antikitenin tıbbi mirasını özümseyen Müslüman hekimleri, kitaplarda yazılı olanlara, kendi tecrübelerini de ekleyerek orijinal tıp kitaplarını ortaya koymuşlar, kurdukları sağlık kurumlarında verdikleri tıp eğitimi ile bütün Ortaçağda, yaklaşık altı yüzyıl boyunca Doğu ve Batı dünyasında tıbbın önderi olmuşlardır.
2. Dönem: 10-11. yüzyıllar, Telif Devri: Bu dönem İslam tıbbının en parlak dönemini yaşadığı çağlardır. 1. dönemde tercümelerinden bahsedildiği eserlere kendi bilgi ve tecrübelerinin eklenmesiyle yeni eserler verilmiştir. Ortaçağ İslam tıbbının tıp tarihinde önemli yere sahip olan hekimlerinden birkaçını anacak olursak;
-ALİ BİN RABBEN TABERİ: En önemli eseri olan Firdevsü’l Hikme, İslam tıbbının en önemli kaynaklarındandır. Hint, Yunan, İran ve Arap tıbbına ait birçok bilgi ihtiva eder. Başta Ebubekir er-Razi, İbn Sina olmak üzere birçok hekime kaynaklık etmiştir.
-HUNEYN BİN İSHAK: Eğitimi sırasında Grek dilini öğrenmiş, temel kaynakları toplamıştır. Halifenin özel hekimi Buhtişu tarafından daha 17 yaşında iken Beytü’l Hikme’ye çevirmen olarak alınmıştır. Mütevekkil-Alellah’dan sonra tahta geçen dört halife döneminde yüksek mevkilerde bulunmuş, halifelerin özel hekimliğini yapmıştır. Eserleri arasında Kitabü’l-‘Aşr makalat fi’l-Ayn (Göz üzerine on makale), göz hastalıkları üzerine yazılmış en eski eserdir.
-EBU BEKİR ER-RAZİ: Rey şehrinde doğmuştur. Edebiyat, felsefe, matematik ve astronomi dallarında eğitim gördükten sonra tıp ilmine merak salmış ve kendini bu yönde yetiştirerek tıp tarihinin en büyük hekimlerinden biri olmuştur. Büyük bir kısmı tıbba ait olmak üzere iki yüzden fazla kitap ve risale yazmıştır.
-AMMAR BİN ALİ: İslam dünyasının yetiştirdiği en büyük göz hekimlerinden biridir.
-EBU’L-KASIM ZEHRAVİ: Kurtubalı olan ünlü hekim; kısaca et-Tasrif olarak anılan eseri ile bütün Ortaçağ cerrahlığını etkilemiş, bir bakıma modern cerrahlığın kurucusu olmuştur. Kitap, birçoğunu kendisinin geliştirdiği, ameliyatlarda kullanılan, neşter, küret, forseps, kıskaç gibi 200 kadar aletin resimlerini, tariflerini ve bazı ameliyatların da resimlerini, birçok cerrahi hastalığın tariflerini, tedavilerini ve daha birçok yeniliği ihtiva eder. Yazıldığı andan itibaren batı dünyasında büyük ilgi görmüş, Latince, İbranice ve Fatih zamanında da Türkçe ’ye çevrilmiştir.
-İBN SİNA: Öğrencisine yazdırdığı hayat hikâyesi sayesinde, diğer İslam filozof ve hekimlerine nazaran daha fazla bilgiye sahip olduğumuz İbn Sina, Ortaçağ İslam dünyasında Şeyhü’r-reis, batılılarca Avicenna olarak tanınmıştır. On altı, on yedi yaşlarında döneminin hemen bütün ilimlerini öğrenmiş ve tıpta da bir otorite olmuştur. Tıp, felsefe, matematik, biyoloji, psikoloji devrinin hemen bütün ilim dallarında iki yüzden fazla eser veren İbn Sina’nın politika, göçler ve mahkûmiyetler içinde geçen ömrüne bu kadar çok eseri nasıl sığdırdığına şaşmamak mümkün değildir. İbn Sina, -Hekimlikte gözlem ve deneye önem vermiş, -Farmakoloji (ilaç bilimi) yi geliştirmiş, -Boğulmalara karşı tedavi yöntemleri geliştirmiş, -Diyabet üzerine çalışmış -Ve görülemeyen küçük şeylerin (mikrop fikri) hastalık yaptığı görüşünü ortaya atmıştır.
-İBNÜ’N NEFİS: Şamlı olan hekim, anatomi üzeride çalışmalar yapmıştır. Tıp tarihindeki en önemli başarısı küçük kan dolaşımını keşfetmesidir. Bu teziyle İbn Sina’nın ve Galen’in kan dolaşımı ile ilgili tarifini de çürütmüştür. Bu görüş 1553’te Michael Servetius tarafından kendi görüşü gibi takdim edilmiştir ancak 1924 yılında Mısırlı Doktor Tantavi’nin yaptığı doktora çalışmasıyla, küçük kan dolaşımının ilk olarak İbnü’n Nefis tarafından ortaya çıkarıldığını göstermesinden sonra bu gerçek, bilim dünyasınca kabul edilmiştir.
-ALİ BİN İSA, -CABİR, -FARABİ, -BİRUNİ, -ALİ BİN ABBAS devrin ünlü hekimleri arasında öne çıkan diğer isimlerdir.