DOĞRU SÖZLÜ OLMAK
Doğru sözlü olmak; Her zaman doğru konuşmak…
Sevgili Peygamberimiz, "emin" vasfıyla bilinip, doğruluğun müşahhas bir örneği olmuş, O’nun temsil ettiği İslâm dini de bir erdem olarak doğruluğu benimsemiş ve teşvik etmiştir. Zira imanla doğruluk arasındaki sıkı bağ, başta insanın Rabbine karşı sadık olmasını, O'nu tasdik etmesini, sonra da niyet ve eylemleriyle tutarlı ve doğru bir yol izlemesini gerektirmektedir. Ancak bu şekilde sırat-ı müstakime yani dosdoğru yola ulaşılabilir.
Müslüman'ın en temel vasıflarından biri olan doğruluk, şahitlik, alışveriş, ticaret gibi durumlarda daha fazla önem kazanmaktadır. Çünkü bile bile bir insanın hakkının yenmesine vesile olmak, ona zulmetmekle eşdeğerdir. Hz. Peygamber ayrıca, yalan söyleyen kişinin münafıklığın üç alametinden birini taşıdığını da haber vermektedir:
"Münafığın alameti üçtür: Söz söylediği zaman yalan söyler, vaad ettiği vakit sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder."
‘Özü ve sözü bir olmak’ anlamındaki doğruluk, insanın niyetinin söz ve eylemleriyle uyum içinde olmasını ifade etmektedir. Bu özellikleri bünyesinde barındıran bir Müslüman dünyada ve ahirette razı olunan bir kul haline gelecek ve ebedi mutluluğu yakalayacaktır. Bununla birlikte, nasıl yalan bütün kötülüklerin temeliyse, doğruluk ve dürüstlük de insan vicdanını huzura kavuşturan, ruh dünyasını aydınlatan ve geliştiren her türlü iyilik ve güzelliklerin temelidir.
Nitekim Rasulullah (s.a.v.) da doğruluğun iyi bir kul olmaya, iyi kulluğun da kişiyi cennete götüreceğini belirtmiş ve müminleri şu sözlerle doğruluğa teşvik etmiştir: "Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk (insanı) iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında 'doğru! sıddık' olarak tescillenir. Yalandan sakının! Çünkü yalan (insanı) kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi devamlı yalan söyler, yalan peşinde koşarsa Allah katında 'yalancı! kezzab' olarak tescillenir. "
İnsanların yardıma en fazla muhtaç olduğu ve kimsenin kimseye fayda vermediği kıyâmet gününde doğruluk, en kıymetli sermâyedir. Dünyada bu vasıfla yaşayanlar, orada hakîkî karşılıklarını alacaklar, en sıkıntılı anlarında imdatlarına yetişen sadâkat sâyesinde selâmete ereceklerdir. Allah Teâlâ, o günü; “Bu, sâdıklara sadâkatlerinin fayda vereceği gündür” şeklinde tavsif eder.
İmanın kemale erebilmesi için kalbin dürüst olması gerekir. Kişinin dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz. Bu nedenle kul şakalaşırken dahi yalan söylememeli, haklı bile olsa doğruluktan ayrılmamak uğruna münakaşayı terk edebilmelidir.
Cenâb-ı Hakk’ın bize en güzel örnek olarak gösterdiği Sevgili Peygamberimiz, insanların en doğrusu idi. Onun bu hâlini en azılı düşmanları bile itiraf etmek zorunda kalmışlardır. Onun ağzından hiçbir zaman hak sözden başka bir şey çıkmamıştır. Sözle şaka yaparken dahi doğruluktan ayrılmazdı. Bu sebeple Mekkeli düşmanları bile kıymetli eşyalarını ona emanet ederlerdi. Mekke’den hicret etmek mecburiyetinde kaldığında, yanındaki ziynet ve mücevherat gibi bütün emanetleri hak sahiplerine iade etmek için Hz. Ali’yi geride bırakmıştı. Herkes onun bu dürüstlüğüne hayran kalmıştı.
Bir gün kendisinin abdest aldığı suyu muhabbet sebebiyle yüzüne süren sahabeleri görünce; “Allah ve Resûlü’nü sevmeyi arzu eden veya Allah ve Resûlü’nün kendisini sevmesini isteyen kişi; konuştuğunda doğru söylesin, kendisine bir emanet verildiğinde onu en güzel şekilde eda etsin, yani kendisine güvenen insanların bu emniyetini boşa çıkarmasın ve civarındaki insanlara en güzel şekilde komşuluk yapsın!” diyerek ondan sonra dünyaya gelecek biz ümmeti için de bu fırsatı sunmuştur.