BESMELE
Besmele; Her hayrın anahtarı…
Ebû Hüreyre (r.a)'den nakledildiğine göre, Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur; “Yüce Allah’ı anarak başlanmayan her anlamlı söz veya iş, bereketsizdir sonuçsuzdur.”
Besmele, genel anlamda hayırlı her işin başında Allah’ın adını hatırlamaya, özelde de “Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla” anlamına gelen “Bismillahirrahmanirrahim” cümlesine denir.
İslam’ın varlık, bilgi ve değere bakışını şekillendiren besmele, kulluk bilinciyle hayatı anlamlandırır. İster dünyevi ister uhrevi olsun, bir Müslüman her meşru ve anlamlı işinin öncesinde besmeleyi okuyup Allah’ı anmakla, Allah-u Teâlâ’nın ilahlığını (ulûhiyetini), kendisinin de kulluğunu (ubudiyetini) ifade etmiş olur.
Besmele için Yüce Allah’ın doksan dokuz ismi içinden özellikle “Rahman” ve “Rahim” isimlerinin seçilmiş olması da, son derece anlamlıdır. Besmele çeken bir mümin, Cenab-ı Hakk’ın engin rahmet ve merhametini ifade eden bu isimleri söylemekle, bütün söz ve davranışlarında, rahmet ve merhameti prensip edineceğini ilân etmiş olur…
Müslümanlara her vesileyle besmelenin önemini hatırlatan Allah Resulü (s.a.v), bizzat kendisi de tüm işlerinde besmele okurdu. Meselâ, yemek yiyeceği zaman besmele çeker, insanlara da; “Biriniz yemek yiyeceği zaman ‘Bismillah’ (Allah’ın adıyla) desin. Eğer yemeğin başında besmele çekmeyi unutursa, ‘Bismillahi fî evvelihî ve ahirî (Başında da sonunda da Allah’ın adıyla)’ desin” şeklinde tavsiyede bulunurdu.
Câbir bin Abdullah’dan (r.a.) rivayet edildiğine göre, Allah Resulü (s.a.v) bir başka hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştu; “Eve girdiğin zaman besmele çekerek kapını kapa. Çünkü şeytan besmeleyle kapanan bir kapıyı açamaz. Besmele çekerek lambanı söndür. Besmele çekerek, enine koyacağın bir tahta parçası ile de olsa kabının ağzını ört. Yine besmele çekerek su kabının ağzını da ört.”
Resul-i Ekrem’in hayatında, besmelenin son derece geniş bir kullanım alanı vardı. Allah Resulü evden çıkarken, mescide girdiği ve mescitten çıktığı zaman besmele ile dua okurdu. Abdest alınacağı zaman besmele çekilmesini sıkı sıkıya tembih eder, namazda besmele çekmeyi de ihmâl etmezdi. Bineğine binmek için ayağını üzengiye basınca, “Bismillah” der, bineğin sırtına yerleşince de “Elhamdülillah” derdi.
İSTİAZE
İstiaze; Cenab-ı Hakk’a iltica etme…
Ebû Hüreyre (r.a), Allah Resulü’nün (s.a.v.) şöyle dua ettiğini söylemektedir;
“Allah’ım! Bozgunculuktan, münafıklıktan ve kötü ahlaktan sana sığınırım.”
İstiâze; Yüce Allah’a iltica etme, sığınma, O’nun himaye ve korumasını dileme gibi manalara gelmektedir. Dua ile istiâze arasında şöyle bir fark vardır ki; dua, istiâzeden daha geniş bir kavramdır. Zira duada hem hayır ve iyilik isteme hem de kötülüklerden Allah’a sığınma vardır. İstiâzede ise bunlardan sadece ikincisi, yani şerlerden ve endişe sebebi hususlardan Allah’a, O’nun inâyet ve rahmetine iltica söz konusudur.
“Eûzü” diyerek Allah’a yönelen bir kul, Rabb’ine istiâze etmiş olur…
Hz. Âdem ve Havva’dan sonra, Allah’ın insanlar için seçtiği tüm önderler ve elçiler çeşitli vesilelerle Rablerine sığınmayı bir hayat tarzı olarak benimsemişlerdi. Hz. Nuh, hakkında bilgisi olmayan şeyleri Rabbinden istemekten, yine Rabbine sığınmıştı.
Hz. Musa, kavmine karşı alaycı bir tavır takınarak cahillik etmekten, kendisini öldürmek isteyen Firavun gibi ahirete inanmayan kibirlilerden ve onların düşmanlıklarından, Rabbi olan Allah’a sığınmıştı.
İnsanlığa rehber olarak gönderilen peygamberlerin, salih kulların ve örnek şahsiyetlerin yakarışlarında da gördüğümüz gibi, fıtratıyla uyumlu olma ve özüyle çelişmeme arzusu, insan için en büyük sığınma sebebidir. Zira insanoğlu için kendini kaybetmesinden, yolunu şaşırmasından, azgınlığa ve taşkınlığa sürüklenmesinden daha büyük tehlike yoktur. Nitekim her şeyi yoktan var eden Yüce Allah (c.c.), Son Peygamberi’ne vahyettiği mesajlarında, öncelikle kötülerden ve kötülüklerden sığınmayı öğretiyordu.
Allah Resulü, Felâk ve Nas sürelerini okuyarak Allah’a sığınmayı ilke edinmiş, yatmadan önce kendisi mutlaka okuduğu gibi, yakınlarına da Allah’a sığınmak için okunacak en güzel dua olarak, bu iki sureyi tavsiye etmişti.