SABIR, METANET VE TESLİMİYET
Musibetler ve Mümin… Sabır, metanet ve teslimiyet…
İnsanlık tarihine bakıldığı zaman, başta peygamberler olmak üzere toplumlarını dönüştürmek, ahlâki erdemleri hâkim kılmak isteyen sâlih insanların, ciddi tepkilerle karşılaştıkları ve bu yüzden büyük sıkıntı ve zorluklar yaşadıkları görülür. Allah Resulü, sıkıntıyla karşılaşan müminlere moral vermek için, “Müslümanlar benim başıma gelen musibetlere baksınlar da, kendi musibetleri karşısında güçlü olsunlar.” buyurmuştur.
Sıkıntılara göğüs germeyip sadece nimetlere talip olan insanları, Cenâb-ı Hak uyarmaktadır. Hatta başlarına iyi/hayırlı bir şey geldiğinde gönlü hoş olan, bir sıkıntı gelince de gerisin geri küfre dönüveren bu insanları, kendisine çıkar için kulluk eden kişiler olarak nitelendirerek, bunların dünyada ve ahirette hüsrana uğrayacaklarını bildirmektedir.
Mümin elde ettiği başarıların da, karşılaştığı sıkıntı ve felaketlerin de içinde bulunduğu dünyada, imtihanın bir parçası olduğunun farkında olmalıdır. Yarattığı insanın zayıf yönlerini en iyi bilen Yüce Allah, bir ayet-i kerimede bu hususu şöyle açıklamaktadır: “İnsana bir zarar dokunduğu zaman bize yalvarır. Sonra, kendisine tarafımızdan bir nimet verdiğimiz vakit, ‘Bu bana ancak bilgimden dolayı verilmiştir.’ der. Hayır, o, bir imtihandır, fakat çokları bilmezler.”
Cahiliye döneminin yanlış âdetleri karşısında ashabını uyaran Peygamber Efendimiz de, musibetler karşısında nasıl bir tavır takınılması gerektiğini açıklamış ve inananlara şu tavsiyede bulunmuştur: “Birinizin başına bir musibet/acı bir şey geldiği zaman, ‘Biz Allah’a aidiz ve biz O’na döneceğiz. Allah’ım! Başıma gelen musibetin ve acının, mükâfatını senden bekliyorum. Bundan dolayı bana ecir ihsan et, benim için onu daha hayırlısıyla değiştir.’ desin.”
Sabır, musibetin ilk isabet ettiği anda gösterilen metanettir. Nitekim çocuğunun kabri başında ağlayan bir kadına, tavrı sebebiyle yaptıkları bir uyarıda Hz. Peygamber; “Sabır, musibetle karşılaştığın ilk anda tahammül edebilmektir” demiştir.
İyi insanların fazilet yolunda maruz kaldıkları sıkıntıların hatalarına kefaret sayılacağı Peygamberimiz tarafından müjdelenmiş, Allah yolunda çile çekmenin karşılığının birçok yönden sahibine mükâfat olarak döneceği vurgulanmıştır. Mesela bir hadis-i şeriflerinde Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Vücuduna batan bir dikene varıncaya kadar, Müslümanın başına gelen her bir musibet sebebiyle, hataları affolunur.” Bu bağlamda Efendimiz (s.a.v.), zaman zaman geçmiş kavimlerin, dinleri hususunda karşılaştıkları zulüm ve işkenceleri ashabına anlatarak onlara metanet vermiş ve onları teselli ederek, sıkıntılarını hafifletmeye çalışmıştır.
İnsanın başına gelen musibetler hiçbir zaman arzu edilen şeyler değildir. Onun için Peygamber Efendimiz, keder ve sıkıntılarla karşılaşmamak için Allah'a dua etmiştir. Enes b. Mâlik’in rivayetine göre, onun bir duası şöyledir: “Allah'ım! Gam ve kederden, tembellik ve cimrilikten, korkaklıktan, borca batmaktan ve halkın taşkınlığından sana sığınırım.”
İnsanoğlu yeryüzünde imtihandadır. Bu imtihan bazen nimetler ile bazen de musibetler ile olur. Nimetlere şükretmesi, musibetlere sabretmesi nispetinde derece kazanır. Allah Resulünün deyişiyle; “Müminin hâli ne hoştur! Her hâli kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına sevinecek bir hâl geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ona da sabreder; bu da onun için hayır olur.”