CENAZE MERASİMİ
Cenaze merasimi; ahiret yolcusuna son görev…
Ebediyet arzusunda olan insan, ömrünün sonu anlamına gelen ölümden korkar, kendisinin ya da sevdiklerinin bir gün öleceği düşüncesinden olabildiğince uzaklaşmak ister. Fakat İslâm inancında ölüm, dünya hayatının sonu olmakla beraber eşsiz güzelliklerle dolu, yepyeni, ebedi bir hayatın da başlangıcı demektir. İnsanın özüne döndüğü, müminin en çok sevdiği Rabbine kavuştuğu bir düğün gecesidir. Bu nedenle Müslüman, dünyayı zaten geçici bir hayat kabul eder ve ömrünü ahiret yurdunda kazananlardan olacak şekilde geçirme gayretindedir. Yakınlarının ölümünü de, kalbi hüzünle dolu olsa bile Yüce Allah’ın takdiri olarak kabul eder ve onları bu dünyadan en güzel şekilde uğurlamaya çalışır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) oğlu İbrahim öldüğü gün çocuğuna olan şefkat, merhamet ve sevgisiyle ağlarken şöyle demişti: “Gözden yaş boşanır, kalp hüzünlenir, ama biz Rabbi hoşnut etmeyecek bir söz söylemeyiz.”
Hz. Peygamber’in bildirdiği üzere, mümin kardeşinin cenazesine katılmak, inananların birbirlerine karşı görevleri arasında yer almaktadır. Konuyla ilgili bir hadis-i şerif şöyledir:
“Müminin mümin üzerinde altı hakkı vardır: Hastalandığında ziyaret eder, öldüğünde cenazesinde bulunur, çağrıldığında davetine icabet eder, karşılaştığında ona selâm verir, aksırdığında ‘elhamdülillah’ derse ‘yerhamükallah’ der, varlığında ve yokluğunda onun hakkında samimi davranır.”
İnsanın, hayata veda ederken sevdiklerini yalnız bırakmaması, onlara olan vefa borcunun bir gereği olduğu gibi, ölünün yakınları için de bir tesellidir. Dolayısıyla, imkânlar elveriyorsa ölmek üzere olan kimsenin yanında bulunmak, son nefesine kadar ona yârenlik etmek, huzur içinde ruhunu teslim etmesine yardımcı olmak gerekir. En güzel örnek olan Allah Resulü ölüm döşeğinde olan hastayı ziyaret eder, ahireti hatırlatır, ona vasiyetini yapmasını ve tövbe etmesini söyler, son sözünün kelime-i şehadet olması için yanında bulunanlara telkin yapmalarını emrederdi. Ayrıca ölmek üzere olan kimsenin yanında kalpleri huzura erdiren yegâne kelâm olan Kur’an-ı Kerimi, özellikle de Yasin suresini okumayı tavsiye ederdi.
Ölen kimse, sevdiklerinin omuzlarında, sevgi ve saygı hisleriyle kabrine taşınır. İnancı her ne olursa olsun, Yüce Allah tarafından yaratılmış bir insanın ölüsüne de dirisine de saygı duyan Allah Resulü’nün, bir cenaze gördüğünde onun için ayağa kalktığı ve cenaze gözle görülemeyecek bir noktaya varıncaya kadar oturmadığı bildirilmiştir…
Cenaze için okuduğu nakledilen dualardan bazıları şöyledir:
“Allah’ım! Dinimizi, ölümüzü, büyüğümüzü, küçüğümüzü, erkeğimizi, kadınımızı, burada hazır olanları, olmayanları bağışla. Allah’ım! Onun mükâfatından bizleri de mahrum etme, ondan sonra bizi fitneye düşürme!”
Peygamber (s.a.v) vefat etmiş ashabının kabirlerini onlara dua etmek ve onlar için bağışlanma dilemek maksadıyla ziyaret ederdi. “Ey bu diyarda yatan iman ehli Müslümanlar! Allah’ın selâmı üzerinize olsun. Biz de inşallah sizin aranıza katılacağız. Allah’tan hem bizim hem de sizin için afiyet dileriz” diye de dua ederdi.
HASTA ZİYARETİ
Hasta Ziyareti; Güzel bir yolculuk..
Allah’ın insana verdiği en büyük nimetlerden biri sağlık olmakla birlikte ne yazık ki çoğu zaman hastalanınca kıymeti bilinir. İnsan hastalandığında aczini anlar, kalbi hassaslaşır, Allah’a yakınlaşır. Bu hissiyat içinde sevdiklerinin, dost ve akrabalarının ilgisine, şefkatine ihtiyaç duyar. Kullarını en iyi bilen Rabbimiz’in insanlığa rahmet olarak gönderdiği Son Elçisinin örnek hayatında hasta ziyareti “sünnet-i müekkede”dir. “vâcip” olduğunu söyleyen âlimler de vardır. İslâm, inanları bir bedenin uzuvları olarak tanımlamıştır. Bu yüzden bir hastayı, muhitinden kimse ziyaret etmez ve ihtiyaçlarını karşılamazsa, orada yaşayan bütün müslümanlar bundan mes’ûl olurlar.
Peygamber Efendimiz ashabı ile yakından ilgilenir, hal hatırını sorar, mescide gelmeyen kişilerin nerede olduklarını öğrenirdi. Hasta iseler ziyaret eder, “Hasta ziyaretinde bulunan kimse, dönünceye kadar cennet yolundadır” diyerek, onlara dua eder ve onlardan dua isterdi.