SILA-İ RAHİM
Sıla-i Rahim; Akrabalık Hukuku…
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Kim rızkının bollaştırılmasını yahut ecelinin geciktirilmesini arzu ederse, akraba ile irtibatını sürdürsün!”
Akrabalar arası ilişkiler konusu, Kur’an’ın en temel öğretileri arasında yer alır. Yüce Rabbimiz birçok ayette akrabaya hakkını vermeyi, yardım ve iyilik etmeyi emretmekte, akrabalık haklarına riayetsizlikten sakındırmakta ve akrabalık bağlarını koparmanın, fitne ve fesat ile ilişkisinden söz etmektedir.
Akrabalar arası ilişkinin önemini, bizzat yaşayarak öğretir Allah Resulü. O babasını hiç göremeyen bir yetimdir. Annesini de, dayılarını ziyarete gittikleri zaman Medine dönüşünde kaybeder. Önce dedesinin, sonra da kendisine çok şey borçlu olduğu amcası Ebu Talib’in himayesinde yetişir. Resul-i Ekrem, son nefesine kadar kendisini destekleyen ama İslâm’ı seçmeyen amcası Ebû Tâlib ile aralarındaki rahim bağının rahmete dönüşmesi için çok çabalar.
Hicret ettiği Medine’ye varır varmaz verdiği ilk mesajlar arasında yine sıla-i rahim vardır. İslâm’la şereflenen Abdullah b. Selâm şöyle anlatır: “Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine’ye geldiği zaman halk onu karşılamaya çıktı. ‘Resulullah geldi!’ çığlıklarını duyunca, bir bakayım diye halkın içinde ben de gittim. O’ndan işittiğim ilk buyruğu şu oldu: ‘Ey insanlar! Selâmı yayın, yemek yedirin, sıla-i rahmi yerine getirin (akrabalarınızla bağlarınızı koparmayın), insanlar uyurken namaz kılın ve cennete selâmetle girin.”
Allah Resulü’nün bazı hadislerinde akrabalar arası ilişkiler doğrudan iman ile de irtibatlandırılmış, bazılarında ise söz konusu bağı koparmanın doğuracağı olumsuz sonuçlara işaret edilmiştir:
“Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, misafirine ikramda bulunsun. Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, akraba ilişkilerini sürdürsün.” “Akraba ilişkisini kesen, cennete giremez.”
SÜT AKRABALIĞI
Süt akrabalığı; sütle gelen yakınlık…
Süt akrabalığı, çocuğun öz annesinden başka bir kadın tarafından emzirilmesi sonucunda, çocukla sütanne ve onun belirli derecedeki yakınları arasında oluşan akrabalıktır.
İslâm'dan önce çocukların sütanne tarafından emzirilmesi ve yetiştirilmesi geleneği yaygındı. Bilhassa şehirli aileler, daha sağlıklı yetişmeleri ve Arap dilini doğru ve düzgün bir şekilde öğrenebilmeleri için çocuklarını bedevî ailelere veriyorlardı. Sütanneliğin cahiliye Araplarının örfünde yazılı olmayan kuralları vardı. Buna göre taraflar arasında süt bağına dayalı bir yakınlık doğuyordu. Çocukların sağlıklı büyümesi için gerekli görülen bu uygulamayı, karşılıklı haklara ve sütten doğan akrabalığın gereklerine uyulmak kaydıyla Kur'an da onayladı.
Dinimizde, sütten doğan akrabalık bağları nesebe dayalı akrabalık gibi kabul edildi. Nitekim çocuğu et ve kemik bakımından geliştiren süt, aynı zamanda çocuk ile onu emziren arasında tıpkı öz anne ile yavrusu gibi duygusal bir bağ oluşturuyordu. Böylece birlikte büyüyen sütkardeşler arasında da tıpkı öz kardeşler arasındaki gibi bir ilişki ortaya çıkıyordu. Dolayısıyla kendileri ile evlilik bağı kurulamayacak hanımların açıklandığı ayette, sütanne ve sütkız kardeşler de zikredildi. Nitekim uygulama da bu şekilde oldu.
Öz anne bin bir zahmetle dünyaya getirip yetiştirdiği yavrusu üzerinde hak sahibi olduğu gibi, sütannenin de emzirdiği çocuk üzerinde hakları vardır. Bu bakımdan Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) süt hakkına en güzel şekilde riayet etmişti. Nitekim o, ilk sütannesini hiç unutmadı. Mekke' de iken onun ziyaretine gitmeyi ihmal etmezdi. Yaşadığı sürece de ona daima saygı ve hürmet göstermişti.
Akrabalık ilişkilerine ayrı bir önem veren Peygamberimiz’in bu tutumundan onun, süt akrabalığını soy akrabalığı gibi değerlendirdiği anlaşılmaktadır. Çünkü süt akrabalığı sayesinde akrabalık ilişkileri, kan ya da evlilik bağı dışında süt bağı ile de canlı tutulmakta ve toplumsal bir kaynaşma sağlanmaktadır.