ÇOCUK
Her doğan fıtrat üzere doğar…
Çocuk eşsiz bir lütuftur; ancak her nimet gibi külfetini de beraberinde taşıyarak hayatımıza gelip yerleşir. Önümüze getirip bıraktığı ve halletmemizi ya da sabretmemizi istediği öyle çok sınav vardır ki! Onu kendimize tercih eder, yemez yedirir, giymez giydiririz. Kendisine verilen bir hurmayı tam ağzına atmak üzereyken çocukları isteyince onlara bölüştüren bir anne için Peygamberimizin, "Sırf bu hurma sebebiyle Allah onun cennete girmesini kesinleştirmiş ya da bu hurma sayesinde onu cehennemden azat etmiştir." buyurduğunu bilerek ümit besleriz. Hatta bazılarımız hayat arkadaşını kaybeder ve çocuğunun yükünü tek başına sırtlayarak onun hem annesi hem babası olur.
"Kocasından dul kalıp da asil ve güzel olduğu halde evlenmeyerek, yetimleri ev bark sahibi oluncaya ya da ölünceye kadar kendisini onlar için feda eden, bu uğurda (güneşte çalışmaktan) yanakları kararan/çöken kadın ile ben, cennette şu iki parmağım kadar birbirimize yakın olacağız." buyuran Peygamberimizin komşuluğunu arzular.
Allah Resulü'nün Abdullah b. Amr b. Âs'ı uyarırken, "Çocuğunun senin üzerinde hakkı var!" buyurarak dikkat çektiği bu hakların başında, onu daha anne rahmine düşmeden dualarla karşılamak gelir. Anne ve baba, yavrularının oluşumundan önce hem kendilerini hem de çocuklarını şeytandan uzak kılmasını dileyerek Allah'a niyazda bulunmalıdır. Bir çocukları olacağını anladıkları andan itibaren üzerlerine düşen ise onu gönül rızası ile kabullenmektir.
Çocuğun giydirilip doyurulması da onun tabii bir hakkıdır. Bebeğin annesi tarafından emzirilmesini sağlamak için elden gelen bütün imkânları seferber etmek son derece önemlidir.
Sadece annesinden değil babasından da sevgi ve şefkat görerek büyümek, yine çocuğun en doğal haklarından birisidir. Kur'an-ı Kerim'de anneler ve evlatları anlatıldığı kadar, Hz. Yakub gibi Yusuf'una son derece düşkün bir babanın hasret ve sevgi dolu cümlelerine yer verilmesi çok etkileyicidir.
Aynı şekilde Rabbine verdiği sözden dönmeyen ama yavrusu İsmail'i kurban etmeye de kıyamayan bir baba olarak Hz. İbrahim'in anlatıldığı ayetler uzun uzun düşünülmeye değerdir.
Çocuk sevgiyle filizlenir, şefkatle serpilir, merhametle büyür. Farklı şekillerde de olsa her çağda ebeveyninden şartsız ve hesapsız sevgi görme hakkına sahiptir. Bunun içindir ki Sevgili Peygamberimiz çocuklara karşı hiç çekinmeden sevgi sunumunda bulunmuştur. O (s.a.v.), kimi zaman çocukları sımsıkı kucaklamış ve öpmüş, kimi zaman da mis kokulu elleriyle okşamıştır. Çocuğun en az disiplin ve ciddiyet kadar şaka ve oyuna da ihtiyacı olduğunu bildiğinden, ağzına su alıp çocuklara püskürtmekten ya da atçılık oynayıp torunlarını sırtında gezdirmekten geri durmamıştır. Çocuğuna şefkat gösterenleri hayırla anarken, sevgisini çocuktan esirgeyenleri esefle kınamış ve "Küçüğümüze merhamet etmeyen ve büyüğümüzün saygınlığını kabul etmeyen bizden değildir " buyurmuştur.
Eyyub b. Musa'nın, babası aracılığıyla dedesinden naklettiğine göre, Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir anne baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır."
Eğitimin ilk basamağı, çocuğun varlığını tanımak, ona insan olmakla doğuştan hak ettiği saygıyı göstermektir. Muhatabına değer vermeyen ve onun kişiliğine saygı duymayan bir eğitimcinin başarılı olması imkânsızdır. Hz. Peygamber'in çocuklarla iletişiminde, "onları adam yerine koymak" şeklinde özetleyebileceğimiz bir itina derhal göze çarpmaktadır.
Fikirleri değer gören, duyguları dinlenen ve ihtiyaçları dikkate alınan bir çocuğun, anne babası ile sağlıklı bir ilişki geliştirebileceği, dolayısıyla terbiyesi için harcanan gayrete olumlu tepkiler vereceği açıktır. Bu bağlamda Sevgili Peygamberimiz’in; “çocuklara selam vermesi, hatırlarını sorması ve tercihlerini öğrenmek istemesi, onları muhatap kabul etmesi anlamına gelmektedir. Yahudi bir çocuğu tıpkı bir yetişkin gibi dine davet etmesi ve çocukların kendisine biat ederek bağlılıklarını ifade etmelerine izin vermesi, geleceğin teminatı olan yavruların varlıklarına biçtiği değeri açıkça ortaya koymaktadır.
Yine Allah Resulü'nün çocuklara özel dualar etmesi, onlara sır vermesi ve ikramda bulunması da, dostluk bağına dayanan bir eğitimi ne denli önemsediğini göstermektedir…
Çocuğun gönlünü kazanarak üzerinde etkili olmanın yolu, onu sevdiğini söylemekten, kucaklayıp öperek ya da birlikte oyun oynayarak ona yakınlaşmaktan geçmektedir. Allah Resulü'nün, çocukları eğitirken incitmemek ve şekil vermeye çabalarken kırmamak üzere kararlı tavırları, merhameti asla elden bırakmayan bir terbiye anlayışı oluşturmaktadır.
Bir anne babanın, çocuğunu terbiyesi esnasında sözle dahi olsa şiddete başvurmaması ve disiplini baskı ile özdeşleştirmemesi için, Sevgili Peygamberimiz’e bakması yeterlidir. Nitekim O’nun yanında büyüyen Hz. Enes şöyle demiştir: "Rasulullah'a (s.a.v.) on sene hizmet ettim. Vallahi bana bir kez olsun 'Öf!' bile demedi. Herhangi bir şeyden dolayı, 'Niçin böyle yaptın?' demediği gibi, 'Şöyle yapsaydın ya!' da demedi."
Peygamberimiz ona, tıpkı kendisinden önceki Peygamberlerin nezaketiyle, "Yavrucuğum" ya da "Enesçik" diye hitap etmiştir. Hata ettiğinde telafi etmesi için imkân tanımış, kimi zaman da elinden tutarak bizzat yapacağı işe yönlendirip işi bitene kadar beklemek suretiyle hata yapmasına engel olmuştur.